Makale

Muharrem, aşure, Kerbela ve tezahürleri

Muharrem, aşure, Kerbela ve tezahürleri
Dr. Cenksu Üçer

İslam’a mensup bütün toplumların bu mensubiyetleri dolayısıyla sahip oldukları pek çok ortak değer ve sembol vardır. Zaman zaman farklı algı ve tezahürler söz konusu olsa da, hiç şüphesiz, muharrem ayı, muharrem ayının onuncu gününü ifade eden aşure ve Kerbela olayı, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, hangi dinî-kültürel alt kimliğe mensup olursa olsun, İslam toplumlarının hemen hemen hepsinde önem atfedilen unsurlardandır. Bu öneme istinaden muharrem, aşure ve Kerbela’nın, İslam toplumlarının dinî-kültürel hayatında bazı yansımaları görülür. Coğrafyamızda da genel hatlarıyla bu ayda tutulan oruçlar, pişirilip dağıtılan aşureler ve Kerbela’da Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunu Hz. Hüseyin ile beraber ailesi ve yanında bulunanlardan şehit olanların yad edilmesi bunların başlıcalarıdır.

Bilindiği gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.), muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş, ramazandan sonraki en faziletli orucun da bu ayda tutulan oruç olduğunu ifade ederek, kendisinin (s.a.s.) de bizzat tuttuğu bu orucun tutulmasını tavsiye etmiştir. (Müslim, Sıyâm, 202-203.) Bu tavsiyeye bağlı olarak Müslümanlar da kimi sünnet, kimi müstehap, kimi de matem nitelemesiyle muharremde oruç tutmaktadır. Sünnet olarak tutulan oruçlar, muharremin onu esas alınıp bir öncesi ve bir sonrasıyla tutulan oruçlardır. Bunun yanında muharremin ilk on günü, özellikle kimi sufi meşrep çevrelerde müstehap olarak oruç tutulmaktadır. Alevi gelenekte ise bu orucun, genel karakteristikleri doğrultusunda sufi meşrep diğer gruplardaki gibi 10 ya da 12 gün şeklinde, ancak matem orucu nitelemesi ve şekliyle tutulduğu görülmektedir. (Tur, Erkânname, s. 184.)

Aşure günüyle bağlantılı olarak dinî halk geleneğimizde yürütülen uygulamalardan birisi de aşure geleneğidir. Hem esnaf teşkilatları gibi kurum ve kuruluşlar hem aileler tarafından farklı maddelerin karışımıyla pişirilen aşurelerin halka ve konu-komşuya dağıtılması geçmişten günümüze hâlâ canlılığını muhafaza etmektedir.

Kaynaklarda aşurenin menşei hakkında, Hz. Nuh’tan itibaren bütün Sami dinlerde önemli bir gün olarak kabul edildiği ya da Hz. Musa ve kavminin Firavun’un zulmünden kurtulduğu gün şeklinde görüşler ileri sürülmektedir. Buna ilaveten Hz. Adem’in tevbesinin kabulü, Hz. Nuh’un gemisinin tufandan, Hz. İbrahim’in ateşten ve Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulması vb. olaylar da hep bu gün ile bağlantılı görülmüştür. (Yavuz, Âşûrâ, TDVİA, c. IV, s. 24-25.)

Muharrem ve aşure, aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunu Hz. Hüseyin’in ve çoğu ehlibeyt mensubu 70’den fazla insanın siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela’da hicri 61 yılının muharrem ayında aşure günü şehit edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında özellikle de milletimiz nezdinde daha çok bu müessif olayla hatırlanır olmuş ve bu olay mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun, herkesin ortak acılarından biri halini almıştır. Nitekim, Hz. Hüseyin’e duyulan sevgi ve şehadetine duyulan üzüntü şiirlere, mersiyelere ve maktellere yansımış, bu alanda pek çok eser meydana getirilmiştir. Bunlardan birinde Âşık Yunus şöyle dile getirir duygularını: “Şehitlerin serçeşmesi / Enbiyanın bağrı başı / Evliyanın gözü yaşı / Hasan ile Hüseyin’dir./ Hazreti Ali babaları / Muhammed’dir dedeleri / Arşın iki küpeleri / Hasan ile Hüseyin’dir./ Kerbela’dır yazıları / Şehid olmuş gazileri / Fatma Ana kuzuları / Hasan ile Hüseyin’dir./ Derviş Yunus dünya fânî / Bizden evvel gelen hani / İki cihanın sultanı / Hasan ile Hüseyin’dir.”

