Makale

Geçtiğimiz günlerde Van ve Erciş'te meydana gelen deprem, millet olarak

BAŞYAZI

Prof. Dr. Mehmet Görmez

Diyanet İşleri Başkanı

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

Geçtiğimiz günlerde Van ve Erciş’te meydana gelen deprem, millet olarak hepimizi derinden etkiledi, hep birlikte üzüntüsünü yüreklerimizde hissettik. Depremde canlarını kaybeden kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralı olanlara acil şifa; yakınlarına, meşakkate ve sıkıntıya karşı güç, direnç ve sabır niyaz ediyorum. Rabbimiz böyle bela ve musibetlerden milletimizi ve tüm insanlığı daima muhafaza eylesin.

Hangi nedenlerle meydana gelirse gelsin, tabii afetlere karşı maddi ve manevi bütün tedbirleri almak gerektiği bilinen bir gerçektir. Hayatın bir imtihan olduğuna inanan, ölümün yokluk ve hiçlik anlamına gelmediğini bilen müminler için depremleri ve her türlü musibeti anlamak ve doğru okumak zor olmasa gerektir. Kutsal Kitabımız’ın ‘zelzele’ olarak ifade ettiği depremi, insanın sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde sadece bir doğa olayı olarak yorumlamak, ya da fay hatlarıyla izah etmek doğru olmağı gibi, Rabbimizin sonsuz kudretini yok sayarak, onu tesadüflere bağlamak da doğru değildir.

Sadece ülkemizde değil dünyanın neresinde bir gözyaşı, sıkıntı ve musibet olsa milletimizin birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularının harekete geçmesi her türlü takdirin üzerindedir. Nitekim Van ve Erciş’te meydana gelen depremin ardından doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle topyekûn bütün milletimizin aynı hüzün ve acıyı hissetmesi, gönül dünyamızın fay hatlarının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yüce Rabbimiz aziz milletimizin kalbinden ve yüreğinden bu birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ruhunu hiçbir zaman eksik etmesin. Unutulmamalıdır ki, en büyük deprem, inanç dünyamızda, kalplerimizin ve yüreklerimizin fay hatlarında meydana gelen, dünyamızı da ahiretimizi de derinden etkileyen sarsıntılardır. Önemli olan yeryüzündeki sarsıntılar sebebiyle Allah’a olan imanımızda ve kardeşlik ilişkilerimizin zeminini oluşturan gönül dünyamızın fay hatlarında bir zelzele meydana gelmemesidir.
İbadetler, bizi Allah’a yakınlaştırmanın yanı sıra Müslüman kalma şuurumuzu diri tutan sembollerdir. Kerim Kitabımız’da “Allah’a bir kulluk borcu” (Âl-i İmran, 97.) olarak tanımlanan hac ibadeti de bir semboller haritasıdır. Her aşamasında pek çok sembolü barındıran hac, bu sembollerdeki manaları bilerek karar vermek ve bu kararı eyleme dönüştürmektir. Bu yönüyle hac ibadeti, diğer ibadetlerden farklıdır; dahası diğer ibadetleri de bünyesinde toplar.

Hac, âdeta yeniden dirilişin, mahşerin provasıdır. İhram elbisesini giyen hacı adayı, daha dünyada iken sanki kefenini giymiştir. O ana kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği; servet, makam, rütbe vb. her şey, ihramın rengi içinde erimiş; renksiz, dikişsiz, rozetsiz, bayraksız bu elbise onu dünyevî bütün güç ve imkânlardan soyutlamıştır. Bundan sonra Arafat’ta Allah’ın huzuruna gidecek, oradan mahşere çıkacak, mahşerde bir sorgulamadan geçecektir. Sonra tekrar Allah’ın evine gidecek ve oradan Peygamber Efendimiz’in ifadesiyle annesinden doğmuş gibi arınmış, temizlenmiş ve şuurlanmış olarak yeniden hayata dönecektir.

Hac, bir tevhit ve ahlak eğitimidir. Yüce Mevlamız, hacda şehvet yok, öfke yok, kötülük yok, haklı olsan dahi tartışma yok buyuruyor. (Bakara, 197.) Bunlar, İslam’ın günlük hayatta da bizden istediği önemli hasletlerdir.

“Hac, Arafat’tır”. Arafat ise önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir. “Kendini bilen, Rabbi’ni de bilir” fehvasınca, önce kendini tanıma, ardından da Rabbini tanımadır. Yani hac, hakikati bilmek, tanımak, anlamak ve kavramak demektir. Hac, ârif olup, Marifetullah’a ermektir. Dirilişi, mahşeri, mahkeme-i kübra öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir.

Hac, dünyadaki bütün Müslümanların bir araya gelip tanıştıkları evrensel bir kongredir. Bu anlamda Müslüman’ın hayatındaki en anlamlı yolculuğu olan hac, aynı zamanda bir dönüm noktası, bir silkiniş, diriliş ve yeniden doğuştur. Artık bu silkinişi ve dirilişi yaşayan hacıların kazandıkları güzellikleri dünyanın dört bir tarafına taşımalarının vakti gelmiştir. Nihayet hep birlikte idrak edeceğimiz Kurban Bayramı, hem hacılarımız hem de tüm Müslümanlar için bir diriliş mesabesindedir.

Bu bilinçle düşündüğümüzde bayramlarımız, her yıl Müslümanlık şuurumuzu yenileyen, millet olma irademizi diri tutan; birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı pekiştiren, rahmet ve bereket dolu müstesna günlerdir.

Bu vesileyle başta milletimiz olmak üzere, bütün İslam âleminin Kurban Bayramını tebrik eder, Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını, bayramın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış, huzur ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.