Makale

İslâm'da Hizmet ve Hizmet İnsanının Bazı Özellikleri

İslâm’da Hizmet ve Hizmet İnsanının
Bazı Özellikleri
Dr. Faruk Görgülü
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Hizmet denildiği zaman, ilimden sanata, eğitimden ticarete, aileden topluma, hayatın her alanını içine alan bir kavram akla gelir. Dolayısıyla insanlık adına atılacak olumlu her adım, ortaya konulacak her çalışma ve iş gücünü bu bağlamda hizmet anlayışının içinde değerlendirmek mümkündür.

İslâm dini, insana ve topluma hizmet etmeyi mukaddes bir görev olarak kabul etmiş, insanın mutluluğunun vazgeçilmez değerleri olarak gördüğü yardımlaşma, dayanışma, saygı, sevgi, hak ve hukuka riayet etme vb. nitelikleri insan hayatında hakim kılarak birbirini seven, birbirinin derdine koşan, çalışan/üreten ve bir arada barış, güven ve huzur içinde yaşayan fertlerden oluşan bir toplum hayatı inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle dinimizde hizmet etmek, çalışıp üretmek insan için vazgeçilmez bir hayat anlayışı olmuştur. İnsanın sahip olduğu maddî ve manevî potansiyel, ona, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayıp, arzularını yerine getirmek için verilmemiştir. Bunları başkalarıyla paylaşma, yardımlaşma, diğerkâmlık gibi ahlâkî değerler, toplumsal dayanışma ve birlikteliğin bir gereğidir. Çünkü İslâm dininde sadece kendini düşünmek, bir başkasını dikkate almadan bencilce bir hayat yaşamak, çekemezlik, çevreye ve çevresindekilere karşı duyarsız kalmak asla hoş karşılanmamış, Hz. Peygamber’in diliyle Müslüman; “kendisi için istediğini başkaları için de arzu eden” (Buhari, İman, 7; Müslim, iman, 71-72), “eli ve dili ile başkalarına zarar vermeyen” (Buhari, İman, 5; Müslim, İman, 64), “kendisinden iyilik umulan ve kötülük gelmeyeceğinden emin olunan kişi” (Tirmizi, Fiten, 76; Ahmed b. Hanbel, II, 368) olarak tanımlanmıştır.

Dinimizin en önemli gayelerinden birisi, insanı iyiye ve güzele ulaştırmaktır. Dolayısıyla bunu gerçekleştirebilecek olan güzel bir toplum, güzel bir çevre ve güzel bir hayat İslâm’ın hedefleri arasındadır. Bütün bireylerin içinde bulunduğu topluma/çevreye karşı görev ve sorumlulukları vardır. Bu sebeple her Müslüman, hem maddî hem de manevî yönden iyiye ve güzele talip olarak söz ve davranışlarıyla yararlı kişi olmaya çalışmalıdır.

İnsan, her şeyden önce sırf insan olduğu için hürmet, saygı ve hizmete lâyıktır. Toplumda hizmet veren tüm birimlerin çaba ve gayretlerinin temelinde de hep insan unsuru yer almaktadır. İnsanın onuruna yakışır bir hayat sürmesine yardımcı olmak, onun mutluluk ve huzuru için çalışmak, Allah’ın da hoşnutluğunu kazanmaktır. Diğer bir deyişle, Allah’ın sevgi ve rızasını kazanmak, O’nun kullarına hizmet etmek, hayır ve iyilik yolunda yarışmak ve insanlığın mutluluğu için çalışmakla doğrudan irtibatlıdır. Yüce dinimiz devamlı surette bizlere böyle bir sorumluluk bilinci aşılamaya, bizleri bütün insanlık için yararlı işler (amel-i sâlih) yapmaya çağırır.

