Makale

Gönül Gözüyle Bakmak

Gönül Gözüyle
Bakmak

Mehmet Erdoğan

Farsçada ’dil’, Arapçada ’kalp’, Türkçede ’yürek’ kelimeleriyle karşılanan ’gönül’, Türk-lslâm kültüründe edebiyattan deyim ve atasözlerine, mimarîden musikiye, İlmî hayattan meslekî hayata, tasavvuftan günlük yaşantıya, bireysel ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar hemen hemen bütün alanlarda sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi duyguların kaynağı olarak kullanılan bir kavramdır.
Gönül; divan, tasavvuf ve halk edebiyatında en çok işlenen konulardan biridir. Şiir, İlâhi, türkü, mâni, halk hikâyesi, masal ve destanlarda yaygın olarak ele alınır. Edebî sanat, mazmun ve motifler yoluyla ayrı bir kişilik, yeni bir olgu ve yüce bir makam şeklinde ortaya çıkar. Eski edebiyatın ürünlerinde âşık gibi kederlenir, gam ve hasret çeker; sevgili için ağlar ve gözyaşı döker. Bazen bizzat sevgilinin kendisi bazen de aşkın ülkesi konumundadır. Birçok teşbih ve mecazda memleket, iklim, şehir, kutsal mekân ve çocuk olur.
Tasavvufta, aşk ateşiyle yanmayan gönül İlâhî nurdan mahrum kabul edilir. Tasavvuf ehli gönül ehlidir. Yine kalp imana yöneldiğinde gönül, inkâra yöneldiğinde nefis olur. Bundan dolayı gönül ulviyete, nefis de süflîliğe delâlet eder. Böylece gönül, İlâhî aşkın ve tevhidin ebedî yurdu hâline gelmiş olur.
Aşkın "bir uzun hece" olduğunu söyleyen Yunus Em- re’ye göre, dervişlik sadece gönül işidir:
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil Bu sebeple o, gönül yıkmayı ibadeti boşa çıkaran bir eylem olarak görür:
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz deği Karacaoğlan ise tabiatla gönlünü aynı derunî ahenkte birleştirir:
incecikten bir kar yağar,
Tozar Elif, Elif deyi.
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif, Elif deyi.
Deyim ve atasözleri, bir toplumun ortak malı olan kalıplaşmış sözlerdir. Hayat tecrübesinin mahsulü olan ve kullanana çağrışım zenginliği, yorum yeteneği kazandıran bu tarihî sözler, dile işlerlik ve yaygınlık sağlayan birer yapı taşı hükmündedir. Bir dilin zenginliği, büyüklüğü veya soyluluğu o dilin deyim ve atasözlerine bakılarak tespit edilebilir. Esasında deyim ve atasözleri, bir milletin hayat felsefesinin en tabiî dilidir. Eskimeyen ve kendi içinde yenilenen bu dil, doğu toplumlarına özgü hikmet ve irfan anlayışının bir tezahürüdür. Halkın sağduyusu denilen sessiz ve derin duruş, çoğu zaman deyim ve atasözleriyle kendini gösterir. Meselâ "Devletli gözü perdeli olur." sözü, bu anlamda çok ciddî bir muhalefet tavrı içerir.
Deyimler teşbih, istiare, mecaz ve kinaye yoluyla bir şeyi veya olayı tasvir veya anlatım için kullanılır. Deyimlerin ana karakteri hâl ifade etmeleridir. Atasözleri ise olaylar ve durumlar karşısında halk tecrübesinin ifadesi olduğundan doğrudan açık bir hüküm içerirler. Buradaki ifade, bazen nasihat ve yol gösterici özellikte bazen de olayların sonucuna dair öngörü niteliğinde olur.
