Makale

Hz. Ali'de Yönetim Anlayışı

Hz. Ali’de
Yönetim Anlayışı

Seyid Ali Topal
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

İlk Müslümanlardan olan Ali b. Ebî Tâlip (k.v), Peygamberimizin amcasının oğlu ve damadıdır. Çocukluğunu ve gençliğini Müslüman olarak yaşamış olan bu yüce insan, çocukluk çağından itibaren hiç puta tapmamış, şerefli ve itibarlı bir hayat sürerek İslâm’ın ve Müslümanların daima yüz akı olmuştur. Peygamber efendimizin vefatından sonra, hilâfet konusunda ortaya atılan tartışmaları bir kenara iterek (Prof. Cemal Sofuoğlu-Prof. Avni İlhan, Alevilik Bektaşilik Tartışmaları, s. 6970, Ankara-2004), kendisinden önce yönetime gelen üç halifeye en büyük destek ve yardımcı olmuştur. Kendisi halife olunca, devlet adamlığı ve idarecilikteki üstün meziyetleriyle, mevcut karışıklıklara karşı başarılı şekilde mücadele etmiştir. Cesaret ve kahramanlığın sembolü olan Hz. Ali, ilmin ve adaletin de timsali olarak bilinmiş ve kendisinden adaletle ilgili birçok söz nakledilmiştir. Onun yönetim ve adalet anlayışı, kendisinden sonra âdeta bir ekol olmuş, bu yazımızda sunacağımız bazı örneklerinde görüldüğü gibi, evrensel bir boyut kazanmıştır.
Hz. Ali’nin genellikle tayin ettiği vali ve kumandanlarına yapmış olduğu öğütlerde veya onlara göndermiş olduğu emirnâmelerde, onun yönetim anlayışını en ince ayrıntılarına kadar görmek mümkündür. Hz Ali’nin birçok valiye yazmış olduğu mektupları bilinmekle birlikte, bunlardan en meşhuru ve ayrıntılı olanı, Malik b. el-Haris el-Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiği zaman, ona yazmış olduğu emirnâmedir. Bu emirnâmede, birçok konuda ayrıntılarıyla birlikte eşine ender rastlanacak öğütlerin bulunduğunu görmekteyiz. Bu yazımızda, Diyanet işleri Başkanlığı tarafından "Hz. Ali Diyor ki" adıyla yayınlanmış olan eserden seçerek aldığımız bu öğütlerden bazılarını aktarmaya çalışacağız.
Hz. Ali’nin, Malik b. el-Haris el-Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiği zaman ona yazmış olduğu emir- nâmenin girişi, İslâm dininin bütün Müslümanlara karşılıklı bir görev olarak yüklemiş olduğu "nasihat"le başlamaktadır:
"Rahman ve Rahim Allah adıyla.
Vergiyi toplamak, düşmanlara cihat açmak, halkına huzur ve memleketine ümran temin etmek için Malik b. el-Haris el-Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiği zaman Allah’ın kulu Emîrü’l-Mü’minîn Ali’nin kendisine emri şudur: Ona, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmasını, O’na kulluk etmesini, farzlara ve sünnetlere uymasını emreder. Çünkü bunlara uymayan saadet yüzü görmez; uyanlar ise hüsrana uğramaz. Bir de ona, eliyle, diliyle ve kalbiyle Cenab-ı Hakka yardımda bulunmayı emreder. Çünkü Allah, kendisine yardım edene yardım sözü vermektedir.
Ey Malik, seni öyle bir yere gönderiyorum ki, orada senden önce adaletle hükmeden veya zulümle hüküm yürüten nice devletler gelip geçmiştir. Sen, kendinden önceki buyruk sahiplerinin yaptıklarını nasıl görüp seyrediyorsan, halk da senin yaptığın işleri görüp seyredecektir. Sen onlar hakkında neler diyorsan halk da senin hakkında o çeşit sözler söyleyecektir. Hevâ ve hevesine hâkim ol, sana helâl olmayan şeyleri yapma. Halka merhametle davranmayı ve onları sevip lütufta bulunmayı huy edin."