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” prensibinden hareketle, Müslüman için hayatı bütünüyle hizmet alanı olarak değerlendirmek mümkündür. Kur’an, imandan bahsettiği hemen her yerde, hizmetin pratik hayata yansımasını ifade eden ameli/çalışmayı da eklemekte ve gerçek imanın amelle bütünleşmesi gerektiğine, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna ancak bu şekilde erişebileceğine dikkat çekmektedir. Üstelik ameli de sâlih nitelemesiyle ortaya koymakta, böylece insanın her davranışının, yeryüzünde barış ve sulhu gerçekleştirmeye, dürüst ve erdemli hareket etmeye/çalışmaya yönelik olmasını istemektedir. Dolayısıyla Kur’an’ın öngördüğü ahlâk sadece formel ibadete değil, ibadet dışı hayata yansıyıp, onu da kuşatacaktır ki, her çeşit çalışma/üretme bir nevî ibadet sayılabilsin. “Herkes kazandığı karşılığında rehindir.” (Tur, 21) ayeti, herkesin kişisel kurtuluşunun, kendi çalışmasının/çabasının neticesinde olacağını ifade etmektedir.

Hizmet İnsanının Bazı Özellikleri
İslâm’da hizmetin temel hedefi, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Müslüman hayat anlayışını bu temel gaye ve hedefin üzerine bina etmelidir. Bu hedefe varma düşüncesi Müslüman’ı mutlu kılan en önemli etkendir. Bu nedenle hizmet insanı her şeyden önce Allah’a gönülden iman ederek, yaratılış gayesine uygun ve O’nun rızasını ve sevgisini kazandıracak bir hayat yaşamalı, kulluk vazifesini yerine getirmelidir. Kulluk vazifesi ise ancak, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşamakla mümkündür. Buna göre, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri yerine getirmenin yanında, sosyal hayatta sevgi, dayanışma ve kardeşliği, ilmî alanda çalışma ve üretmeyi, ticarette doğruluk ve dürüstlüğü, yönetimde adalet ve eşitliği yerine getirmelidir. İnsan önce gönlü ve düşüncesiyle güzel olmalı, kötü duygu ve düşüncelerden kalbini ve kafasını temizlemelidir. Kişiyi Allah katında değersiz kılan her türlü kötü davranış ve sözlerden, kötü niyetten uzak durmalı, sağlam ve temiz bir imana, sevgi ve merhamet dolu bir kalbe sahip olmalı, daima iyiliği ve güzelliği düşünmelidir. Hizmet anlayışında güzele ulaşmayı hedefleyen insan, yaptığı bütün iş ve görevlerde doğruluk ve dürüstlüğü kendisi için rehber edinmelidir. Bu temel ölçülerin yanında hizmet insanının diğer bazı özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür.

1. Güzel Ahlâk Sahibi Olmak
Hizmet insanı olabilmenin en önemli temel kriteri güzel ahlâk sahibi olmaktır. Kur’an-ı Kerim’de adalet, iyilik, doğruluk, cömertlik, şefkat, merhamet, hoşgörü, bağışlama, alçak gönüllülük, ana-babaya saygı, sevgi, kardeşlik, barış, güvenirlilik, birlik, beraberlik, iffet, sözünde durma, tatlı dilli, güler yüzlü olmak ve temiz kalplilik gibi güzel huylara sahip olmayı özendiren ve haksızlık, riya, kıskançlık, kin, gıybet, çirkin söz söylemek, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kibir, kötü düşünce, israf, bozgunculuk vb. kötü huyları yeren ve bunlardan sakınılması gerektiğini ifade eden pek çok ayetin yer alması, İslâm’da ahlâka ne kadar önem verildiğinin açık bir göstergesidir.

