Makale

Hz. Peygamber'in Hanımı Ümmü Seleme (r.a.) İsmi, Künyesi, Ailesi ve Yetiştiği Çevre

HZ. PEYGAMBER’in HANIMI ÜMMÜ SELEME (R.A.)*
İsmi, Künyesi, Ailesi ve Yetiştiği Çevre

Suzan Yıldırım*

Özet:
Ümmü Seleme, asıl adı Hind bnt. Ebi Ümeyye’dir. Oğlu Seleme’nin ismi ile künyelenerek “Ümmü Seleme” olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. Kureyşin Mahzumoğulları kabilesine mensubtur. Babası Ebu Ümeyye b. Muğire; annesi Atike bt. Amir’dir. Kocası ile beraber ilk Müslümanlardandır. İki defa Habeşistan’a bir defa Medine’ye olmak üzere toplam üç defa hicret etmiştir.
Kocasının ölümünden sonra Hz. Peygamber ile evlenmiştir. Hz. Peygamber ile Hendek, Beni Mustalik, Dumetü’l-Cendel, Huneyn Savaşlarına, Hayber ve Mekke’nin fethine katılmıştır. Ayrıca Hudeybiye Antlaşmasından sonra Hz. Peygamber ile ashabı arasında meydana gelen sorunu çözerek önemli bir misyon sergilemiştir.
Hz. Peygamber’e sorduğu sorular neticesinde Ali İmram 195., Nisa 32., Ahzab 35. ayetleri nazil olmuştur.
O dönemde az sayıda okuma yazma bilen kadınlardan biridir. Hz. Peygamber’den 378 hadis rivayet etmiş, kendisinden de 157 kişi rivayette bulunmuştur.
Ümmü Seleme 84 yaşında iken Medine’de vefat etmiş ve Baki mezarlığına gömülmüştür. Hz. Peygamber’in en son vefat eden hanımıdır.
Anahtar Kelimeler: Ümmü Seleme, Müslüman Kadın, Hicret, Ehli Beyt.
The Life and Personalituy of Ummu Salamah
Abstract:
The real name of Ummu Salamah is Hind bt. Abu Umayyah. Because she was named after his son Umayyah, she was known as Ummu Salamah. She was from the Makhzumid branch of the Quraysh. The names of her parents were Abu Umayyah ibn Mughirah and Atiqah bt. ‘Amir. She was first married to her cousin, Abdallah ibn Abd al-Asad. They were also among the first Muslims as well as among those who migrated to Abyssinia. In addition to their two journeys to Abyssinia, they also migrated to Madinah.
She got married to the Prophet after the death of her husband. Uhud. She joined the Prophet’s campaigns to Makkah, Banee Mustaliq Dumet al-Jandal, and the battles of Hendek, Haiber and Hunain. She took part in the conquest of Makkah. She played a crucial role during
* Bursa Müftü Yardımcısı
the Treaty of Hudaybiyyah, finding a solution for the problem which arose between the Prophet and his companions immediately after the treaty.
The verses from Ali Imran (195), Nisa (32) and Ahzab (35) were revealed about the questions she asked to the Prophet.
She was among the very few literate women at the time. She reported 378 hadiths from the Prophet and 157 people received and transmitted them from her.
She died in Madinah when she was 84 and she was buried the Baqee Cemetery. She was the wife of the Prophet who died last.
Key Words: Ummu Salamah, Müslim Woman, Family of the Prophet Muhammad.

Ümmü Seleme’nin asıl adı Hind’dir. Bazı kaynaklarda Remle olarak geçse de çoğunluğun kabul ettiği ismi Hind’ bt. Ebi Ümeyye b. Muğire b. el-Mahzumiyye’dir.
Ancak daha çok künyesiyle bilinmektedir. Bu künye ise Seleme adındaki ilk çocuğundan dolayı kendisine verilmiştir.
Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber’in dedeleri, yedi kuşak yukarıda birleşmektedir. Yani Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber aynı zamanda akrabadır.
Ümmü Seleme’nin babasının ismi bazı kaynaklarda Süheyl olarak geçer, ancak doğrusu Huzeyfe’dir. Ebu Ümeyye olarak künyelenmiştir. Kureyş’in on kabilesinden biri olan Mahzumoğullarına mensuptur ve Ebu Ümeyye b. Muğire b. Abdillah b. Ömer b. Mahzum b. Yakza b. Mürre b. Ka’b b. Lüey b. Galib b. Kureyşîdir. Ebu Ümeyye yolculuğa çıktığı zaman beraberinde bulunan herkese yetecek kadar yanına yiyecek alır; bütün yolcuların maişetini karşılardı. Hatta beraberinde yolculuk yapan kişiler yanlarına yiyecek alırlarsa onlara kızardı. Bundan dolayı kendisine “Zâdü’r-Rakb” olarak lakap verilmiştir. İkram ve cömertlikte Kureyş kabilesinde en meşhur kişi Ümmü Seleme’nin babasıdır.
Ümmü Seleme’nin annesi, ‘Atike bt. Âmir b. Rabia b. Malik b. Huzeyme b. Alkame b. Firas el-Kenânî’dir. Küçük Kurbe, Abdullah, Zübeyr, Büyük Kurbe ve Muhacir veya Rabia isimli anneleri ayrı, babaları bir kardeşleri vardır. Fakat Ümmü Seleme’nin aynı anneden kardeşinin olup olmadığına dair kaynaklarda bir bilgiye rastlamadık.
Arap toplumunda tarihlendirme geleneğinin yeterince gelişmemesinden ve yazılı kayıt uygulamasının yok denecek kadar az olmasından dolayı, çocukların doğum tarihlerini tam olarak tesbit etmek çok zordur. Bu sebeple insanların doğum tarihleri, ölüm zamanlarındaki yaşlarına göre hesaplanıyordu. Ümmü Seleme’nin 84 yaşında vefat ettiği kabul edilmektedir. Fakat ölüm tarihi hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır. Şayet Ümmü Seleme H. 59 /M. 679 yılında 84 yaşında vefat etti ise, M. 595; H. 60 /M.680 yılında vefat etti ise M. 596; H. 61 /M. 681 yılında vefat etti ise M. 597; H. 62 /M. 682 yılında vefat etti ise M. 598 yılında doğmuş olmalıdır. Bi’setten 15 yıl önce Mekke’de doğduğu yani 595 yılında veya 596 yılında doğduğu şeklinde rivayetler de mevcuttur. Görüldüğü gibi, vefat tarihindeki ihtilaflı rivayetlerden dolayı, Ümmü Seleme’nin doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir.
Hicaz toplumunda sosyal hayatın bilinmesi, Ümmü Seleme’nin çocukluk, ailesi, yetiştiği çevre ve toplumdaki konumu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. O dönemin Arap toplumunda kadınlar, hür ve cariyeler olmak üzere iki sınıftan oluşuyordu. Toplumda hür ve aşağı tabakalardaki kadınların hiç bir önemi yoktu. Ancak asaletli bir soydan gelmek, kişinin atalarının, kavmi içinde yüksek bir yere sahip olması, şan ve şöhretiyle zikredilip anılması, ona toplum içinde bir mevki kazandırıyordu.
Kâbe’nin yeniden inşası sırasında cereyan eden olaylar Ümmü Seleme’nin kabilesi Mahzumoğullarının, Mekke toplumu içindeki yerini göstermesi açısından önemlidir. Kâbe çeşitli sebeplerle tahrip olmuştu. Bundan dolayı Kureyşliler Kâbe’yi yıkıp yeniden yapmaya karar verdiler. Rivayetlere göre, Mahzumoğullarından Ebu Vehb b. Amr b. Âiz b. İmran b. Mahzum, temel inşaatı sırasında eline aldığı bir taşı düşürdü. Bunu gören Ümmü Seleme’nin amcası Velid b. Muğire, Kâbe’ye temiz olmayanların yaklaşmamasını ve yapılmasında yer almamasını söyledi. Mekkeliler onun bu fikrine itibar etmişlerdir. Yine bu inşaat sırasında Kâbe temeline kadar yıkıldı ve tekrar yapılmaya başlandı. Hacerü’l-Esved’i yerine koyma sırası gelince bütün kabileler, onu kendileri koyup, o şerefe nail olmak istiyorlardı. Bu yüzden kabileler arasında huzursuzluk çıktı. Neredeyse kan dökülecekti. Tam bu sırada Ümmü Seleme’nin babası Ebu Ümeyye b. Muğire, “Yarın mescidin kapısından girecek ilk kişi hakem olsun.” dedi. Kabileler bu teklifi olumlu karşıladılar. Ertesi gün Harem kapısından ilk giren kişi Hz. Peygamber oldu. Kabileler, “İşte Muhammedü’l-Emin.” diyerek, Hz. Peygamber’in hakemliğinde Hacerü’l-Esved’i yerine koymayı kabul ettiler. Hz. Peygamber yere bir örtü serdi, örtünün üzerine Hacerü’l-Esved’i koydu. Her kabileden bir kişinin örtünün bir ucundan tutmasını istedi. Örtünün bir ucundan tutan da Ebu Huzeyfe b. Muğire’dir. Ebu Ümeyye b. Muğire o zaman Kureyş’in yaşlısı ve sözü dinlenen birisiydi. Onun görüşüne itaat edilerek kabileler arasında çıkacak kavga önlendi.
Ailesinin ve kabilesinin konumundan, Ümmü Seleme’nin zengin, asil, itibarlı, mevki ve söz sahibi bir ailede yetiştiği görülmektedir.
Ümmü Seleme’nin İlk Evliliği, KocasınınVefatı ve Çocukları
O dönem Arap toplumunda insanlar kendi sosyal seviyelerine denk biriyle evlilik yapardı. Ümmü Seleme, aynı kabileden Abdullah b. Abdilesed b. Hilal b. Abdillah b. Ömer b. Mahzum ile ilk evliliğini yapmıştır. Abdullah ile Ümmü Seleme amca çocuklarıdır.
Ümmü Seleme’nin evlendiğinde kaç yaşında olduğu ve evlilik tarihine dair kaynaklarda herhangi bir malumat zikredilmemiştir. Fakat Habeşistan’a ilk hicret edenler içinde kendisi ve kocasının ismi geçmektedir. Habeşistan’a ilk hicret bi’set’in 5.(615) yılında yapıldı. Buna göre Ümmü Seleme’nin bi’set’in 5.(615) senesinde evli olduğu anlaşılmaktadır.
Ümmü Seleme, muhtemelen kocasının müslüman olmasından sonra müslüman olmuştur. Zira Hz. Peygamber insanları önceleri İslam’a gizlice davet etti. Gizli davet üç yıl sürdü. Bu gizli davet zamanlarında Ebu Ubeyde b. Hâris, Ebu Seleme b. Abdilesed, Abdullah b. Erkam el-Mahzumî ve Osman b. Ma’zun Hz. Peygamber’e geldiler. Hz. Peygamber, onlara İslam’ı anlattı; onlar da müslüman oldular. Ebu Seleme, Ebu Bekir’in davetiyle müslüman oldu ve müslüman olan on birinci kişidir. Ebu Seleme müslüman olduktan sonra hanımı Ümmü Seleme de bu yeni davete icabet etmiş ve her ikisi de ilk müslümanlardan olmuştur.