Hz. Ali, emirnâmenin başında muhatabının vicdanına seslenerek Allah ve Peygamber’e itaat etmesini ve tarihten ibret almasını öğütlemiştir. Bu kısım, bir yöneticide bulunması gereken şahsî özelliklere, ciddiyet, samimiyet ve inanca dairdir. Bu bölümden itibaren, emirnâmeden seçerek aldığımız ve bir yöneticide bulunması gereken önemli özellikleri öne çıkaran öğütlerden bazılarını, içerisinde vurgulanan noktalara uygun başlıklarla sunmaya gayret edeceğiz.
Yönetici herkese eşit davranmalı
Hz. Ali, valilerinden Malik b. el-Eşter’e yazdığı mektupta idarecilerin halka karşı takınacağı tavırlarla ilgili önemli ayrıntılara değinmiştir. Bir idarecinin sergilemesi gereken en güzel davranış türünü sunan bu öğütlerden bazıları şöyle sıralanmaktadır:
"Halk iki kısımdır: Bir kısmı dinde kardeşindir. Öbür kısmı da yaratılışta sana eştir. Onlar yanılıp kusur edebilirler. Senin yaptıklarını Allah’ın bağışlamasını istiyorsan sen de onları bağışla. Çünkü senin makamın onlardan üstündür. Seni vali tayin edenin makamı da senin makamından üstündür. Allah ise seni vali tayin edenden üstündür. Öfkeye kapılıp ceza vermekte aceleci davranma. Ben onlara buyruk verenim, benim emrime uyarlar deme. Çünkü bu insana gurur verir. Gönlüne böyle bir düşünce geldiği zaman, senin gücünün üstünde olan Allah’ı düşün, onun kudretine karşı aczini gör. Bu, senin kibir ve gururunu gidererek aklını başına getirir. Böyle yapmazsan zulmetmiş olursun. Allah ise, kullarına zulmedenin düşmanıdır. Allah mazlumların sesini duyar ve zalimlere azabını yollar.
İnsanların, bilmediğin kişisel ayıplarını öğrenmeye kalkışma. Bildiklerini ise iyiliğe yor. insanların ayıplarını elinden geldiğince ört ki, Allah da senin ayıplarını örtsün.
Halka karşı kin duyma.
Her suça hemen ceza vermeye kalkma ve doğruluğundan emin olmadığın şeyleri bilmezlikten gel. Şunu bil ki; halkın güvenini ancak onlara iyilikte bulunmak ve işlerini kolaylaştırmakla sağlayabilirsin. Onlara iyi davranır, aralarında adaletle muamelede bulunur ve işlerini kolaylaştırırsan, önceden yüreklerinde uyanmış bir nefret varsa yok olur, yerini emniyet ve sevgi duygusu kaplar. Şunu da bil ki; senin hakkında iyi düşünen, senin idarenden memnun olandır. Kötü düşünen ise, idarenden memnun olmayandır, iyilik edenle kötülük edeni bir tutma. Çünkü onları bir görmek, iyilik edenleri iyilikten soğutur ve kötülük edenleri de kötülüğe alıştırır. Bunlara karşı lâyık oldukları şekilde davran."
Yöneticiler iyi yardımcılar seçmelidir
İdarî işlerde yönetici adına hizmetin servisini yapan yardımcıların büyük önemi vardır. Hz. Ali, yöneticilerine kendi yardımcılarını iyi seçmelerini şöyle öğütlemektedir:
"Vezirlerinin en kötüsü, senden öncekilere vezirlik edip suçta onlarla birlik olanlardır. Bunların yerine, haksızlık yapana yardımcı olmayan hayırlı kişiler bulabilirsin. Böylelerinin yardımı daha güzel ve besledikleri sevgi daha gerçektir. Yalnızken bunlarla beraber ol ve onları meclislerinde bulundur. Acı bile olsa sana gerçeği söyleyen kişileri seç. Onların sözleri seni gerçeğe götürür ve haksızlıktan alıkor. Dini bütün kişilerle dost ol. İnsanların seni fazla övmelerine ve yapmadığın işleri yapmış gibi göstererek övünmene sebep olmalarına müsaade etme. Çünkü fazla övülme, insanı kibirlendirir ve değerini düşürür.
