Makale

Kur'an Kursu Öğreticisinin Yeterlikleri

Kur’an Kursu
Öğreticisinin Yeterlikleri

Çağdaş şartlar, özellikle de Avrupa Birliği süreci, din eğitimini de doğrudan ilgilendiren yeni konularla ve sorunlarla karşı karşıya kalmamıza yol açmaktadır. Dinsel çoğulculuk, etik değerler, ulusal ve uluslararası barış, uzlaşma, hoşgörü, istikrar, çağdaş demokratik kültürü oluşturma ve benimsenmesini sağlama, birlikte yaşama, ön yargılardan kurtulma, insan onuruna yaraşır bir hayatın inşası… gibi konularda dünyanın her tarafında olduğu gibi, bizim de ciddi ciddi düşünmemiz, bilgi ve fikir üretmemiz ve özellikle de bu sözü edilen sorunların çözümüne dinin ve din eğitiminin katkılarını yeniden sorgulamamız gerekmektedir. Bu konuda “olan”la “olması gereken”in örtüşüp örtüşmediğini tespit edip gerekli önlemleri alma sorumluluğunu taşımaktayız.
Bugünün Kur’an kursu ve öğreticisi
Bu çerçevede, Kur’an kurslarında gerçekleştirilen din eğitimi uygulamalarının, bugünün insanının ihtiyaçlarını karşılama, sorularını cevaplama, sorunlarının çözümüne katkıda bulunma, insanca yaşama imkanını elde etmesi hususunda elinden tutma … işlevine sahip olup olmadığını, bu işleve sahipse yeterlik düzeyini sorgulamak zorundayız. Bunu yaparken de, bilimsel çalışmaların verilerinden, hatta uluslararası bilgi ve tecrübe birikiminden yararlanmaya mecburuz. Bugünün Kur’an kursu modelini, böyle bir yaklaşımla inşa etmekle yükümlüyüz.

Çağdaş Kur’an kursu modeli, eğitim anlayış ve uygulamalarıyla günümüz toplumunun yalnız belli bir kısmının değil, bütün kesimlerinin ilgisini çekebilecek nitelikte olmak durumundadır. Onların ilgilerini çekebilmesi ise, her birinin din eğitimi talep ve beklentilerini tatmin edici biçimde karşılamasıyla mümkündür. Diyanet İşleri Başkanlığı, bugünün Kur’an kursunu oluşturmaya çalışırken bunları hesaba katmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, böyle bir anlayışla geliştirmeye çalıştığı Kur’an kursunun eğitim anlayış ve uygulamalarını çağdaş eğitim bilimlerinin, özellikle din eğitimi biliminin önerileri doğrultusunda oluşturmaya çalışmaktadır. Başkanlığın hazırladığı yeni programlar ve ders araç-gereçleri incelendiğinde bu yaklaşımı açıkça görülecektir. Kısaca belirtmek gerekirse artık Başkanlık,
- Öğretmen ve konu merkezli eğitim yerine, öğrenci ve sorun merkezli eğitimi,
- Hazır bilgileri aktarıcı ezberci eğitimi bırakıp anlamlı öğrenmeyi hedefleyen eğitimi,
- Anlatılanları ve okutulanları sorgulamaksızın kabullenmeyi, körü körüne/katı bir şekilde bağlanmayı, öğretmen karşısında pasif kabullenici konumu benimseyen öğrenciyi değil, dinsel değerleri düşünerek anlamlandırmaya, onları yorumlamaya ve bu yolla kendini gerçekleştirmeye çabalayan öğrenciyi öngören bir din eğitimi anlayış ve uygulamasını benimsemektedir. Bu yaklaşımla açık demokratik toplumun güçlü dindarının; yani kendi değerlerini oluşturmuş, onları içselleştirmiş ve bu değerlere göre kendi kendini yöneten, denetleyen özgür, bağımsız bir birey olan dindarın yetişmesine katkıyı amaçlamaktadır. (Bk. DİB, 2004: 2.vd.) İslâm’ın öngördüğü ahlâklı mümin de zaten böyle bir bireydir.