Hz. Peygamber; “Müminlerin îmanca en olgun olanı, ahlâkı en güzel olanıdır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 47), “Kıyamet günü mizanda, güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiçbir (nafile) ibadet yoktur." (Tirmizî, Birr, 62; Ebû Dâvûd, Edep, 8) diyerek, güzel ahlâka dikkatlerimizi çekmiştir. Yine o, güzel ahlâkı bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (İmam Malik, Muvatta, Husnü’l-Hulk, 8) buyurmuştur. Onun ahlâkı Kur’an’da; “Şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 4) şeklinde açıklanmıştır. Bu yüce ahlâkî meziyetleri sebebiyle Hz. Peygamber, bütün insanlık için bir model şahsiyettir. Nitekim Kur’an’da; “Andolsun ki, Rasûlüllah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 21) buyrulmak suretiyle, onun örnek oluşuna dikkat çekilmiştir. Bu nedenle hizmet insanı Hz. Peygamber’e tabi olup, onun örnek ahlâkını kendine rehber edinmelidir.

2. Eğitici Olmak
Hizmet insanı olmak, öncelikle olumlu ve yararlı şeyler yapmayı/üretmeyi gerektirir. Bu nedenle kişi kendisini sürekli olarak geliştirmeli, zihnini çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmalıdır. Ayrıca sahip olduğu bilgiyi bizzat yaşayarak bunu başkalarıyla paylaşabilmelidir. İnsana yapılacak en güzel hizmetlerden birisi ve belki de en önemlisi, onu eğitmek, bilgi ile donatmak ve böylece topluma yararlı hâle getirmektir. Çünkü insanoğlu öğrenebilme yetisi ile yaratılmıştır. Onun böyle bir kabiliyetle yaratılmış olması, bilgili olmasını mümkün kılmış ve bu özelliği kendisinin diğer varlıklara üstünlüğünü sağlamıştır. Bilen insanın üstünlüğü ve değeri Kur’an’ın birçok ayetinde belirtilmiş; “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) ifadesiyle bir taraftan eğitim ve öğretime verilen değer açıkça ortaya konulurken, diğer taraftan insanın devamlı araştırıcı/üretici olması, kendini geliştirmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Hz. Peygamber de erkek-kadın toplumun bütün fertlerinin eğitim ve öğretimle sorumlu olduğunu; “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) diyerek belirtmişlerdir. Dolayısıyla insanı cehaletten kurtarmak için atılacak her adım, insanlığa büyük bir hizmettir. Diğer taraftan eğitim ve öğretim konusunda yapılabilecek en güzel hizmetlerden biri, kitap, makale vb. bilimsel eserler ortaya koyarak, fert ve toplumsal gelişmeye katkı sağlamak, insanlığın ufkunu açacak çalışmalar yapabilmektir.

3. Çabada Israr Etmek
Kâinatı sonsuz kudretiyle meydana getiren Yüce Yaratıcı; “...O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.” (Rahman, 29) ayetinin ifadesiyle, ilâhî iradenin her an bir çalışma içinde olduğuna dikkatleri çekmekte ve yeryüzünde, Allah’ın “halife”liğini gerçekleştirmek gibi çok kutsal ve seçkin bir görevle yükümlü kılınan insana yürüyeceği yolu göstermektedir. Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan da daima bir çalışma ve çabanın içinde olacaktır ki, hem kendisi hem de başkaları için hayatı daha güzel, daha yaşanır bir hâle getirebilsin. Kur’an-ı Kerim’de: “O, hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk, 2) buyrularak, insan hayatının bir imtihan olduğu ve bunu kazanmak için, kişinin gücü yettiğince bulunduğu konumda en iyisini yapmaya, en güzel hizmeti vermeye çabalamasının gerektiği vurgulanmıştır.

Sadece insan değil, diğer varlıklar da madde, mekân, zaman, yer, gök, güneş, ay vs. daima çalışmaktadır. Protonlar, nötronlar, atom çekirdeğinin etrafında hiç durmadan ve yorulmadan dönmektedir. Tıpkı ayın dünya, dünyanın güneş ve her birinin kendi ekseninde durmaksızın dönüp durdukları gibi. Gündüz geceyi, gece gündüzü asırlardır bıkmadan, usanmadan takip etmektedir. Mikro evrenden makro evrene her varlığın hiç durmadan çalıştığı bir âlemde çalışıp üretmeyen insanın başarı şansı olabilir mi? O halde insanın, hayatını sürdürmesi, şahsiyetini oluşturup, koruyabilmesi, kültür ve medeniyet kurabilmesi, geçmiş ve bugünü geleceğe sağlam köprülerle bağlayabilmesi için üretip hizmet etmesi gerekmektedir.

Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve yavrusu Hz. İsmail’i çölün ortasında, geleceğin Mekke’si ve mukaddes mescit Kâbe’nin mekânında bırakmıştı. Hz. Hacer susuzluktan ağlayan yavrusuna su bulabilmek ümidiyle Safa ile Merve tepeleri arasındaki mesafeyi tam yedi kez koşmuş, yorulmuş, terlemiş, sonunda bu çabasının semeresi olarak Allah tarafından zemzem suyuyla ödüllendirilmiştir. Bugün yudumladığımız ve tadına doyamadığımız bu su, bizlere o kutsal çalışmayı, çölün ortasında bir kadının/ananın asırlar boyunca milyonlarca insanın yararlanacağı bir hizmeti başlatmış olmasını hatırlatmaktadır her seferinde.

Hz. Peygamber de, küçük denilebilecek yaşta, hayatın getirdiği zorlukların bir sonucu olarak çalışmaya çobanlık yaparak başladı. Onun bu çalışması gençlik yıllarında ticaretle devam etti. Kutlu elçilik göreviyle artan sorumluluğu ise ona neredeyse dinlenmeyi, hatta uykuyu unutturdu demek mümkündür. Bütün hayatı örnek olarak takdim edilebilecek olan bu yüce insanın, kendisine inananları daima çalışmaya/hizmete teşvik ettiğini görüyoruz.

4. Üreten Olmak
Çalışmak, üreten ve yarar sağlayan bir insan olarak hayata katılmak demektir. Çalışarak önce kendimizin ve ailemizin ihtiyaçlarını gideririz, ortaya koymuş olduğumuz üretimle de toplumumuza ve insanlığa hizmet etmiş oluruz. Dolayısıyla çalışmak sadece para kazanmak veya karnımızı doyurmak için çaba sarf etmek değil, insanlığın, hatta bütün canlıların yararına hizmet üretmek demektir. Bu sebeple çalışmak, dinimizde ibadet hayatımızın bir parçası kabul edilmiştir. Sadece dünyevî kalkınmanın değil, ahiret yurdunun da bu dünyadaki çalışma ve gayretle kazanıldığı göz önüne alınacak olursa, bu konunun önemi bir kat daha artacaktır. Allah Teâlâ da: “Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (Âl-i İmran, 133) ayetiyle, cennete ulaşmanın ve Allah’ın bağışlamasına mazhar olmanın, ancak durup dinlenmeksizin sürecek bir çalışmanın ürünü olabileceğini vurgulamaktadır.

5. Hayırda Yarışmak
Bireylerin huzur ve güven ortamında bir arada yaşayabilmeleri için aynı toplumu paylaşan insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma bilincinin oluşması şarttır. Bu nedenle hizmet insanı genç olsun ihtiyar olsun yardıma muhtaç birini görünce elinden geldiğince ona yardım etmeye çalışan, düşeni kaldıran, fakiri doyuran, hısım, akraba ve komşularını ziyaret eden, zayıfların ve dertli kimselerin derdine ortak olabilen, acıları dindirmeye gayret eden, kısaca hayır işlerinde yarışan kimsedir. Bu bağlamda zekât, fitre, sadaka ve her türlü aynî ve nakdî olarak yapılacak yardımlar, bir taraftan toplumda insanlar arasında ekonomik farklılıkları azaltmayı hedeflerken, diğer taraftan da hem verenleri hem de alanları mutlu etmeyi ve karşılıklı güven, sevgi ve dayanışmayı sağlayacaktır. Hizmet insanı kimseyi incitmez, kimseyi çekiştirmez. Başkalarının hakkını kendi hakkı kadar, başkalarının malını kendi malı kadar, başkalarının ırz ve namusunu kendi ırz ve namusu kadar dokunulmaz, hatta kutsal kabul eder. Bununla da yetinmez, huzuru ancak o iyi davranışlarda bulur.