Muharrem, aşure ve Kerbela’nın Alevi gelenekteki yansımalarına gelince, bu meyanda ortaya koyulan uygulamaların bazı detay farklılıklarıyla birlikte yukarıda çizilen tablo paralelinde olduğu görülmektedir.

Muharrem ayında, Bektaşisi, Erdebil Sufiyan Süreği Talibi, Tahtacısı, Keçeci Babalısı, Hubyarlısı vb. günümüzde Alevi nitelemesiyle isimlendirilen bütün gruplarda, kiminde on gün, çoğunlukla ise on iki gün, üzerinde ittifak edilerek muharrem orucu tutulur. Bu orucun Muharrem ayının onuncu gününde bitirilecek şekilde hesaplanarak başlanması gerektiği yönünde görüşler beyan edilse de, genellikle muharrem ayının 1’inde başlayıp 12’sine kadar 12 gün tutulduğu görülmektedir.

Aleviler arasındaki yaygın kabule göre, bu oruç peygamberlerin orucudur. Nitekim, Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü için bir gün; Hz. İbrahim’in Nemrut’un ateşinde yanmadığı için iki gün; Hz. Nuh’un gemisinin kurtuluşu için iki gün; Hz. Musa’nın Firavun’un şerrinden kurtuluşu için iki gün; Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu için bir gün; Hz. Eyyub’un dertlerine şifa bulması vesilesiyle bir gün; Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması vesilesiyle bir gün olmak üzere toplam on gün tutulur. (Tur, Erkânname, s. 184-185.) Bir diğer görüşe göre ise, Hz. Âdem cennetten atıldığında suçu muharremde affolunmuş ve o da buna karşılık 3 gün oruç tutmuştur; Hz. Nuh tufandan bu ayda kurtulmuş ve şükür için 3 gün oruç tutmuştur; Hz. İbrahim ateşten bu ayda kurtulmuş, o da 3 gün bu ayda oruç tutmuştur; Hz. Peygamber (s.a.s.) de yine bu ayda üç gün oruç tutmuştur. Alevi gelenek Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tuttuğu bu orucu, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hastalanıp, hastalıklarından kurtulduklarından dolayı olduğunu dile getirmektedir. İşte peygamberlerin tuttukları bu orucun toplamı on iki yapmaktadır ki, Aleviler bundan dolayı 12 Muharrem’i tutmaktadır. (Üçer, Alevîlik, s. 320.)

Diğer bir kabule göre ise bu oruç, matem orucudur, Hz. Hüseyin’le beraber ehlibeytin Kerbela’da şehit edilmelerinin anısına ve on iki imam adına tutulur. Muharrem orucunun deyişlerde de dile getirildiği görülmektedir:

Aşure ayında matem orucu / Onları tutana sevap yazılır / Onları görenin benzi bozulur / Kerbela’da yatan Hasan, Hüseyin / Pir Sultan Abdal’ım onunda zahmet / On birini tutana indi rahmet / On iki tutana nasiptir cennet / Engür olmuş, Hakk ceminde erenler. (Öztelli, Pir Sultan, s. 416.)

Muharrem orucunun yukarıdaki kabullerle beraber kaynağı hakkında ne söylenirse söylensin, günümüzde oruç tutulurken matem algısıyla tutulduğu görülmektedir. Nitekim Hz. Hüseyin’in şehadeti dolayısıyla tutulması gereken oruçta matem gereği zevk ve eğlenceden kaçınmak üzere birtakım hususlara dikkat edilir: Muharrem orucu tutulan günlerde, hiçbir şekilde su içilmez, et yenmez; bir cennet meyvesi olduğu düşüncesiyle elma yenmez; soğan, ekmek vb. şeyler kesilmez, hayvan kesilmez, yaş odun kesilmez, aynaya bakılmaz, saç taranmaz, banyo yapılmaz, tıraş olunmaz, eğlence yapılmaz, düğün, nişan yapılmaz, cinsel ilişkide bulunulmaz ve cem yapılmaz. Ancak son zamanlarda şartlar gereği şehirlerde Muharrem orucuyla ilgili taranmama, tıraş olmama, banyo yapmama gibi bazı yasakların kalktığı da ifade edilmelidir.