Türkçe, deyim ve atasözü bakımından engin ve zengin bir dildir. Gönül kelimesi bunun bir göstergesidir. Deyimlerde bu kelimenin çok çeşitli biçimlerde kullanılması, bir taraftan onun anlam zenginliğini gösterirken, diğer taraftan Türkçenin inceliklerini ve işlerlik boyutlarını da ortaya koyar. Ne var ki Türkçenin deyim ve atasözleri tam tespit edilebilmiş değildir; mevcut derlemeler ise çok eksiktir.
İşte gönülle ilgili bazı deyimler: Gönlü akmak, gönlü bol, gönlü bulanmak, gönlü çekmek, gönlü çelinmek, gönlü zengin (gani), (birinin) gönlü ile oynamak, gönlü kalmak, gönlü kanmak, gönlü kara, gönlü kararmak, gönlü kaymak, gönlü kırılmak, gönlü olmak, gönlü takılmak, (gözü) gönlü tok, gönlünden geçirmek, gönlünden kopmak, gönlüne doğmak, gönlüne göre, gönlünü avlamak, gönlünü etmek, gönlünü hoş etmek, gönlünü kaptırmak, gönlünü pazara çıkarmak, gönlünü serin tutmak, gönlünün dümeni bozuk, gönül açlığı, gönül açmak, gönül avcısı, gönül bağı, gönül belâsı, gönül birliği, gönül borcu, gönül darlığı, gönül dilencisi, gönül eğlencesi, gönül eğlendirmek, gönül ehli, gönül eri, gönül ferahlığı, gönül (kalp) gözü, gönül hoşluğuyla, gönül koymak, gönül maskarası, gönül okşamak, gönül vermek, gönül yapmak, gönül yarası, gönül yıkmak, gönülden çıkarmak, (gözden) gönülden ırak olmak, gönüllü gönülsüz vb.
Gönül kelimesinin yer aldığı atasözleri, hayat tecrübesi açısından bir manifesto değerindedir: Gönlün yazı var, kışı var; gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz; gönülden gönüle yol vardır; gönül ferman dinlemez; gönül ko- camaz; gönül kimi severse güzel odur; gönülsüz namaz göğe ağmaz; gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş; gönül verme evliye, eve gider unutur vb.
Darbımesel hâline gelen "Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane." söyleyişi, gönlün Türk kültür hayatındaki gerçek işlevine vurgu yapar. Bu söz, bir medeniyetin ve kültürün âdeta ruhunu aksettirir.
Türk dili ve kültürünün anlam ve çağrışım çeşitliliği yönünden zengin kelimelerinden biri de ’göz’dür. Göz ve görmeyle ilgili deyim ve atasözlerinde yer alan teşbih ve istiareler, genellikle kişinin karakterini tanıma veya davranışlarını yerme amacıyla kullanılır. İşlevsel açıdan dilek bildirme, dua, kınama ve hicvetme, karakter tahlili, argo ifade, hitabeti güçlendirme gibi başlıklar altında değerlendirilebilecek olan göz folkloru, geleneksel Türk kültüründe deyim ve atasözlerinin dışında mâni, türkü ve bilmecelerde de önemli bir ağırlığa sahiptir. Ayrıca divan, tasavvuf ve halk edebiyatında göz ve görmeyle ilgili çok çeşitli mazmun ve motifler bulunmaktadır.
Divan edebiyatında göz, seven ve sevilen yönünden her türlü karmaşık duyguyu ifşa eden bir motiftir. Âşık sevgilisini görmekle derin bir zevke dalar ve engin duygulara kapılır. Sevgilinin gözleri onun gözlerine ilişirse bu daha da anlamlı olur. Çünkü gerçek sevginin ancak gözle, yani bakışla anlatılabileceğine inanılır. Sevgisini gözleriyle sunan âşık, sevgilinin kendine karşı duygularını da onun gözlerinden okumaya çalışır. Bu amaçla sevgilinin göz mimiklerini özenle değerlendirir. Aslında sevgiliden, sevgisini anlatması beklenmez; içtenlikle bakması tercih edilir. Âşık daima sevgilinin gözlerini arar ve onunla tatmin olur. Bundan dolayı sevgilinin bakışları neşe ve hüzün kaynağı kabul edilir.