6. Olumlu Bir İz Bırakmak
Kutsal bir yürüyüş olan şu dünya hayatında çalışıp/üretip yorulanlar, kendisi, ailesi, toplumu ve tüm insanlık adına faydalı, hayırlı bir başlangıca imza atanlar, arkalarında anılmaya ve takdire değer izler bırakır. Bu izlerin ilâhî kudret tarafından daima gözetlendiğinin bilinci içinde hareket ederek, Yasin suresindeki şu ayeti her zaman hatırlar: “Şüphesiz Biz, ölüleri mutlaka diriltiriz... Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.” (Yasin, 12)

7. Aileyi Korumak
Hizmet insanının yerine getireceği en önemli faaliyetlerden biri, toplumun en köklü ve temel kurumu olan ailenin korunmasına yönelik yapacağı çalışmalardır. Çünkü toplumun temeli olan aileyi sağlamlaştırmak ve ailenin dağılmasını önlemek, Kur’an’ın ana amaçlarından biridir. Bu nedenle eşlerin yapacağı en güzel hizmet, öncelikle yuvalarına sahip çıkıp, huzur ve mutluluğu temin yolunda gayret göstermektir. Diğer taraftan eşlerin, aile bireyleri için yapacakları maddî ve manevî hizmetler, birbirlerine zaman ayırmaları, Allah katında asla boşa gitmeyecektir. “Ey insanlar, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun.” (Tahrim, 6) ayeti, anne ve babanın, ailenin manevî yönden güçlü olması için gayret etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Çocukların da iyi birer insan olma bilinciyle yetişmeleri, aileye ve içinde yaşadıkları topluma faydalı kişiler olmaları için gerek ebeveyne ve eğitimcilere, gerek topluma ve devlete büyük görevler düşmektedir.

8. Çevreyi Korumak
İnsanlığın hizmetine sunulmuş olan yeryüzünün korunması ve temiz tutulması da insanlık için vazgeçilmez bir hizmettir. Çünkü hizmet insanı olmanın önemli göstergelerinden biri, Yüce Allah’ın emaneti olarak yaratılan ve istifademize sunulan çevreyi korumak ve ona saygılı olmaktır. Hz. Peygamber; “Yeryüzü benim için temiz bir mekân ve mescit kılındı.” (Müslim, Mesâcid, 3, 4; Nesâi, Mesâcid, 42) demek suretiyle bunun önemini ifade etmişlerdir. Çevre ve insan birbirini tamamlayan iki unsurdur. İnsansız bir çevre tek başına nasıl bir anlam ifade etmiyorsa, çevresi yok olmuş bir insanın da yaşama şansı kalmamış demektir. Tabiat, bütün güzelliği ve canlılığıyla Allah’ın eseri olup, O’nun varlığının, birliğinin açık bir işareti/belgesi ve bize ihsan ettiği en değerli armağanlarından biridir. İçinde yaşadığımız güzel dünyamız, insanlığın ortak mirasıdır. Bu gezegende yaşayan hiç kimse sınırsız ve sorumsuz bir tüketim anlayışıyla başkalarını hesaba katmadan, eşyada dilediği gibi tasarrufta bulunamaz, doğayı ve doğada bulunanları tahrip edemez. Bilakis, sorumluluk bilinciyle, bütün hareketlerini ve tüketimini iktisat ilkesine dayandırarak, kaynakları israf etmeden kullanması gerekmektedir. Çünkü onda, geçmişlerin, şimdikilerin ve bizden sonra geleceklerin ayrıca diğer bütün canlıların da hakkı vardır. Bu nedenle hizmet insanı, Allah’ın kâinatta koyduğu mükemmel denge ve düzeni bozmadığı gibi, bunun bozulmasına da asla seyirci kalamaz.

