Makale

Hz. Peygamber'in Örnek Ahlâkı

Hz. Peygamber’in Örnek Ahlâkı

Fert ve toplum olarak bizinsanlar, her zaman maddî ve manevî sıkıntılarlakarşılaşmaktayız. Yaratılış gereğiher zaman bir yardım eline ihtiyaç hissederiz. Bize moral ve teselli verecek bir güç bulamadığımız takdirde her an bizim için çeşitli bunalımlara girme tehlikeside söz konusudur. Özellikle cemiyet hayatı bakımından bugüniçin pek huzurlu olmadığımız bir gerçektir. Anarşi, terör, hırsızlık,kapkaç olayları ve benzeri; mal vecan konusunda bizi güvensizliğesevk eden, tedirgin eden niceolaylara şahit olmaktayız. Bu dazamanla, yaşamakta olduğumuztoplumda bir manevî bunalımmeydana getirmektedir. Böyledurumlarda ise her zaman maddîtedbirler insanın huzura kavuşmasına, tedirginlikten kurtulmasına yetmemektedir. Zira her insanın başına bir polis dikemezsiniz. Onun için esas mesele insanın kendisinde biter. Allah’ın bizelütfettiği şefkat, merhamet, adalet, doğruluk ve güvenilirlik gibivasıf ve meziyetler en güçlü birer

polistir. İnsan bu vasıf ve duyguları yitirdiği zaman âdeta canavardan beter olur. O zaman dacemiyet hayatı yaşanmaz halegelir ki, işte bu safhada Kur’an vepeygamber ahlâkına ne kadar ihtiyaç duyduğumuzun farkına varırız. Ancak tedbir alınmadığı takdirde bazen iş işten geçebilir. Fakat yine bunlardan başka çare olmadığını da görerek “zararın neresinden dönülürse kârdır” kabilinden dua etmeye ve Mevlâ’mızın kapısını çalmaya başlarız.Mevlâ’mız da, tüm insanlığa rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed’e yönelmemizi ve onunyolundan gitmemizi ister. Zirabütün bu güzel vasıflarla yaşamada yegâne rehberimiz Hz.Peygamber’dir. Ayet şöyledir:“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ıseviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızıbağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”(Âli İmran, 31)Bu ayeti kerime ile kendisevgi ve rızasını Hz. Peygamber’euymaya bağlayan Mevlâ’mız, şuayetle de onu fiil ve davranışlarımızda örnek almamızı buyurmaktadır: “Andolsun, Allah’ınResûlü’nde sizin için; Allah’a veâhiret gününe kavuşmayı uman,Allah’ı çok zikreden kimseler içingüzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 21)Ancak Hz. Peygamber’e tabi olmak ve onu gerçek manada örnek alabilmek için onu iyi tanımak gerekir.Hz. Peygamber’i gerçek anlamda tanıtmak ve yüce ahlâkının önemini ortaya koymak çokzordur. Bugüne kadar yazılan sayısız esere sığdırılamamıştır.Onun için genelde büyükler dahibu konuda acizliklerini itiraf etmişlerdir. Bunlardan biri, Hz.Peygamber (s.a.s.)’in ahlâkı ile ilgili kaleme aldığı risalesine şöylebaşlar: “Ey okuyucu bil ki, Cenabı Allah (c.c.) peygamberini, dilin ifadeden aciz kaldığı nice güzel hasletler, meziyetler ve sıfatlarla müşerref kıldığı gibi, onuKur’anı Kerim’de: “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 4) ifadesiyle medhü senadabulunmuştur. Nitekim o da:“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Taberâni, elMu’cemu’lEvsat, 7087; elKudai,Müsned, 1116) buyurmuştur.” Bugirişten sonra müellif, Hz. Peygamber’in ahlâkını şu sözlerleanlatmaya devam eder: “O insanların en cömerti idi, en cesuruidi, en âdili idi, en iffetlisi idi, evişlerinde aile efradına yardımcıolur kendi hizmetini de çoğu zaman kendisi