Makale

Hz. Peygamber'in Ailesinden Bir Hanım: Halası Safiyye Bint Abdilmuttalib

Hz. PEYGAMBERİN AİLESİNDEN BİR HANIM:
HALASI SAFİYYE BİNT ABDİLMUTTALİB

Aynur Uraler*

Özet:
Müslüman toplumlarda görülen yanlış uygulamalar veya Müslümanlar’a isnad edilen olaylar, İslam Dini’nin emri olarak bilinmekte; olumsuzluklar, bazı çevreler tarafından İslâmiyet’le özdeşleştirilmektedir. Özellikle İslam Dini’nde kadının konumu, olduğunun tam tersi biçimde bilinmekte ve tanıtılmaktadır. Bu yazıda, bir hanım sahâbî tanıtılarak müslüman kadın örneği verilmeye çalışılacaktır. Doğru olanı göstermek, yanlışları düzeltmenin yollarından biridir. Tanıtılacak olan kimse, Hz. Peygamber’in halası Safiyye bint Abdilmuttalib’tir. Peygamber Efendimiz’in akrabasından birini tercih edişimizin sebebi; O’nun yakın çevresinde olmanın kazandırdığı farklılıklardır. Ashâbın hayatını inceleyen çalışmalar çoğaldığında nice örnek hayatların varlığı ortaya çıkacaktır.
Anahtar kelimeler: İslam’da kadın, kadın sahabî, Hz. Peygamber’in halası Safiyye.

Prophet’s (pbuh) Aunt Safiyya Bint Abdulmuttalib
The wrong applications among Muslims are propagated in some circles as if they are the commandments of Islam, hence they are associated with Islam. Among such issues the place of women in Islam is especially described wrongly and the information in the public in this issue is opposite of what Islam commands. This article strives to give the place of women in Islam depending upon a female companion as well as the relative of the prophet (pbuh), his aunt Safiyya binti Abdulmuttalib. The reason why she was chosen is that she had gained a strong character due to her relation to the prophet. When the lives of other female companions are studied many more examples could be taken from them.
Key Words: Women in Islam, Female Companion, prophet’s aunt Safiyya

Bilgi edinme vasıtalarının çoğalması ve bilgiye ulaşmanın kolaylaşması; İslâm Dini’nin doğru olarak öğrenilmesi açısından pekçok imkânlar sağlamasına rağmen İslâmiyet’in yanlış tanıtımına da vesile olmaktadır. Müslüman toplumlarda görülen yanlış uygulamalar veya Müslümanlar’a isnad edilen olaylar, İslam Dini’nin emri olarak bilinmekte; olumsuzluklar, bazı çevreler tarafından İslâmiyet’le özdeşleştirilmektedir. Özellikle İslam Dini’nde kadının konumu, olduğunun tam tersi biçimde bilinmekte ve tanıtılmaktadır. Burada tahliline girmeyeceğimiz birtakım sebeplerden dolayı İslam’da kadın, sanki bir sorun olarak takdim edilmektedir. İslam’da kadının konumu öyle yoğun bir biçimde işlenmektedir ki neredeyse kadın ile İslam özdeşleştirilmiş hatta Müslüman ile gayr-i müslim arasındaki farklılık Müslüman kadının toplumdaki yerine odaklanmıştır. İslam Dini’nde kadına atfedilen kötü konum sebebiyle İslam’ın anlaşılması da engellenmiştir. İslamiyet’i bilmeyenler yüzeysel kararlar verip yanlış hükümler beyan etmekte ve diğer insanları da etkilemektedirler.
