Makale

Millî Kütüphane Başkanı Tuncel Acar ile “Millî Hafızamız Millî Kütüphane

Millî Kütüphane Başkanı Tuncel Acar ile
“Millî Hafızamız Millî Kütüphane”

Söyleşi: Ayfer Balaban

Fotoğraf: Mustafa Bektaşoğlu

Efendim, Millî Kütüphane’yi genel olarak tanıtır mısınız? Millî Kütüphane’yi diğerlerinden ayırt eden temel özellikler neler?

Millî Kütüphane ulusal bir hafıza. Burası; ülkenin geçmişten günümüze yayınladığı, biriktirdiği tüm materyallerin gelecek kuşaklara aktarılmak üzere, bilimsel arşivleme yöntemlerinin kullanılarak muhafaza edildiği bir merkez. Ülkedeki bütün kitaplar bir halk kütüphanesinde veya üniversite kütüphanesinde olmayabilir, ama bütün yayımların Millî Kütüphane’de olması gerekir. Bu merkezden daha çok araştırmacılar faydalanır. Onların araştırmalarına yardımcı olmak da bizim görevimizdir.

Kitap akışında ‘derleme kaçağı’ gibi bir sorunla karşılaştığınız oluyor mu?
1934 yılında kabul edilen 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu hükümleri uyarınca, Türkiye’de yayınlanan her eserin bir nüshasının Millî Kütüphane’ye gönderilmesi zorunludur. O yıllarda yayıncılığın merkezi İstanbul’da Cağaloğlu, Bâbıâli idi. Lâleli’deki Derleme Müdürlüğü çalışanları, kitapları o tarihlerde bir bir toplamışlar. Yayın hayatı çeşitlendikçe, hemen her ilde yeni matbaalar kuruldukça, sizin de ifade ettiğiniz ‘derleme kaçağı’ ortaya çıkmış maalesef. Kayıtlara göre ülkede otuz bin kitap yayınlanmış, ama Millî Kütüphane’ye derleme yoluyla gönderilen kitaplara bakıldığında sayı yirmi bin civarında. O halde yüzde otuzluk bir görünmeyen, kayda geçmeyen açık var. Başka bir deyişle yayınlanmış fakat kütüphanemize gönderilmemiş yüzde otuzluk kaçak var.

Bugün doğan bir çocuk, bu durumda yirmi sene sonra araştırma yapmak istediğinde, 2008’de yayınlanan kitaplardan % 30’unu bulamayacak. Bu, ülkenin millî hafızasına yönelik bir tahribat değil mi?

Bu büyük bir sorun tabii. Bu sorunun halledilmesi için gerekli başvurular yapıldı ve yeni bir kanun tasarısı hazırlandı. Bu tasarıyla sorumluluk matbaalardan alınıp yayıncıya verilecek. Her yayının bir nüshasının Millî Kütüphane’de olması açısından bu çok önemli. Şu anda mevcut yasalara göre bir yayın, Millî Kütüphane’ye ulaştırılmadığında müeyyidesi caydırıcı değil. Yeni kanunla derleme kaçağının önüne geçileceğini tahmin ediyoruz.

Kütüphaneye yurt dışından da matbu eserler geliyor mu?
Kütüphanemize yurt dışından çok sayıda yayıncıdan katalog gelir. Yurt dışında Türkiye ve Türklerle, İslâmiyet’le ilgili kitaplar yayınlandığı zaman, bizim araştırmamıza gerek kalmadan hem internet yoluyla hem faks yoluyla bize bildirilir. Bununla birlikte kataloglar taranır, yurt dışından hangi kitapları alabileceğimiz araştırılır, gerekli görülenler Kütüphane’ye temin edilir. Karşılıklılık ilkesi uyarınca ülkeler arasında yayın değişimi yapılmaktadır. Her ülke, ocak ayında kendi kütüphanesinden dünya kütüphanelerine göndereceği kitapları belirler. Meselâ biz, Güney Afrika, Fransa, Çin ve İran’a kitap gönderiyoruz, onlar da bize gönderiyorlar.

Millî Kütüphane olarak ulusal ve uluslararası ilişkiye açığız. Gidip görmeden, münasebet kurmadan kendimizi geliştiremeyeceğimizin bilincindeyiz. Dünya Millî Kütüphaneler Başkanları Konferansı’na üyeyiz. Millî Kütüphane Başkanları her yıl bir ülkede toplanıyor, biz de bu toplantılara katılıyor, gündemi takip ediyoruz. Böylece yeni teknolojik gelişmeleri öğrenme fırsatı buluyoruz. Ayrıca bizim başlattığımız bir hizmet daha var. Bu anlamda ülkemizde bir toplantı düzenledik ve Kırgızistan, Azerbaycan, Özbekistan, Tataristan, Tuva Cumhuriyeti, Saha Cumhuriyeti, Yakutistan, Başkurdistan vd. ile birlikte üç gün boyunca kütüphanecilik konularını ele aldık. Gelecek toplantıyı Azerbaycan’da yapacağız. Amacımız ortak kararlar almak, birbirimizi desteklemek, bilgi alış-verişinde bulunmak, birbirimize yardımcı olmak.

