Makale

Gönül Bahçesinin nadide gülü: Vefa

Gönül Bahçesinin nadide gülü: Vefa
Musa Tektaş


Vefa, gönül bahçelerinde yetişen bir güldür. Vefalı insanlar duygu, düşünce ve tasavvurda aynı şeyleri gül güzelliğiyle paylaşan kişilerdir. Kin, nefret ve kıskançlık gibi duygular vefakâr gönüllerde kendilerine yer bulamaz. O gül ki, sevgi suyuyla beslenir, dalları yeni goncalar açar, güzelliklerle süslenir. Vefayı şiar edinenler, konuşurken doğru söyler, verdiği sözde durur, ettiği yeminlerde vefalı olur.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (c.c.), kendisinin vefalı olduğunu dile getirdiği gibi, vefayı başta peygamberler olmak üzere seçkin kişilerin özelliklerinden ve insanlığın temel iyiliklerinden biri olarak zikreder.

Ahlaki olgunluğun evveli vefa ve doğruluktur. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen sevgili Peygamberimiz’in en mümeyyiz özelliklerinden ikisi doğru ve ahde vefalı oluşudur. Bu özellikleri dolayısıyla kendisine, güvenilir Muhammed anlamında Muhammedü’l-emin denilmiştir. Rabbinden, dinini aleni tebliğ emrini aldığında, Kureyşlileri Safa tepesinin eteğine toplamış ve asıl tebliğini yapmadan önce; “Size şu tepenin arkasından bir ordunun geldiğini söylesem inanır mısınız?” diye sormuştu. Kureyşliler; “Evet inanırız, çünkü sen doğru söylersin, güvenilir birisin.” karşılığını vermişlerdi. Çünkü onu böyle tanımışlardı. Allah Rasulü, bizim de verdiği sözü tutan, konuştuğu zaman yalan söylemeyen birisi olmamızı istemiştir.

Vefa, dostlar arasında, arkadaşlar arasında olmazsa olmaz özelliklerdendir; insanları birbirine bağlayan, aralarındaki sevgi bağını kuvvetlendiren yüce bir duygudur. Vefa, insanların birbirlerine olan borcudur. Vefasız insanlar ise borcunu ödemekten kaçınan, dürüst olmayan insanlara benzer.

Bir Müslümanda bulunması gereken güzel huylardan biri olan vefakârlığın zıddı nankörlük olup, iyiliğin değerinin bilinmemesi veya iyiliğe kötülükle karşılık verilmesidir. Vefasızlık, teşekkürsüzlük demektir. Aynı zamanda vefasızlık, bir şeyi yapmaya söz verdiği hâlde sözünde durmamaktır.

Bir gönül ehli şöyle diyor:
“Vefâdar ol vefâ güzel bir meziyettir
Vefâsızlık âşinâya pek eziyettir.”

Peygamberimiz’in bir adı da el-Vâfî’dir. el-Vâfî, sözünde duran, sözünün eri olan, vefakâr, mükemmel ahlak sahibi demektir. Aynı anlamda ona el-Vefî de denmiştir. Hayat örneğimiz olan Hz. Peygamber (s.a.s.), sözünde durma konusunda en güzel örnekleri bizlere sunmuş, ümmeti olarak bizlerin de vefalı kimseler olmamızı istemiştir. Güvenilir olan ve güven veren Peygambere yaraşır ümmet olabilmek, onun gibi emin kimseler olmakla mümkündür. Vefakâr peygambere layık ümmet olmak da vefakâr insan olmakla mümkündür.

Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in İslam tarihindeki vefakârlığını ve yüceliğini bir şiirinde Hassan b. Sabit (r.a.) şu şekilde terennüm etmektedir:
“Eğer sâdık bir dostu anıp üzüleceksen,
Kardeşin Ebû Bekir’i hatırla güzel işleriyle.
O, Peygamberden sonra en iyisiydi yaratıkların,
Ve en âdili, günahtan en sakınan,
O, omuzladığı dâvâya en vefâkâr,
O Peygamberi doğrulayan ilk insan.
O, en tehlikeli anda Muhammed’e yâr.
Düşmanlar dağı çepeçevre sarıp tırmandığında,
İkinin ikincisiydi, yüksek mağarada.
Ondaki Resûl aşkını görünce bildiler,
Hiç kimse denk olamazdı bu kahramana.”

Vefakâr mümin, her zaman ve her şartta sözünde duran, verdiği sözün gereğini yerine getiren kimsedir. Gerçek mümin, başta Allah ve peygamberine karşı sorumluluklarını yerine getirir. Ardından insanlara verdiği sözleri yerine getirir. Söz verirken, bunun bir yükümlülük olduğunu bilir ve yerine getir(e)meyeceği sözleri vermez. Zira sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin dünya ve âhiret kazanımları çok büyüktür.