İslam’ın, toplumun bütün kesimlerinin ve kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayan, hayatın her yönünü şekillendiren bir din olduğu gerçeği bilinmemektedir. İslam dışı toplumlarda, kadının haklarını alabilmesi için uzun mücadeleler verilmiş olmasına rağmen kadının yeri, sağlıklı ve kadının fıtratına uygun bir zemine oturtulamamıştır. İslam ise, bunu asırlar öncesinden sağlamıştır. İslam iyice bilindiği takdirde kadına en yüce değeri İslam Dini’nin verdiği görülür. Öyle ki anne olan kadın; hakkı ödenemeyen, cennete onun rızasıyla girilebildiği bir konumdadır.
Yanlış anlaşılmaya sebep olması açısından bakıldığında gözden kaçan ve üzerinde fazla durulmayan bir noktayı özellikle vurgulamak gerekir. İslam’ın tebliğinde temel olarak insan ele alınır. Kadın veya erkek olarak bir ayırım yapılmaz. Herkes aynı öneme sahiptir. Yani İslam’da kadın, toplumun ayrı bir parçası değildir. İslam bütün mahlukâta değer veren bir dindir. Dolayısıyla kadının da erkeğin de hakları ve sorumlulukları vardır ve bunlar açıkça Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette bildirilmiştir. Kadına bazı haklar verilmediğini ileri sürmek, Allah Teâlâ’nın kulları arasında adaletsiz davrandığı mânâsına gelir ki İslam Dini’ne göre böyle bir şey asla mümkün değildir. Herkesin hakkı yerli yerindedir. Konuya bakışın temelleri ile ilgili hatırlanması gereken bir nokta da kadının hem psikolojik hem fizyolojik olarak erkekten farklı oluşudur. Farklı olan şeyler için eşit olma ifadesi kullanılamaz. Kadın ve erkeğin farklı olmaları, eşitsizlik demek değildir. Onlar birbirine muhtaç ve toplumu tamamlayan parçalardır. Kadının psikolojik ve fizyolojik yapısına göre görevleri vardır. Maalesef günümüzde bu gerçek görmezden gelinmekte ve kadın, erkek ile aynı işi yapmaya zorlanmakta, kadın erkeğe benzetilmeye çalışılmakta ve bu yaklaşım, eşitlik olarak gösterilmektedir.
Bu yazıda, bir hanım sahâbî tanıtılarak müslüman kadın örneği verilmeye çalışılacaktır. Doğru olanı göstermek, yanlışları düzeltmenin yollarından biridir. Müslüman kadını çağdaş dünyanın parçası yapmaya gayret ederken hataya düşmemek için örnek hayatları incelemek, Hz. Peygamber’in eğitiminden ve öğretiminden geçmiş insanları tanımak şüphesiz bugünkü topluma yol gösterici olacaktır. Tanıtılacak olan kişi Hz. Peygamber’in halası Safiyye bint Abdilmuttalib’tir. Peygamber Efendimiz’in akrabasından birini tercih edişimizin sebebi; O’nun yakın çevresinde olmanın kazandırdığı farklılıklardır. Aslında ashâbın hayatını inceleyen çalışmalar çoğaldığında nice örnek hayatların varlığı ortaya çıkacaktır.
Ailesi
Hz. Peygamber’in halası Safiyye’nin babası; Abdulmuttalib b. Hâşim b. Abdimenâf b. Kusay, annesi Hâle bint Vuheyb b. Abdimenâf b. Zuhre b. Kilâb’tır. Safiyye’nin annesi Hâle, Peygamber Efendimiz’in annesi Hz. Âmine’nin amcasının kızıdır. Hz. Peygamber’in Safiyye ile birlikte Ervâ, Âtike, el-Beydâ, Berre ve Umeyme isimlerini taşıyan altı halası vardı. Safiyye; Hz. Peygamber’in amcalarından Hamza, el-Mukavvem ve Hacl ile anne bir kardeştir. Mekke’li bir ailenin kızı olan Hz. Safiyye’nin doğduğu sene kaynaklarda bildirilmemekle beraber vefat tarihi hesaplandığında onun Hz. Peygamber’le yaşıt olduğu sonucu çıkmaktadır.
