Makale

Osmanlı Devleti'nde Din Görevlilerinin Göreve Atanma ve Görevden Alınması (Manisa-Demirci Örneği (1690-1830)

OSMANLI DEVLETİ’NDE DİN GÖREVLİLERİNİN GÖREVE ATANMA VE GÖREVDEN ALINMASI:
Manisa-Demirci Örneği (1690-1830)

Ertan GÖKMEN *

Özet:
Ankara’daki vakıflar arşivinde Osmanlı döneminde kurulan vakıflarla ilgili pek çok belge ve defter bulunmaktadır. Bu defterlerden biri de bu ça-lışmada kullandığımız hurûfât defteridir. Bu defterlerde Osmanlı vilayet ve kazalarında kurulan vakıflarla ilgili pek çok bilgi bulunmaktadır. Bu ça-lışmada, 1690 ile 1830 tarihleri arsında Demirci kazası ile ilgili on dokuz hurufat defterine göre Demirci kazasındaki cami ve mescitlerde görev ya-pan din görevlilerinin atanmaları, görevden alınma nedenleri ve görevlerine yapılan müdahaleler üç başlık altında incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler:
Osmanlı İmparatorluğu, Vakıf, Din, İmam, Cami, Mescid, Şehir Tarihi.

The Appointment and Dismissal of Religious Officials in the Ottoman Empire:
The Case of Manisa Demirci (1690-1830)
Abstract:
There are a lot of documents and notebooks about the foundations which were established in the period of Otoman Empire in archives of fo-undations in Ankara. One of these notebooks which we used in this study is notebook of Hurufat. Many valuable information about the foundations which were established in the cities and the towns of Otoman Empire can be found in these notebooks. In this study, according to nineteen hurufat notebooks dated between 1690 and 1830, the appointments and dismissals of religion officials worked in the mosques and small mosques (mescid) in the town of Demirci and the interferences to their duties have been dealt with under the three titles.
Key Words:
Ottoman Empire, Foundation, Religion, Religious Offical, Mosque, Small Mosque, City History.

