Makale

İnsanın güzelle ilişkisi toplumlar ve zamanlar üstüdür

İnsanın güzelle ilişkisi toplumlar ve zamanlar üstüdür
Nevin Meriç

İnsan çok yönlü ve karmaşık bir varlıktır. Kur’an-ı Kerim onu; ‘ahsen-i takvim’ üzere yarattık derken, bizatihi ahlâk ve güzellik üzerine inşa edildiğini anlatır. Bu durum ‘Allah’ın yaratması ne güzeldir’ (Haşr, 24.) ayetiyle mahlukat bazında genişler ve desteklenir.

İnsan güzellik ilişkisi bir çok açılardan incelenebilir. Ama bu yazıda insanın gündelik hayatını güzel üzerine inşa etmesi ve bunun sonuçlarından biri olarak geride bırakılan hoş seda boyutu ele alınacaktır. Hoş seda bırakmak öncelikle gündelik hayatın ‘güzel’ üzerine inşasını gerektirir.

Gündelik hayatın güzel üzerine inşası, temelde insan algısı ve yetiştirilmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla hiçbir zaman insanın ahsen-i takvim boyutu kamufle edilmemelidir. Bu kabul hem kendilik algımızı, hem de eşyayla, çevreyle bir başka ifadeyle kendi dışımızdaki her şeyle olan düşüncemizi belirler, düzenler, olumlu olarak etkiler. Bu zaviyeden olarak belirli bir vakitle sınırlandırılmış dünya hayatı aynı zamanda insanın güzelliği gerçekleştireceği tek mekandır. ‘Yarın öleceğinizi bilseniz ağaç dikin’ hadisi, peygamberin rehberliğindeki insana güzele dair verilen derinlikli bir örnektir. Aynı zamanda hoş seda olarak da bütün mahlukatı, zamanları, dünya ve ahireti kucaklayan bir perspektif vardır.

İnsanın gündelik hayatında güzeli gerçekleştirmesi, kendine verilen yetenekler çerçevesinde mümkündür. Her insanın farklı kabiliyet ve yetenekte yaratılması aynı zamanda güzele dair perspektifin çeşitliği ve dünya hayatının mamur olmasının da alt yapısını oluşturur. Cinsiyet üzerinden farklılık da, bu açıdan değerlendirilmelidir. Dolayısıyla burada bir başkasına benzemekten çok kendimiz olarak keşfe çıkmayı öncelemek gerekir. “Ben kimim ve hangi açılardan hem kendime, hem millete hem de dünyaya yararlı olabilirim” sorusu sorulmalı ve doğru cevapları bulunmaya çalışılmalıdır. Çünkü aslolan insanın yapıp ettiklerinin dünya ve ahirete dair sonuçlarıdır. Bireye dair farklılaştırmalar sosyo-kültürel yapıda şekillenir.


Dinî anlamda kadın ve erkeğin birlikte değerlendirildiği ortak paydalar vardır. İmanda, ibadette kadın ve erkek aynıdır. Toplumsal şekilleniş üzerinde ise uzun yıllara tekabül eden düzenlemeler karşımıza çıkar. Göçebe toplumdan yerleşikliğe geçiş süreci hem kadın hem de erkek rollerinde ciddi değişme ve farklılaşmalara neden olurken, geleneksel toplumdan modern topluma geçişte de benzer kırılma ve yeniden yapılanmalar söz konusudur. Bütün bu süreçlerde sürekliliğini koruyan ise güzel ve güzele rağbettir. Arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkan bulgular bunun en güzel kanıtıdır. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük kazılarında, yer altı toplu yaşamında ev hayatı ve mekanda ‘kirli-temiz’ ayırımını gösteren bulguları, insanlığın ortak mirasındaki güzel algısının düzenlenişine dair önemli ve özel örneklerden biri olarak değerlendirebiliriz. Bir başka ifadeyle insanın güzelle ilişkisi toplumlar ve zamanlar üstüdür.