Safiyye, Câhiliye döneminde Ebû Süfyan’ın kardeşi el-Hâris b. Harb ile evliydi. Bu evliliğinden Safiy isminde bir oğlu olduğu bildirilmekte ancak oğlu hakkında başka bir bilgi bulunmamaktadır. İlk eşinin vefatı üzerine Safiyye, Hz. Hatice’nin kardeşi el-Avvâm b. Huveylid ile evlendi. İkinci evliliğinden ez-Zubeyr, es-Sâib ve Abdulka’be isimli oğulları olmuştur. Abdulka’be’nin hayatı ile ilgili herhangi bilgi yoktur. Safiyye ve diğer iki oğlu, hemen hemen her konuda ön sıralarda yer aldıkları halde ondan bahsedilmemesi, Abdulka’be’nin küçük yaşlarda vefat ettiği ihtimalini akla getirmektedir.
Müslüman Oluşu
Hz. Peygamber’in diğer halalarının bi’sete yetişip yetişmedikleri ihtilaflıdır. Safiyye’nin ise müslüman ve sahâbe olduğunda ihtilaf yoktur. Torunu Urve b. ez-Zubeyr, Safiyye dışında Hz. Peygamber’in halalarından hiç birinin İslâm’a yetişemediğini söylemiştir. Bununla birlikte Safiyye’nin kızkardeşleri Ervâ ve Âtike’nin de müslüman oldukları, el-Beydâ, Berre ve Umeyme’nin ise bi’setten önce vefat ettiklerine dair bilgiler nakledilmiştir.
Safiyye’nin müslüman oluşu, İslâmiyet’in başlangıç yıllarına kadar dayanır. İlk müslümanlar arasında yer alan oğlu ez-Zubeyr’le beraber İslâmiyet’i kabul etmiştir. Safiyye’nin kardeşi Hamza ile birlikte İslâmiyet’i kabul etmiş olabileceği de zikredilmiştir. Ancak Hamza, Ebû Cehil’in Peygamber’e hakaret ve eziyet etmesi üzerine müslüman olmuştur. “Yakın akrabalarını uyar” âyeti nâzil olunca Resûlullah (s.a.), akrabalarını davet etmiş ve Kureyş’in kollarına ve bazen de tek tek kişilere hitap ederek akrabaları da olsa Allah’ın azabına karşı onları koruyamayacağını söylemiştir. Adlarını söyleyerek tebliğ ettiği kişilerin arasında halası Safiyye ve kendi kızı Fâtıma bulunmaktadır. O toplantıda Safiyye’nin, kardeşi Ebû Leheb’e karşı yeğeni Hz. Muhammed’i savunması, Safiyye’nin daha önce müslüman olduğunu göstermektedir. Diğer yandan Hz. Peygamber’in halasına ve kendi kızına ayrıca hitap etmesi; İslâm dininin kadını müstakil bir muhatap olarak olarak kabul ettiğini ve kadının inanç konusunda erkekler gibi hür olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Kişiliği
Safiyye, iki büyük âile olan Hâşimoğulları ve Zühreoğullarının kızı olduğunu davranışlarıyla göstermiş, akıllı, kültürlü bir hanımdı. Peygamber’in ailesinden olmaları yanında Safiyye ve oğulları kişilikleri ile müslümanlar arasında saygıyı hakeden bir konumda olmuşlardır. Hatta torunu Abdullah b. ez-Zubeyr’e biat edilmesi söz konusu olduğu zaman, ninesinin Safiyye olduğu belirtilerek övülmüştür. Peygamber ailesinden olma bilinci ile Safiyye, her alanda faal olmuştur. O ve oğulları, hayatlarının sonlarına kadar müslümanlara ihsanlarda bulunmuşlardır. Bu, cömert bir kimse olan Safiyye’nin çocuklarını da kendisi gibi yetiştirdiğini göstermektedir.