Ebu Seleme, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır. Uhud savaşında Ebu Usame el-Ceşmi’nin attığı ok ile yaralandı. Bir ay öyle kaldıktan sonra yarası iyileşir gibi oldu. Hz. Peygamber onu hicretin 4.(626) yılı Muharrem ayında 35 kişinin başında Katan’a gönderdi. Orada 29 gece geçirerek Safer ayında döndü. Uhud’da aldığı yara tekrar açıldı. Ümmü Seleme, kocasının durumunun kötüleştiğini ve kendisinden önce öleceğini anlayınca, ona olan derin sevgisinden, “Bir kadın kocası ölür ve kocasından sonra evlenmezse, yine bir erkek karısı ölür ve o da ondan sonra evlenmezse ve her ikisi de cennetlik ise, Allah onları Cennet’te birleştirir. Hadi gel sözleşelim, benden sonra sen, senden sonra ben evlenmeyelim.” der. İki eş arasındaki gerçek sevgi ve sadakat Ebu Seleme’yi karısı için hayır dua etmeye sevk eder ve “Bana itaat eder misin?” diye sorar. Ümmü Seleme, “Evet” deyince, Ebu Seleme, “Sen, benden sonra evlen.” der ve ekler, “Allah’ım, benden sonra Ümmü Seleme’yi benden çok daha iyi olan ve hayırlısı ile mükafatlandır, onu üzmesin ve eziyet etmesin.” Şeklinde dua eder. Ümmü Seleme, kocası böyle dua edince, kendi kendine, “Kim Ebu Seleme’den daha hayırlı olabilir?” diye düşünür. Ebu Seleme, Hz. Peygamber’den duyduğu; “Kim başına bir sıkıntı gelir ve: ‘Allah’tan geldik, O’na döneceğiz, Allahım! Musibetimin ecrini hayırlara çevir ve beni mükafatlandır.’ şeklinde dua ederse, Allah onu, ona hayırlı bir şekilde verir.” sözünü eşine aktararak, başına bir sıkıntı gelince bu şekilde dua etmesini ister.
Kocası ölen Ümmü Seleme acı ile, “O garipti. Memleketinden uzakta garip bir şekilde öldü. Ebu Seleme’ye öyle bir ağıt yakacağım ki, dillere destan olacak.” deyince, Hz. Peygamber, “Allah’ın çıkarttığı şeytanı, bu eve tekrar koymak mı istiyorsun?” dedi. Hz. Peygamber, “ ‘Allahım, onu bağışla’ de ve ‘musibetin için Allah’tan hayır iste.’ ” buyurdu. Ümmü Seleme ağlamayı kesti.
Ebu Seleme, hicretin dördüncü yılında Cemaziyelahir ayının bitimine üç gün kala, 4 Aralık 625’te Uhud savaşında aldığı yaranın açılması üzerine vefat etti. Bu sebeple Uhud şehitlerinden sayılır. Ümmü Seleme, Uhud savaşından sonra her ay, Uhud’da şehit olup gömülenlerin olduğu yere giderek uzun süre kalır ve dua ederdi. Bu evliliğinden dört çocuğu olmuştur. Çocuklarının isimleri Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb’tir.
Ümmü Seleme’nin Habeşistan ve Medine Hicreti
Hz. Peygamber açıktan davete başladıktan sonra, Mekkeli müşrikler, önce müslümanlardan fakir, kimsesiz, güçsüz, himayesiz ve köle olanlara şiddet, baskı ve işkence uygulamaya başladılar. Bu esnada Yâsir ve eşi Sümeyye işkence ile ilk şehit olan müslümanlardır. Mekkeliler, kendi kabilelerinden müslüman olan hür insanlara da işkence yapmaktan geri durmuyorlardı. Hz. Peygamber, şiddet ve zulümle karşılaşan ashabının Habeşistan’a hicret etmelerine izin verince, bi’set’in 5. (M.615) senesinde baskıya maruz kalan müslümanlar Mekke’den göç etmeye başladılar. Bi’set’in 5. (615) senesinde Habeşistan’a ilk hicret eden 11 erkek, 4 kadın arasında Mahzumoğullarından Ümmü Seleme ve kocası Ebu Seleme de vardı.
Habeşistan’a hicret eden bir avuç müslümana, “Mekkelilerin müslüman olduğu” haberi ulaşınca tekrar Mekke’ye döndüler. Mekke’nin yakınına gelip, Mekke halkının müslüman olduğu haberinin yalan olduğunu öğrenince kimi gizlice, kimisi de bir teminat/korunma altında Mekke’ye girdi. Ebu Seleme ve Ümmü Seleme de Ebu Tâlib’in himayesinde Mekke’ye girdiler.
Bi’set’in 7. (M.617) yılının Muharrem ayında Mekkeli müşrikler, müslümanlara boykot uygulamaya başladılar. Bunun üzerine müslümanlardan 83 erkek, 18 kadından oluşan bir grup ikinci kez Habeşistan’a hicret ettiler. Bu grubun içinde de Ümmü Seleme ve kocası Ebu Seleme vardı. Bu haber Kureyş’e ulaşınca, İslam Dini’nin etrafta yayılmasını istemediklerinden, pahalı hediyelerle Abdullah b. Rabia el-Mahzumî ve Amr b. As’ı göndererek, muhacirleri geri istemeye karar verdiler. Ancak Habeş Kralı Necaşi, müslümanların iade teklifini ve getirilen hediyeleri kabul etmedi.
Bunun yanında Ümmü Seleme, Habeşistan’da iken Santa Maria adlı, içinde dini resim ve tablolar bulunan bir kiliseyi ziyaret ettiklerini Hz. Peygamber ile evlendikten sonra, Hz. Peygamber’e anlatmış, O da bu resimlerin o ülkenin din azizlerinin sûretleri olduğunu ve müslümanların asla “azizlere tapma” gibi yanlış yollara sapmamaları gerektiğini buyurmuştur.
Mekkeli müşriklerin müslümanlara uyguladıkları boykot, bi’set’in 10. (620) yılında sona erdi . Habeşistan’da bulunan muhacirlerin bir kısmı boykotun kalkması ile tekrar Mekke’ye döndüler. Ümmü Seleme ve kocası muhtemelen boykot kalktıktan sonra Mekke’ye döndüler ki, Hz. Peygamber’in izin vermesi ve Medineliler’in İslam’ı kabul ettikleri haberi üzerine Medine’ye ilk hicret eden Ebu Seleme Abdullah b. Abdilesed el-Mahzumî’dir.
Ümmü Seleme: “Ebu Seleme Medine’ye hicret etmeye karar verdi. Deveyi hazırladı; beni ve oğlum Seleme’yi bindirdi. Sonra deveyi sürdü. Mahzumoğullarından bazı adamlar gördü, kalkıp ona doğru geldiler ve: ‘Hadi sen kendin gidiyorsun; fakat şu kızımızı götürmene müsaade etmeyeceğiz.’ diyerek, devenin yularını elinden çekip aldılar. Abdülesedoğulları bu durumu görünce kızdılar, ‘Eğer oğlumuzdan kızınızı alırsanız, biz de torunumuzu size bırakmayacağız.’ diyerek oğlum Seleme’yi çekiştirmeye başladılar ve çocuğu çekip aldılar. Kocamı, beni ve çocuğumu birbirimizden ayırdılar. Her sabah Ebtah’a oturup akşama kadar ağlıyordum. Bu hal bir yıl veya ona yakın sürdü.” diyerek Medine’ye hicrette başına gelenleri anlatmaktadır.
Ümmü Seleme’nin akrabaları onun eşi ile Medine’ye hicretine engel olabilmişlerdi; ancak konuşmasına engel olamadılar. Ümmü Seleme her gün Kâbe avlusuna gider ve hicretine engel olan ailesine, “Akbabaların gelip onları yemesi için” beddua ederdi. Ebtah’a çıkıp ağlama ve beddua bir yıla yakın sürdü. Bir gün Mahzumoğullarından bir adam Ümmü Seleme’nin bu halini görünce, acıdı ve akrabalarından hicret etmesine izin verilmesini istedi. Abdülesedoğullarının yanındaki çocuğunu da alan Ümmü Seleme, Medine’ye hicret için yola çıktı. Kendisi o günleri şöyle nakleder: “Devemi hazırladım, oğlumu devenin üzerindeki mahfile yerleştirdim, yanımda kimse yoktu. Kocama ulaşıncaya kadar, karşılaştığım kişilere Medine’nin yolunu sorarak gidecektim. Ten’im’e gelince, Osman b. Talha b. Ebi Talha ile karşılaştım” der. Osman b. Talha, Ümmü Seleme’nin yalnız başına küçük çocuğu ile hicret edeceğini öğrenince, “Allah’a yemin ederim, seni bu şekilde bırakamam,” der ve Amr b. Avfoğulları’nın köyüne kadar kendisine eşlik eder, köy görününce, ‘Kocan Ebu Seleme bu köyde, Allah’ın bereketiyle oraya gir.’ deyip Mekke’ye geri döner.
Dönemin Arap kadınlarının konumunu ve ulaşım zorluklarını göz önüne aldığımızda hicret etmek için tek başına yola çıkması, Ümmü Seleme’nin farklı kişiliğini yansıtmaktadır.
Ümmü Seleme, iki defa Habeşistan’a, bir defa da Medine’ye olmak üzere toplam üç defa hicret eden bir kadındır.
Hz. Peygamber ile Evliliği
Hz. Peygamber’in ilk evliliği hariç, Medine’de yaptığı diğer evliliklerinde sebep çoğu zaman ya siyasi ya da şefkat duygusu ile olmuştur.
Ümmü Seleme’ye kocasının ölümünden sonra bir rivayete göre 4 ay 10 gün iddetini doldurması ile başka bir rivayete göre ise, kızı Zeyneb’in doğumundan sonra, önce Ebu Bekir, ardından Ömer b. Hattab evlenme teklifi götürür. Ümmü Seleme çocuklarının bakımıyla ilgileneceğini ve bütün zamanını onlarla geçireceğini söyleyerek, her ikisinin teklifini de reddeder.
Bu gelişmelerin ardından, Hz. Peygamber kendisine elçi göndererek evlenmek istediğini bildirir. Ümmü Seleme elçiye, çok kıskanç bir kadın olduğunu, çocuklu ve nikahına şahitlik edecek ailesinden kimse olmadığını, söyleyerek Hz. Peygamber’in teklifini de kabul etmez. Bazı kaynaklar, yaşlı oluşunu da ileri sürdüğünü bu sebeplere ekler. Hz. Peygamber’in teklifinin kabul edilmediğini duyan Ömer b. Hattab, Ümmü Seleme’ye, “Sen misin, Peygamber’in teklifini reddeden?” diyerek kızgınlığını ifade edince, Ümmü Seleme aynı mazeretleri söyledikten sonra, “Peygamber’in hoşlanmayacağı bir durumun benden sadır olmasından korkuyorum.” Ve ya “Peygamber’i üzüp de Allah’ın azabına sebep olurum, ondan korkuyorum.” cevabını verir. Ömer b. Hattab durumu aktarınca Hz. Peygamber, “Kıskançlığı için Allah’a dua ederim, çocukları Allah ve Rasulüne emanet, akrabalarından hiç kimse burada olmasa da benimle evliliğine karşı çıkmazlar.” sözünü iletmesi için Ömer b. Hattab’ı elçi olarak tekrar gönderir. Başka bir rivayete göre ise bizzat kendisi giderek, “Ey Ümmü Seleme, Ebu Bekir ve Ömer’i reddettin. Benimle evlenir misin?” der. Bir rivayette ise, Ümmü Seleme, “Peygamber beni istemek için geldiğinde kucağıma Zeyneb’i aldım” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Ümmü Seleme’nin “Ben son derece kıskanç bir kadınım, bende sizin hoşlanmayacağınız bir halin olmasından korkuyorum.” sözü yanında, Zehebî, “Senin çok karın var, bense kıskanç bir kadınım.” sözünü de nakleder. Hz. Peygamber teklifini götürdüğünde, Ümmü Seleme endişe ile, “Akrabalarım Mekke’de iken bu nasıl olur?” der. Hz. Peygamber, “Seni oğlun evlendirsin ve ashab da buna şahit olsun. yanıtını verir. Kaynaklarda geçen rivayetleri incelediğimizde Ümmü Seleme, kıskanç olduğu, yaşlı olduğu, çocukları olduğu, ailesinden kimsenin nikaha şahitlik edemeyeceği gibi sebeplerini ileri sürerek Hz. Peygamber’in evlenme teklifini kibarca reddeder. Ancak Hz. Peygamber de kıskançlığının giderilmesi için Allah’a dua edeceğini, kendisinin Ümmü Seleme’den daha yaşlı olduğunu, çocuklarının Allah ve Rasulüne emanet olduğunu ve bu evliliğe akrabalarının razı olacağını söyleyerek Ümmü Seleme’yi evliliğe ikna etmeye çalışmıştır. Yine Hz. Peygamber, “Ey Ümmü Seleme, niyetin mehrini arttırmak ise arttırıyorum.” der. Bu arada Ümmü Âbid isimli bir kadın gelir ve “Ümmü Seleme! Kureyşli kadınların senin bu yaptığına ne dediklerini biliyor musun? Onlar, ‘Ümmü Seleme Peygamber’i kabul etmiyor. Çünkü Peygamber’den daha genç ve daha zengin bir koca istiyor.’ diyorlar,” der. Sonunda insanlar toplanır ve Ümmü Seleme oğlundan istenir. Oğlu, “Mehir olarak ne vereceksin?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Aişe’ye verdiğim mehrin aynısını vereceğim,” der. Çocuk onların ne olduğunu sorunca Hz. Peygamber, iki tencere, hurma lifinden yatak, el değirmeni ve su koymak için bir kap olduğunu söyler. Bunun üzerine nikah kıyılır.