Göz, divan edebiyatında genel olarak güzellik unsurudur. Sevgilinin gözü, onun tipini ve karakterini yansıtır: Zalim, kan dökücü, insafsız veya ilgisizdir. Âşıkla eğlenir, ona naz eder, hâlden anlamaz ve onu görmezlikten gelir. Bütün teşbih, istiare ve mecazlar onun bu davranışlarını ortaya koyar. Gamze, sevgiliye özgü anlamlı bir bakış ve remizdir. Âşık bundan yüzlerce anlam çıkarır. Sevenle sevgili arasındaki derunî dil, gamze sembolü ve tasvirleriyle anlatıma kavuşur. Yine kirpik ve kaş, gözün tamamlayıcısı birer güzellik unsurudur.
Gözyaşı âşık için tabiî bir durumdur. Sevgilinin kapısında, mahallesinde veya yolunda açıktan açığa ya da gizlice akıtılır. Sevgilinin gönlü taşlaşmıştır, ama gözyaşının bunu eriteceğine inanılır. Gözyaşı bazen de aşk ateşinin teskini için akıtılır.
Tasavvuf kültüründe göz ’ayn’ terimiyle karşılanır. Ay- ne’l-yakin bilgi, ilme’l-yakin ile hakka’l-yakin bilgi arasında görme veya deneyle ulaşılan bir bilgi türüdür. Akıl erbabının bilgisine ilme’l-yakin, âlimlerin bilgisine ayne’l-yakin, marifet ehlinin bilgisine ise hakka’l-yakin bilgi denir.
Göz, tıpkı el ve yüz gibi insan karakterini yansıtan bir uzuvdur. Bu özelliği sebebiyle gözle ilgili çeşitli inanışlar yüzyıllar boyunca halk arasında yaşayıp gelmektedir. Nazar değmesine, köklü ve yaygın bir şekilde toplumun hemen her kesiminde inanılır.
Göz ve görmeyle ilgili yüzlerce deyim ve atasözü vardır, işte bazı deyimler: Göz açamamak, göz açıp kapayıncaya kadar, göz açtırmamak, göz alabildiğine, göz alıcı, göz ardı etmek, göz aşinalığı, göz atmak, göz banyosu, göz bebeği, göz boncuğu, göz boyamak, göz dikmek, göz doldurmak, göz erimi, göz etmek, göz göre göre, göz göze gelmek, göz gözü görmemek, göz hakkı, göz hapsine almak, göz kamaştırmak, göz karası, göz kırpmak, göz kulak olmak, göz nuru dökmek, göz önünde bulundurmak, göz ucuyla bakmak, göz yaşartıcı, gözdağı vermek, gözde olmak, gözden çıkarmak, gözden düşmek, gözden kaybolmak, gözden sürmeyi çekmek, göze almak, göze batmak, göze gelmek, göze görünmemek; göze göz, dişe diş; gözleri bayılmak, gözleri buğulanmak, gözleri çukura gitmek, gözleri dolmak, gözleri fal taşı gibi açılmak, gözleri fıldır fıldır etmek, gözleri kan çanağına dönmek, gözleri parlamak, gözleri sulanmak, gözleri süzülmek, gözleri yerinden fırlamak, gözlerine inanmamak, gözlerinin içi gülmek, gözü aç, gözü açık (açık gözlü), gözü açık gitmek, gözü açılmak, gözü akmak, gözü alışmak, gözü arkada kalmak, gözü bağlı, gözü çıkasıca, gözü dalmak, gözü dışarıda, gözü dönmek, gözü gibi sakınmak, gözü gibi sevmek, gözü gitmek, gözü gönlü açılmak, gözü gönlü tok, gözü hiçbir şey görmemek, gözü ısırmak, gözü kalmak, gözü kapalı, gözü kara, gözü kaymak, gözü keskin, gözü kesmek, gözü korkmak, gözü olmamak (bir şeyde), gözü sulu, gözü toprağa bakmak, gözü tutmak (birini), gözü yememek (bir işi), gözü yılmak, gözü yolda kalmak, gözü yükseklerde olmak, gözüm çıksın, gözüm görmesin, gözün aydın, gözünde tütmek, gözünden uyku akmak, gözüne dizine dursun, gözüne hiçbir şey görünmemek, gözüne kestirmek, gözüne sokmak, gözüne uyku girmemek, gözünü ayırmamak, gözünü bağlamak (birinin), gözünü daldan budaktan esirgememek, gözünü dikmek (bir şeye), gözünü dört açmak, gözünü hırs bürümek, gözünü kan bürümek, gözünü korkutmak (birinin), gözünü oymak (birinin), gözünü sevdiğim, gözünü toprak doyursun, gözünün çapağını silmeden, gözünün içine bakmak, gözünün önünden gitmemek, gözünün üstünde kaşın var dememek, gözünün yaşına bakmamak, gözüyle yemek vb.