Safiyye’nin önemli özelliklerinden biri, iyi bir anne olmasıdır. el-Avvâm’ın vefatı üzerine çocuklarının terbiyesine daha çok dikkat etmiştir. Bu konudaki titizliğinin sebebini de çocuklarının ileride iyi insanlar olmalarını sağlamak gayesi diye açıklamıştır. Hz. Safiyye, emeklerinin karşılığını almış, verdiği terbiyede başarılı olmuştur. Oğlu ez-Zübeyr, ümmetin en seçkin kişilerinden biri olmuş, cennetle müjdelenen on sahabî (aşere-i mübeşşere) içinde yer almış ve kendisine bizzat Hz. Peygamber tarafından “Peygamber’in havarisi (yardımcısı, arkadaşı)” ünvanı verilmiştir. ez-Zübeyr, Hz. Ebû Bekr’e de damat olmuş, Esma ile evlenmiştir.
Etkili ve güzel konuşan bir kimse olan Safiyye, şâirdi. Kadın şairlerin önde gelenleri arasında zikredilmektedir. Diğer kızkardeşlerinin de şiir ve fesahat konusunda kâbiliyetli oldukları belirtilmiştir. Babaları Abdulmuttalib’in vefatı üzerine beraber bir mersiye söylemişlerdir. Safiyye’nin şiirleri mükemmel, mersiyeleri duyguludur. Onun, Peygamber’i (s.a) öven şiirleri yanında kardeşi Hamza’nın şehit oluşu üzerine ve Hz. Peygamber’in vefatı sebebiyle söylemiş olduğu mersiyeleri vardır. Safiyye, Hz. Peygamber’e söylediği bir mersiyesinde O’ndan sonra kargaşalardan korktuğunu belirtmiştir. Bu sözleri, onun ileri görüşlü bir hanım olduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamber’in halasına olan sevgi ve yakınlığı ile Safiyye’nin samimi, temiz kalpli bir kimse olduğunu gösteren şu olay, onun kişiliği ile ilgili fikir vermektedir. Birgün Safiyye, Hz. Peygamber’den kendisinin cennete girmesi için dua etmesini istemiş. Hz. Peygamber, cennete yaşlıların girmeyeceğini söyleyince Safiyye ağlayarak dönüp gitmiş. Hz. Peygamber “ona, o gün yaşlı olmayacağını haber verin” buyurmuş ve “Gerçekten biz hurileri yepyeni bir yaratılışla yarattık. Onları bâkireler kıldık” âyetlerini okumuştur. Hz. Peygamber’in latîfelerinden biri olarak zikredilen bu olayda, Safiyye’ye dolaylı olarak cennete gireceği müjdesi de verilmiş olmaktadır.
Hz. Safiyye, diğer sahâbîler gibi mücadelesini verdikleri dine bağlı bir hayat sürmüş, bunu gerektiğinde ispatlamıştır. Meselâ o, yukarıda geçtiği gibi dini söz konusu olduğunda kardeşi Ebû Leheb’e karşı çıkmakta tereddüt etmemiştir.
Safiyye, Hz. Peygamber’in kızı Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde gaslinde bulunmuştur. Bu örnek, onun her yerde faal olduğunu gösterdiği gibi bu konuda da bilgili olduğunu ve acılar karşısında metânetini göstermektedir.
Kahramanlığı
Safiyye’nin kişiliği konusunda kahramanlığını ayrıca zikretmek gerekir. Çünkü kadın sahâbîler içinde bu konuda en önde gelenlerden biridir.
Başlangıcından itibaren İslâm’ın yayılması konusunda Hz. Peygamber’e yardımcı olmaya çalışan Safiyye, Medine’ye hicret etmekte de ön sıralarda yer almış, oğlu ez-Zubeyr’le beraber ilk muhacirlerden olmuştur. İlklerden olmakla o, yurdunu terkedip başka bir yerde hayata başlamanın zorluğuna göğüs germiş, diğer yandan kendilerinden sonra gelenlere maddî-mânevî destek olmuştur. Ayrıca bu olay, toplumun lideri olan Hz. Peygamber’in akrabalarının geri saflarda, rahat imkânlar içinde değil her yerde önde olduklarını göstermesi açısından önemlidir.