Kaynaklarda Ümmü Seleme’nin Hz. Peygamber ile nikahlandığı yıl olarak h. 2 (624) ve h. 4 (626) yılı; ay olarak ise, Şevval ayı geçmektedir. Ayrıca Şevval ayında zifafa girdiği de kaydedilir. Cemaziyelahir ayında evlendiği de rivayetlerde geçer.
Ümmü Seleme’nin etle yapılmış bir düğün yemeği vardı. Yemekten sonra Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’nin yanına gelince, Ümmü Seleme kucağına, Zeyneb’i almış emziriyordu. Bunun üzerine selam verip geri döndü. Bu olay birkaç defa tekrar edince, durumu fark eden Ammar b. Yâsir, Hz. Peygamber bir kere daha gelmeden, “Ver şu çirkin kızı! Peygamber’in hanımının yanına gelmesine engel oluyor.” diyerek Zeyneb’i alıp götürdü. Hz. Peygamber Ümmü Seleme’nin yanına gelip Zeyneb’i göremeyince “Zünab nerede?” diye sordu. Ümmü Seleme, “Ammar onu aldı, götürdü.” deyince Hz. Peygamber, “Bu akşam size geleceğim.” dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme kalktı bir miktar arpa ve yağ ile yemek hazırladı. Hz. Peygamber geldi ve o gece onun yanında sabahladıktan sonra, “Senin, ailenin yanında bir değerin var, istersen üçte bir, istersen yedide bir size geleyim.” deyince, Ümmü Seleme, “Ya Rasulallah, dilediğini yap, ben de sizin hanımlarınızdan biriyim.” diye cevap verdi.
Hz. Peygamber’in evliliğinin ilk günlerinde hanımının yanında kalma konusunda istişare yapması ve onun vereceği cevaba göre hareket etmek istemesi, Ümmü Seleme’nin Hz.Peygamber’in yanında ayrı bir değeri ve itibarı olduğunu göstermektedir. Çünkü Hz. Peygamber ashabına evliliklerinin ilk günlerinde dul bir kadınla 3 gece, bakire ile 7 gece geçirmelerini tavsiye etmiştir. Kendisi de bu konuda Ümmü Seleme’nin düşüncesine göre hareket etmeye karar vermişti. Ancak Ümmü Seleme gün konusunda Hz. Peygamber’i muhayyer bırakmıştır.
Ümmü Seleme Hz Peygamber ile evlendikten sonra, Ümmü Mesakin olarak bilinen Zeyneb bt. Huzeyme’nin vefatından dolayı onun evine yerleşti.
Ümmü Seleme Hz Peygamber ile yaklaşık 7 yıl kadar evli kaldı. Hz. Peygamber’den çocuğu olmadı.
Hz. Peygamber’in Evinde Ümmü Seleme
Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber’in evlenmeleri sırasında Aişe ve Hafsa kendi aralarında konuşurlar, Mahzumoğulları kızları güzellikleri ile meşhur olduklarından, Aişe bu olayı şöyle anlatır: “Hz. Peygamber Ümmü Seleme ile evlendiğinde bize onun güzelliğinden bahsedilmiş ve ben çok üzülmüştüm. Bu sebeple, Hz. Peygamber ile evlendikten sonra Ümmü Seleme’ye dikkatlice baktım. Onun güzellik bakımından bize vasfedilenden daha üstün olduğunu gördüm ve çok üzüldüm. Bunu Hafsa’ya anlattım. Hafsa bunun kıskançlık olduğunu söyledi. Fakat ben kıskançtım.” der. Hz. Peygamber, “Aişe’nin benim yanımda bir değeri vardır.” buyurmuştur. Ümmü Seleme ile evlendikten sonra, “Aişe’nin değeri/kıymeti nasıldır?” diye sorulunca, Hz. Peygamber cevap vermedi. Anlaşıldı ki, artık Ümmü Seleme de değerliydi. Hz. Peygamber’in evinde O’nun hanımları iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta Aişe, Hafsa, Safiye ve Sevde, diğer grupta Ümmü Seleme ve diğer hanımlar vardı. Müslümanlar Hz. Peygamber’in Aişe’yi sevdiğini biliyorlardı ve Hz. Peygamber’e hediyelerini Aişe’nin yanında iken gönderiyorlardı. Bu durumdan Ümmü Seleme’nin grubu rahatsız oluyordu. Ümmü Seleme’ye, “Bizim için peygamber ile konuş. İnsanlara diğer hanımlarının yanında iken de hediyelerini göndermelerini söylesin.” dediler. Ümmü Seleme güzel konuşan edibe bir hanımdı. Bu özelliğinden dolayı onu temsilci olarak seçmişlerdi. Diğer eşlerin bu şikayeti üzerine Hz. Peygamber ile konuşmaya karar verdi. Ümmü Seleme, onların kendisine söylediklerini Hz. Peygamber’e iletti. Hz. Peygamber cevap vermedi. Ümmü Seleme’nin grubundaki kadınlar, durumu sorduklarında, “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi.” demesi üzerine onlar da ricalarını tekrar Peygamber’e iletmesini istediler. Ümmü Seleme kendi günü geldiğinde hanımların isteğini tekrar Hz. Peygambere iletti. Hz. Peygamber yine bir şey söylemedi. Bu durum üçüncü defa tekerrür edince, Hz. Peygamber, “Sakın Aişe hakkında söylenip, bana eziyet etme. Sadece Aişe’nin evinde iken bana vahiy gelir.” dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme, “Ya Rasulallah, ben de sana eziyet vermekten Allah’a tövbe ederim.” dedi. Ümmü Seleme, hanımlar arasındaki huzursuzluğu Hz. Peygamber’e ileterek bu sorunu halletmek istemiş; ancak, “Aişe konusunda bana eza etmeyin.” sözü üzerine bir daha bu konuda Hz. Peygamber’i rahatsız etmemiştir. Çok eşli evliliklerde kumalar arasındaki kıskançlıktan dolayı bir takım huzursuzlukların olması normal bir durum olduğu gibi kadın fıtratına da ters değildir. Ümmü Seleme sakin, vakarlı, anlayışlı ve olgun kişiliğini Hz. Peygamber ile evlendikten sonra da devam ettirdi.
Hz. Peygamber’in evinde hanımları arasında meydana gelen olaylardan birisi de “İlâ” ve devamında “Tahyir” hadisesidir. İlâ, lügatta yemin etmek demektir. Istılahta ise, ayette belirtildiği üzere dört ay kadınlara yaklaşmamaktır.
Hz. Peygamber, mutad adeti üzerine ikindi namazından sonra bütün hanımlarını teker teker ziyaret eder; hal ve hatırlarını sorar; onlarla sohbet ederdi. Ümmü Seleme’nin yanında fazla kaldığını gören Aişe, Hz. Peygamberin niçin fazla kaldığını öğrenince, Ümmü Seleme’nin yanında uzun süre kalmasını önleyecek bir şey bulmaya karar verdi. Hafsa’ya, “Peygamberin en hoşlanmadığı şey kötü kokudur. Senin yanına geldiğinde, ‘Senden bir koku geliyor.’ de. Bunun üzerine peygamber, ‘Ümmü Seleme’nin evinde bal yedim.’ diyecektir. Sen de ona, ‘Arı meğafir yemiş herhalde.’ şeklinde cevap ver.” dedi. Hz. Peygamber, Aişe’nin, yanına gelince, “Ya Rasulallah, senden bir koku geliyor, ne yedin?” deyince Hz. Peygamber: “Ümmü Seleme’nin yanında bal yedim.”diye cevap verdi, Aişe, “Arı herhalde meğafir yemiş.”dedi. Aynı olay Hafsa’nın evinde de tekerrür etmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber bal yememeye yemin etti. Bu olay üzerine, “Ey Peygamber, eşlerinin rızasını gözeterek Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” mealindeki ayet nazil oldu. Bu ayetin nazil olması ile ilgili olarak kaynaklarda başka bir rivayet de zikredilir.
Hicretin dokuzuncu yılında Medine’ye gelen mal ve ganimet çoğalmıştı. Buna rağmen Hz. Peygamber’in evindeki mütevazı hayatta hiçbir değişiklik olmadı. Hz. Peygamber’in hanımları da dünya nimetinden faydalanmak için peygamberi sıkıştırıyorlardı. Ömer b. Hattab bu hadiseden haberdar olunca son derece üzüldü. Mescide gelerek önce kızı Hafsa’ya, Aişe’ye ve Ümmü Seleme’ye nasihatta bulundu. Fakat Ümmü Seleme, “Ey Ömer, her şeye müdahale ettiğin yetmiyormuş gibi, şimdi de Hz. Peygamber’le hanımlarının işlerine karışıyorsun.” diyerek, Ömer b. Hattab’ı susturmuştur. Hz. Peygamber’in hanımlarının dünyalık istek ve arzuları had safhaya ulaşınca, Hz. Peygamber çaresizlik içinde küçük bir odaya çekilip, hanımlarından ayrı yaşamaya başladı. Bu olay Medine’de “Peygamber hanımlarını boşadı.” şeklinde yayıldı. Ömer b. Hattab bu şaiyayı duyar duymaz hemen mescide gelip, Hz. Peygamber’in yanına girmek için izin istedi. Kendisine izin verilince, “Ey Allah’ın Rasulü, hanımlarınızı boşadınız mı?” diye sordu. Hz. Peygamber, “Hayır” deyince, Ömer b. Hattab yüksek sesle tekbir getirerek müjdeyi müslümanlara bildirdi.
Hz. Peygamber’in hanımlarından ayrı kalmasının sebepleri farklı olabilir veya bütün bunların hepsi bir araya gelince, Hz. Peygamber hanımlarına ders vermek istemiş olabilir. Sebep ne olursa olsun bu olayların neticesinde Tahyir ayetleri nazil olmuştur. Ayet nazil olunca Hz. Peygamber bütün hanımlarını muhayyer kıldı. Fakat hanımların hepsi Hz. Peygamber’i tercih ettiler. Sonra, “Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini alıp, barındırabilirsin...” ayeti nazil olunca , Hz. Peygamber bazılarından ayrılmak istedi. Hanımlar, “Senden ve malından bir şey istemiyoruz, fakat bizi boşama.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Sevde, Safiye, Cüveyriye, Ümmü Habibe ve Meymune’yi boşamadı ancak onlarla evlilik ilişkisi olmadı. Aişe, Hafsa, Zeynep ve Ümmü Seleme ile evliliği devam etti.

Peygamber ile Katıldığı Savaşlar
Hz. Peygamber hanımları arasında her zaman adaleti gözetirdi ve bir sefere çıkacağı zaman ihtiyace binaen hanımlarından iki veya üç tanesini kur’a çekerek yanına alırdı. Kur’a kendisine çıkan, Hz. Peygamber ile savaşa katılırdı.
