Makale

Berceste Beyitler

Berceste Beyitler

Gönül Çalab‘ın tahtı Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise (Yunus Emre)
Vedat Ali Tok

(İnsan gönlü Allah‘ın tahtıdır. Allah, insanın gönlünde tecelli etti. Bu yüzden kim bir gönül yıkarsa o insan dünyada da ahirette de bedbaht olur.)
İ nsan üzüldüğü, kırıldığı zaman “Gönlüm kırıldı, kalbim incindi.” der; çünkü manevi duyguların tezahür ettiği yer olarak gönül bilinir, kalp bilinir.
Bir kutsi hadiste “Ben yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım.” buyruluyor. Bunun kutsi hadis olup olmadığı hakkında kesin bir kanaatimiz yoktur. O yüzden biz de bunu mecazi mana cihetiyle kabul etmek isteriz. Bu açıdan bakıldığı zaman taşlar yerine oturur. Şöyle ki kalp ya da gönül manevi duygu ve varlıkların bulunduğu yer olarak bilinir. Sevginin, aşkın yeri kalp ya da gönül olarak kabul edildiği için Allah sevgisi, peygamber sevgisi, ana baba sevgisi… burayı mekân tutmuştur. Bu yönden bakıldığı zaman insan gönlü mukaddestir. Mutasavvıflar kalp, gönül temizliğine çok önem vermişlerdir. Öyle ya alelade bir misafir geleceği zaman bile onun geleceği mekânlar temizleniyor, her türlü kötü ve çirkin görüntüden arındırılıyorsa Allah’ın tecelli edeceği mekân da her türlü çirkinliklerden arındırılmalı değil mi? Şemseddin Sivasî bir beytinde gönülde Allah’tan başka ne varsa temizlenmesi gerektiğine işaret ediyor ve şöyle bir ikazda bulunuyor:

Sür çıkar ağyârı dilden ta tecellî ede Hak
Padişah girmez saraya hâne ma’mûr olmadan
Nasıl ki bir hane imar edilmeden oraya sultanlar oturmak için gelmezler; sen de gönlünü, çerçöp kabul edilen şeylerden arındırmadıkça, oraya Allah tecelli etmez.
Sinan Paşa gönlü Rahman’ın arşı olarak görüyor:
Kalb-i mü’min ki arş-ı Rahmân’dır
Anı yıkmak ziyâde tuğyândır
“Müminlerin kalbi Allah’ın tahtıdır. Onu yıkmak isyanların en büyüğüdür.”

Gönlü mutlak surette mukaddes bir mekân olarak tanımlayan Yunus Emre, gönül yapmanın çok büyük bir sevap, kırmanın ise en büyük günahlardan olduğu üzerinde çok duruyor. Yine bir şiirinde gönül yıkan insanın kıldığı namazın bile kabul olmayacağını ifade eder. Nasıl olsun ki hem mabut olduğunu bilecek, hem de onun tecelligâhını yıkacaksın. Bu, şuurlu bir Müslümanlık olmaz. Abdestin bir anlamı var, o da ibadete hazırlık içindir. Gönül yıkan bir insanın aldığı abdestin de özelliği kalmaz, elini yüzünü yıkayan diğer insanların işleminden farklı bir nitelik taşımaz der Yunus:

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Buna mukabil gönül yapmak, yani bir kimsenin gönül hoşnutluğunu kazanmak, küçücük de olsa bir iyilik yaparak onun hayır duasını almak, o küçücük hayrı çoğaltır, Allah’ın rızasına nail olur.
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir hayır da ettin ise
Bir’ine bin’dir az değil

Gönül yapmak kimi zaman da hacca gitmek gibi hatta ondan daha fazla sevap kazandır insana:
Yunus der ki ey hoca / İstersen var bin hacca
Hepisinden eyice / Bir gönüle girmektir

İnsan, yaratılış itibarıyla zayıf bir varlıktır, hata yapabilir. Bir anlık öfkesine kapılıp kalp de kırabilir, günah da işleyebilir. Önemli olan hatanın idrakine hemen varıp onu telafi etmektir. Bunun yolu da Allah’tan af, kullardan özür dilemektir ki böylece yıkılan saray yeniden imar edilmiş olsun.

Sözü yine Yunus’la bağlayalım:
Ben gelmedim da’vî için benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.