Makale

Mevlana'dan günümüze mesajlar

Mevlana‘dan günümüze mesajlar
Mustafa Özçelik

Mevlana, Türk-İslam medeniyetinin en seçkin temsilcilerinden olan bir bilgin, bir şair, bir gönül insanıdır. Yaşadığı sürece bütün amacı olgun bir insan olmak ve başkalarını da aynı şekilde olgunlaştırmak olmuştur. Çünkü insanın nefsî tarafları, onu hep yanlışa ve kötüye çağırır. İnsan ancak iman, bilgi ve bilinçle önce kendi nefsi üzerinde egemenlik kurar. Sonra sahip olduğu bu düzeye çevresindekileri de getirmek ister. Bu, güzel olanı yaygınlaştırmak, kötü olanı engellemek çabasıdır ki bireysel ve toplumsal gelişme, daha insani ve mutlu bir hayat böyle gerçekleşebilir.

Mevlana, işte böyle bir mücadelenin insanı olmuştur. Önce çok ciddi bir ilim tahsili yapmış, ardından tasavvuf yoluna girerek gönle ait bilgilere de ulaşmıştır. Bu süreç sonrasında bilgisiyle, görgüsüyle, ahlakıyla, yaşantısıyla insanlara örnek olmuş; çevresini aydınlatmış, Moğol saldırılarıyla her anlamda güç duruma düşen insanları inanç, düşünce, bilgi ve ahlak bakımından yetiştirmiştir. Bu yüzden onu aynı zamanda bir öğretmen, bir bilge olarak da görebiliriz.

Bilgin, sadece bilgi sahibidir. Bilge ise bu bilgileri davranışa dönüştüren ve hayata geçirilmesini sağlayan kişilerdir. Mevlana da böylesi isimlerden biridir. Dolayısıyla o Erich From’un dediği gibi “sadece büyük bir şair, eşsiz bir mutasavvıf” değildir. O aynı zamanda insan tabiatının derinliklerine inmiş, insanın içyüzünü keşfetmiştir. Mevlana işte bu yönüyle insanın psiko-sosyal yapısını çok iyi bilen biri olarak kimi zaman şiirle, kimi zaman hikâyelerle, kimi zaman, vaaz ve sohbetleriyle insanı kendiyle yüzleştirmiş, eksikliklerini, üstünlüklerini göstermiş, nasıl bir halde bulunursa mutlu ve olgun hâle gelebileceğinin derslerini vermiştir.

Mevlana bir öğretme-kavratma yöntemi olarak kimi zaman da öğütlere başvurmuştur. Bugün birer vecize değerinde kabul ettiğimiz ve derin fikirleri kısa ve özlü olarak anlatan “Her rüzgârda otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar bile olsan bir ota değmezsin.”, “Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler vardır, karanlığa varma, güneşler vardır.”, “Geveze birine sır söylemek, çatlak testiye su koymaya benzer.” şeklindeki sözleri dün olduğu gibi bugün de insanlığa ışık tutucu niteliktedir.

Bilgelerin öğütleri böyledir. Bir cümlesi bile bazen onlarca kitabın öğretemediğini öğretir bize. Çünkü onlar, üzerinde çokça düşünülmüş, gereksiz ifadelerden arındırılarak buharlaştırılmış sözlerdir. Bir ağrı kesici hap nasıl bu konudaki problemimizi çözüyor yani ağrımızı dindiriyorsa bunlar da öyledir. Yine insan, zaman içinde yaşayarak öğrenir bazı şeyleri. İşte bu sözler, yaşanmış hayatların birer ürünü olarak o konular hakkında bize önceden yol gösterirler. Önümüzü aydınlatırlar.