İdaren altındaki şehirlerin düzene girmesi ve halkın huzura kavuşması için daima bilginlerle görüşerek bu hususta onlara danış.
Yönetici görevleri ehil olanlara vermelidir
Hz. Ali devlet görevlerine atamalarda yöneticinin dikkat etmesi gereken bazı prensiplere de şöyle değinir:
"Vergi ve zekât memurlarına dikkat et. Onları sınadıktan sonra tayin et. Şahsî bir meyille ve rast gele tayin etme. Bunları temiz, tecrübeli ve haya sahibi olan kişilerden seç. Çünkü onlar, ahlâkça üstün, namuslu, tamahları az ve işlerin sonuçlarını dikkate alan gayretli kişilerdir. Sonra onların rızklarını bol ver. Böylece, onları Müslümanların ellerinde bulunan malları yemekten alıkoymuş olursun. Onları kendi istekleri doğrultusunda tayin etme. Çünkü insanlar, yapmacık hareketlerle kendilerini valiye iyi tanıtırlar. Senden önceki temiz kişilerin seçtikleri kişilere bak, uygun görürsen sen de onları seç. Halka en güzel muamelede bulunanlarını ve emanete riayet edenlerini iş başına getir."
Yönetici tayin ederken bu inceliklere dikkatleri çekmiş olan Hz. Ali, gerektiğinde yöneticileri değiştirirken de kendisi aynı incelikle onların onurlarının korunmasına dikkat etmiş ve diplomatik bir dil kullanmıştır. Bahreyn valisi Ömer b. Ebi Semle el- Mahzûmi’yi görevinden alırken kendisine yazmış olduğu mektupta şöyle demektedir: "Bahreyn’e Numân b. Aclân’iz-Zurakıy’yi tayin ettim ve vâliliği, seni kınamaksızın, suçlu bulmaksızın senden aldım. Vilâyeti iyi idare ettin, emaneti eda eyledin."
Yönetici hukukun üstünlüğü ilkesini esas almalıdır
Adaletin dağıtıcıları olan hâkimlerin görev esnasında maddî menfaati düşünmelerine meydan vermeyecek düzeyde bir altyapı oluşturmak idarecilerin görevlerindendir. Maddî ve manevî yönden toplum içerisinde iyi bir konumda olmaları gereken adalet erbabının, hiçbir etkenin tesirinde kalmamaları ve hukukun üstünlüğü ilkesini diri tutabilecek konumda olmaları gereğine işaretle Hz. Ali şu öğütleri vermektedir:
"Halka hüküm verecek kişileri, yönetiminde bulunanların en iyilerinden seç. Öyle ki, zor işler onları daraltmasın. Birbirlerine hasım olanlar onlara üstün gelmesin. Şüpheli işlerde hüküm verirken düşünüp apaçık delillere dayansınlar. Anlayışlı olan ve en doğru hükmü veren kişiler olsunlar. Hâkimlerin geçimini fazlasıyla temin et, onların insanlara muhtaç olmalarını önle. Çevrendeki insanların yanında itibarlı olmaları ve halkın eleştirilerine maruz kalmamaları için onlara değer ver. Özellikle buna çok dikkat et."
Denetim yönetime güç kazandırır
"Devlet işlerini bazen bizzat teftiş et. Görev verdiğin kişileri denetlemek için sağlam ve vefalı gözcüler gönder. Onların hâllerini, işlerini görüp inceleyerek sana bildirsinler. Çünkü kendilerinin haberi olmadan, senin onlar hakkında bilgi edinmen, onların daha güzel bir şekilde iş görmelerine ve halka iyi davranmalarına sebep olur.
