Makale

Estetik KAVRAMI ÜZERİNE BİR DENEME

Estetik KAVRAMI ÜZERİNE
BİR DENEME

Ramazan Özalpdemir

Asrımız insanının güzellik/estetik kavramlarına bakışı ve yüklediği mana, kültürlere ve coğrafyalara göre değişkenlik gösterse de, kavramların özünde var olan manaya duyulan gereksinim hep aynıdır. Modernitenin temel kavramlarda aşınmalara neden olduğu bir gerçek olarak kabul edilmekle beraber; insanlığın, zahiri görüntünün arka planındaki kuşatıcı olana ilgisi canlı kalacaktır.


Yaşamın, sanatın bütün alanlarında gözü/gönlü okşayan, beğenilen, hoşa giden unsurlar... Entelektüellerin, toplum seçkinlerinin üzerine sıkça vurgu yaptığı büyüleyici sözcük; estetik... Öncekilerin literatüründe yer ediş şekliyle bediiyyat... Söylem ve eylemde marjinallik üstü, seçkin bir yaşam sergileme biçimi... Farklı toplumlar, değişik -coğrafyalardaki insan kütlelerinin gündeminden düşmeyen, etkileyici kelime... Edebiyat, mimari, musiki, güzel sanatlar, psiko-sosyal iletişimde; felsefi, ahlâki ve mantıksal tutarlılık içerisinde bulunma hali... Teori ve pratikte ekseriyetin beğenisini kazanan güzellikler serisi... Sevenin de sevilenin de peşinden sürüklenip tutkunu olduğu solmaz fıtrî duygular... Kıymet hükümleri, dini referanslar ve kadim kültürlerin altını çizdiği pörsümez, aşkın kazanımlar... Son İlâhi kelâmın önümüze hedef olarak koyduğu, bizi kendisine yönlendirdiği bağlayıcı normlar...
Kuşkusuz güzelliklerin yegane kaynağı Zat-ı Ecell-i A’lâdır. O, Cemil’dir ve sonsuz bir Cemal sahibidir. En güzel isimler ona aittir, insanlık aleminin e güzelinin, "Allah güzeldir, güzel olanı se ver"; "Yaptığını güzel yapanları, Allah sever." (Müslim, 1/147; A.b.Hanbel, 4,133,151) sözleri de konumuza ışık tutmaktadır. Nimet ve üstün yeteneklerle donatılan insan doğuştan sahip olduğu güzellik vasfını yaşatmalı ve atiye taşıyabilmenin gayreti içinde olmalıdır. Menfilikleri törpüleyip, ortak aklın çirkin gördüklerinden kurtularak mükemmele doğru ilerlemeli; Mevlâsının sevdiğini sevip, hoş görmediğinden kaçınmalıdır. Gördüklerini güzel yönleriyle görmeli, düşünce sahasında nezih duygulara yer vermeli, yapıp ederken kendine, çevresine ve bütün bir insanlığa güzel gelecek etkinlikler içinde olmalıdır. Neticede sonsuz güzellik sahibi zatın hoşnutluğunu kazanma niyeti taşımalıdır.
Kâinattaki güzellik
Evren, sayısı kesin bilinemeyen varlıkların bulunduğu muhteşem sonsuzluk, fevkalâde güzellikler manzumesidir... Mikro âlemden makro aleme bütün varlıklarda doyumsuz güzellikler bulunmaktadır. Güzelliğe konu olan nesneyi de özneyi de var eden Allah (c.c), kullarının idrakine sayısız derecede İlâhi sanatının inceliklerini sergilemektedir.
Kâinattaki varlıkların akışındaki insicam; bilim adamlarının çapına on milyar ışık yılı dedikleri alemlerin baş döndürücü düzenindeki mükemmel işleyiş, bizlere mutlak kudret sahibinin halk etmedeki benzersizliğini göstermektedir.
Fezanın akıl sınırlarını zorlayan büyüklüğü, bilinmezliklerle dolu âlemden kozmik numuneler, estetik kesitler sergilemektedir.
İlâhi sanattaki ihtişam emsalsizdir; beşer tasavvurunun üstündedir. Bütün bunlar insanı, güzellikleri var eden büyük Yaratıcının sonsuz cemalindeki tekliğini, her konuda bir başka eşinin olmadığını düşünmeye yöneltmelidir. Eşyayı yorumlama ve kavrama aracı akıl, öncelikle külli hakikatleri bulup olduğu gibi tasdik etmeli, sonlu âlemdeki varlıkları kuşatan güzellikleri özümseyerek bireysel planda insanlık için benzer eserler bırakmalıdır.
"Gezegenimizi kuşatan göğün parlak ve alıcı yıldızlarla dekore edilmesi" (37/6) ibret alınacak bir hadisedir. Ömrümüzü geçirmekte olduğumuz fanilik âlemi "Dünyanın çekici zinetlerle bezenmesi" (16/8) de bir başka hakikattir.
Güzellik hâzinesi insan
İnsan bizatihi güzellikler hâzinesidir. Bunları görebilmek bir bakıma bilge ve ârif kişiliğe; bir başka deyişle, yaratan ve yaratılanlara karşı sevgi hisleriyle dolu olmaya bağlıdır.
İnsanları inanç, kültür, ulusal kimlik, etnik köken ayırımına tabi tutmadan hepsinin vedia-i İlâhi olduğunu bilmek gerekir. Bu şekildeki bir yaklaşım biçimi bize, iç âlemi yüksek duygularla tezyin etmeyi, bencillikten sıyrılıp diğergam olmayı, herkesteki ve her şeydeki güzellikleri olanca çıplaklığıyla kavramayı öğretir.
