Makale

Afrika: Yüreğime sokulan hançer

Afrika: Yüreğime sokulan hançer


Ahmet Turan Latif Yıldız

Milattan ve hicretten sonra...
Yaşanan herhangi bir gün...
Yaşanılan yer, yeryüzü…
Yaşamı bu cümleyle anlatmak haksızlık mı olur, hadsizlik mi olur bilemiyorum. Lakin bu yeryüzünde yaşanılan ve katlanılan hayatlar olduğunu gördüm.
Yer aslında yeryüzünde kurulan ilk medeniyet.
Yer, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in malınızdan ve canınızdan emin olacaksınız dediği yer.
Yer; acının, hüznün, yokluğun, çaresizliğin yaşam biçimine döndüğü yer.
Yer; gururunu, vakarını üzerine elbise yapanlarla üzerinde elbise olmayanların yaşadığı yer.
Yer; açlığın kelimelerle anlatılmak yerine acıyla yaşandığı yer.
Yer, insan olmanın yükümlülüklerinin suratlara vurulduğu yer.
Yer: Afrika...

Afrika’da olduğunuzu iki şekilde hissedersiniz. Birincisi, bir tane jip kiralarsınız. Yerel bir rehber tutarsınız. Cebinize dolar koyar, elinize en iyi marka fotoğraf makinenizi alırsınız. Koruyucu spreyinizi sıkar yerel müzikler eşliğinde safariye çıkarsınız. Yüzünüzde şaşkınlık ifadeleri ile kahkahalar atıp rehbere emirler yağdırarak çölleri, vahaları gezersiniz. İnsanlıktan bihaber hâliniz ve hayvanlara imrenerek doğal parklarda tur atar, fillerle, zürafalarla, gergedanlarla, arslanlarla fotoğraflar çekinir, Afrika sıcağına inat papaya içerek serinlemeyi denersiniz. Yaşadığınız bu enteresan tecrübeyi arkadaşlarınıza hava atmakta kullanabilir ya da hümanist yaklaşımlar içine girerek Afrikalılarla birlikte vakit geçirdim yalanı ile taçlandırabilirsiniz. Yalan diyorum, çünkü hiçbir çocuğu kucağınıza alamazsınız. Hiçbir köylüyle el sıkışamazsınız. Hastalık endişesi ile ürperen içiniz buna engel olmaya kâfidir. Gece ateş etrafında geceleyip günün ilk ışığı ile eğlencenize devam edersiniz. İşte buradasınız ve burası kesinlikle Afrika’dır.

Afrika’da olduğunuzu hissetmenin diğer yolu için bundan fazlası gerekmektedir. Öncelikle ejderha yüreği gibi bir yüreğe sahip olmanız gerekmektedir. Görecekleriniz ve yaşayacaklarınızı daha az bir yürek taşıyamaz. Sevgi, saygı ve inancınızın olması gerekmektedir. Bir doğal parkta olmayacaksınız, sınırların çizildiği bir doğal hayatta olacaksınız. Karşınızda eşsiz hayvanlar yerine insanlar olacak fakat insanların yaşadığı hayata baktığınızda parkta her gün karnını doyurma garantisi ile yaşayan zürafalara kin besleyeceksiniz. Açlık bu coğrafya- da kelimelerle ifade edilmek yerine yaşanıyor. Bunu ne anlatmakta mahirim ne de yaşamakta kaviyim. Acziyetim, ifade edemeyişimdir. Emin olduğum bir şey varsa o da şimdiye dek hiç aç kalmadığımdır. Tahayyülümüzün çok ötesinde olan bu açlık, gören gözleri kan bürüyor âdeta. Ekmeğin kıymeti, suyun azizliği bu topraklarda öyle güçlüdür ki bundan sonraki yeminlerinize “ekmeğe ve suya ant olsun ki” diye başlarsınız.

Ev denince aklınıza ne gelir emin değilim ama burada ev denilen yaşam mekânları; üzeri otlarla kapatılmış, çamurdan şekiller verilmiş ve içerisinde ot tavan, toprak taban dışında hiçbir şeyin olmadığı, bir ailenin yaşadığı yerler olarak yüreğinize çarpar. İnsanların yüzündeki gülümseme acıyla yoğrulmuş hüzne bulanmıştır. Bu gülümsemeye şahit olduğunuzda günlerce ağlayabilir bir daha yemek yiyemeyebilir ve uyumak artık sizin için mümkün olmayabilir. Size yaklaşan çocuğa baktığınızda yüreğiniz burulur, annesinin gözlerine baktığınızda ise çöl toprağına bulanıp yerden yere vurulursunuz. Ölmek istendiğinde mümkün olabilseydi o andan itibaren yaşamak asla isteyeceğiniz bir şey olmazdı. Tüm dünyadaki milyarlarca insan aklınızdan geçer, yaşadığınız hayat film şeridi gibi gözlerinizin önünden akar gelir, bir Afrikalı çocuğun gözlerinin içinde boğulursunuz. Siyah tenleri, kara gözleri ve örgülü saçlarıyla karşınızdaki bu insanların yüreği tenlerinin aksine aydınlık ve bembeyaz.

Takvimin ve saatlerin hiçbir önemi olmayan bu topraklarda yaşam verilmiş bir görev gibi, çizilmiş bir kader gibi aksini manidar kılmak adına katlanılan bir mücadeleye dönüşüyor.

Asli ihtiyaçların lükse döndüğü, yenilen yemeğin bin şükürlerle sonlandığı bu topraklarda yırtık da olsa ayakları dikenlerden koruyan bir çift ayakkabı sadece diğerlerine göre şanslı olanların imkân bulduğu bir şey oluveriyor. Buradasınız ve burası kesinlikle Afrika’dır.
Bizden önce buraya beyazlar gelmiş, zulümle gelmişler. Daha evvel tatmadıkları acıyı, yaşamadıkları yokluğu yaşatmışlar bu insanlara. Bizi gördüklerinde korkuya kapılıyorlar ve bizim yüreğimiz yerinden sökülüyordu. Sizin için buradayız, sizin için geldik dediğimizde bize şu soruyu soruyorlar:
Nerde kaldınız?

Bu soruyla çöl toprağına bulanıp ikinci kez yerlere vuruyorduk kendimizi.

Sahi biz nerede kaldık, şimdiye dek neredeydik? Bu insanlar bu hayatı yaşamaya mecbur bırakıldıklarında biz hangi hayatın planını yapıyorduk. Ne kadar habersiz yaşamışız, acziyetimiz yüzümüze bir bir vuruluyor, ellerimiz onlara uzanırken titriyordu. Ama gelmiştik, artık buradaydık. Ve ne zaman isterseniz, ne zaman çağırırsanız bizi, biz hemen burada oluruz diyorduk. Elimizden tutun, bizi affedin, bağışlayan ve esirgeyen Allah’a ant olsun ki çağırdığınızda geleceğiz.

Afrika: Yüreğime sokulan hançer…
Bu hançer bu yürekte kaldığı sürece derdiniz derdim olacaktır. Kardeşliğimiz ekmek kadar kıymetli su kadar azizdir.
Bundan sonra nasıl yaşarım, nasıl uyuyabilirim bilemiyorum ama şunu biliyorum ki ekmeğe ve suya ant olsun ki bir daha asla karnım aç demeyeceğim.