Makale

Annem ve Öğretmenim

Annem
ve Öğretmenim

Ar. Gör. Yıldız Kızılabdullah
Ankara Univ. İlahiyat Fak.

Çocukların yedi yaşına gelmesi, yani okula başlaması çocuklar için olduğu kadar anne-babalar için de önemlidir. Artık çocuklarının okullu olduğu ilk dönem başlamış, çocukları bu vesileyle sosyal hayata çok önemli bir adım atmış, annelerinin onlar için düşündü ğü, tasarladığı hayalleri gerçekleştirmek için işe koyulmuşlardır.
Çocuk için de bu durum çok farklı bir süreçtir. Farklı arkadaşlar edinecek, farklı bir ortama girecek, anne-babasının tanımıyla büyük adam olacaktır.
Elbette ki bunlar çok güzel duygulardır. Ancak bazı ebeveynlerimiz çocuklarımızı okula kaydetmekle görevlerinin bittiğini düşünürler. Çünkü onlara göre, üzerlerine düşen görevi yapmışlar, çocuklarını okula göndermekle toplumda kendilerine düşen va- * tandaşlık vazifelerini yerine getirmişlerdir. Peki gerçekte durum böyle midir?
Çocuklarımızı öğretmene teslim edip, "eti senin, kemiği benim" mantığıyla okula gönderip bir daha onlarla ve herhangi bir problemleriyle ilgilenmeyip, herhangi bir başarısızlık sonucu onları suçlamak mıdır doğru olan? Yoksa çocuklarımızın yeni bir döneme başladığını göz önünde bulundurarak, onların sorunlarını öğretmenleriyle sürekli bir iletişim ve irtibat halinde çözmek midir doğrusu? Şüphe yok ki yapılacak en doğru şey öğretmenlerini tanımak, çocuklarını öğretmene anlatmak böylece öğretmenlerin okulda öğrenci ile ilgili karşılaştıkları problemleri çözmelerine yardımcı olabilmektir. Böylece okuldaki herhangi bir sorun aile-okul işbirliği ile öğretmen tarafından, evdeki bir sorun da yine aile- okul işbirliği ile anne-baba tarafından çözülecektir.
Bu şekilde düşünürsek anne-babanın görevi aslında çocuklarını okula yazdırınca başlamaktadır. Çünkü, çocuklarının, toplumda sağlıklı bir fert olmaları için, sağlıklı bir kişilik oluşturmaları okulda ve ailede sağlıklı bir eğitim almalarıyla doğru orantılıdır. Aksi takdirde anne- baba sebebini anlamadıkları bir iletişimsizlik sonucu, çocuklarının başarısızlıklarından dolayı üzülmektedirler. Daha sonra da "bu çocuk adam olmaz" diyerek hayallerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünerek çocuklarına sürekli yüklenmektedirler. Böylece sürekli bir huzursuzluk ve neticesinde de çocuğun güveninin kaybolmasına sebebiyet vermektedirler.
O halde anne-babalarımız ve öğretmenlerimiz üzerlerine düşen görevlerini yerine getirirlerse çocukları konusunda hayal kırıklığına uğramazlar ve çocukları da sorunlarını kendi başlarına çözebilme yeteneğine sahip olurlar. Kısaca söylemek gerekirse çocuklarımızın iyi bir eğitim alarak, gelecekte kişisel ve toplumsal anlamda aranan şahsiyetler olması bizim onlarla olan iletişimimize, ilgimize ve eğitimlerine önem vermemize bağlıdır.