9. İnsanlara Eşit ve Hoşgörülü Davranmak
İslâm dini, insanlar arasında insan olarak eşitlik prensibini kabul etmektedir. Bu hâliyle dinimiz hoşgörü, müsamaha ve tolerans dinidir. Bu nedenle hizmet insanı, insanlar arasında eşitlik prensibinden hareketle herkesin düşüncesine saygı göstermeye, ayırım yapmadan toplumun her kesimini kucaklamaya, kendisi ve toplumu ile barışık ve tutarlı yaşamaya azamî ölçüde hassasiyet göstermelidir. Hz. Peygamber, Kur’an’ın övdüğü o yüce ahlâkıyla, insanlara hep merhametli, şefkatli davranmış, diyalog, hoşgörü ve müsamaha onun hayatının vazgeçilmez unsurları olmuştur. O, Bedir’de kendini öldürmeye gelen Kureyşli elçiyi, Hayber’de kendisini zehirlemek isteyen Yahudi kadını, büyük kızı Zeyneb’i hicret esnasında şiddetli bir şekilde iterek çocuğunu düşürmesine, sonra da ölümüne sebep olan kişiyi, Uhud’ta sevgili amcası Hamza’yı şehit eden, hatta vücuduna akıl almaz işkenceler yapan kişileri affedecek kadar âlicenap, şefkatli bir insandır. Onun hayatında buna benzer daha birçok hadiseyi görmek mümkündür. Dolayısıyla İslâm’ın hizmet anlayışında hoşgörü, merhamet, şefkat ve affetme vb. son derece önemlidir.

10. Fırsatları Değerlendirmek
İçinde yaşadığımız çağda hedefi ve idealleri olmayan kimselerin hizmet adına yapacakları bir şey yoktur. Bu nedenle hizmet insanı, kendisine verilen fırsatları en güzel şekilde değerlendirip, bunları hizmete dönüştürebilmeli, gelişme ve değişme yolunda olumlu mesafe kat edebilmelidir. Dolayısıyla hizmet insanı toplumsal gelişimi ve sosyal değişimi göz önünde bulundurarak, bu toplumda üstlenebileceği en iyi görevi ve üretebileceği pozitif değerleri yeniden gözden geçirmek durumundadır. Maddî ve manevî bakımdan kendilerini yenileyemeyen kişiler, hizmet etmek yerine yardım almak zorunda kalırlar.


“Kutsal bir yürüyüş olan şu dünya hayatında
çalışıp/üretip yorulanlar, kendisi, ailesi, toplumu ve tüm insanlık adına faydalı, hayırlı bir başlangıca imza atanlar, arkalarında anılmaya ve takdire değer izler bırakır.”

“Hizmet insanı olmak, öncelikle
olumlu ve yararlı şeyler yapmayı/üretmeyi gerektirir. Bu nedenle kişi kendisini
sürekli olarak geliştirmeli, zihnini çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle d
onatmalıdır. Ayrıca sahip olduğu bilgiyi bizzat yaşayarak bunu başkalarıyla
paylaşabilmelidir. İnsana yapılacak en güzel hizmetlerden birisi ve belki de en önemlisi, onu eğitmek, bilgi ile
donatmak ve böylece topluma yararlı hâle getirmektir.”

“Çalışmak sadece para kazanmak
veya karnımızı doyurmak için
çaba sarf etmek değil, insanlığın,
hatta bütün canlıların yararına hizmet üretmek demektir. Bu sebeple
çalışmak, dinimizde ibadet hayatımızın bir parçası kabul edilmiştir. Sadece dünyevî kalkınmanın değil, ahiret
yurdunun da bu dünyadaki çalışma
ve gayretle kazanıldığı göz önüne
alınacak olursa, bu konunun önemi bir kat daha artacaktır.”