Muharrem günleri boyunca oruçlar açıldıktan sonra su yerine, ayran, hoşaf ve çay gibi sulandırılmış içecekler alınır, burada önemli olan Kerbela’da Yezid’in askerleri tarafından susuz bırakılan Hz. Hüseyin’in susuzluğuna yas tutmak ve onların çektiği acı ve ıstıraba ortak olmaktır. Nitekim eskiden ayran ya da hoşaf yapacak malzeme bulamayanların suya kül katarak küllü su içtikleri hakkında anlatılanlar, Alevilerin Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunu Hz. Hüseyin’in susuzluğu konusunda tuttukları yasın boyutunu göstermesi açısından oldukça önemlidir. Günümüzde, içilen ayran ya da hoşaf türü içeceklerin, bardağın ağza götürülmesiyle değil de kaşıklarla veya kana kana değil de “içme ile içmeme arasında” bir tarzda azar azar içilmesi, araştırmalarımız esnasında bizzat gözlemlediğimiz ve kaydedilmesi gereken önemli hususlardır. Benzer bir hassasiyetin tasavvuf erbabınca adap ve erkânının icra edildiği mekânlarda da uygulandığı ve bu mekânlarda Hz. Hüseyin’in şehadeti esnasında çektiği susuzluk dolayısıyla çektiği ıstıraba ortak olmak amacıyla su tüketiminin asgariye indirildiği de bilinmektedir. (Kara, Dergâhlar ve Mersiyehanlar, s. 11.)

Muharrem günleri boyunca bir şey kesmeme uygulaması, Hz. Hüseyin’in boynuna aldığı bir kılıç darbesiyle şehit olması hasebiyle, bıçağın kullanılmaması için yapılan bir uygulamadır. Nitekim belirtilmelidir ki, bıçak kullanmaktan kaçınmak için kesilmesi gereken şeyler genelde el ile parçalanır. Sözgelimi, soğan vurularak parçalanır, ekmek ise elle bölünür. Bıçak kullanmanın zorunlu olduğu şeyler ise, muharremden önce kesilerek, 12 günlük kullanım için hazır hâle getirilir.

Şüphesiz, Hz. Hüseyin’e gösterilen bu ihtimam, diğer gruplarda olduğu gibi, Aleviler arasında da Hz. Peygamber’e karşı duyulan muhabbetin bir sonucu olarak O (s.a.s.)’nun ehlibeytine duyulan sevgi ve saygıdan kaynaklamaktadır. Alevi adap ve erkânını yürütmekle yükümlü ocakzade insanların Hz. Hüseyin’in şehadetini anlatırken, “Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bizzat öptüğü boynundan vurularak şehit edilmesi” motifini gözyaşları ile vurgulamaları, Hz. Hüseyin’e atfedilen önemin kaynağını göstermesi açısından kayda değerdir.

Bu vesileyle yeri gelmişken burada bir hususa değinmekte fayda vardır: Alevilerin muharremde su içmeme ya da et yememe hususunda aşırı titizlik göstermeleri ve konuyla ilgili bu hassasiyetlere özellikle vurgu yapmalarının, “Alevilerin bu oruçta sadece su içmeyip et yemedikleri, diğer şeyleri yiyip içebildikleri” yönünde yanlış bir algıya neden olabildiği görülmektedir. Bu algının doğru olmadığı açıkça ifade edilmelidir. Alevîler de oruçlarını gün ağarmasından bir buçuk-iki saat öncesinden akşam gün batımına kadar yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle tutarlar. Nitekim oruçlar akşam gün batımıyla beraber açılır. Alevilerin muharrem günlerinde su içmemeleri ya da et yememeleri, akşam oruçlarını açtıklarında bunları yiyip-içmemekle alakalı bir durumdur.

Muharrem orucu akşamlarında cem de yapılmaz. Bu akşamlar yukarıda ifade edilen maktel ya da mersiye geleneği paralelinde başta Hadikatü’s-Süeda ve Kumruname olmak üzere Kerbela olayının anlatıldığı eserler okunur, mersiyeler söylenir ve Kur’an okunur.

Muharrem orucunun bitiminde ise aşureler hazırlanır. Genelde on iki maddenin katılmasıyla yapılan aşureler hazırlanıp yine en az on iki kapıya dağıtılır. Sonra Muharrem cemi yapılır. Burada kurban kesilir. Muharrem ceminde kesilen kurban, Kerbela olayından sağ kurtularak ehlibeyt neslinin devamını sağlayan İmam Zeyne’l –Abidin’in kurtuluşu için bir şükür kurbanıdır.
Sonuçta, Aleviler arasında muharrem, aşure ve Kerbela olayına bağlı olarak ortaya konulan ve Hz. Hüseyin’in yasının tutulması motifini merkeze alan bütün uygulamalar, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e olan sevgi ve saygılarının bir neticesi olarak değerlendirilmelidir.