Her toplum kendi kabulleri çerçevesinde güzel algısı merkezli bir birey ve gündelik hayat düzenlenişi yapar. Medeniyetler bağlamında zirveye oturan bu algı ve düzenlemelerden yola çıkarak sosyo-kültürel analizler yapmak mümkündür. Ayrıca karşımızdakini anlamakta ve değerlendirmede bu bilgiler önemli olur.

Güzel algısı insanın çevresiyle de barışık bir hayat tarzı oluşturmasını sağlar. Sosyal çevresi kadar fiziki çevre de bu algının içindedir. Abdest alırken suyu kıyafetlere sıçratmanın mekruh olmasını da, ancak bu algıyla anlayabilir, sağlam bir zemine oturtabiliriz. Burada insanın tasarrufuna verilen dünya ve içindekilerin nasıl kullanılacağına dair çok ince, naif bir dikkat çekme vardır. İnsanın birlikte yaşamda tasarrufta bulunacağı eşyaya karşı aşırılığa/israfa kayma durumu engellenir. Su kullanımındaki aşırılık israf, abdest/ibadet bağlamında da yasaklanmış ve insanın ibadetinin sevabını azaltan bir durum olarak yeniden tanımlanmıştır. Dolayısıyla alem insan ilişkisinin nasıllığına dair bütün tasarruflar, geri bildirim bağlamında insana olumlu veya olumsuz olarak döner. Bir anlamda insanın hem dünyada hem de ahirette kazanması, güzeli gerçekleştirmekle mümkündür. Bununla birlikte ifrat-tefrit ilişkisi bağlamında insan düşüncesi ve hareketlerinin belli bir dengede tutulması desteklenir.

Modernleşme ise en ciddi kırılmayı ‘algı’ boyutunda gerçekleştirmiştir. İnsanı özgürlük bağlamında bütün yaptıklarında serbest bırakmıştır. Bir başka ifadeyle insan mutlak yapabilme gücüne sahip tek varlıktır ve bunun herhangi bir şekilde olumsuz geri dönüşümleri yoktur. Toplum kuralları bağlamında da yeniden düzenlemeler yapılır. Birey, Yaratıcıya değil topluma karşı sorumludur. Yaratıcıya karşı sorumluluk bireyin kendi özelidir ve diğerlerini bağlamaz, onları ilgilendirmez. Postmodern ve postmodern ötesi birey algısı ise insanı toplum-ahlak kurallarından da soyutlar ve istediğini yapabilme gücüne sahip tek irade olarak belirler.

Bu kabuller insan-güzel algısının içeriğini de değiştirmiştir. Güzel, görünür alemin sınırları içine dahil edilmiş, insanın özel alanı ve görünmeyenler açıkta bırakılmıştır. Güzelin sınırları da ‘modern batılı görüntü’ olarak yeniden belirlenmiştir. Moda tabiriyle ‘imaj’ her şeydir. İnsanın dış mekanlarda güzel olması, modern zamanlar için vazgeçilmez olurken, insanın düşünme ve davranma biçimine dair güzel, kamufle edilmiştir.

Modern algının en sorunlu alanlarından biri de israf/tüketimdir. Modern insanın, insan-eşya ve çevre ilişkisi bu algı çevresinden yeniden düzenlenir. Tüketim, insanın bütün davranma biçimlerinin içine dahil olur. İnsanın bütün tüketimleri faturalandırıldığı için, neyi, nasıl ve ne kadar tükettiği önemli değildir. Faturasını ödeyip ödemediği önemlidir. Bu durumdan hem sosyal çevre hem de fiziki çevre etkilenir. Çünkü dünya hayatında her şey, doğal kaynaklar da dahil sınırlıdır. Dolayısıyla sınırsız ve hesapsız tüketim, zaman içinde insanın doğal ihtiyaçlarının dahi giderilemeyeceği sonuçlara neden olabilir. Bu durumda; neyi, ne kadar ve nasıl tükettiğimiz ciddi anlamda önemli, aksi durumlar ise tehlikeli olmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşadığımız kuraklık bu bağlamda değerlendirildiğinde konu daha da anlaşılır olacaktır. Doğal kaynaklar bütün mahlukatın ortak kullanım alanıdır ve ancak yeteri kadar kullanıldığında olumlu sonuç vermektedir.