Giriş
Osmanlı Devleti’nin iktisadî, sosyal ve dinî yapısını ortaya koymak için faydalanılan arşivlerden biri Ankara’daki Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşi-vi’dir. Osmanlı Devleti bir vakıf medeniyeti olması dolayısı ile toplumun ya-rarlandığı pek çok yapı vakıflar tarafından kuruluyordu. Bu dinî ve sosyal ya-pıların pek çoğu ile ilgili bilgilerin tutulduğu defterleri vakıflar arşivinde bulmak mümkündür. Dinî yapıların en önemlilerinden biri de pek çok insanın dinî görevlerini yerine getirmek için kullandıkları cami ve mescitlerdir. Vakıf-lar arşivinde bulunan hurufat defterlerindeki bilgilerden XVII. yüzyıl sonun-dan XIX. yüzyıl ortalarına kadar bu cami ve mescitlere yapılan tayinleri günü gününe tespit etmek mümkündür. Ele aldığımız çalışmada da 1690 ile 1830 tarihlerini kapsayan on dokuz hurûfat defterine göre Demirci kazasındaki ca-mi ve mescitlerde görev yapan din görevlilerinin atanma biçimleri ile görev-den alınma ve görevleri esnasında dışarıdan yapılan müdahaleler ve haksızlık-lar ele alınmıştır.
A- Cami ve Mescit Görevlilerinin Tayini
Osmanlılar döneminde tamamı vakıf eseri olan cami ve mescitlerde, imam, hatip, müezzin, vâiz, ferrâş, kayyım gibi görevliler hizmet vermekte ve bunla-rın ücretleri cami ve veya mescit vakıfları tarafından ödenmekte idi. Cami gö-revlileri içerisinde şüphesiz en itibarlı olanları imamlardı. Çünkü imamlar, namaz kıldırmak ve ölenler için dinî merasimleri icra etmek dışında, Tanzi-mat’a kadar mahallenin temizliğinden, güvenliğinden, mahalleli arasındaki küçük anlaşmazlıkların çözülmesinden ve mahalleliye verginin dağıtımından sorumlu mahallenin muhtarı konumunda idiler.
Osmanlı Devleti’nde cami ve mescitlerde hizmet veren görevliler kadı, nâib veya mütevellinin arzı ve padişahın beraatı ile göreve atanırlardı. Cami-lerde görevler genelde babadan oğula geçerdi, ancak mahalle halkının ve ce-maatin de atanmalarda etkisi olurdu.
Cami ve mescitlerde mahalle halkının kabulü ile beratsız olarak görev ya-pan imamlar da bulunurdu. Demirci’de bu şekilde görev yapan imamlar için beraat istendiğine dair hurûfât defterlerinde bilgiler bulunmaktadır. Nitekim, hurûfât defterindeki atama ile ilgili bir kayıtta, Sofular mahallesinde oturan Dereli oğlu İbrahim Beşe’nin Oturocak denilen yerde yeniden yaptırdığı mes-citte bilfiil imamlık yapan Seyyid Osman’ın elinde beraatı bulunmadığı ve kendisine bir beraat verilmesi gerektiği belirtilmiş ve ilgili kalemlerde adı ge-çen mescidin imamlık cihetinin herhangi bir kişinin üzerinde olmadığının an-laşılması üzerine 1811 yılında Seyyid Ali bin Osman’a hasbî imamlık beraatı verildiği belirtilmiştir. Yine benzer şekilde Hacılar Köyü Mescidi’nde beraat-sız olarak hasbî imamlık yapan Musa’ya 1799 yılında, Kulalar köyünde Elhâc Nurullah Camii’nde beraatsız hatip olan Abdüsselâm’a 1746 yılında berat ve-rilmiştir.
İmam, hatip, müezzin ve vâiz gibi din görevlilerine cami ve mescit vakıf-larından ücret ödenirdi. Cami ve mescitlerde herhangi bir ücret almaksızın hasbî olarak yani ücret almadan görev yapan imam ve hatipler vardı. 1755 ta-rihinde Hacı Hamza mahallesinde Hacı Ahmed Ağa Camii’nde hasbî imam olan Ali’nin vefatı ile yerine Hacı Abdullah, Şecaeddin mahallesindeki Ab-dizâde Mescidi’nde hasbî imamlık yapan Molla Hasan’ın vefatıyla yerine 1738 yılında Ahmed Halife, Tekyeler Köyü Mescidi hasbî imamı Mehmed’in ye-rine 1736 yılında Mustafa, hasbî imam olarak; Çandır Köyü Camii’nde ihti-yaç duyulan vâiz ve müezzinlik cihetlerine de 1727 yılında Şeyh Mustafa hasbî vâiz, Ali de hasbî müezzin olarak atanmıştır.
Demirci kazasındaki cami ve mescitlerde görev yapan cami görevlilerinin, harap durumda olmayan, fizikî durumu iyi olan camilerde görev yapmak iste-dikleri ancak, eski ve yıkılmaya yüz tutmuş olan cami ve mescitlere ise pek itibar etmeyip, buralarda görev yapmak istemedikleri hurûfât defterlerindeki bilgilerden anlaşılmaktadır. Nitekim, Demirci Ağca Hisar mahallesinde Muîn Mescidi denilen mescidin harap olması dolayısı ile imamlık görevine uzun zamandır kimse talip olmamış, ancak mescit tamir edildikten sonra imamete talip olan Seyyid Hacı Ahmed bin Hacı Mustafa’nın 1788 tarihinde tayini ya-pılmıştır.
Mahalle halkı, mahallesinde bulunan cami ve mescidin uzun zaman imam-sız kalmasına seyirci kalmamakta ve durumu kadı veya naibe bildirerek bir görevli tayin edilmesini istemektedirler. Mesela, İç Hisar mahallesi sâkinleri mahallelerinde bulunan Abdullah Bey Mescidi imamlığına uzun zamandan be-ri kimsenin itibar etmediğini ve mescitte namaz kılınamadığını nâibe bildire-rek mahalle sâkinlerinden Hâfız Seyyid Hasan’ın 1810 yılında imamlığa tayi-nini sağlamışlardır.