Safiyye, şiir söyleyen hassas bir yapıda olmakla birlikte savaşlara da katılmıştır. Onun ilk gaza eden kadın olduğu belirtilmektedir. Savaşlarda yaralıları tedavi ve insani yardım kabilinden işler yapmıştır. Yeri geldiğinde kardeşi Hamza gibi celâdetli ve kahraman bir kimse olduğunu göstermiştir. Oğlu ez-Zubeyr’in İslâm’da kılıcını kınından ilk çeken kimse olması ve ez-Zubeyr ile es-Sâib’in şehit olmaları aile olarak yiğitliklerini göstermektedir. Ayrıca Safiyye, bizzat kendi ifadesiyle İslâm’da ilk defa düşman bir erkeği öldüren kadındır. Bu olay, Hendek Savaşı’nda vuku bulmuştur. Hz. Peygamber, savaşlarda hanımları Medine içinde bulunan kaleye benzer sağlam binalara yerleştirirdi. Hendek Savaşı’nda da kendi ailesini, şâir Hassan b. Sâbit’in kalesine yerleştirdi. Orada Peygamber’in hanımları yanında Safiyye ve çocuklar vardı. Hassan b. Sâbit de kaledeydi. Yahudiler, müslümanları korkutmak için çeşitli yollar deniyorlardı. Bir Yahudi, hisarın etrafını dolaşmaya başladı. İçeride hanımlardan başka kim olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Safiyye, düşmanın durumlarını öğrenip diğerlerine haber vereceğinden endişe etti. Çünkü Hz. Peygamber ve ashâbı savaştaydılar. Ayrıca Yahudiler, onlarla Resulullah’ın arasındaki yolları kesmişlerdi. Safiyye, Hassan’a diğerlerini toplayıp getirmeden o Yahudi’yi öldürmesini söyledi. Ancak Hassan, bu işi yapamayacağını söyledi. Yahudi, kaleye tırmanmıştı. Bunun üzerine Safiyye, taşıyamadığı ve mücadele sırasında elinden düşürmemek için koluna kılıcı bağlatarak Yahudi’yi öldürdü. Diğer Yahudiler de içeride erkekler olduğunu düşünüp oradan uzaklaştılar. Böylece Safiyye, kadınları ve çocukları düşman saldırısından kurtardı. Zor zamanda ve korku anında bir kadının düşman bir erkeği öldürmesi gibi büyük bir olay, Hz. Peygamber’e anlatıldığında O, Safiyye’nin cesaretinden memnun olduğunu tebessüm ederek gösterdi. Bu olayın Uhud’da olduğuna dair nakiller de mevcuttur.