Kütüphane hizmetleri açısından yeni teknolojileri takip edebiliyor musunuz?
Kütüphanecilik teknolojisinde dünyada ne varsa, bizde de o var. Kataloglarımızın hepsi bilgisayara aktarıldı. “www.mkutup.gov.tr” adlı bir web sayfamız var. Bu adresi açtığınızda Millî Kütüphaneyle ilgili aramak istediğiniz her şeyi görebiliyorsunuz. Kendi kültür ürünümüz olan otuz yedi bin adet yazma eserimiz var. Bunların hepsini görüntülü sisteme aktardık, ulusal veya uluslararası araştırmacılar örneğin, Baki Divanı’na ulaşmak istediklerinde ona ulaşabiliyor, nüshaları varsa hangi kütüphanede olduğunu öğrenebiliyorlar. Yalnız görüntü almak isteyenler telif ödemek zorundalar. Bunun için ayrıca bizden şifre alınması gerekiyor. Bakanlığımızın diğer yazma kütüphanelerindeki yazma eserler de görüntülü sisteme aktarıldı ve bu sisteme dahil edildi. Gazetelerimiz de dijital ortama aktarılmaya başlandı.

Hizmette kolaylaştırıcılığı esas aldık. Meselâ Kütüphane’ye gelmek isteyen, boş yer olup-olmadığını, salonların doluluk oranlarını internetten öğrenebiliyor. Cumartesi günü kitap depoları kapalı olmasına rağmen okuyucu internet üzerinden isterse, kitapların cumartesi günü için bizden hazır olmasını talep edebiliyor. Bir araştırmacı, “saat 18.00’den 22.00’ye kadar çalışacağım, şu şu kitapları talep ediyorum” dediğinde gerekli hizmeti aksamadan alabiliyor.

Engelli okuyucu ve araştırmacılar için sesli kitaplarınız da mevcut sanırım?
Görmeyenlere hizmet verdiğimiz bir bölümümüz, son teknolojik donanıma sahip, beş kişinin aynı anda kitap okuyabileceği, ferah, klimalı stüdyomuz var. Gönüllülerimizce okunan kitaplar CD ortamına aktarılabiliyor. Aynı zamanda da bilgisayara kayıt yapılıyor ve internet üzerinden hizmete sunuluyor. Görmeyenler de artık bizim salonlarımızda bilgisayar kullanabiliyorlar. Web sayfamızı tuşluyor, kulaklığını takıyor ve istediği kitabı okuyup dinleyebiliyorlar.

Millî Kütüphane olarak başka hangi hizmetleri sunuyorsunuz?
Geçen yıl interaktif bir salon açtık. Burada otuz adet bilgisayarla hizmet veriliyor. İsteyenler bu salonda ders çalışabiliyor, internetten tarama yapabiliyorlar. Yurt dışından veri tabanları alıyoruz. Meselâ, bir veri tabanının içinde otuz iki bin tane kitap var. Bilgisayara girdiğiniz zaman otuz iki bin tane sosyal içerikli kitabı burada bulabiliyorsunuz. Abonesi olduğumuz bu siteye girmek isteyen girebiliyor. Millî Kütüphane’deki okuyucu da o bilgisayara girdiği zaman onu okuyabiliyor. On iki bin tane dergiyi içeren başka bir veri tabanımız mevcut. Yine on beş-yirmi bin dergi içeren bir veri tabanına sahibiz. Bunların hepsinden okuyucu istifade edebiliyor.

Temel görevlerimizin yanı sıra kültürel ve sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapıyoruz. Ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenleyerek eğitim, araştırma, kültür ve iletişim sektörlerindeki gelişmeleri destekliyoruz. Millî bibliyografyaların yanı sıra çeşitli konularda bibliyografyalar hazırlayıp yayınlıyoruz.

Efendim, kütüphaneler insanlığın ortak hafızasıdır. Ne yazık ki geçmişten günümüze insanlığın bu ortak hafızası bombalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor, yağmalanıyor. Tarihin böyle acı tanıklıkları var. Bu tahribatların olmaması için Millî Kütüphaneler arası ortak çalışmalarınız oluyor mu?

Bir milleti köleleştirmenin en kestirme yolu onun geçmişle bağını koparmaktır. Geçmişte İskenderiye kütüphanesi yakıldı, yıkıldı. Bağdat’ta ilk yağmalanan yer, müze ve kütüphane idi. Bosna’da hakeza. Uluslararası toplantılarda bu konular konuşuluyor, kararlar alınıyor. Bu konuda duyarlılık var, ancak savaşların önüne geçilemediğinden maalesef, kitaplar da, kütüphaneler de vuruluyor, yakılıyor, yıkılıyor.