Üstelik Başkanlık, bu yeni din eğitimi anlayış ve uygulamalarını, ancak gerekli yeterliklere sahip öğreticilerle gerçekleştireceğinin bilincindedir. Kur’an kurslarında standartlar geliştirmenin, onları dönüştürmenin, ancak öğreticiler eliyle olabileceğine, bu kurumların eğitim kalitesini yükseltmenin yolunun, öğreticilerin yeterlik düzeylerini yükseltmekten geçtiğine inanmaktadır. Bu nedenledir ki Başkanlık, Kur’an kursuna yönelik çalışmalarda, öğreticilerinin kendilerini sürekli yenileyerek yeterlik düzeylerini geliştirmelerini sağlayacak olanları öncelemektedir. Bu bağlamda, planlamadan uygulamaya kadar bütün iş ve işlemlerde, Kur’an kursu öğreticilerini sürece dâhil etmektedir.

Bu noktada hemen akla gelen soru tabiî ki şudur: Peki, mevcut Kur’an kursu öğreticilerinin yeterlik düzeyleri, Başkanlığın gerçekleştirmeye çalıştığı bu yeni din eğitimi anlayış ve uygulamalarını gerçekleştirmeye ne kadar müsaittir? Bu görevin gereğini layıkıyla yerine getirmeleri için gerekli formasyona ne ölçüde sahiptirler? Meselenin asıl can alıcı noktası, işte burasıdır.

Kur’an kursu öğreticisinin yeterliği
Yeterlik, bir işi veya görevi yapabilme gücü olarak tanımlanabilir. Kur’an kursu öğreticisinin yeterliği denince, onun bu görevi yapmak için gerekli güce sahip olma durumu kastedilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an kurslarını yapısal ve eğitsel nitelikleri itibariyle dönüştürme çalışmalarına, öğreticilerin yeterliklerini belirlemekle başladı. Çünkü öngördüğü din eğitimi faaliyetlerini yürütecek personelin yeterliklerinin neler olduğunu netleştirmeden, onların seçiminden eğitimlerine kadar bütün iş ve işlemleri nasıl gerçekleştireceğini açık seçik hâle getiremezdi. Öğreticilere yönelik işlemlerdeki belirsizlik, onların niteliklerini ve gerçekleştirecekleri eğitimi olumsuz etkileyecektir.
Sözü edilen bu çalışmada Kur’an kursu öğreticilerinin yeterlikleri, üç ana grupta toplanmıştır:
1- Alan Yeterlikleri,
2- Genel Kültür Yeterlikleri,
3- Eğitme-Öğretme Yeterlikleri.
Bu yeterliklere yönelik çalışma ile Başkanlık, Kur’an kursu öğreticisinin, en azından Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeninin formasyonuna sahip olmasını öngörmüş olduğunu ortaya koymaktadır. Yani bu öğretici;
- hem alanını/dini iyi bilecek,
- hem bu dinî bilgiyi öğrencilerin hayatıyla bütünleştirerek kullanılabilir/uygulanabilir hâle getirebilmesi için yeterince bir genel kültüre sahip olacak,
- hem de bu bilgiyi öğretebilecek bilgi ve beceri donanımını (pedagojik formasyon) kazanmış olacaktır. (Bk. DİB, 2005)
Gerçekte Kur’an kursu öğreticisi, en azından Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi (DKAB) öğretmeninin formasyonuna sahip olmak zorundadır. Çünkü Kur’an kursu öğreticisinin yeterlikleri sayılırken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni için öngörülmeyenlere de yer verilmektedir. Mesela,
“Yüzünden ve ezbere Kur’an öğretim tekniklerini bilir ve uygular.
Belli başlı tecvid kurallarını örnekleriyle açıklar ve uygular.” vb. yeterlikler, Kur’an kursu öğreticisinde özellikle bulunması gerektiği hâlde, bu yeterlikleri gerektiren görevler, DKAB öğretmeninden beklenmemektedir. Buna bir de, her yaş ve öğrenim düzeyinden öğrencilerin aynı sınıfta yer aldığı gerçeği eklenince, kurs öğreticisinin yükünün, DKAB öğretmeninden daha ağır olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Bu durum gösteriyor ki, Kur’an kursu öğreticisinin de, en azından, DKAB öğretmeni gibi dört yıllık dinî yüksek öğretim kurumu mezunu ve pedagojik formasyona sahip olması gerekmektedir. Olması gereken budur; ama olan nedir?
Mevcut Kur’an kursu öğreticilerinin profili
Mevcut Kur’an kursu öğreticilerinin formasyonunun, öngörülenle ne kadar örtüşmekte olduğunu araştırdığımızda, fotoğrafın pek de istenildiği gibi olmadığı gerçeğiyle karşılaşmaktayız. Bugün yüklendiği görevleri bakımından, hiç olmazsa DKAB öğretmeninin formasyonuna sahip olması gereken Kur’an kursu öğreticilerinin (Bk. Aydın, Kasım, 2007) büyük çoğunluğu, İmam-Hatip Lisesi mezunlarından (%51) oluşmaktadır. Son üç yıldaki yoğun çabalara rağmen, İlahiyat Fakültesi gibi dört yıllık dinî yüksek öğretim kurumundan mezun olanların oranı, ancak % 23’e çıkarılabilmiştir.
Son yıllarda İlahiyat Fakültelerinin kontenjanlarının alabildiğine kısıtlanmış olması nedeniyle, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an kursu öğreticiliği kadrolarına atamak için fakülte mezunu bulmakta çok zorlanmaktadır. Başkanlık, bırakınız çok sayıda İlahiyat Fakültesi mezunu arasından seçerek öğretici belirleyip atamayı, olanları atamaya mecbur kalmasına rağmen, bunları bulmakta sıkıntı çekmektedir. Dolayısıyla bu kadrolara varsa İlahiyat Önlisans mezunlarını, geri kalan çoğu kadroya ise İmam-Hatip lisesi mezunlarını atamak zorunda kalmaktadır. Meselenin bir başka boyutu daha var: Öğretici olarak atanan İlahiyat Fakültesi mezunlarının çoğu, 1997 yılından sonra oluşturulan İlahiyat Bölümü mezunu olduğundan dolayı, pedagojik formasyona sahip değillerdir. Başkanlığın bu duruma düşürülmesi, ülkemizde dinin temel kaynaklarına dayalı sağlıklı din anlayışının oluşturulması, etkin ve verimli bir din eğitimi faaliyetinin gerçekleştirilmesi bağlamında ciddiyetle sorgulanması gereken çok önemli bir husustur.