Safiyye’nin Uhud’da, yenildikleri için ashâbı azarlaması, hatta elindeki mızrakla onlara vurması, bu davanın ne kadar içinde olduğunu göstermektedir. Güçlü kişiliği ile o, kardeşi Hamza’nın şehit oluşunu da metânetle karşılamıştır. Uhud’da Hz. Peygamber, halasının ölülere doğru geldiğini görünce Hamza’nın müsle yapılmış vücudunu görmemesi için ez-Zübeyr’e annesini durdurmasını söylemiş. Ancak Safiyye, Hamza’nın şehit edildiğini öğrendiğini, kardeşinin kefenlenmesi için kumaş getirdiğini ve bu makama ulaştığından memnun olduğunu ve sabredeceğini söyleyince Hz. Peygamber, Safiyye’nin kardeşi Hamza’nın yanına yaklaşmasına izin vermiştir. Hamza’nın vucuduna yapılan bu muameleden son derece üzüntü duyan Hz. Peygamber, “Safiyye üzülmeyecek ve benden sonra sünnet olarak kalmayacak olsa Hamza’yı bu haliyle bırakırdım” buyurmuştur. Bu sözleriyle O (s.a), düşmanın ne kadar acımasız olduğunu herkese göstermek istemiş olmalıdır. Safiyye, Hayber’de de oğlu ez-Zubeyr ile başarılar göstermiştir. Savaşlara katıldığı için ganimetlerden pay almış, Hz. Peygamber, ona Hayber’den kırk vesk gelir tayin etmiştir. Safiyye’nin diğer oğlu es-Sâib de Hz. Peygamber’in bulunduğu bütün savaşlarda bulunmuştur. Bu örneklerden Hz. Hamza, Hz. Ali gibi Peygamber ailesinin cesaret özelliğinin kadın olmakla birlikte Safiyye’de de mevcut olduğu görülmektedir. Ailenin cesaret ve lider olma kabiliyeti devam etmiş, torunu Abdullah b. ez-Zübeyr, Yezîd’e muhalefet eden grubun lideri olmuş, halîfe seçilmiş ve Mekke’yi Haccac’a karşı savunurken şehit olmuştur.
İlmî Yönü
Safiyye’nin ilme de katkıları olmuştur. Şiirleri, tefsîr ilminde delil olarak kullanılmıştır. Yine kadınların kimlerin yanında örtünmediklerine Safiyye’nin davranışı örnek gösterilmiştir. Hareketli hayatına ve her zaman Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunan bir kimse olmasına rağmen Safiyye’nin rivâyet ettiği hadîslerin çok azı bize ulaşmıştır. Ondan hadîs nakleden râvileri arasında oğlu ez-Zubeyr ile Hind bint el-Hâris adlı bir hanım bulunmaktadır.
Safiyye, Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde hicrî 20’de, 73 yaşında Medine’de vefat etmiştir. Cenaze namazını Hz. Ömer kıldırmış ve Bakî mezarlığına defnedilmiştir. Kabri, el-Muğire b. Şube’nin yakınındadır.
Bir tek sahâbî hanımın hayatı incelediğinde dahi müslüman kadının câhil, bir kenara itilmiş zavallı kimseler olmadığı ortaya çıkmaktadır. Onlar hayatın içinde, hayatın bir parçasıdırlar. Rûhî ve fizikî özelliklerine, kâbiliyetlerine göre istedikleri etkinliklerin içinde rol almalarına engel yoktur. İslâm Dini’nin koyduğu kurallara aykırı düşmedikten sonra kadın veya erkek her türlü faaliyette bulunabilir, her işi yapabilir. Bu konuda bir kısıtlama getirilmemiştir. Dikkat edilmesi gereken ölçü, kadın veya erkek olmak değil, dinin emirleri konusunda hassas olmaktır. Dolayısıyla tarihte veya günümüzde müslüman toplumlarda kadınlarla ilgili meseleleri örnek göstererek İslâmiyet’i tenkit fırsatı yakaladığını düşünenlerin gerçek İslâm’ı ve iyi müslümanları tanımadıkları, yeterince araştırma yapmadan hüküm verdikleri ortaya çıkmaktadır. Aynı hatalı yaklaşım, Hz. Peygamber ve sahâbe dönemi sonrası için de söz konusu olmaktadır. Tarihte vuku bulan olaylar, örf ve âdetler değerlendirilirken bugünün şartları ve anlayışları çerçevesinden bakılmaktadır. Oysa o dönemi gözönüne alan bir bakış açısı ile yaklaşmak ve ona göre konuşmak daha doğru sonuçlara ulaşmayı sağlayacaktır.

