Makale

HİKMETLER NÜSHASI

HİKMETLER NÜSHASI


Vedat Ali Tok

Ey fahr-i rüsül pâdşeh-i ‘arş-ı cenâb
Kim zikrini ref’ içün nüzûl itdi kitâb
Bir nüsha-i hikmet-i ilâhîsin sen
Şerh itse n’ola sadrını Rabbü’l-erbâb
Neylî (1673-1748)

(Atabey Kılıç, Mirzâ-zâde Ahmed Neylî (Hayatı, Eserleri ve Kişiliği) ve Dîvânı, İstanbul 2004, s. 233.)

“Ey bütün peygamberlerin padişahı, göğün efendisi! Kitap, senin adını yüceltmek için indi. Sen, yüce hikmetlerin bir nüshasısın. Allah, senin sadrını şerh etse buna şaşılmaz!”

Neylî, Klasik Türk şiirinin mazmunlarını ve sanatlarını ustaca istif ettiği bu rubaisinde Hz. Muhammed’i farklı bir anlatımla tavsif ediyor.

Şiirde dikkat çekici birçok nokta var. Bunlardan birisi hemen her kelimenin, farklı anlamlarını da düşünmemizi gerektirecek şekilde seçilmiş olması. İkincisi ise tenasüp ve tezat teşkil edecek kelimelerin ustaca kullanılması…

Rubaideki ilk mısra Hz. Muhammed’e bir hitap cümlesidir. Hz. Muhammed, peygamberlerin şahıdır, başkanıdır. Padişah ile sadr (başkan) kelimeleri arasında bu mânâda bir ilgi vardır.

Ref’ kelimesinin bu şiirdeki anlamı “kaldırma, yükseltme”dir. Nüzul ise “inme” manasındadır. Bu iki kelime arasında anlam zıtlığı dikkat çekiyor. Çünkü Kur’ân’da Hz. Muhammed’in vasıflarını ve yüceliğini anlatan âyetler mevcuttur.

Üçüncü mısrada Peygamber Efendimiz, Allah’ın hikmetlerinin yazılı olduğu bir belge gibi tasavvur edilmiş. Şairi böyle bir hayale iten sebep, Hz. Muhammed’in yaşayışı, ahlakı, hâl ve tavırlarıyla Allah Teala’nın örnek gösterdiği Müslüman kimliğini her yönüyle taşıyor olmasındandır.

İncelenmeye değer görülen ya da bir değer taşıyan her yazının mutlaka şerhe, yani açıklamaya ihtiyacı vardır. İşte Allah Teala da Hz. Muhammed’i şerh etmiş, açmış, açıklamıştır. Bu anlatım ile Neylî, Hz. Muhammed’in göğsünün yarılması hadisesine telmihte bulunuyor. Ayette de belirtildiği gibi, Hz. Muhammed’in göğsü melekler tarafından açılmıştır. Hz. Muhammed çocukken arkadaşları ile oynadığı bir sırada, Cebrail ona görünerek, onu yere yatırır, kalbini yarar, içinden bir parça çıkarır. Sonra kalbini altın bir tas içinde zemzemle yıkar ve göğsünü kapatır. Miraca çıkarılmadan önce de bu amelenin tekrar edildiği kayıtlıdır. Ayette bu hususla ilgili olarak şöyle söyleniyor: “Biz senin göğsünü (kalbini) açmadık mı?/ Ağırlığından dolayı belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?” (İnşirah Suresi, 1 - 3. ayetler.)

Neylî, Peygamber Efendimiz için yazdığı şiirlerinde genellikle rubai şeklini tercih etmiş. Bu, şairin yaşadığı asra göre bir bakıma haklı ve akıllıca bir tercihtir; zira Neylî’nin yaşadığı yıllara kadar zaten birçok şair, söylenecek sözleri söylemiş; kullanılacak mazmunları birçok şiirde ustaca kullanmıştır. Farklı bir anlatımı olmayan şairin, söylenmiş onca sözün istifine imkân hazırlayan rubai şeklini kullanmasından daha akıllıca bir işin de olmayacağı muhakkaktır. Nitekim Neyli’nin Divanında 5’i yine rubai kalıbında olmak üzere 6 tevhidden sonra, tamamı 16 olan na’tin 8’i rubai şeklindedir.

Neylî’nin, çağdaşı olan hikemi tarzın üstâdı Nabî’den geniş ölçüde etkilendiği gözleniyor. Nabî’nin:
“Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilahidir Makâm-ı Mustafâ’dır bu” beytiyle başlayan na’tine Neylî’nin:
“Matâf-ı enbiyâ beyt-i Cenâb-ı kibriyâdır bu
Gözün aç gâfil olma kim nazargâh-ı Hudâdır bu” matlalı naziresi Peygamber Efendimiz ve Kâbe vasfında yazılan güzel şiirlerdendir.

Şairin diğer na’tlarından örnekler:
NA’T
Ey gevher-i vücûdu ser-i enbiyâya tâc
Ferş olmağıla pâyine arş eyler ibtihâc
Ve’y pâdişâh-ı mülk-i risâlet ki Husrevân
Eyler der-i inâyetine arz-ı ihtiyâc
Pervânevâr dönmez idi üstüne felek
Bezm-i Hudâ’ya nûr-ı ruhun olmasa sirâc
İzhâr iderse dil n’ola şevk u mahabbetün
Envâr-ı şem’i setr idemez perde-i zücâc
Deryûze-i şefâat ider Neylî-i fakîr
Seyr-i kerem kıl anı meded bâb-ı lutfun aç
NA’T

Çün tâc-ı “le’amrük” oldu pîrâye sana (“le ‘amrük”: Hicr, 72. ayet. “Senin ömrüne yemin olsun.”)
Ey şâh-ı rüsül kim ola hem-pâye sana
Hakk’ın dü cihâna sâye-i rahmetisin
Olmazsa aceb mi bir dahı sâye sana