Mevcut Kur’an kursu öğreticilerinin genel durumu karşısında bizi sevindiren en önemli husus, bütün öğreticilerimizin görevlerinin hassasiyeti ve zorluğunun idrakinde olmaları; bu anlayışla kendilerini yenileyerek geliştirmek için sürekli çabalıyor olmalarıdır. İmam-Hatip Lisesi mezunları, İlahiyat Önlisans eğitimine devam etmekte; önlisans mezunları, yeni açılan İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) eğitimine devam etmek için çalışmaktadırlar. Bunun yanında, pedagojik formasyona yönelik eksiklerini gidermek için de heyecanla, şevkle gayret etmektedirler. Bu konuda etkin bir eğitime alınmalarını Başkanlık’tan ısrarla talep etmektedirler ve Başkanlığın bu amaçla düzenlediği hizmetiçi eğitim faaliyetlerine heyecanla katılmakta, başarmak için üstün gayret göstermektedirler.

Bu öğreticilerin yarısına yakını, bir yıl öncesine kadar, çok cüz’î bir ücret almalarına rağmen, kelimenin tam anlamıyla fahrî olarak görev yapıyorlardı. Şu anda her yıl on aylık sözleşmelerle çalışan bu öğreticiler, yılın son iki ayında hiç sorun yapmadan yine fahrî olarak görevlerine devam etmektedirler. Bu bile gösteriyor ki Kur’an kursu öğreticileri, bu görevi tam bir gönüllülük içinde, ibadet aşkıyla yapmaktadırlar. Âdeta adanmışlık diye adlandırabileceğimiz bu gönüllülük, bütün eksiklerin giderilmesi hususunda önemli bir manivela rolü oynamaktadır. Bu samimiyet, bu içtenlik, bu “Allah’ın hoşnutluğu en büyük değerdir” (Tevbe, 72) bilinciyle yaşama soyluluğu, onların bütün basamakları bir bir ve coşkuyla çıkmalarını sağlayan enerji olacaktır.