Hicretin beşinci yılında yapılan Hendek savaşında Ümmü Seleme, Hz. Peygamber ile beraberdi.
Hicretin beşinci yılı Şaban ayında meydana gelen Beni Mustalık gazvesi adıyla anılan Müreysi gazvesine, Hz. Peygamber’in hanımlarından Aişe ve Ümmü Seleme de katılmıştır. Yine hicretin beşinci yılında meydana gelen Dûmetü’l-Cendel gazvesine, Ümmü Seleme’nin Peygamber’in yanında katıldığı rivayetlerde geçmektedir.
Hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber 1400 kişilik sahabe topluluğu ile Mekke’ye doğru yola çıktı, bu yolculuğa Ümmü Seleme ile beraber üç kadın da katılmıştı. Mekke’nin yakınına kadar gelen müslümanları, Kureyşliler Mekke’ye sokmayınca, Osman b. Affan elçi olarak gönderildi. Kureyş’in elçisi olarak Süheyl b. Amr ile Hudeybiye Antlaşması yapıldı.
Antlaşma maddeleri müslümanları son derece üzmüştü. Süheyl b. Amr gittikten sonra, Hz. Peygamber insanlara, “Kalkın tıraş olun, kurbanlarınızı kesin.” dedi. Ashabtan hiçbiri Hz. Peygamber’in bu emrine cevap vermedi. Ashabın moral bozukluğu içinde, Hz. Peygamber’in üç defa tekrar edilen emrine kayıtsız kalmaları, Hz. Peygamber’i üzmüş, kızdırmış ve korkutmuştu. Hz. Peygamber, ashabın emre itaat etmemesine şaşırdı, çaresiz bir şekilde Ümmü Seleme’nin çadırına girdi ve uzandı. Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’in tavrından ve yüzündeki ifadeden olağanüstü bir şeyler olduğunu anladı, “Ey Allah’ın elçisi, neyiniz var?” diye sordu. Hz. Peygamber cevap vermedi. Ümmü Seleme, sorusunu defalarca tekrarladı ve sonunda, “Niçin bana cevap vermiyorsunuz?” deyince, Hz. Peygamber, “Ey Ümmü Seleme, ne gariptir! Ashabıma defalarca tıraş olun, kurbanlarınızı kesin dememe rağmen, beni görüp duydukları halde, bana hiç cevap vermediler, emrime itaat etmediler, böyle devam ederse ümmetim helak olur.” dedi. Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’in halinden kötü bir şeyler olduğunu anlamış ve Hz. Peygamber kendisine cevap vermemesine rağmen defalarca sorusunu tekrarlayarak durumu kendisinden öğrenmiştir. İlk sorduğunda Hz. Peygamber kendisine cevap vermeyince susup onu kendi haline bırakabilirdi. Ama olayı öğreninceye kadar sorusunu tekrarlamış ve durumun vehametini öğrenince de Hz. Peygamber’e, O’nu rahatlatacak bir şekilde, “Ey Allah’ın elçisi, emretmek yerine yapmanız, bu sıkıntıdan daha iyidir. Siz çıkın, onlarla konuşmadan işinizi yapın, saçınızı tıraş edin ve kurbanınızı kesin, onlar size uyacaklardır.” deyince, Hz. Peygamber kalktı, ihramını sağ omzundan dışarıda bırakacak şekilde dışarı çıktı. Eline bir bıçak alıp kurbanının başına gitti ve “Allahu Ekber” diyerek kurbanını kesmeye başladı.
Peygamber de olsa, bir insan olan Hz. Muhammed’in, olaylar karşısında sıkıntısını gideren Ümmü Seleme, tıpkı ilk vahiy geldiğinde şaşkın ve kendisinden korkan Peygamber’e sahip çıkıp sakinleştiren, teselli eden Hatice bt. Huveylid gibi, Hz. Peygamber’i rahatlatmıştır. O gün onun orada Hz. Peygamber’e mantıklı bir tavsiyede bulunması, sıkıntının atlatılmasını belki de büyük bir facianın önlenmesini sağladı. Hz. Peygamber ile ashabının arası açılmadan işler tatlıya bağlandı.
Hicretin yedinci yılında, Medine’ye yaklaşık 180 km. uzaklıkta bulunan ve çoğunlukla Yahudilerin yaşadığı bir kale olan Hayber fethedildi. Hayber’in fethine on kadar kadın katıldı. Bunlardan birisi de Ümmü Seleme’dir.
Aynı zamanda Ümmü Seleme’nin Hz. Peygamber ile Huneyn savaşına ve Taif kuşatmasına katıldığı da rivayetlerde geçmektedir.
HZ. PEYGAMBER’İN ÖLÜMÜNDEN SONRA ÜMMÜ SELEME
Dört Halife Döneminde Ümmü Seleme
Hz. Peygamber vefat ettiği zaman dokuz hanımı hayatta idi. Bunlar: Aişe, Hafsa, Cüveyriye, Ümmü Habibe, Zeyneb bt. Cahş, Sevde bt. Zem’a, Safiye, Meymune bt. Haris ve Ümmü Seleme’dir. Hz. Peygamber Hayber gelirinden, ona 80 vesk hurma ile 20 vesk arpa tahsis etmişti. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ebu Bekir ve Ömer b. Hattab da, aynı şekilde Hz. Peygamber’in bütün hanımlarına tahsisat ayırdılar. Ayrıca Ömer b. Hattab divanları oluştururken Hz. Peygamber’in hanımlarından her birine 12 bin dirhem verdi. Ömer b. Hattab kendi döneminde Hz. Peygamber’in hanımlarının toplum içindeki konumlarının muhafazası açısından çok titiz davranmış; Kur’an’ın emrettiği gibi evlerinde oturmalarını istemiş ve sadece mescide çıkmalarına izin vermiştir.
Hz. Peygamber’in Aişe dışındaki diğer hanımları, Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelen karışıklıkta hiçbir idari ve siyasi işlere karışmayıp, toplum içindeki saygın ve üstün konumlarını hayatlarının sonuna kadar korumuşlardır. Ancak Osman b. Affan’ın hilafetinin ikinci döneminde toplumda huzur bozulmuş ve kargaşa artmıştı. Hatta sahabenin ileri gelenleri bile yönetimden rahatsızdı. Bu günlerde özellikle Osman b. Affan’ın, Ammar b. Yâsir’i dövdürüp, Ümmü Seleme‘nin kapısına bırakıp, Ammar’ı eve almasını emretmesi Ümmü Seleme’yi kızdırmıştı. Ayrıca “Mü’minlerin Annesi” olma sıfatı ile Osman b. Affan’a şöyle bir nasihatta bulunmuştur, “Evladım, sebep nedir ki senin halkını, senden nefret etmiş ve himaye kanatlarının altından çıkmış görüyorum. Hz. Peygamber’in sevdiği ve uyduğu sünnete uy, yolu kapama. O’nun yakmadığı bir ışığı yakma. Sen, dost ve arkadaşların olan Ebu Bekir ve Ömer’in izlerine uymakla iktifa et. Onlar bu işi lâyığı bir şekilde başararak yerine getirdiler. Zulmetmediler. İşte sana analık hakkımı ifa eyledim. Sana düşen itaat ve gereğince amel etmendir.”
Osman b. Affan’ın öldürülmesi ve akabinde katillerinin cezalandırılması için halife Ali b. Ebi Tâlib’e karşı huruc başlatıldı. O sene Hz. Peygamber’in hanımları hep beraber hacca gitmişler, hac dönüşü Medine’ye doğru yol almışlardı. Yolda Osman b. Affan’ın öldürüldüğü haberi üzerine Aişe Mekke’ye geri döndü, Talha ve Zübeyr’in kendisini ikna etmeleri üzerine, Aişe görüş değiştirip Basra’ya gitmeye karar verdi. Talha ve Zübeyr’in Aişe’yi ikna ettikleri gibi, Aişe de Ümmü Seleme’yi ikna etmek istedi. Çünkü Ümmü Seleme Hz. Peygamber’in hanımları içerisinde en yaşlısı ve Mahzumoğulları gibi bir kabilenin kızı idi. Fakat Ümmü Seleme, Aişe’yi Ali b. Ebi Tâlib’e karşı hurucdan vazgeçirmek için: “Ey Aişe! Sen Rasulüllah ile ümmeti arasına çekilmiş bir set, onun mahremiyeti üzerine örtülmüş bir örtüsün. Kur’an senin maiyetinde toplanmıştır; sesini fazla yükseltme, Allah bu ümmetin arkasındadır....” şeklinde ki, ikaza rağmen Aişe kararından vazgeçmedi.
Ümmü Seleme, İslam dünyasında Osman b. Affan’ın ölümü ile başlayan siyasi olaylarda bizzat yer almamıştır. Ancak kaynakları incelediğimizde oğlu Ömer’i, Ali b. Ebi Tâlib’in yanında yer alması için gönderirken, “Ey Mü’minlerin emiri, senin bulunduğun yere seninle birlikte olsun diye oğlumu gönderiyorum. Benim için oğlum canımdan kıymetlidir. Eğer Rasulüllah’ın tavsiyelerine aykırı olmasaydı, Aişe’nin Talha ve Zübeyr ile birlikte hareket ettiği gibi, ben de seninle birlikte hareket ederdim.” demesi, fiilen olmasa da gönülden Ali b. Ebi Tâlib’i desteklediğini göstermektedir.
Ali b. Ebi Tâlib’in öldürülmesinden sonra, Muaviye’nin camilerde Ali b. Ebi Tâlib’e lanet ettirdiği haberi kendisine ulaşınca, Muaviye’ye, “Siz minberlerinizden Ali ve onu sevenlere lanet etmekle, Allah ve Rasulüne lanet ediyorsunuz. Zira ben şehadet ederim ki Allah ve Rasulü Ali’yi seviyordu.” diyerek haber gönderdi. Ancak Muaviye Ümmü Seleme’nin söylediklerini önemsemedi.
Ümmü Seleme’nin Vefatı
Ümmü Seleme’nin vefat tarihi ve vefat ettiği ay hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Kaynaklarımızda Ümmü Seleme’nin vefat tarihi h.58 (677/678), h.59 (678/679), h.59 Şevval (679 Ağustos/Temmuz), h.59 Ramazan (679 Haziran/Temmuz), h.59 Zilkade (679 Ağustos/Eylül), h.60 (679/680), h.61 (680/681), h.61 Muharrem (680 Ekim), h. 62 (681/682) olarak zikredilmektedir.
Görüldüğü gibi Ümmü Seleme’nin vefat tarihi, kaynaklarda farklı şekillerde zikredilmiştir. Hatta aynı kaynakta iki üç değişik tarih rivayet edilmektedir.
Ümmü Seleme’nin cenaze namazını Ebu Hureyre veya Sa‘d b. Zeyd’in kıldırdığına dair rivayetler mevcuttur.
Belâzurî ise Ümmü Seleme’nin Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan zamanında vefat ettiğini ve cenaze namazını da onun kıldırdığını rivayet etti.
İbn Hacer, İbn Hibban’dan Ümmü Seleme’nin Hz. Hüseyin’in öldürüldüğü haberi gelince üzüntü ile vefat ettiği haberini nakleder.
Ümmü Seleme’yi ölünce, onu kabre iki oğlu Seleme ve Ömer ile beraber kardeşinin oğlu Abdullah b. Abdillah b. Ebi Ümeyye indirdiler.
Ümmü Seleme, Baki mezarlığına defnedilmiştir.
Ümmü Seleme’nin İlmi
Eğitim, insanlık tarihiyle birlikte her zaman var olagelmiştir. Hz. Peygamber de özellikle Medine İslam toplumunda eğitime özel bir önem vermiştir. Bunun en çarpıcı örneği, Bedir esirlerinin sahabenin çocuklarına okuma yazma öğretme karşılığında serbest bırakılması uygulamasıdır. Tabii ki müslüman hanımların İslam eğitim-öğretiminden uzak kalmaları düşünülemez. Hz. Peygamber kadınlar için ayrı bir gün tayin etti. Başta eşleri olmak üzere sahabe hanımları ve kız çocukları da bu eğitim- öğretim faaliyetinin içinde yer aldı.