Anlattıklarınızdan Kütüphanenizde yeterli düzeyde kitap ve teknolojik donanımın mevcut olduğunu anlıyoruz. ‘Yeterli okuyucu da var’ diyebilir misiniz?

Millî kütüphanelerin araştırma kütüphaneleri olduğunu söylemiştim. Dünyadaki örnekleri de böyledir. Moskova Millî Kütüphanesi’ne, İran Millî Kütüphanesi’ne veya İsveç’teki kütüphaneye araştırmacılar gelir. Bizim Millî Kütüphanemize farklı olarak daha çok ders çalışmak, ödev yapmak isteyenler geliyor. Kütüphanelerimizin gerçek anlamda kullanıldığı kanısında değilim. Evet, Millî Kütüphanemizin okuyucusu çok, ama bu tartışılır bir durum. Biz gerçek okuyucularımızı ve araştırmacıları da bekliyoruz. Geçen sene dört yüz sekiz bin kişi, bu yıl şu ana kadar yüz elli beş bin kişi gelmiş kütüphanemize. Ocak ayından nisan ayına kadar yirmi sekiz bin kitap, iki yüz elli üç yazma eser, iki bin yüz yetmiş sekiz süreli yayın, yedi bin kadar da diğer materyal kullanılmış. Yerel okuyucu sayısı aynı dönemde yüz elli beş bin kişi. Karşılaştırma yaptığımızda yirmi sekiz, otuz, otuz yedi, otuz sekiz bin kitap çıkmış.

Yaygın olan kanıya göre toplumumuzda çok fazla kitap okunmuyor. Okumamak için bir yığın bahane öne sürülüyor. Sizce okumamanın sebepleri nelerdir?

“Okumak için zamanım yok, kitap pahalı vs.’ diyenler çok toplumumuzda… Hemen belirtmek gerekir ki, okumak asla boş zaman işi değildir. Temel yanlışlık burada, bu yaklaşımda. Yemeğe, uykuya, eğlenmeye zaman ayırdığımız gibi, okumaya da zaman ayırmalıyız. Okur-yazar oranımız maalesef olması gereken oranda değil. Kastettiğim okuma-yazma bilmek değil. Okuma yazma bilmekle okur-yazar olmak aynı şey değil bana göre. Bugün Türkiye’de toplam dört milyon günlük gazete satılıyor. Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde bile bu oran daha yüksek. Büyük şairler yetiştirmiş bir toplumuz, fakat ülkemizde ne yazık ki şiir kitabı yayınlanmıyor denecek kadar az.

Okumak sosyolojik bir olay. İnsanımızın eskiden daha çok okuduğunu düşünüyorum. Teknolojiyle birlikte kitabın yerine başka şeyler konuldu. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar ekran karşısında âdeta mıhlanmış, oturanlarımız hiç de az değil. Eskiden evlerde gazete, kitap okunurdu. Şimdi magazin programları seyrediliyor. Kültür eski bakanlarımızdan Prof. Dr. Talat Halman, 1995 yılında yapılan Uluslararası Kütüphanecilik Kongresi’nde; “Arkadaşlar, evet teknoloji çok gelişti, hepimizin evine girdi. Fakat bazı şeylerin yerini tutmaz. Ben kitap okumayı seven bir insanım, her akşam kitabımı alır yatağıma uzanırım, başucu lambamı açarım, uykum geldiğinde kitabım üzerime düşer. Uyanınca onu alır bir kenara koyarım. Kitabın kokusu, sıcaklığı beni cezbeder. Hadi söyleyin; bilgisayarınız, televizyonunuz, bu sıcaklığı verir mi size? Onunla duygusal bir bağ kurabilir misiniz?” demişti de, salonda bulunan herkes onu alkışlamıştı. Bana göre de kitabın hayatımızdaki yeri başkadır.

Yahya Kemal bir yazısında; “Annem sabahları kalkar, Muhammediye okurdu” diyor. Kitap okuyan bir anne, yazarın hafızasında öyle izler bırakıyor ki, belki o izleri takip ettiği için Yahya Kemal, Yahya Kemal olmuştur, diye düşündürüyor.

Anne-babanın okuması model olmak bakımından önemli olduğu gibi, bireysel gelişim ve toplumsal gelişme açısından da önemlidir. Evlerde birlikte kitaplar okunabilse, kitap kritikleri yapılabilse, ailelerin okuma saatleri olsa ne iyi olur. Klâsiklerimizden bazı eserler televizyonda dizi olarak yayınlanıyor. Gönül ister ki, bu eserler okunsun. Merak edip araştırdım. Açıkça söyleyebilirim ki, Kütüphanemizden meselâ Yaprak Dökümü’nün talebinde kayda değer bir artış olmamış. Televizyon izlemek için zaman çok, kitap okumak içinse zaman yok!. Televizyon izlemekte seçici olur, gerektiğinde düğmeye basmasını bilirsek, işte o zaman kitap okumak için ne kadar çok zamanımızın olduğunu görebileceğiz.