görürdü. Zenginfakir demeden herkes ile müsafahada bulunurdu. Küçükbüyükdemeden herkese selâm verirdi.Efendiköle demeden herkesindavetine icabet ederdi. Bir yudum süt bile olsa hediyeyi kabuleder (insanları kırmaz) ancak hiçbir zaman karşılıksız bırakmazdı.Yemekte önüne ne konursa onuyer ve hiçbir nimeti (küçümseyerek) reddetmezdi. İnsanların hayırlı toplantılarına katılır, hastaları mutlaka ziyaret ederdi. Cenazemerasimine iştirak ederdi. Fakirlerle sohbet eder, miskinlerle yemeye oturmaktan çekinmezdi.Hatırı sayılır insanlara iltifat eder,hata işleyenin de özrünü kabulederdi… Ne fakiri, düşkünü fakirlik ve düşkünlüğünden dolayı küçük ve hakir görür ve ne de zengin ve güçlü olanı malından vegücünden dolayı önemserdi. Sılai rahimde bulunur; yakın, akraba ve çevresini korur kollardı.Kendisine hiçbir şey vermeyenede verir, kendisine zulüm edenide hemen affederdi. Mubah olmak şartıyla elbise olarak ne bulursa onu giyer ve binek olarakda lüks olanolmayan ayırımınıyapmazdı. Hiçbir Müslüman içinkötü bir söz söylemez ve onlaralânet okumazdı. Dövmek için hiçkimseye eli deymemiştir. Kendinefsi adına değil sadece Allahadına öfkelerindi. İki iş arasındatercih yapmakla karşı karşıya kaldığı zaman mutlaka (insanlariçin) kolay olanını seçerdi. Bir ihtiyaç için kendisine başvuran kimolursa olsun mutlaka yardımınakoşardı. Allah’ı anmadan oturupkalkmazdı. Kendisi namazda ikenbirilerinin yanına geldiğini hissettiği zaman namazını bile kısa keser ve onlarla ilgilenirdi. (Alçakgönüllülüğünden) Ashap arasında kendisine ait bir oturma yeriveya döşeği, minderi yoktu. Birsohbet mahalline vardığı zamanbaşköşeye değil, boş bulduğuyere otururdu. (Edebinden dolayı) Ashabı arasında hiçbir zamanayaklarını dahi uzatmazdı. Yanına gelenlere öyle hürmet ederdiki, bazen misafirini üzerine oturtacak bir şey bulamadığı takdirdemübarek hırkasını yere serer veonları üzerine oturturdu. İnsanların en az öfkeleneni ve en çabukbarışanı idi. İnsanlara karşı en şefkatli, merhametli ve yararlı olanıidi. İnsanların en halimi, selimiolduğu gibi, gücü yettiği haldedüşmanını dahi affetmeyi en çokarzu edeni idi. Kimsenin hatasını,kusurunu yüzüne vurmazdı. İnsanların en mütevazıı idi. Özellikle çocuklara karşı en merhametliolan o idi. (Kilâni, Mevridu’sSafa fi şemaili’lMustafa, s. 4–8)Bu sayılanlar, deryadan damla misali Hz. Peygamber’in o büyük ahlâkından bazı örneklerdir.Beşer olarak bizim gibi yaratılmışve bize benzer bir hayat yaşamışolmakla birlikte o, en üstün bütün ahlâkî vasıflara sahip, zirvedeve son örnek peygamberdi. Hz.Ebubekir sahavet ve sadakatte,Hz. Ömer adalette, Hz. Osmanhayâ, edep ve nezakette, Hz. Alide ilim ve şecaatte onun sayesinde insanlığa benzersiz birer örnek ve önder oldular. Ayrıca bireryıldız gibi olan ashabı kiramdanher biri Hz. Peygamber’in o mucizevî ahlâkını öğrendikten sonrabirer tebliğci, mürşit ve enönemlisi de bizzat bu büyük ahlâkı yaşayarak insanlığa birer örnek oldular. Dünyanın dört birtarafındaki toplumlar ashabı örnek alarak İslâm’ı benimsediler.İnsanlar adaleti, şefkat ve merhameti, doğruluğu, alçakgönüllülüğü, hoşgörü ve müsamahayı ashabın yaşayışında; fiil ve davranışlarında bizzat müşahede edipöyle Müslüman oldular. Yani İslâm dini, esas itibariyle asrı saadette Hz. Peygamber ve onun