Kaynakların kaydettiklerine göre İslam’ın ilk doğduğu günlerde, Kureyş erkeklerinden okuma-yazma bilenlerin sayısı 17 kişi olup, bunlardan biri de Ümmü Seleme’nin ilk eşi Ebu Seleme/Abdullah b. Abdilesed’dir. Kaynaklarda Ümmü Seleme’nin okumayı bildiği, fakat yazmayı bilmediği rivayet edilmektedir. Ümmü Seleme de muhtemelen okumayı kocasından öğrenmiş olabilir. Çok az sayıda erkeğin okuma-yazma bildiği bir toplumda Ümmü Seleme’nin okuma bilmesi bir ayrıcalıktır.
Ancak Ümmü Seleme’nin okumayı bilmesinin yanında yazmayı da bildiği konusunda da rivayetler mevcuttur. Ümmü Seleme Medine’ye hicret edince, Medineliler onun Ebu Ümeyye b. Muğire’nın kızı olduğuna inanmadılar. Bazıları hacca giderken Ümmü Seleme’ye, “Ailene mektup yaz, biz götürelim.” dediler. O da bu isteği yerine getirdi. Hacca giden insanlar Medine’ye geri döndüklerinde Ümmü Seleme’yi tasdik ettiler. Bu olaydan sonra Ümmü Seleme’nin, Medineliler yanında kıymeti arttı.
Cemel olayında Ali b. Ebi Talib’e karşı huruca karar veren Aişe’ye, bu kararından vaz geçirmek için mektup yazarak, nasihatta bulundu. Bu rivayetlere baktığımızda, Ümmü Seleme’nin yazı yazmayı bildiği ortaya çıkıyor. Belki de Ümmü Seleme önceleri sadece okuma biliyordu, daha sonraları yazı yazmayı da öğrenmiş olabilir. Bu durumda Ümmü Seleme, o dönemde okuma-yazma bilen nadir hanımlardan biridir.
Aynı zamanda Ümmü Seleme şaire bir hanımdır.
Ümmü Seleme fakih kabul edilen ve fetva veren kadınlardandır. İbn Abbas ve Ebu Hureyre, kocası öldükten sonra doğum yapan kadının iddeti konusunda fikir ayrılığına düşerler ve bunu Ümmü Seleme’ye sorarlar. Ümmü Seleme bu konuda fetva verir ve fikir ayrılığını ortadan kaldırır .
Ümmü Seleme’den 157 kişi hadis rivayet etmiş olup bunlardan 126’sı erkek, 31’i kadın ravidir. Kaynaklarda Ümmü Seleme’nin rivayet ettiği hadis sayısı 378 olarak geçer. Bunlardan 29 tanesi Sahihayn’da bulunur. Bu hadislerden 13 tanesinde Buhari ve Müslim ittifak etmişlerdir. Buhari 3 hadiste ayrıldı; Müslim ise 13 hadis rivayet etti.
Ümmü Seleme’nin Evinde Nazil Olan Ayetler
Hz. Peygamber, “Aişe’nin benim yanımda özel bir yeri var. O hariç hiç kimsenin yanında bana vahiy gelmiyor.” buyurdu. Ümmü Seleme ile evlendiği zaman Hz. Peygamber’e, “Ya Rasulallah Aişe’nin sizin yanınızdaki özel yeri ne durumda?” diye tekrar soruldu. Hz. Peygamber sustu. Anlaşıldı ki, Hz. Peygamber’e Ümmü Seleme’nin yanında iken de vahiy geliyordu.
“Ey Peygamber hanımları... Allah sizi tertemiz kılmak ister.” ayetinin Hz. Peygamber’in Ümmü Seleme’nin evinde iken nazil olduğu, hatta Hz. Peygamber’in kızı, damadı ve torunlarını elbisesinin altına alıp dua ettiği sırada Ümmü Seleme‘nin, “Ben de Ehl-i Beytten miyim?” sorusu üzerine Hz. Peygamber’in, “Sen de Ehl-i Beyttensin.” şeklinde cevap verdiği nakledilir.
“Diğerleri ise, günahlarını itiraf ettiler...” ayeti, Ebu Lübabe hakkında nazil olmuştur. Aynı şekilde Tebük seferinden geri kalan Ka‘b b. Mâlik ve üç arkadaşıyla ilgili olan, “Allah’a and olsun savaştan geri kalanların... tevbelerini Allah kabul etti.” mealindeki ayet, Vâkıdî’nin ifadesine göre, Ümmü Seleme’nin evinde iken nazil olmuştur.
Ümmü Seleme’nin Soru Sorması Üzerine Nazil Olan Ayetler
Bir gün Ümmü Seleme’nin “Ey Allah’ın Rasulü, Kur’an’da kadınların hicretinden bir şey işitmiyoruz?” sorusu üzerine “Nitekim Rableri onlara cevap verdi: Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam...” ayeti nazil oldu.
Ümmü Seleme Hayber’in fethine katıldığında, “Keşke Allah cihadı erkeklere farz kıldığı gibi kadınlara da farz kılsaydı. O zaman biz de sevap alırdık.” ve “Ya Rasulallah, erkekler gaza ediyor sevap alıyor, biz etmiyoruz. Bizim mirastan hakkımız yarım. Ne olurdu biz de erkekler gibi olsaydık?” şeklindeki konuşması üzerine, “Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkekler için kendi kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kazandıklarından bir pay vardır...” ayeti nazil oldu.
Ümmü Seleme, “Ya Rasulallah, “Kur’an’da Allah erkeklerden bahsettiği gibi kadınlardan bahsetmiyor.” deyince, “Hiç şüphesiz müslüman erkek ve müslüman kadınlar, mümin erkek ve mümin kadınlar, Allah’a gönülden itaat eden erkekler ve gönülden itaat eden kadınlar...” ayeti nazil oldu.

SONUÇ
Hz. Peygamber’in İslam dinini yaymaya başladığı dönemde, yeryüzündeki bütün milletlerde olduğu gibi Arabistan’da da kadının durumu iç açıcı değildi. Erkek merkezli değerlerin sistemi belirlediği bir ortamda, örfe rağmen güçlü kadın kişilikleri ile sahip oldukları avantajları mal, statü, bilgi, prestij vs. kullanarak, temayüz etmiş ayrıcalıklı kadınlar bulunmaktaydı.
Ümmü Seleme, kabile bağlarının çok güçlü olduğu bir toplumda Hz. Peygamber’e en fazla düşmanlık yapan bir kabilenin kızı olarak, erken dönemde müslüman olmuştur.
O dönemin ulaşım şartlarının zorluğuna rağmen iki defa Habeşistan’a hicret etmiş ve Medine’ye kocası ile hicretine engel olunmuştu. Aradan bir yıl geçtikten sonra, akrabalarından izin çıkınca, yalnız başına hicret etmek üzere yola çıkmıştır. Şayet Ten‘im’de Osman b. Maz’un’a rastlamasaydı, tek başına Mekke’den Medine’ye yolculuğu göze alacak kadar cesur bir kadındır.
Kocasının vefatından sonra, Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşları olan Ebu Bekir ve Ömer b. Hattab gibi sahabelerin evlenme teklifini reddetmiştir. Hatta Hz. Peygamber’in evlenme teklifini bile hemen kabul etmemiştir ki, o dönemde kadınlar peygamber hanımı olmayı ayrıcalık kabul ediyorlardı.
Hz. Peygamber ile evlendikten sonra da gerek Hz. Peygamber’in evinde, gerekse diğer eşler arasında vakarını korumayı devamlı ön planda tutmuş, sahip olduğu konuma zarar verecek hal ve hareketten uzak durmuştur. Hz. Peygamber’in evine gidip, Aişe ve kızı Hafsa’ya kızan Ömer b. Hattab’ın, aile içi tartışmalara/karı ile kocanın arasına kimsenin girmemesi gerçeğini yüzüne vurması, Ümmü Seleme’nin kişiliğini ve olgunluğunu göstermesi bakımından bir örnektir.
Hudeybiye’deki tutumu, Hz. Peygamber’i sakinleştirip, mantıklı bir tavsiyede bulunması, problemlere anında çözüm bulabilme yeteneğine işaret eder. Ayrıca Habeşistan’da iken Kureyş ekibi ile Necaşi ve Necaşi ile Ca’fer arasındaki konuşmayı detaylarıyla nakletmesi, okuma-yazma bilmesi, şiir söylemesi ve hadis rivayet eden pek çok ravi yetiştirmesi, fetva vermesi zeki ve akıllı olduğunu göstermektedir. Küçük çocukları olmasına rağmen, Aişe’den sonra Hz. Peygamber’den en fazla hadis rivayet eden hanımdır.
Ebu Süfyan b. Haris ve Abdullah b. Ümeyye’nin yanına girmelerini istemeyen Hz. Peygamber’i, ikna ederek her ikisinin de Hz. Peygamber’in huzuruna kabul edilmelerini sağlamıştır. Bu olay, Ümmü Seleme’nin ikna kabiliyetinin olduğuna işaret ettiği gibi Hz. Peygamber’in yanındaki kıymetini de gösterir.
Hz. Peygamber’e sorduğu sorular neticesinde Kur’an’dan ayetler nazil olmuştur. Sorulara ve inen ayetlere dikkat ettiğimizde Ümmü Seleme’nin farklı bir kişiliğe sahip olduğu ortaya çıkar.
Tarihi rivayetleri incelediğimizde, toplumda huzursuzluk ve kargaşanın olduğu dönemlerde, siyasi faaliyetlere karışmamış, peygamber hanımı olmanın verdiği sorumluluk ve vakarla hayatının sonuna kadar olaylardan uzak durmuştur. Yeri geldikçe “anne” sıfatı ile Osman b. Affan’ı ve Muaviye’yi ikaz etmiş, Cemel öncesinde Hz. Aişe’ye, olayların içine girmesinin doğru olmayacağını bildirerek uyarmıştır.
Peygamber hanımı olmanın yanında, Hudeybiye’deki tutumu ile de İslam tarihinde özel bir yer edinmiştir.
Kısacası Ümmü Seleme, döneminin ve yaşadığı coğrafyanın kadınlarına benzemeyen, güçlü kişiliği ve yaptıkları ile nev’i şahsına münhasır bir kadındır.

-------------------------------
*Bu çalışma yüksek lisans tezinin özetidir.


İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdülmelik (218/883), Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sekka-İbrahim el-Ebyâri-Abdül Hafız Çelebi, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut (t.y.), I, 644; İbn Sa‘d, Muhammed (230/845), et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdulkadir Atâ, 8. Basım, Dâru’l-Kütubi’l İlmiyye, Lübnan 1997, VIII, 69; Yahya b. Main (233/848), et-Târih, thk. Ahmed Muhammed Nursîfe, Mekke 1979, III, 15; el-Belâzurî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya (279/892), Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr-Riyad Zirikli, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996, II, 62; el-Fesevî, Ebu Yusuf Ya‘kub b. Süfyan (277/890), Kitâbu’l-Ma‘rife ve’t-Târih, thk. Ekrem Ziya el-Umerî, Mektebetü’d-Dâr, Medine 1990, III, 321; Makdisî, Mutahhar b. Tahir (355/966), Kitâbu’l-Bed ve’t-Târih, y.y. (t.y.), II, 13; İbn Hazm el-Endelûsî, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said (456/1064), Cemheretü’l-Ensâbi’l-Arab, thk. Abdusselam Muhammed Harun, 5. Basım, Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1982, s. 146; İbn ‘Abdilberr, Ebu Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muhammed (463/1071), el-İsti‘âb fî Ma‘rifeti’l-Ashâb, Dâru’l-İhya, Beyrut 1909, IV, 421; İbnü’l-Cevzî, Cemaleddin Ebu’l-Ferec (597/1201), Telkıh Fuhumi Ehli’l-Eser fî Uyûni’t-Târih ve’s-Siyer, Dâru’l-Erkam b. Ebi’l-Erkam, Beyrut 1997, s. 23; a.g.mlf. Sıfatü’s-Safve, thk. Mahmud Fâhûrî-Muhammed Ravvas Kal’acî, 2. Basım, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1979, II, 40; İbn Asâkir, Abdurrahman b. Asâkir (620/1223), Kitâbu’l-Erbain fî Menâkibi Ümmühâti’l-Mü’minîn, thk. Muhammed Ahmed Abdilaziz, Mektebetü’l-Türâsi’l-İslâmî, Kahire 1990, s. 62; İbnü’l-Esîr, İzzeddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed (630/1232), Üsdü’l-Ğâbe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe, thk. Adil Ahmed er-Rufâi, İhyâ et-Turas el-Arabî, Beyrut 1996, VII, 371; Muhibbuddin et-Taberî, Muhibbuddin Ahmed b. Abdillah (694/1295), es-Semtü’s-Semîn fî Menâkibi Ümmühâti’l-Mü’minîn, Dâru’l-Ma‘rif, Beyrut 1997, s. 99; en-Nuveyrî, Şehabeddin Ahmed b. Abdülvehab b. Muhammed (733/1333), Nihâyetü’l-Ereb fî Fununi’l-Edeb, el-Heyetü’l-Misriyyetü’l-Amme li’l-Kitab, Kahire 1975, XVIII, 179; Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1348), Siyeru ‘Âlemi’n-Nubelâ, thk. Şu’ayb el-Arnavut-Muhammed Naim Arksusi, 9. Basım, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1992, II, 201-202.
Zübeyrî, Ebu Abdillah b. Mus’ab b. Abdillah b. Mus’ab (236/850), Kitabu Nesebu Kureyş, thk. Elefi Berûfensâl, 3. Basım, Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1707, s. 337-338; Mevsilî, Yasin el- Hatib el-Umerî b. Hayrullah el-Hatıb el-Umerî (1232/1917), er-Ravdatü’l-Feyha fî Tevvâhiri’n-Nisâ, thk. İmâd Ali Hamza, Dâru’l-Alemiyye, y.y. 1987, s. 221; Hâirî, Muhammed b. Hasan el-A‘lemî, Terâcimu ‘Âlemi’n-Nisâ, Müessesetü’l-Âlemi’l-Matbûât, Beyrut 1987, I, 272.
İbn ‘Abdilberr, IV, 421; Zehebî, Remle’nin Ümmü Habîbe’nin ismi olduğu ve bütün fakihlerin böyle kabul ettiğini söyleyerek düzeltmiştir (Zehebî, Siyer, II, 201).
en-Nuveyrî, XVIII, 179; Zehebî, Siyer, II, 201.
İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali b. Muhammed (852/1449), el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Dâru’l-İhya, Beyrut 1909, IV, 423.
Muhammmed b. Abdillah b. Abdilmuttalib b. Haşim b. Abdilmenaf b. Kusay b. Kilab b. Mürre ( İbnü’l-Cevzî, Uyûnu’t-Târih, s. 15).
İbn Asâkir, s. 62; Hatıb, Abdulkerim Mahmud, Nisaün Havle’r-Rasul, Dâru’l-Hatîb, Riyad 1992, s. 33.
Halife b. Hayyât, Ebu Amr eş-Şeybânî (240/854), Kitâbu’t-Tabakât, thk. Süheyl Zekkâr, Vezâratü’s-Sakafe, Dimeşk 1966, s. 867; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62; İbn Hazm, s. 144; İbn ‘Abdilberr, IV, 421.
İbn Hazm, Cemheretü’l-Ensâbi’l-Arab, s.144.
Günaltay, Şemsettin, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Sad., Mahfuz Söylemez-Mustafa Hizmetli, Ankara Okulu Yay., Ankara 1997, s. 51-52.
en-Nuveyrî, XVIII, 179; Mevsilî, s. 221 (Bu iki müellifin daha önce zikrettiğimiz eserinde Abdullah b. Ömer b. Mahzum, Abdullah b. “Amr” b. Mahzum olarak geçmektedir).
İbn Sa‘d, VIII, 69; Zübeyrî, s. 299-300; İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dineverî (276/889), el-Ma‘ârif, thk. Servet Ukkâşe, y.y. 1960, s. 136-137; Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir (310/922), Târîhu’l-Umem ve’l-Mulûk, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1987, III, 405-406.
Sem‘âni, Abdulkerim b. Mahmud İbni Mansur et-Temimi (562/1166), el-Ensâb, thk. Abdullah Ömer Barûdî, Dâru’l-Cinan, Beyrut 1988,V, 225; en-Nuveyrî, XVIII, 179.
Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı, Çağ Yay., İstanbul 1991, s. 204.
* Zadü’r-Rakb: Kelime anlamı, “Süvarilerin Azığı” demektir. Seçkin ve cömert kimselere verilen bir lakaptır (İbn Manzur, Muhammed b. Mükerrem (711/1311), Lisânü’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1990, I, 263).
İbn Sa‘d, VIII, 69; Taberî, Târih, III, 405-406; İbn ‘Abdilberr, IV, 421.
İbn ‘Abdilberr, IV, 421; Muhibbuddin et-Taberî, s. 99.
Halife b. Hayyât’ın Tabakât’ında “Habbe bt. Amr olarak geçiyor (Halife b. Hayyât, Tabakât, s. 867).
el-Belâzurî’de Beni Ganem’den biri olarak zikredilmektedir (el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62-63).
İbn ‘Abdilberr, IV, 421; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 312; en-Nuveyrî, XVIII, 179.
Halife b Hayyât, s. 867; İbn Sa‘d, VIII, 69; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62.
İbn Habîb, Ebu Ca’fer Muhammed (245/859), el-Muhabber, thk., İlze Lichtenstadter, Kütübu’t-Ticariyye, Beyrut (t.y.), s. 274.
İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 42; İbn Asâkir, s. 64; Muhibbuddin et-Taberî, s. 109; Kehhâle, Ömer Rıza, A‘lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arabi ve’l-İslami, 8. Basım, Matbaati’l-Haşimiyye, Dimeşk 1959, V, 227.
İbn Kuteybe, s. 137; İbn ‘Abdirabbih, Ahmed b. Muhammed (328/940), el-‘İkdü’l-Ferid, thk. Muhammed Sâid el-Uryan, Dâru’l-Fikr, y.y. (t.y.), V, 6; İbnü’l-Esîr, İzzeddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed (630/1232), el-Kâmil Fi’t-Târih, Dâru’s-Sadr, Beyrut 1882, II, 308; İbn Asâkir, s. 64; İbn Manzur, Muhammed b. Mükerrem (711/1311), Tarihu Dimeşk İbn Asâkir, thk. Ruhiyye en-Nehhâs, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1983, II, 280; İbnü’l-‘İmâd, Ebu’l-Felah Abdulhay el-Hanbelî (1089/1678), Şezeretü’z-Zeheb, Dâru’l-Fikr, y.y. 1979, I, 70.
Muhibbuddin et-Taberî, s. 109.
İbn Habîb, s. 85.
Yahya b. Main, II, 739.
Eriş, Mustafa, Peygamberimizin Hanımları, Erkam Yay., İstanbul 2002, s. 90.
Zirikli, Hayruddin, el-‘lâm, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1992, VIII, 97.
Çağatay, Neşet, İslam Dönemine Dek Arap Tarihi, TTK Basımevi, Ankara 1989, s. 133.
Haldûn, Abdurrahman (808/1406), Mukaddime, çev. Halil Kendir, Yeni Şafak Yay., İstanbul 2004, II, 180.
İbn Kudâme, Muvakuddin Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (620/1223), et-Tebyin fî Ensabi’l-Kureşiyyin, thk., Muhammed Nayif ed-Dülemiyyi, 2. Basım, Mektebetü’l-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut 1988, s. 345.
Daranî, Muhammed b. Şakir b. Ahmed el-Kütübî (764/1363), Uyûnu’t-Tevârih, thk. Hüsameddin Kudsi, Dâru’l-Ensar, Mısır 1927, s. 41.
Arapça terkibi “Siyah Taş” anlamına gelir. İslam’dan önce Araplar Hacerü’l-Esved’e ayrı bir önem ve kutsiyet atfetmişler ve onu adeta Kâbe’nin kutsiyetinin bir sembolü saymışlardır. Bu taş, Hz. İbrahim’den itibaren devam edegelen hac ve tavaf ibadetinin önemli bir öğesi olmuştur. Daha geniş bilgi için bk. Salim Öğüt, “Hacerü’l-Esved”, DİA, XIV, s. 433-434.
İbn İshak, s. 87; İbn Hişâm, I, 197; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, I, 109.
İbn Sa‘d, I, 116; Ayrıca Ebu Huzeyfe b. Muğire, Ümmü Seleme’nin amcasıdır (İbn Kudâme, Ensâbu’l-Kureyş, s. 345).
Daranî, s. 41; Ced‘i, Ahmed, Nesebu Kureyş (Kabailu Kureyş el-Aşar elleti Tevâreset Şerefi bî Mekke), Ürdün 1998, I, 72.
İbnü’l-Esîr, Kâmil, II, 45.
Uğur, Mücteba, Hicri I. Asırda İslam Toplumu, Çağrı Yay., İstanbul 1980, s. 20.
İbn Sa‘d, I, 27/III, 171; Zubeyrî, s. 316; Halife b. Hayyât, s. 43; İbn Kuteybe, s. 136-137, el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62; Taberî, Târih, III, 405; İbn ‘Abdilberr, IV, 82, 421; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40; İbn Asâkir, s. 63; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 371; Zehebî, Siyer, I, 150; en-Nuveyrî, XVIII, 179; İbn Seyyidinnâs, Muhammed b. Abdullah b. Yahya (734/1333), Uyûnu’l-Eser fî Fununi’l-Megâzi ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, Mektebetü’l-Kudsî, Kahire 1356/1936, s. 303-304; İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali b. Muhammed (852/1449), Tehzibü’t-Tehzîb, Dâru’l-İhya Türâsi’l-Arabiyye, Lübnan 1991, VI, 618; a.g.mlf. el-İsâbe, IV, 458.
Mustafa Eriş, Ümmü Seleme’nin ilk evliliğini halasının oğlu ile yaptığını söyler, (Eriş, s. 91). Ebu Seleme ile Ümmü Seleme amca çocuklarıdır. Ebu Seleme, Ümmü Seleme’nin değil, Hz. Peygamber’in halasının oğludur. Yazar bu bilgileri karıştırmış gözükmektedir.
İbn Hişâm, I, 322/326; İbn Sa‘d, I, 160; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62.
Şulul, Kasım, Hz. Peygamber Dönemi Kronolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2003, s. 139.
Şulul, s. 134.
İbn İshak, s. 124.
İbn Hişâm, I, 252.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 300.
İbn Hacer, İsâbe, IV, 458.
İbn Hişâm, I, 682; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 222-223; İbn ‘Abdilberr, IV, 82.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 223; İbn Manzur, Tarihu Dimeşk, II, 280.
Zehebî, Siyer, II, 203.
İbn Manzur, Tarihu Dimeşk, II, 280.
İbn Sa‘d, II, 38; Zehebî, Siyer, II, 203.
Abbott, Nabia, Muhammed’in Sevgili Eşi Aişe, çev: Tuba Asrak Hasdemir, Yurt-Kitap Yay., Ankara 1999, s. 32.
İbn Sa‘d, VIII, 70; Zehebî, Siyer, II, 203; İbn Hacer, İsâbe, IV, 423; Kehhâle, V, 222.
İbn Sa‘d, VIII, 70; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40; Zehebî, Siyer, II, 203; İbn Hacer, İsâbe, IV, 423; İbnü’l-Esîr, Ebu Seleme’nin “Allahım benden sonra aileme hayır bırak” diye dua ettiğini rivayet eder (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 301).
İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40.