Modern toplumun ekonomik hayatiyeti ise bireyin maddi tüketimine bağlıdır. Dolayısıyla ne kadar çok tüketir ve bu da taksitlendirilirse mekanizma devam eder. Bunun için bireyin zaaflarından yararlanılır. Sahip olma güdüsü güçlü olan insan, kendine sunulan imkanları değerlendirerek tüketim çarkına dahil olur. Zaten artık işleyişin adı tüketim değil, toplumsal alanda bireysel farklılıklar olarak var olma, şeklinde yeniden tanımlanmıştır. Böylece israf, insan algısından tamamen çıkartılırken, doğal kaynakların sorumsuzca yok edilmesi de normalleşmiş olur. Bu durum zaman içinde gelecek nesillerin yaşam alanlarını yok etmek şeklinde, acı bir biçimde sonuçlanacaktır diyebiliriz.

Bu bağlamda arkada bırakılan hoş seda, dikkat çekici ve bir o kadar da önemlidir. Özellikle gelecek nesillerinin hayatiyetine dahi müdahale ediliyorsa çok dikkat edilmelidir.

Dolayısıyla birçok insanın; ‘ben doğduğum gün ailem fidan dikmiş, şimdi kocaman ağaç. İnsanı gölgesinden, hayvanları dallarından, toprağı üzerinde taşımaktan memnun’ dediğinde hoş sedanın güzel bir açılımı karşımıza çıkar. Fiziki ve sosyal çevre açısından faydaları ise tartışılmaz.

Bir çoğumuz yeteneklerimizin rehberliğinde insana hizmeti gerçekleştirip, -şu tarihte sizin derslerinizde bulunmuştum veya bizim hocamız olmuştunuz- zaman içinde bunun olumlu karşılıklarını hoş seda rüzgarının eşliğinde aldığında,

Veya bir çoğumuz, ben topluma çocuklarımı güzel yetiştirerek, sadaka-i cariye olarak hizmet sundum, diyerek örnek olduğunda,

Veya bir çoğumuz, helal olarak kazandığım paranın önemli bir kısmını hayrat yapımında kullandım dediğinde,

Veya bir çoğumuz, ikna yeteneğimi kullanarak toplumsal barış ve huzura katkıda bulundum dediğimde,

Veya bir çoğumuz, engellileri gözettim onlara fiziksel ve maddi yardımda bulundum dediğinde,

Veya bir çoğumuz, ben zor durumda kalan kadınları gözettim onların şiddet görmelerini önledim dediğinde,

Veya bir çoğumuz, ben öksüz ve yetimleri gözettim onların topluma kazandırılmasına yardımda bulundum dediğinde,

Veya bir çoğumuz, ben tarihe meraklı olduğum için tarihi eserleri gözettim onların harap olmasına gönlüm razı olmadı ve onları tekrar kullanacak hale getirdim dediğinde,

Veya bir çoğumuz, toplumumuzun doğru sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olacak yazılı eserler bıraktım dediğinde...

Görüldüğü gibi yapılacak iş çok. Hepsi de toplumda hoş seda bırakan önemli ve özel işler.

Önemli olan kişinin yeteneklerini gözeterek kendini geliştirmesi, helal-haram sınırlarına dikkat ederek hizmet sunmasıdır. Allah’ın rızasına uygun davranıp, karşılığının Allah’tan beklenildiği her davranma biçimi, toplumda hoş seda bırakır. Bir başka ifadeyle bu durum, insana dünya ve ahiretini kazandıracak bir harekettir. Bu da insan için her şeydir. Dolayısıyla güzeli Allah’ın belirlediği sınırlar çerçevesinde, havf ve reca boyutunda gerçekleştirerek kurtuluşa ermek, her zaman ve herkes için mümkündür.