Kültürümüzdeki estetik
Büyük düşünür, Hakk aşığı, sevgi insanı Yu- nus’un "Yaratılanları severiz, yaratan ötürü" sözü, işte o zaman tam anlamıyla pratiğe yansımış olur. Temsil ettiği felsefi düşünüş ve sevgi temelli dünya görüşü, uzak coğrafyaların insanları üzerinde dahi etkileyici olabilmiş,- bugün Yunus Emre hakkında Türklük dünyası dışında, hatta Birleşmiş Milletler platformunda adına toplantılar organize edilmesi bu düşüncemizi teyit etmektedir- taşıdığı misyonu mahalli ve milli olmaktan çıkıp, global bir boyut kazanmışsa; bu, milli estetiğimiz, kültürümüz ve tarihimiz adına onur vericidir. Mevlâna’nın dünya insanlığını kucaklayan yaklaşımı da bu çerçevede ele alınmalı ve günümüz insanlığının muhtaç olduğu dostluk, kardeşlik gibi değerlerin kazanılmasındaki katkısı takdir edilmelidir. Düşmanlık, kin, kan ve göz yaşının hortlatıldı- ğı, toplumlar arası barışın zedelendiği, sevgi ve kardeşlik duygularının yıkıldığı devrimizde, Mevlâna felsefesine ne kadar da ihtiyaç duyulduğu izah gerektirmeyecek kadar açıktır. Bu bağlamda kültür tarihimizde ayrı bir yerleri olan Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yesevi gibilerin fikri estetiklik adına topluma kazandırdıklarını da hatırlatmak durumundayız.
Nebevi güzellik
Son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.) Efendimizin hayatının her aşaması da bizler için eskimeyecek güzelliklerle doludur. O beşer planında her çeşit hayrı şahsında toplayan en ön plandaki insandır. Mümtaz eşlerinden biri, "Hz. Yusuf’un güzelliğini görüp de yakinen müşahede edenler ’bu bir melektir’ (12/31) deyip, yaptığı işleri unutarak ellerini kesmişlerdi. Eğer onlar benim efendimin cebinini görselerdi, bıçakları kalplerine şaplarlardı." diyerek konumuzla ilgili ilginç bir tespitte bulunur. Rasul-ü Ekrem’in doğuştan gelen cemalini, tavır ve davranışlarındaki seçkinliğini gözlemleyenler ondan hiç kopmak istemiyorlardı. Muhitinde bulunan mütecanis topluluğu kardeşlik atmosferinde tutmayı başarmış; eğitim, öğretim kurumlarının yetersizliğine karşın onların yaşamlarına estetik bir boyut kazandırmıştır. "Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi güzel yaptı" ifadesiyle duygu, düşünce ve davranışta planındaki şekillenmesinde metafizik yöntemlerin devreye sokulduğunu gösterir.
Evet, Peygamberimiz (s.a.s) hayatının başından sonuna kadar mükemmel bir insanlık örneği ortaya koymuştur. Yüksek kişiliğine uymayacak en küçük bir söz ve eylem içerisinde olmamış; bunun aksini iddia eden de çıkmamıştır... O ideal insanlık örneğini önce kendi şahsında is- bat etmiş, çevresindekilerin bunları kazanmaları için büyük çabalar harcamıştır. "Allah her şeyde ihsanı (incelik gösterilmesini) emretmiştir." (Ebu Davud,16/11) sözüyle gerek ailevî gerekse sosyal ilişkilerde çekici, yaklaş- tırıcı, kucaklayıcı, kaynaştırıcı, bütünleştirici olmayı öne çıkarmıştır.
"...Eğer sen kaba ve katı kalpli olsaydın etrafında bulunanlar dağılıp giderlerdi..." (3/159) ayeti davranış ve hareket tarzını belirleyen ölçü olmuştur. Bireysel ve sosyal münasebetlerde getirilen İslâmi standartların kültürümüzün tüm unsurlarına yansımış olması önemli bir husustur.
İslâm medeniyetindeki estetik boyut me- suplarını olduğu kadar değişik kültürlerden insanları da etkisi altına almış; İspanya’nın Endülüs bölgesindeki İslâm sanat ve yapı örnekleri kendi dönemine ve sonraki yüzyıllara örneklik teşkil edebilmiştir. Bugün Avrupa’nın çeşitli kültür ve sanat merkezlerinde, İslam sanatına dair eserler sergilenmekte ve ilgilileriyle buluşmaktadır.
Asrımız insanının güzellik/estetik kavramlarına bakışı ve yüklediği mana, kültürlere ve coğrafyalara göre değişkenlik gösterse de, kavramların özünde var olan manaya duyulan gereksinim hep aynıdır. Modernitenin temel kavramlarda aşınmalara neden olduğu bir gerçek olarak kabul edilmekle beraber; insanlığın, zahiri görüntünün arka planındaki kuşatıcı olana ilgisi canlı kalacaktır. Varlıklara materyalist ve fiziki boyuttan yaklaşan anlayış, fıtri estetiğe duyulan ilgiyi yok edemeyecektir.