Hüseyin, Abdülbâki b. Kâni’ (351/962), Mu‘cemu’s-Sahâbe, thk: Salah b. Salih el-Misrati, Mektebetü’l-Gurabâi’l-Eseriyye, Medine 1997, II, 67; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40.
Muhibbuddin et-Taberî, s. 108.
Zehebî, Siyer, I, 150-151.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63; İbn ‘Abdilberr ve Zehebî, h. 3 yılında öldüğünü söylerler (İbn ‘Abdilberr, IV, 82; Zehebî, Siyer, I, 151).
Belâzurî, Cemaziyelahir’den 8 gece geçtikten sonra öldüğünü nakleder (el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 223).
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63.
Vâkıdî, Muhammed b. Ömer (207/747), Kitâbu’l-Megâzi, thk. Marsden Jones, 3. Basım, Beyrut 1984, I, 314.
Üç çocuğu olduğunu rivayet edenler var. (Makdisî, Mutahhar b. Tahir (355/966), Kitabu’l-Bed ve’t-Târîh, y.y. (t.y.), II, 13; Heysemî, Ebu’l-Hasan Nureddin Ali b. Ebî Bekr b. Süleyman (807/1405), Mecmuatü’z-Zevâîd ve Menbaü’l-Fevâid, thk: el-İrakî İbn Hacer, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, IX, 245; Hatıb, s. 33). Muhibbuddin et-Taberî ise adı geçen eserinin 99. sayfasında Ümmü Seleme’nin çocuklarını Seleme, Ömer, Rukiye, Zeyneb olarak zikrederken aynı eserin 109.-110. sayfalarında Ümmü Seleme’nin üç çocuğu olduğunu zikreder. Muhtemelen Rukiye ya yanlışlıkla yazılmış veya gözden kaçmış olabilir. Muhibbuddin et-Taberî, 99/ 109-110.
İbn Hişâm, II, 645; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 371.
İbn Hişâm ve Muhibbuddin et-Taberî de isim Rukiye olarak geçmektedir (İbn Hişâm, II, 645; Muhibbuddin et-Taberî, s. 99). Rukiye, Dürre’nin künyesi olabilir.
Zübeyrî, s. 316; İbn Hazm, s. 144.
İbn Hişâm, I, 320.
İbn İshak, s. 156, 205; İbn Sa‘d, I, 160; İbn Hişâm, I, 322, 326; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 62; Taberî, Târih, I, 547; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40; a.g.mlf. Uyûnu’t-Târih, s. 23; İbn Kesîr, Ebu’l-Fida İsmail (774/1372), el-Bidâye ve’n-Nihâye, thk. Ali Şîrî, Dâru’l-İhyâ et-Turâsi’l-Arabi, Beyrut 1988, III, 66; İbn Seyyidinnas, s. 115; Zehebî, Siyer, II, 201-202; Hatıb, s. 32.
İbn Hişâm, I, 366; İbn Sa‘d, I, 160; Şeybanî, Vecihuddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed İbni Deyba’ (944/1537), Hadâiku’l-Envar ve Metâliu’l-Esrâr, thk. Abdullah İbrahim Ensârî, Mektebetü’l-Mekkî, Riyad 1993, I, 322-323.
İbn İshak; s. 145; İbn Hişâm, I, 366, 371.
Şulul, s. 144.
İbn Sa‘d’ın Tabakat’ında Habeşistan’a hicret eden kadınların sayısı 11 olarak geçmektedir (İbn Sa‘d, I,162).
Şulul, s. 140.
İbn Sa‘d, III, 171; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 40.
Şeybanî, I, 322.
Hamidullah, Muhammed (1423/2002), İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, Yeni Şafak Yay., Ankara 2003, I, 302.
Şulul, s. 148.
Şulul, s. 140.
İbn Hişâm, I, 459-470; İbn Sa‘d, I, 171, 175; el-Fesevî, III, 272; İbn Hazm, s. 144; İbn Hacer, İsâbe, IV, 423.
İbn Hişâm, I, 468-469; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 371; Muhibbuddin et-Taberî, s. 100-101; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, III, 207.
Hamidullah, Muhammed (1423/2002), Rasulullah Muhammed, çev. Salih Tuğ, 2. Basım, İrfan Yay., İstanbul 1992, s. 243-244.
İbn Hişâm, I, 468-469; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 372; Muhibbuddin et-Taberî, s. 101; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, III, 207.
Ten’im, Nu‘man vadisinde Na‘îm ve Nâ‘im dağları ile çevrili, Mekke’ye 2 veya 4 fersah, yaklaşık 20 km ( 3 mil) uzaklıkta bulunan bir yerdir (Yâkut el-Hamavî, Şehâbeddîn Ebi Abdillah Yâkut b. Abdillah el-Hamavî (626/1229), Mu’cemu’l-Buldân, Dâru’s-Sadr, Beyrut 1986, II, 49; Şelebî, Mustafa Ebu’n-Nasr, Nisaün Havle’r-Rasul er-Rad alâ Müfterâyâd el-Müsteşrikîn, Mektebetü’s-Suidiyyeti li’t-Tevzî, 4. Basım, Cidde 1992, s. 71). Bir Fersah yaklaşık beş kilometrelik bir uzunluk ölçüsü (Yusuf Halaçoğlu, “Fersah”, DİA, İstanbul, XII, s. 421).
Osman b. Talha b. Ebi Talha, ismi Abdullah b. Abdiluzza b. Osman b. Abdiddar b. Kusay’dır. Künyesi Ebu Talha’dır. Annesi Sülemetü’s-Suğra bt. Sa’d b. Beni Amr b. Avf’dır. Ebu Talha, Ümmü Seleme ile yolculuk yaptığında henüz Müslüman olmamıştı. Hudeybiye anlaşmasından sonra Müslüman oldu. Halid b. Velid ile hicret etti, babası ve kardeşi Uhud’da öldürüldü. Mekke’nin fethinden sonra, Hz. Peygamber kendisine ve amcasına Kabe’nin anahtarını verdi. Muaviye b. Ebi Süfyan’nın hilafetinin ilk yıllarında Mekke’de öldü. Ecnadeyn’de şehit olduğu da söylenir (İbn Sa‘d, VI, 6; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe, III, 599; İbn Kesîr, el Bidâye ve’n-Nihâye II, 207).
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 222.
İbnü’l-Esîr, Üsdü‘l-Ğâbe,VII, 371-372; Muhibbuddin et-Taberî, s. 101.
Kehhâle, V, 222.
Vâkıdî, I, 344.
Şiblî, Mevlânâ Şiblî en-Numâni (1332/1914), Asrı Saadet, çev. Ömer Rıza Doğrul, Eser Basımevi, İstanbul 1974, II, 155.
İbn Sa‘d, VIII, 71; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, III, 41; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 373; Muhibbuddin et-Taberî, s. 102; Zehebî, Siyer, I, 152; Hatıb, s. 33.
Hatıb, s. 33.
İbn Sa‘d, VIII, 71; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, III, 41; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 373; Muhibbuddin et-Taberî, s. 102; Zehebî, Siyer, I, 152; Hatıb, s. 33.
İbnü’l-Esîr, Muhibbuddin et-Taberî ve Ömer Rıza Kehhâle Hz. Peygamber’in, elçi olarak Ömer b. Hattab’ı gönderdiğini rivayet eder (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 373; Muhibbuddin et-Taberî, s. 102; Kehhâle, V, 222). Belâzurî, elçi olarak Ömer b. Hattab’ın veya Hatıb b. Ebi Belta’nın gönderildiğini kaydeder (el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 64). Kastallânî ise elçi olarak Hatıb b. Ebi Belta’nın geldiğini rivayet eder (Kastallânî, Ahmet b. Muhammed (923/1517), el-Mevâhibu’l-Leduniyye, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1996, IV, 399).
İbn Sa‘d, VIII, 71; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 373; Muhibbuddin et-Taberî, s. 103; İbn Hacer, İsâbe, IV, 459; Kehhâle, V, 222.
İbn İshak, “Yaşlıyım, kıskancım ve çocuklarım var” diyerek, Peygamber’in teklifinin kabul edilmediğini, Peygamber’in ise, “Ben senden daha yaşlıyım, kıskançlığının gitmesi için Allah’a dua ederim, çocukların Allah ve Resulüne emanettir,” diyerek Ümmü Seleme’yi ikna ettiğini rivayet eder (İbn İshak, s. 243; İbn Sa‘d, VIII, 72; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 64; İbn Hacer, İsâbe, IV,423; İbnü’l-‘İmâd, I, 70).
İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 41; İbnü’l-‘İmâd, I, 70.
İbnü’l-Cevzî, Cemaleddin Ebu’l-Ferec (597/12019; Ahkâmu’n-Nisâ, thk. Ziyad Hemdan, Müessesetü’l-Kütübi’s-Sakafiyye, Beyrut 1988, s. 230-231; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 373; Kehhâle, V, 222.
Zehebî, Siyer, II, 204.
Oral, Fuat Süreyya, Hz. Muhammed Niçin Çok Evlendi, Ankara 1957, s. 21.
Şevkânî, Muhammed b. Ali (1250/1834), Derru’s-Sahâbeti fî Menâkibi’l-Karâbeti ve’s-Sahâbeti, thk. Hüseyin b. Abdullah el-Umerî, Dâru’l-Fikr, Dimeşk 1984, s. 324.
Muttaki el-Hindî, Alâeddin Ali el-Muttakî b. Hüsameddin (975/1567), Kenzu’l-Ummal, tsh. Bikri Hayyani, 5. Basım, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1985, XIII, 699-700.
Şevkânî, s. 324.
Zehebî, Siyer, II, 204.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63.
Kastallânî, IV, 400.
Şevkânî, s. 324.
İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, III, 41.
Ebu Ömer’in rivayetine göre, h. 2 yılında evlendi (en-Nuveyrî, XVIII, 179); İbn ‘Abdilberr, IV, 421; Mizzî, Ebu’l-Haccac Cemaleddin Yusuf b. Abdurrahman b. Yusuf (742/1341), Tehzibü’l-Kemal fî Esmai’r-Rical, thk. Beşşar Avvar Ma’ruf, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1992, XXXV, 317; İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, VI, 618. Ümmü Seleme’nin evliliğinin h. 2. yılında olduğunu söyleyen rivayet, Ebu Seleme’nin vefat tarihi olan Cemaziyelahir h. 4’le çeliştiği için doğru görünmemektedir.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63; Taberî, Târih, II, 88; en-Nuveyrî, XVIII, 179; Zehebî, Siyer, II, 203; Yafi‘i, Afifüddin Abdullah b. Es’ad b. Ali el-Yemanî (768/1366), Mir’atü’l-Cinan ve İbretü’l-Yakzan fî Ma‘rifeti Havadisi’z-Zaman, Dâru’l Kitabi’l-İslam, Kahire 1993, I, 9; Mevsilî, s. 221; Kandemir, Yaşar, Hanımların Dilinden Hz. Peygamber, İlmî Neşriyat, İstanbul 1989, s. 93.
İbn İshak, s. 244; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63; İbn ‘Abdilberr, IV, 42; İbnü’l-Cevzî, Uyûnu’t-Târih, s. 23; İbn Asâkir, s. 63; en-Nuveyrî, XVIII, 179; Mizzî, XXXV, 317; Muttaki el-Hindî, XIII, 699
Canan, İbrahim, Kütübi Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçay Yay., Ankara 1994, XV, 494-495.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 64.
Ammar b. Yâsir b. Malik b. Kinane b. Kays b. Luzime b. Sa’leb b. Avf b. Hars b. Âmir b. Ye’mi b. Ansi ibn Malik b. Üdüd. Annesi Sümeyye bt. Hitan’dır. Beni Mahzum’un cariyesidir. Mahzumoğullarının anlaşmalılarıdır. Ebu Yakzan diye künyelenmiştir. Sıffın’de h. 37 yılında öldürülmüştür (Halife b. Hayyât, Tabakât, s. 47-48). Aynı zamanda Ammar b. Yâsir, Ümmü Seleme’nin süt kardeşidir (Basrî, Ebu Ubeyde Ma‘mer b. el-Müsennâ (209/824), Ezvâcü’n-Nebî ve Evlâdi, thk. Kemal Yusuf el-Hût, 2. Basım, Dâru’l-Cenân, Beyrut 1990, s. 58).