Vergi işini de iyi araştır. Ancak vergi toplamaktan daha çok, memleketin kalkınmasına dikkat etmelisin. Çünkü vergi ancak memleket kalkındıkça toplanabilir. Memleket kalkınmadan vergi isteyen yönetici, kendi şehirlerini yıkar ve insanları helâk eder. Bu tür bir buyruk sahibinin idaresi pek uzun sürmez. Vergi verenler, çeşitli nedenlerden dolayı verginin ağırlığından şikâyet ederlerse hallerini düzene sokacak bir ölçüde vergilerini azaltman gerekir. Çünkü sağlayacağın bu kolaylıkla halk refaha kavuşur ve ülke mamur olur. Ayrıca halka adaletli davrandığın için de, onların saygısını ve sevgisini kazanmış olursun. Halkın refahı için hizmet edip adaletle muamelede bulunmak suretiyle onları kuvvetlendirdiğin takdirde, gerektiğinde bu kuvvete dayanabilirsin. Sonra kâtiplerini de denetle. Onların görevlerini iyi yapıp yapmadıklarına dikkat et ve devlet işine onların en iyilerini görevlendir."
Teftiş ve denetime önem veren Hz. Ali, denetim sonucunda haklarında soruşturma yapılması gereken yöneticilere gerekli eleştiriyi yönelttikten sonra onlara Allah korkusunu hatırlatmış ve ıslahı yolunda söz söylemeyi tercih etmiştir. Yapılmış olan şikâyetle direk suçlamayıp, "şayet yaptıysan" şeklinde dikkatli bir üslupla söze başlamıştır. Söz konusu olan şikâyetin yapılmamış olması ihtimalini de göz önüne aldığını hissettirerek soruşturma usulünde güzel bir örnek sergileyen Hz. Ali, Adeşir-i Hurre’de vâli olan Maskala b. Hubeyra’ya yazmış olduğu mektupta şöyle demektedir: "Yaptıysan Allah’ın gazabını üstüne alacağın, imâmını kızdıracağın bazı şeyleri bana haber verdiler. Müslümanların oklarıyla, atlarıyla elde ettikleri ve elde ederlerken de kanlarını döküp canlarını verdikleri ganimeti, toplumundan istediklerine pay etmişsin. Allah’a andolsun ki bu gerçekse benim yanımda itibarın olmaz. Rabbinin hakkını hor görme, dinini yok ederek dünyanı düzene sokmaya kalkışma; sonra yaptığın işlerde en fazla zarar edenlerden olunsun."
Yönetici müşfik olmalı, kimsesiz ve düşkünleri gözetmelidir
"Sonra Allah için, darda kalmış, yoksul, muhtaç ve kazançtan aciz kalmış kişileri gözet. Onlara, hâzineden ve Müslümanların ganimet olarak elde etmiş oldukları devlete ait arazinin gelirinden bir pay ayır. Önemli işlere bakman, küçük sayılan işlere bakmayışına bir mazeret olamaz ve böyle bir özür de kabul edilmez. Bütün bu kesimlerin haklarını vermeye gayret et, bilmeyerek hakkına riayet edemediklerin için de Allah’tan bağışlanmanı dile. Yetimleri, yaşlıları ve kimseden bir şey dilenmeyenleri gözet. Bu, valilere ağır bir yüktür. Fakat hakkın hepsi de ağırdır. Zamanının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ayır. Onların hepsini huzuruna al ve onlarla görüş. Askerlerin, yardımcıların ve güvenlik görevlilerin onları korkutup seninle görüşmesine mâni olmasın. Onlar da seninle yüz yüze korkmadan ve çekinmeden konuşsunlar.
Bazı işler vardır ki bizzat senin yapman gerekir. Bunların biri, kâtiplerinin yazmakta acizlik gösterdikleri hususlarda memurlarına senin cevap vermendir. Bir diğeri de halkın ihtiyacı sana hangi gün arz edilirse hemen o gün o ihtiyaçları gidermendir. Bu iş yardımcılarını sıkabilir ve onu vaktinde yapmayabilirler. Her günün işini o gün gör. Çünkü her gün yapılacak ayrı bir iş vardır."