yolundan giden ashabın yaşayışıile, sonraki asırlarda da örnekMüslümanların etkisi ile yeryüzüne yayıldı. Tarih boyu Müslümanlar, yaşadıkları o büyük medeniyeti, elde ettikleri başarı veilerlemeyi esas itibariyle Hz. Peygamber’in o büyük ahlâkınaborçludurlar. Bunun asrı saadetteki en çarpıcı örneği Risâletin ilkyıllarında yapılan Habeşistan hicreti esnasında gerçekleşti. Şöyle ki: Mekke’deki ilk Müslümanlar, müşriklerin baskı ve işkenceleri sonucunda dinlerini rahatça yaşamaz oldular. Bununüzerine Hz. Peygamber bir grupMüslüman’a, halkı Hıristiyanolan Habeşistan’a göç etme iznini verdi. Bu ülkeye sığınan Müslümanları müşrikler takip ettilerve onları Kral’a şikâyet ettiler.Kral’ın Müslümanlara durumusorması üzerine Müslümanlarınsözcüsü Cafer bin Ebitalip kendilerini savunarak dedi ki: “Ey kral!Biz bir cahiliye toplumu idik; putlara tapar, leş etlerini yer, fuhuşve benzeri her türlü kötülükleriyapardık. Akrabalarımızı gözetmez, komşularımıza eziyetlerederdik. Kısacası, içimizde güçlükuvvetli olanlar âdeta zayıf vedüşkün olanları yerdi (ezerdi). İşte Allah (c.c.), içimizden birinipeygamber olarak gönderinceyekadar toplum olarak biz bu halüzere yaşadık. Ancak biz, bu peygamberin ailesini iyi tanıyoruz.Kendisinin de ne kadar doğru, nekadar güvenilir (emin) ve ne kadar iffet ve namus sahibi olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizi bir Allah’a iman edip taşlardan yapılmış putları terk etmeye çağırdığıgibi konuşurken doğru söylemeyi, emanete hıyanet etmemeyi,yakınlarımıza, çevremizdekilereve komşularımıza iyilikte bulunmayı vs. bize emiretti… Onuniçin biz de onu tasdik ettik ve onainandık.” (İbn Hişam, esSiret’nNebeviyye, I, s.336)Burada esas önemsediğimizhusus, Müslümanların Hz. Peygamber’i tasdik edip iman etmelerine gerekçe olarak onun kişiliğini ve o büyük ahlâkını göstermeleridir. Özellikle Hz. Peygamber’in İslâm’dan çok önce de;gençlik yıllarından beri taşımaktaolduğu en meşhur sıfatı olanemin, yani doğru ve güveniliroluşunu vurgulayarak bu güvenve itimada binaen Müslüman olduklarını itiraf etmeleridir. Görüldüğü gibi burada bir sebepsonuç ilişkisi söz konusudur. Gösterilen sebep, Peygamber Efendimiz’in ahlâkı ve sonuç da, imanetmeleridir. Bu durum İslâm’ınilk günlerinden itibaren tarih boyunca etkisini sürdüre gelmiştir.Nitekim Hz. Peygamber’in vefatından sonra, daha evvel Bizans’ın elinde olup halkı Hristiyan olan Suriye topraklarında daşöyle bir olay cereyan etti: İslâmordusu komutanı Ebu Ubeyd’eFihl kasabasında karargâh kurduğu sırada Suriye Hristiyanlarından bir mektup alır. Bu mektupta aynen şu ifadeler geçmektedir:“Ey Müslümanlar! Bisanszlılar bizim dindaşlarımız olmakla beraber, idareci olarak sizi onlara tercih ederiz. Zira siz, bize verdiğiniz sözde durdunuz. Bize (dindaşlarımızdan) daha merhametlidavrandınız. Bize karşı adaletsizbir davranışta bulunmadınız.Onun için sizin idareniz onların(Bizanslıların) idaresinden elbettedaha iyidir. Onlar bizim evlerimizi, mal ve mülklerimizi zor kullanarak bizden aldılar.” (Arnold, SirThomas, İntişarı İslâm Tarihi, s.58)Hristiyan dinine mensup buinsanların peygamberimizin ashabına sığınmaları ve diğer birçoklarının gönül rızası ile İslâm’ıkabul etmeleri, Müslümanlarınkorkusundan olmamıştır. Kendilerinin de itiraf ettikleri gibi Müslümanların Peygamber Efendimizden miras aldıkları o büyükahlak prensipleri sayesinde gerçekleşmiştir. Zira Müslüman olmayana bile verilen sözden caymama, herkese şefkat ve merhametle muamele etme, hiçbir zaman adaletten şaşmama Hz. Peygamber’in ahlâkının temel prensiplerindendir. Hz. Peygamber’invefatından sonra bu büyük ahlâkın insanlığa öğretilmesi görevide hayatta kalan ashabı kiramakaldı. Bu sayede İslâm’ı dünyanındört bir tarafına yaymaya muvaffak oldular. Bu çizgiden ayrılmadıkları müddetçe tarih boyuncaMüslümanlar bunu sürdürebildiler. Osmanlılar asırlarca sadeceMüslümanları değil, aynı zamanda Avrupa’nın önemli bir kısmınıidare edebildiler. Onların gayrimüslimleri de idare ederken, Hz.Peygamber’in adalet, emanet,şefkat ve merhamet prensiplerininasıl gözettiklerine tarih şahittir.İşte o büyük peygamberin oyüce ahlâkının büyüklüğü veönemi burada ortaya çıkmaktadır.Bugün de başta Batı milletleriolmak üzere nice toplumlar bilerek veya bilmeyerek onun mucizevî ahlâkının aydınlığından istifade etmeye devam etmektedirler. Günümüzde özellikle Batı’dagerçekleşen İslâmlaşma ve ihtidahareketlerinde en etkili husus Hz.Aişe’nin; “Kur’anın ta kendisidir.”(Ebu Davud, Tatavvu’, 26; Nesei, Kiyamulleyl, 2) diye buyurduğu Hz. Peygamber’in ahlâkıdır. Bu sayedeYusuf İslâm gibi niceleri Müslümanlığı seçti. Kanaatimizce, sonzamanlarda Peygamber Efendimiz’in şahsiyet ve ahlâkını hedefalan karikatür ve benzeri olayların en önemli sebebi budur. Yaniinsanlık tarihinin “Muhammedü’lEmin” diye en güvenilir insan olarak tanıdığı Hz. Peygamber’i başka türlü gösterip onunörnek alınmasını ve böylece Hristiyan Batı toplumlarının İslâm dinini seçmelerini engellemektir.Ancak bu çirkin girişimler Batı insanının çoğunluğu tarafından bile hoş karşılanmamış ve İslâm’ıaraştıranların, ihtida edenlerindaha da çoğalmasıyla plânlarıters tepmiştir. Kışkırtmak istedikleri Müslümanlar da, o büyük ahlâk sayesinde bu oyuna gelmemişlerdir.