Kimi Kur’an kursu öğreticileri, zaman zaman özlük haklarını dile getirerek, kendilerinin de öğretmen sayılmaları ve onlarla aynı haklara sahip olmaları gerektiğini dile getirmektedirler. Bence de Kur’an kurslarındaki öğreticiler, öğretmen unvanına sahip kılınmalı ve öğretmenlik haklarından yararlanmalıdırlar. Tabiî ki, öğretmen olabilecek durumda olanların, bu kurumlara öğretmen olarak atanma hakkını elde edebilmelerinden söz ediyorum. Ülkemizde öğretmen olmanın şartları bellidir. Okulların herhangi bir kademesinde öğretmen olabilmek için, fakülte mezunu olmak ve pedagojik formasyona sahip olmak gerekmektedir. Böyle bir ortamda, bu şartları yerine getirip gerekli yeterlikleri kazanmış olmayanların, elbette Kur’an kursuna öğretmen olarak atanmaları mümkün değildir. Kur’an kursu öğretmeni olacaklar da, ancak diğer branş öğretmenleriyle aynı süreci yaşayarak bu unvanı alabilir, aynı haklara sahip olabilirler.

Şimdilik bu konuda yapılması gereken şey, öğretmenlik formasyonuna sahip olanların öğretmen, diğerlerinin ise öğretici olarak atanmalarını; bunlardan zamanla aynı niteliklere sahip olanların da hemen öğretmenlik unvanına kavuşturulmasını mümkün kılacak yasal düzenlemeler yapılmasıdır. Bu, aynı zamanda öğreticilerin kendilerini yenileyip geliştirmelerini tetikleyici bir etmen de olabilir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, tamamen kendi dışındaki kurumların tutumlarından kaynaklanan bu öğretici profilini daha nitelikli hâle getirmek için kendi kıt imkanlarına karşın çok yönlü çalışmalar yapmaktadır: Göreve yeni başlattığı öğreticileri, olabildiğince etkin ve verimli bir hazırlayıcı eğitim programından geçirmektedir. Bu program, öğreticilerin, yukarda belirtilen üç alandaki yeterliklerini geliştirmeye katkı sağlayacak unsurları içeren nitelikte hazırlanmış ve bu amaçları gerçekleştirecek biçimde uygulanmaktadır.

Şu anda hizmette olanlar için de, imkanlar zorlanarak hizmetiçi eğitimler düzenlenmektedir. Ayrıca onların bu eğitim hizmetini layıkıyla yerine getirmeleri hususunda ellerinden tutacak araç gereç, materyal geliştirme çalışmaları başlatılmış, hızla yol alınmaktadır. Bu materyaller, bir bir üretilip öğreticilere ulaştırılmaktadır. Çağdaş eğitim bilimlerinin verileri doğrultusunda geliştirilen programlar, ders ve kılavuz kitapları, öğretici kitabı, cd. ve benzeri ürünlerin tümü, öğreticilerin eğitim alanında elini güçlendirme, kendilerini yenileyerek geliştirmelerinin önünü açma işlevini yerine getirmektedir. Onlar da bunun bilincindedirler ve onları en etkin ve verimli biçimde eğitim sürecine katmak hususunda üzerlerine düşeni layıkıyla yerine getirme çabası içindedirler. Onların böylesine olumlu tepkileri, bu tür çalışmaları sürdürme şevkimizi kamçılamaktadır.

KAYNAKLAR
AYDIN M. Şevki, “Kur’an Kursu Öğreticisinin Üstlendiği Sorumluluk”, Diyanet Aylık Dergi, Kasım, 2007.
DİB, Kur’an Kursları Öğretim Programı (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 2004.
DİB, Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra Teşkilatında Din Hizmetlerini Yürütenlerin (İmam-Hatip, Kur’an Kursu Öğreticisi, Din Hizmetleri Uzmanı, Vaiz ve Müftü) Temel ve Özel Yeterlikleri, Ankara, 2005.