İbn Sa‘d, VIII, 71; İbnü’l-Cevzî, Ahkâmu’n-Nisâ, s. 230-231; Muhibbuddin et-Taberî, s. 103; Zehebî, Siyer, II, 206; Muttaki el-Hindî, XIII, 699-700.
Muttaki el-Hindî, XIII, 699-700.
Muttaki el-Hindî, XIII, 699-700.
İbn Sa‘d, VIII, 71; İbn ‘Abdilberr, IV, 422; Muttaki el-Hindî, XIII, 700.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65.
Canan, İbrahim, “Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber”, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Aile Yazıları, Ankara 1990, II, 460.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 64.
Yılmaz Öztuna, 4,5 yıl evli kaldıklarını söylemesine rağmen bu bilginin tarihi vakıaya uymadığı açıktır (Öztuna, Yılmaz, İslam Devletleri, 2. Basım, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, I, 52).
Ibn Sa‘d, VIII, 75; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65; Kehhâle, V, 223; Hatıb, 34.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65.
İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali b. Muhammed (852/1449), Fethu’l-Bârî, thk. Muhibbiddin el-Hatib, 3. Basım, Kahire 1986, V, 243.
Aşık, Nevzat, Hz. Aişe’nin Hadisçiliği, Öğrenci Basım Evi, İzmir 1987, s. 17.
Aişe Abdurrahman bt. Şatı, Rasulullah’ın Annesi ve Hanımları, çev. İsmail Kaya, 6. Basım, Uysal Kitabevi, Konya 1994, s. 312.
Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı, Çağ Yay., İstanbul 1991, s. 212-213.
Bakara, 2/226.
Sâlihî, Muhammed b. Yusuf (942/1535), Kitabu Ezvaci’n-Nebi, thk. Muhammed Nizameddin, Mektebetü Dari’t-Türas, Medine 1992, s. 155.
 Urfud ağacının yapışkan, tatlı fakat kötü kokulu bir zamkıdır (İbnü’l-Esîr, Meciduddin Mübarek b. Muhammed el-Cezerî (606/1209), en-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadis, Beyrut (t.y.), III, 703).
Zübeyr b. Bekkâr, Ebu Abdillah b. Zübeyr b. Bekar b. Abdillah 8256/870), el-Müntehâb min Kitabi Ezvâci’n-Nebi, thk. Sakine Şehâbi, Beyrut 1983, s. 43-44.
Tahrim, 66/1-2.
Tahrim suresi 1-2. ayetlerin sebebi nüzulu olarak İbn Sa‘d şunu nakleder. Hafsa bir gün babasının evine gider, Hz. Peygamber hanımı Mariya ile Hafsa’nın evinde birlikte olur. Hafsa evine gelip peygamberi kendi evinde ve gününde Mariya ile olduğunu öğrenince çok kızar ve ağlar. Hz. Peygamber, Hafsa’yı susturmak ve memnun etmek için bir daha Mariya ile beraber olmamak üzere yemin eder ( İbn Sa‘d, VIII, 151).
İbn Sa‘d, VIII, 153, Kazıcı, s. 212-213; Canan, İbrahim, Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, II, 464.
İbn Sa‘d, VIII, 152.
Ahzab, 33/28-29.
Ahzab, 33/51.
Vâhidi, Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed b. Muhammed en-Nisaburi (468/1075), Esbâbü’n-Nüzûl, Müessesetü’l-Halebi ve Şürakâhu li’n-Neşri ve’t-Tevzih, Kahire 1968, s. 240.
İbn Habîb, s. 92. (Ebu Zur’â’nın Târih’inde Hz. Peygamber’in Safiye ile de evliliğinin devam ettiği, geçmektedir. Ebu Zur’â, Abdurrahman b. Amr b. Abdillah (281/894), Târih, thk. Şükrullah b. Ni‘metullah el-Kavcani, Matbuat Mecmai’l-Lugati’l-Arabiyye, Şam (t.y.), I, 492).
Vâkıdî, II, 454.
Aynî, Bedreddin Ebi Muhammed Mahmud b. Ahmed (855/1451), Umdetü’l-Kari Şerhu Sahihi Buhari, Daru’l-Fikr, y.y. (t.y.), XII, 264.
Vâkıdî, II, 477.
Şulul, s. 272.
İbn Sa‘d, II, 49; Vâkıdî, I, 407.
Vâkıdî, III, 1036.
Vâkıdî, II, 574.
Vâkıdî, II, 613; Taberî, Târih, III, 230.
Nevevî, Mahmud, “Seyyidetü Ümmü Seleme”, Mecelletü’l-Ezher, XXIX/2, Kahire 1957, s.174.
Vâkidî, II, 613.
İbn İshak, 112; İbn Hişâm, I, 238.
Şulul, s. 313.
Vâkıdî, II, 685.
Vâkıdî, II, 868.
İbn Hişâm, II, 482-483; Vâkıdî, III, 926.
İbn Sa‘d, VIII, 177; İbn Habîb, s. 98.
 Irak ekolüne göre: 1 vesk 60 sa’ eder. Oda 6400 dirhemdir. Kufe ekolüne göre: 1 vesk 60 sa’ eder. Oda 200 kg’dır (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve İstilahâti Fıkhiyye Kâmusu, Bilmen Yay., İstanbul 1969, IV, 125).
İbn Sa‘d, VIII, 76.
İbn Manzur, Tarihu Dimeşk, I, 301.
Varol, M. Bahaüddin, Ehli Beyt Siyasallaşma Sürecinde, Yediveren Yay., Konya 2004, s. 36.
Hatıb, s. 37; Varol, Ehli Beyt Siyasallaşma Sürecinde, s. 34.
Câbiri, Muhammed Âbid, Arap İslam Siyasal Aklı, çev. Vecdi Akyüz, 2. Basım, Kitabevi Yay., İstanbul 2001, s. 289.
Tâhirî, Ebu’l-Fadl Ahmed (280/893), Belâgatü’n-Nisa, tsh. Ahmed Elfâ, Mektebetü’l-Atika, Tunus 1985, s. 9-10; Kehhâle, V, 223-224; Hâirî, I, 272-273.
Tâhirî, s. 10-11; Yâ‘kûbî, Ahmed b. Ebû Yâ‘kûb b. Ca’fer b. Vehb b. Vâzıh (284/897), Târihu’l-Yâ‘kûbî, Dâru’s-Sadr, Beyrut 1992, II, 180; İbn ‘Abdirabbih, V, 62.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 63; Taberî, Tarih, III, 8; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 226-227.
Kehhâle, V, 226.
Şiblî, II, 155.
Ibn Sa‘d, VIII, 76; İbn ‘Abdirabbih, V, 6; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II, 308.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65-66; Muhibbuddin et-Taberî, s. 109.
Muhibbuddin et-Taberî, s. 109.
Zübeyr b. Bekkâr, s. 44; İbn Asâkir, s. 64; Kehhâle, V, 227.
Muhibbuddin et-Taberî, s. 109.
Zehebî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1348), el-İber fî Haberi men Ğaber, thk. Selahaddin el-Müneccid, 2. Basım, Matbaati Hükûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt 1948, s. 65.
İbn Habîb, s. 85.
Yahya b. Main, II, 739; en-Nuveyrî, XVIII, 180; Âmirî, Yahya b. Ebi Bekr el-Yemenî (893/1487), er-Riyâzü’l-Müstedâbe fî Cümleti men Ravâ fi’s-Sahihayn mine’s-Sahâbeti, 2. Basım, Mektebetü’l-Ma‘ârif, Beyrut 1979, s. 312.
İbn Sa‘d, VIII, 76; İbn Habîb, s. 85; Zübeyr b. Bekkâr, s. 44; İbn Asâkir, s. 64; Kehhâle, V, 227.
Mevsilî, s. 222.
el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 66.
İbn Hacer, İsâbe, IV, 424; Zehebî, Siyer, II, 202; (Kandemir, Ümmü Seleme’nin 90 yaşında, Hz. Hüseyin’in şehadetine yanıp kavrulduktan sonra h. 59 yılında vefat ettiğini zikreder. (Kandemir, Yaşar, Hanımların Dilinden Hz. Peygamber, İlmî Neşriyat, İstanbul 1989, s. 93). Ancak yaptığımız tesbitlere göre bu bilginin doğru olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü Hüseyin h. 61 yılında öldürülmüştür. Şayet Ümmü Seleme h. 59 yılında öldü ise Hüseyin‘in şehadetinde hayatta değildir. Eğer Hüseyin’in şehadetine şahid oldu ise h. 59 yılında hayatta olması lazım.
Zübeyr b. Bekkâr, s. 44; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65.
İbn Sa‘d, VIII, 76; 423; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65; İbn Asâkir, s. 64; Âmirî, s. 312; Kehhâle, V, 227.
Uğur, s. 82.
Aşık, Nevzat, Sahabe ve Hadis Rivayeti, Akyol Neşriyat, İzmir 1981, s. 46.
el-Belâzurî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya (279/892), Fütuhu’l-Buldan, çev. Mustafa Fayda, 2. Basım, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2002, s. 693; Kehhâle, V, 227; Bolelli, Nusrettin, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri, MÜİF Yay., İstanbul 1998, s. 24.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin (458/1066), Delâilü’n-Nübüvve, tlk. Abdülmu’ti el-Kal’acî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1985, III, 463-464; el-Fesevî, II, 204; Muttakî el-Hindî, XIII, 699.
Tâhirî, Belâgatü’n-Nisâ, s. 10; Harrat, Emine Ömer, Ümmü Seleme, Dâru’l-Kalem, Beyrut 1995, s. 66.
Hamidullah, Rasulullah Muhammed, s. 244.
Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 681; a.g.mlf. Rasulullah Muhammed, s. 244; Kazıcı, s. 207.
İbn Hazm el-Endelûsî, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said (456/1064), Cevâmiu’s-Sire, çev. Salih Arı, Çıra Yay., İstanbul 2004, s. 302; Zehebî, Siyer, II, 203; Aşık, Sahabe Ve Hadis Rivayeti, s. 57.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî (241/855), el-Müsned, 2. Basım, Dâru Sihnun, Beyrut 1991, VI, 312.
Hasenî, Emine Emizyan, Ümmü Seleme, Mağrib 1998, II, 466-560.
Zehebî, Siyer, II, 210; Hazrecî, s. 437; Hâirî, I, 272; Kehhâle, V, 226.
Kehhâle, V, 226; Âmirî, s. 312.
Zehebî, Siyer, II, 209; Âmirî, s. 312; Kehhâle, V, 226.
İbn Sa‘d, VIII, 75; el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 65.
Ahzab, 33/32-33.
Zehebî, Siyer, II, 207-208; Vâhidî, s. 239; İbn Kesîr, Ebu’l-Fida İsmail (774/1372), Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner, Çağrı Yay., İstanbul 1986, XII, 6520-6525.
Tevbe, 9/102.
Tevbe, 9/117-118.
Vâkıdî, III, 1053.
Ali İmran, 3/195.
Veki‘, Ebu Bekir Muhammed b. Halef b. Hayyan (306/918), Ahbâru’l-Kudât, Âlimu’l-Kütüb, Beyrut (t.y.), I, 149.
Kehhâle, V, 224.
Nisa, 4/32.
eş-Şeyh, Abdüssettar, A’lâmu’l-Huffâzi ve’l-Muhaddisîn, Dâru’l-Kalem, Dimeşk 1997, II, 324.
Ahzab, 33/35.
İbn Sa‘d, VIII, 161; Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir (310/922), Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, Hisar Yay., İstanbul 1996, VI, 495; Vâhidî, s. 340.