Mevlana’nın eserlerinde bu özellikte çok sayıda söz vardır. Bunlar, bu eserlerden yola çıkılarak “Mevlana’dan Özdeyişler” şeklindeki kitaplarda bir araya getirilmişlerdir. Her biri, diğerinden önemli olan bu sözleri okumanın bilhassa yetişme çağındaki gençler açısından önemi çok büyüktür. Biz, bu yazıda bunlardan bir seçme yapmak yerine “Mevlana’nın Yedi Öğüdü” olarak bilenen sözleri üzerinde durmak istiyoruz. Zira bunlar Mevlana’nın bütün söylediklerini özetler nitelikte olup gerçekten de hem kişinin hem de toplumun pek çok probleminin çözümü için birer reçete özelliğindedir.

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol

Elindekini, ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, insanda başkalarını düşünme, bencillikten uzaklaşma gibi özellikleri güçlendirir. Bu niteliğe sahip insanlar, erdemli bir toplumun temel taşları olurlar. Herkes birbirini düşünür, elindekini diğeriyle paylaşırsa toplumsal barış ve ortak mutlulukları paylaşma sevincini yaşarlar. Aksi durumda, herkesin bir diğerinde olan şeylerde gözü kalır. Ona sahip olmak için meşru olmayan yollara başvurulabilir. Bu da düşmanlığı ve kavgayı beraberinde getirir. İnsan, cömertlik konusunda akarsu gibi olursa toplumdaki güven duygusu da devamlılık arz eder.

2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol

Şefkat ve merhamet, sevginin sonucudur. Sevgi ise kişinin ruhsal tatmini ve mutluluğu için en temel duygudur. Toplumda bilhassa çocukların ve herhangi bir şekilde zayıflığı, eksikliği, özrü bulunan insanların en temel ihtiyacı şefkat ve merhamettir. Tabii ki, bu kişinin kendi içinde sadece hissettiği bir duygu halinde olmamalıdır. Şefkat ve merhamet, söz ve davranışla dışarı yansıtılmalıdır. Böyle yapıldığında o toplumda sevgi, saygı, barış ve huzur egemen olur. Dikkat edilirse, sorunlu ve bu yüzden yaşadığı ortamda da sorunlara neden olan bireyler, sevgi, şefkat gibi duygulardan yoksun olanlardır. Öyleyse, yaşadığımız ortamda gülen yüzler görmek istiyorsak, güneşin dünyayı aydınlattığı gibi biz de sevgi ve şefkatle karanlık gönülleri aydınlatmalıyız.

3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

İnsan, dikkatini kendi üzerinde toplamaz hep başkalarının hataları üzerinde odaklanırsa önce kendine kötülük etmiş olur. Bu kötülük, insanın kendi hatalarını görmemesidir. Bu kötülüğün diğer bir boyutu ise şudur: İnsanlar, kusurlarından dolayı açıkça eleştirilmekten hoşlanmazlar. Böyle durumlarda savunma mekanizmalarını kullanarak yaptıkları yanlışlara daha sıkı sarılırlar. Böylece biz, kusurları ifşa edersek onların önüne geçmiş olmayız. Bu sözü kötülüklerin üzerini örtmek şeklinde tabii ki anlayamayız. Bize öğütlenen şudur: Bir hatasından dolayı o hatayı toplum içerisinde söyleyerek küçük düşürmeyin. Kendinize yapılan hatalar karşısında affedici olun.

4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

İnsanın kendisine ve başkasına verdiği bütün zararların en önemli sebebi öfkesine hakim olamamasıdır. Çünkü kişiye öfke hakimse, akıl yani doğruyu eğriden ayırma gücü iptal edilmiş, devre dışı bırakılmış demektir. Psikologlar, öfkeyi geçici bir delilik gibi nitelerler. Dolayısıyla içimizde öfke varsa peşinden gelecek davranış saldırganlıktır. Saldırganın ise ne yapacağı bellidir. Kırar, döker ve zarar verir. Bu olumsuzluğun önüne geçmek için ölü gibi olmalıdır. Çünkü ölü, hiçbir şekilde hareket edemez ve tepki veremez. Bu, şüphesiz mecazi bir ifadedir. Mevlana’nın söylemek istediği sabırlı davranmamız ve öfkemize hakim olmamızdır.

5- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol

İnsan, nelere sahip olursa olsun aslında aciz bir varlıktır. İnsanın bu özelliğini asla unutmaması gerekir. Bugün güçlü olan yarın zayıflayabilir. Sağlıklı olan hastalanabilir. Zengin olan fakirleşebilir. Bu yüzden bilgiye, zenginliğe, güce sahipsek bunları başkalarını ezmede bir araç olarak kullanmamalıyız. Büyüklenmek ruhsal bir hastalıktır. Kendini başkalarından üstün gören, yaşadığı toplum içerisinde kimseyle samimi bağlar kuramaz. Bir süre sonra yalnızlaşır. Büyüklenme duygusu bu andan itibaren aşağılık duygusuna dönüşür. Toprak, nasıl herkesin ayakları altında olduğu halde yüksünmeden herkesi üzerinde taşıyor, bitkilerin, ağaçların yetişmesini sağlıyorsa insan da mütevazı olmalı, hep insanlığın faydasına çalışmalıdır. Burada tevazu sahibi olmanın miskinlik anlamında da belirtmek gerekir.

6- Hoşgörülükte deniz gibi ol

Hoşgörü, yapılan bir yanlışı onaylama anlamına gelmez. Hoşgörü, yanlış yapanın bu davranışı anlama ve bu anlayış çerçevesinde onu incitmeden bu davranıştan uzaklaştırma eylemidir. Eğer, böyle birine bu anlayışla yaklaşırsak bizi dinler. Aksi durumda yanlışında ısrarlı olur. İnsan, kendini ancak başkalarının yerine koyarak hoşgörülü olabilir. Mevlana, bizzat hayatında da uyguladığı bu ilkeyle başka inanışlardan olan insanların bile sevgisini kazanmış, onların düzelmelerine sebep olmuştur. Öyleyse, ırkı, dini, ekonomik ve sosyal durumu, cinsiyeti ne olursa olsun insan olmaları paydasını dikkate alarak farklılıkları hoş görmeli ve bunları birer ayrılık ve kavga sebebi yapmamalıyız.
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

Mevlana’nın hemen herkes tarafından bilenen bu sözü bireylerin sağlıklı ve kişilikli olmalarının en temel ölçüsü olarak görülmelidir. Zira çelişkili söz ve davranışlar, birer ruhsal problemdir. Halk arasında yanar döner olarak tabir edilen bu kişilerin en belirgin özelliği sözleriyle özlerinin farklı olmasıdır. Bu durumun doğuracağı en büyük olumsuzluk ise toplumda güven sorununa yol açmasıdır. Güvensizlik, kavga ve geçimsizlik demektir. Nasılsak öyle olmalıyız. Hiçbir şey bizi inandığımızı söylemekten alıkoymamalı öte yandan çıkarlarımız için inanmadığımız sözleri söylememeli, davranışları yapmamalıyız.

Bu sözler dikkatle okunduğunda Mevlana’nın bu sözlerle gayesinin ne olduğunu anlamakta güçlük çekmeyeceğiz. O, bu sözleriyle ideal, örnek ve olgun insanın bir fotoğrafını sunmaktadır bize. Yaşadığımız çağda çevremize bir baktığımızda insanlar arası sorunların temelinde Mevlâna’nın bu uyarılarına göre hareket etmemenin yattığı görülmektedir. Tabii burada su söylenebilir: Aslında insanlar, bu doğruları bilmekte fakat hayatlarında uygulayamamaktadırlar. Bu tespit doğrudur. O zaman şu sorunun cevabı aranmalıdır. İnsan bildiği bu doğruları hayatına nasıl geçirebilir. Bu, insanın kendi üzerinde kontrol mekanizması kurmasıyla ilgili bir meseledir. İnanç, ahlak, bilgi, sevgi gibi değerler bu kontrol için en önemli imkânlarımızdır. Öyleyse, Mevlana ve onun gibi insanların bu seviyeye nasıl geldiklerini, hayatlarını inceleyerek, kitapları okuyarak, onları rol-model insanlar olarak görmek suretiyle sağlayabiliriz.