Safiyye bint Abdilmuttalib’in hayatı hakkında faydalanılan kaynaklar:
Ahmed b. Abdillah et-Taberî, Zehâiru’l-ukbâ fî Menâkibi Zevi’l-kurbâ s. 174, 255, Kahire, 1356; Ahmed Halil Cum’a, Nisâun min Asri’n-Nubuvvet, II, 249-255, Beyrut, 1412; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 164, 165; II, 350, 399, 449; VI, 136, 187; Ahmed b. el-Huseyn el-Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ VI, 308, I-X, Dâru’l-fikr; Ahmed b. el-Huseyn el-Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve III, 336, 338-339, I-VIII; Buhârî, Menâkıb 13; Dârimî, Rikâk 23; Ebû Bekr b. el-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân VI, 69; (I-VIII cilt); Ebu’l-Ferec el-İsbahânî, Ahbâru’n-nisâ fî kitâbi’l-eğânî, s. 194-195, Beyrut, 1988; el-Fâkihî, Ahbâru Mekke III, 119; VI, 233 ( I-VII cilt); Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, IV, 50-51, I-IV, Beyrut, ts; Hakkı Dursun Yıldız, “Abdullah b. Zubeyr” DİA, I, 145-146; Halef b. Abdilmelik b. Beşkuvâl, Ğavâmıdu’l-esmâi’l-mubheme, II, 854, Beyrut, 1987; İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’-s-sahâbe IV, 348-349, Mısır, 1328; İbn Hibbân, Sikât II, 105, Haydarâbâd, I-IX, 1403; İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra VIII, 41-42, 483; İbn Seyyidu’n-nâs, Minehu’l-medh, s. 345, Dımeşk, 1987; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmii’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, IV, 224; XX, 155, I-XX, Beyrut, 1405. 2. baskı; Muhammed b. Yûsuf es-Sâlihî, Subulu’l-huda ve’r-reşâd fî sîreti hayri’l-ibâd, II, 323, IV, 239; I-XII, Beyrut, 1414; Müslim, İman 350; Nesâî, Vasiyyet 6; Hayl 17; Şevkânî, Derru’s-sehâbe fî menâkibi’l-karâbeti ve’s-sahâbe, s. 537-538, Dımeşk, 1404/1984; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr XVIII, 56, 58-59; Tirmizî, Tefsîr 26; Tirmizî, eş-Şemâilu’l-Muhammediyye s. 272; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nubelâ I, 45, II, 269-271.
--------------------------------------------------

* Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra VIII, 41.
Hâkim, Müstedrek, IV, 50.
Zehebî, Siyer, II, 272-274.
eş-Şuara (26), 214.
Buhârî, Menâkıb 13; Müslim, İman 350.
Muhammed b. Yûsuf es-Sâlihî, Subulu’l-huda, II, 323.
Buhârî, Tefsîr 9/9.
Buhârî, Tefsîr 9/9.
Kurtubî, IV, 224.
el-Vâkıa (56), 35-36.
Tirmizî, eş-Şemâilu’l-Muhammediyye s. 272, İbn Beşkuvâl, Ğavâmıdu’l-esmâi’l-mubheme, II, 854.
İbn Hibbân, Sikât II, 105, Haydarâbâd I-IX, 1403.
Hâkim, Müstedrek, IV, 51.
Ahmed b. Hanbel I, 164, 165.
İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra VIII, 41; Hâkim, Müstedrek, IV, 50-51; Ahmed b. el-Huseyn el-Beyhakî, es- Sunenu’l-kubrâ VI, 308.
Şevkânî, Derru’s-sehâbe s. 538.
İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra, VIII, 41; Ahmed b. Hanbel, I, 165; Zehebî, Siyer II, 270.
Beyhakî, Delâilu’n-Nubuvve III, 336, 339.
Nesâî, Hayl 17.
İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra VIII, 41; Hâkim, Müstedrek, IV, 50.
Hakkı Dursun Yıldız, “Abdullah b. Zubeyr” DİA, I, 145-146.
Kurtubî, XX, 155.
Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, XVIII, 56.
Bk. Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, XVIII, 58.
İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kubra, VIII, 483.