Atasözü olarak da şunları kaydedebiliriz: Aç ölmez gözü kararır, borçlu ölmez benzi sararır; ağıran baş, ağlayan göz gizlenmez; ağlayan gözden, dövünen dizden olur; Allah sağ gözü sol göze muhtaç etmesin; anasını gör kızını al, kıyısını gör bezini al; arsızın gözü yaşlı olur; artık mal göz çıkarmaz; bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur; başkasının sözünden ziyade kendi gözüne inan; besle kargayı oysun gözünü; bir göz ağlarken diğer göz gülmez; devletli gözü perdeli olur; dost yüzünden, düşman gözünden bellidir; el terazi göz mizan; gaflet gözün perdesidir; gören gözün hakkı vardır; göz gördüğünü, ağız yediğini ister; göz görmeyince gönül katlanır; göz görür, gönül ister; göz var, izan var; gözden ırak olan gönülden de ırak olur; göze yasak olmaz; gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz; gözü tok olan insan fakir de olsa zengin sayılır; karga karganın gözünü oymaz; kaş yapayım derken göz çıkarma; kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür; körün istediği bir göz, Allah’ın verdiği iki göz; yaya gözüyle at almak, bekâr gözüyle kız almak hatadır vb.
Gönül ve göz kelimelerini birleştirerek çok daha derin anlamlı bir kavram elde eden Türk kültürü, bununla hayata köklü bir bakış açısı getirmektedir. Gönül gözüyle bakmak; olayları, eşyayı, varlığı içselleştirmek ve onların özüne varmaktır. Bir şeyin özüne varmasını bilen, o şey üzerinden kendi özünü bulur. Evet insana, hayata, âleme gönül gözüyle bakmak bir hayat felsefesidir. Burada soyutla somut, fâni olanla ebedî olan tek anlamda birleşir. Bu anlam hikmettir. Mutlak gerçeği ancak hikmeti arayan bir bakış bulabilir!
Gönül kelimesinin dünya dillerinde tam bir karşılığı yokmuş! Bu kelimeye hayat veren irfanın da dünyada bir benzeri bulunmamaktadır. Ne yazık ki, kendimizin ve bizi biz yapan kültürel değerlerin farkında değiliz. Cemil Meriç doğru söylüyor: "Batı kültürün vatanıdır. Doğu irfanın. Ne batıyı tanıyoruz, ne doğuyu. En az tanıdığımız ise kendimi- ziz... / Önce kendimizi tanımalıyız. Nasıl bir tarihin çocuklarıyız? Ne soran var ne bilen. Birleşmek ve düşünmek zorundayız! Bu zincirleri ne zaman kıracağız? Kendi kendimize vurduğumuz zincirleri..." Kendi kendimize vurduğumuz zincirleri, ancak gönül gözüyle bakmasını öğrendiğimiz zaman kırabileceğiz!