Makale

AKIL VE İLİM DİNİ

AKIL VE İLİM DİNİ

Doç. Dr. İsmail Cerrahoğlu

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller vardır." (Ali imran, 190)
Kur’an-ı Kerim müteaddid ayetlerinde müslümanlara, Allah’ı anmak ve göklerle yerin yaratılışında düşünmek suretiyle, ilmi tetkiklerde bulunmayı tavsiye etmektedir. Bu gibi ayetler sayesinde insan, bazen, dışındaki varlıklara yönelmekte, bazen de, kendi yaratılışına dönmektedir. Çünkü dinin muhatabı daha doğrusu, dinin emirleriyle mükellef olanlar, akıl sahipleridir. Bu bakımdan aklı olmayanın da dini olmayacaktır.
İnsanları diğer canlılardan ayıran akıl nimeti sayesinde, insanoğlu, mahsus olmayan şeylerden olan, eser ile müessir arasındaki "illiyet ’kanununu" idrak eder. Yukarıda zikrettiğimiz gibi ayetler, insanları makulata sevkeder. Bunun neticesi olarak da, ilimler tarihinde ilim ile dinin el ele verdiği muhteşem devirleri bir sinema şeriti gibi seyretmek mümkün olur. İslâm’da ilim ile din hiçbir zaman çatışmamış, İslâm daima insanları ilme teşvik etmiş, bilenlerle bilmeyenlerin hiçbir zaman müsavi olamayacaklarını belirtmiş. Her şeyi insanoğlu için musahhar kılmış olan Yüce Allahımız, ona, mükemmel bir varlık olabilmenin yollarını göstermiştir. Kur’an’ın ilmi icâbı, ilim adamlarını, feylesofları ve fakihleri aciz bırakmıştır. Kur’an, ’Yaratıcının varlığını isbat sadedinde, enfüsî ve afâkî delillerini serdeder- ken, tabiat ilimlerini kendine konu yapmamaktadır. Çünkü bunlar gelişme ve tekamül kanunlarına tabidirler. Kur’an’ın gayesi ise, sapıtan insanları hidayete sevketmektir.
O, ancak bu noktayı nazarı dikkate alarak, ibret için zaman zaman birçok ilimlere temas eder. İnsan akliyatı hudutlu olduğundan, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, güneş ay ve yıldızların menzillerinde hesaplı bir şekilde hareketini en iyi şekilde, heyet alimleri bilebilir. İşte Kur’an’da, Allah kendini tanıtmak ve insanları hidayete sev- ketmek için kevni ilimlere işaret etmiştir. Kur’an’da, arz, semavât, hayvanât ve nebatât hakkında Müslümanları vukuf peyda etmeye sevkeden ayetler, fıkhi ahkama taalluk edenlerden daha fazladır. Nedense Müslümanlar, ahkâm âyetleri üzerinde daha fazla durmuşlar ve bu hususta binlerce eserler meydana getirmişlerdir. Allahı iyi tanımak ve günümüzün ilim anlayışına ulaşabilmek için, mutlak surette Müslümanların kevni ayetler üzerine daha fazla eğilmeleri gerekir. Allah’ın izhar ettiği ilimlerin Kur’an ile intibakı, İslâm dininin ilme olan teşvikinin en mühim delilidir. Şüphesiz, Islâm’ın öğretim nizamı yükselmeyi ister. Cedlerimiz fıkıh ilimlerinde nasıl alim olup eserler verdilerse, yirminci asrı idrak eden bizlere de müsbet ilimler sahasında mütebahhir olmak gerekmektedir. Maddeten ve manen ilerleyebilmemizin en mühim sebeplerinden biri, muhakkak ki bu olacaktır.
Biz yukarıdaki sözlerimizi söylerken, Kur’an bütün ilimlere cümleten ve tafsilen şamildir demek istemiyoruz. Çünkü, ilmi kaideler nazariyelere dayanır, ilmi nazariyeler arasında zıtlıkları, Kur’an muhtevîdir
Sabit ve devamlı olması, bahis konusu değildir, demek, ona, inananların akidelerine bir nevi şüphe sokmaktan başka bir şey olamaz. Bu bakımdan Kur’an, fizik, astronomi veya tıb kitabı gibi düşünülmemelidir. Onun kevni ilimlere işareti, insani hedefe matuf olup, insanın fert ve cemiyet hayatını ıslah, onun hidayetini temin ve Allah’a ru- cû yollarını göstermesi cihetindendir.
Zikrettiğimiz ayette mealleri; göklerle yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün arka arkaya gelip gidişinde elbette akıl sahiplerini hayretten hayrete düşürecek ibretler vardır, buyrulmaktadır. Eğer üzerinde yaşadığımız dünya, mihveri etrafındaki mevcud hareketinden daha hızlı veya daha yavaş dönecek olsaydı, hayat kaynağı olarak vasfet- tiğimiz güneş, ya bizi yakar veyahutta soğuktan mahvolup giderdik. Onun dönüşü kör bir tesadüfün eseri değil, alim ve hakim olan Yüce Allah’ın bir tedbiridir. Yaşayışımızı idame ettirecek kadar bir sürat verilmiştir. Kur’an’da sık sık geçen âyetlerde, çokluk içindeki nizama dikkat çekilmekte, Allahın kudret, kemâl ve birliğine akıl erdirmek istenmektedir. Arz ve semavât üzerinde bulunan ve sayılmasına imkan olmayan şeylerin bir nizam ve ahenk içerisinde bulunuşu, akıl ve tebeddür sahipleri için bir va’zu nasihat olmakta, onları müessirden esere ulaştırmaktadır.
Bu ayet nazil olduğunda Hz.Peygamber Rabbına şükrünü beyan için gece ibadete kalktıklarında, gözyaşları yeri ıslatmış, kendilerini sabah namazına çağırmaya gelen Bilal, Hz. Peygamberi ağlar vaziyette görünce, Ya Rasulal- lah, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği halde, hâlâ bu ağlama nedir, diye sormuştu. Ona, ey Bilal; "Ben de Rabb’ıma şükreden bir kul olmayayım mı?" demişlerdi ve ilâve ederek, Allah bana bu gece, bu âyeti indirdi. Onu okuyup ta, onun hakkında düşünmeyenlere yazıklar olsun" şeklinde bir ifade kullanmışlardır. (Tefsiru’l-Kur- tubî, IV. 310)
Ne mutlu, Allahın kitabını okuyup, onun âyetlerindeki hikmetleri düşünenlere ve ne mutlu onun yolunda olanlara.