Yönetici halkla kaynaşmalıdır
Hz. Ali, yöneticinin, içinde yaşadığı toplumun bir ferdi olduğu gerçeğinden hareketle, onun toplumdan soyutlanmaması ve halkıyla kaynaşması gereğine dikkat çeker. Aksine davranışın kişisel bir zaaf ve İdarî açıdan hata olduğunu şöyle vurgular:
"Bütün bunlardan sonra derim ki: idaren altında bulunan insanlara uzun müddet görünmemezlik yapma. Çünkü valilerin halktan saklanmaları bir çeşit sıkıntıdır ve bu halkı sıkar. Bu tür bir davranış valilerin idare işlerinde az bilgili olduklarının delilidir. Halka görünmemek, onların birçok işleri hakkında bilgi edinmeye engel olur. Vali de bir insandır, halkla görüşmedikçe onların hâllerini bilemez. Kendisinden gizli kalanları göremez. Gerçeğin apaçık alâmetleri yoktur ki bunlarla doğru, yanlıştan ayrılsın. Şayet halk içerisinde senin onlara zulmettiğin kanaati yerleşmişse kendilerine gerçeği bildirerek ya da gerektiğinde özür dileyerek bu kanaati değiştir. Çünkü böylece hem nefsini kırmış hem de halkına iyilikle muamele etmiş olursun. Bu da senin hak üzere olduğuna delildir."
Halka hizmet Hak’ka hizmettir
"Allah’ın farz kıldığı görevlere bilhassa dikkat et. Gece ve gündüzlerde yapmakta olduğun bedenî ibadetlerini Allah rızası için, kusur etmeden ve riyaya düşmeden gerektiği gibi yerinegetir. Vakitlerinin en üstününü, seninle Allah arasındaki kulluğa hasret. Fakat şunu bil ki, halka sarf ettiğin vakitlerin hepsi, işlerinde niyetin temiz olduğu ve halk bu yüzden esenliğe eriştiği zaman, tamamen Allah’a ait olur ve O’na kulluk sayılır."
Barış esastır
"Barışta Allah’ın rızası vardır. Düşmanın, seninle barışmak isterse reddetme. Orduna huzur ve istirahat vermiş, sen de sıkıntılarından kurtulmuş ve şehirlerini güvene kavuşturmuş olursun. Ama barıştıktan sonra düşmanından yine de sakın. Çünkü çok kere düşman gafil olmanı bekler. Şu halde ihtiyatla hareket et. Düşmanla anlaşma yaptığın takdirde anlaşmaya uy. Verdiğin sözü korumak için gerekirse hayatını bile feda et. Sakın sözünden dönme. Sakın düşmanını bile aldatma!"
Ahlâk eksenli öğütler
Hz. Ali valiye göndermiş olduğu emirnâmeyi, bazı ahlâkî öğütlerle bitirmektedir:
"Kendini beğenmekten, seni sebepsiz büyüklenmeye sevk edecek gelişmelere bakıp güvenmekten ve yüzüne karşı övülmeyi istemekten çekin. Çünkü bunlar, iyilik sahiplerinin iyiliklerini yok etmek, sevaplarını mahvetmek için şeytanın elindeki fırsatların en büyüğüdür.
Öfkeni yen, kendine sahip ol. Eline ve diline hâkim ol. Öfkeli hâlinde hemen ceza vermekten çekin. Cezayı tehir et ve öfken yatışıncaya dek elini, dilini gözet. Bu söylediklerimi, âhireti düşünüp, Rabbine kavuşacağını vicdanında duymadıkça yapamazsın.
Son olarak, benim ve senin, insanlar arasında en güzel şekilde anılmaya lâyık olmamızı, memlekette iyi ve güzel eserler bırakmamızı, Allah’ın nimetinin ve ihsanının hakkımızda tam olmasını dilerim. Her ikimizin de ömrümüzün saadetle ve şehit olarak tamamlanmasını Allah’ın bol ve sayısız rahmetinden ve her istenen şeyi lütfedip verme kudretinden dilerim. Bizim niyazımız Allah’adır. Selâm Rasûlullah’a (s.a.s.) olsun." (Hz. Ali Diyor ki, D.İ.B.yayınları, Ankara, 1954)