B- Cami ve Mescitlerdeki Görevlilerinin Görevden Alınma Ne-denleri
Cami ve mescitlerde imamlık, hatiplik ve müezzinlik gibi görevlerde bulu-nan din görevlileri, dinî bilgilerinin yetersizliği, görevleri ile bağdaşmayacak fiilleri yapmaları, görevlerini aksatmaları gibi kendi tutum ve davranışlarından kaynaklanan sebeplerle ve delilik, ihtiyarlık veya herhangi bir hastalığa tutul-maları dolayısı ile görevlerini yapamayacak veya aksatacak duruma geldikle-rinde görevlerinden alınabiliyorlardı. Din görevlilerinin görevden alınmalarını gerektiren haller hurûfât defterlerindeki bilgilere göre aşağıda değişik başlıklar altında ele alınarak örnekler verilmiştir.
1- Görev Yapmamak (Terk-i Hidmet): Demirci’de din görevlilerinin gö-revden alınmasını gerektiren nedenlerin başında görevin terk edilmesi gelmek-tedir. Bu konuda hurûfât defterlerinde pek çok örnek bulunmakla birlikte bu-rada bunlardan bazılarına değinilecektir. Saruhanoğlu Yakup Çelebi Ca-mii’nde imam olan Ahmed 1702 tarihinde, Kasım Fakih mahallesinde Ebu Bekir Ağa’ın inşa ettirdiği mescitte günlük bir akçe ücretle imamlık yapan Mehmed 1758 tarihinde, Saruhanoğlu Yakup Çelebi Camii’nde günlük bir akçe ile kayyımlık yapan Ahmed 1720 tarihinde, Yağmur mahallesindeki Kara Beğ Mescidi’nde imamlık yapan Osman 1718 tarihinde, Bıyıklar Köyü Mescidi’nde günlük yarım akçe ücretle imam olan Süleyman 1716, Karahi-sar köyündeki Hacı Ali Câmii’nde Hatip olan Mehmed 1721 tarihinde “terk-i hidmet” ettikleri gerekçesi ile görevlerinden alınmışlar ve yerlerine başkaları göreve getirilmiştir.
2- Mahalle Halkının ve Cemaatin Şikâyeti: Bir din görevlisi nasıl ki mahallelinin tercihi (muhtâr-ı cemâat) olarak göreve getirilebiliyorsa, mahalle halkının şikayeti üzerine de görevden alınabiliyordu. Hurûfât defterlerinde, Demirci kazasındaki mahalle sâkinlerinin zaman zaman cami görevlilerinden olan rahatsızlıklarını mahkemeye ileterek onların görevden alınmasını sağla-dıklarına dair bilgiler bulunmaktadır. Mesela, Pazar mahallesi sâkinlerinden Hacı İbrahim, Ağaççı Molla Mehmed, Terzi Hüseyin Ağa, Babuçcu Ahmed ve diğer mahalle halkı mahkemeye çıkarak, mahallelerindeki Seyyid Hacı Halil Mescidi’nde günlük yarım akçe ücretle imam olan Ali bin Ali’nin 15 sene ön-ce mahalleden firâr ettiğini ve onun yokluğu sebebiyle gerekli hizmetin görü-lemediğini ve cihetin boş kaldığını belirtmişler ve 1820 tarihinde imamlığa Hacı Süleyman bin Hüseyin’in getirilmesini sağlamışlardır. Yağmur mahal-lesindeki Arab Şeyh Süleyman Camii’nin hatibi olan Mehmed Emin de ma-halle sâkinlerince “câhil ve nâ-ehl” olduğunun meclis-i şer’e bildirilmesi üze-rine görevden alınmış ve yerine 1809’da imtihanla Seyyid Hafız Ahmed atanmıştır. Sinan Efendi mahallesinde Sinan Efendi Camii’nde günlük imamlık yapan Hüseyin bin Mehmed’in imâmete aykırı halleri bulunduğundan cemaat kendisinden nefret etmiş ve imamın bu durumu mahalleli tarafından meclis-i şer’e bildirilmiştir. Bu şikâyet üzerine imam Hüseyin bin Mehmed görevden alınmış ve yerine imtihan ile 1813 yılında Seyyid Şeyh Mehmed İz-zeddin bin Seyyid Şeyh Ali atanmıştır.
3- Ehil Olmamak ve Câhil Olmak (Nâ-ehl ve Cühelâdan Olmak): Gö-revin yerine getirilmesini engelleyecek düzeyde dinî bilgi donanımına sahip olmamak da din görevlilerinin görevden alınmalarını gerektirecek önemli ne-denlerinden biriydi. 1768 yılında Hacı Baba Mescidi imamı İbrahim, 1758 tarihinde günlük iki akçe ücretle Saruhanoğlu Yakup Çelebi Camii’nde hatip-lik yapan Mustafa ve 1768 tarihinde Çanşa köyündeki Hacı Şaban Camii ha-tibi İbrahim “Nâ-ehl ve Cühelâdan” oldukları gerekçesi ile görevlerinden alınmışlardır.
4- Başka Bir Yerde Olmak (Diyâr-ı Âherde Olmak): Bazı din görevlile-rinin başka bir yere gidip uzun zaman geri dönmeyerek görevlerini ihmal et-tikleri oluyordu. Nitekim, 1719 tarihinde Hacı Hamza mahallesinde bulunan Hacı Ahmed Ağa Camii’nde görev yapan ikinci müezzin “diyâr-ı âherde ol-ması” sebebiyle görevden alınıp yerine günlük yarım akçe ücretle Mehmed adında biri getirilmiştir.
5- Kendi İsteği İle (Kendi Hüsn-i Rızâsıyla): Bazı cami ve mescitlerde görev yapan cihet sahipleri herhangi bir nedene bağlı olmaksızın kendi istekle-ri ile görevlerini bir başkasına bırakabiliyorlardı. 1758 yılında Hacı Dur Beğ mahallesindeki Hacı Ahmed Ağa Mescidi’nde günlük yarım akçe ücretle imamlık yapan Seyyid Hacı Abdullah “kendi hüsn-i rızâsı ile” görevini öz oğ-lu Seyyid Mehmed’e yine 1782 yılında Kasım Fakih mahallesindeki Sinan Efendi Mescidi’nde günlük yarım akçe ile imam olan Mehmed de kendi rızası görevi bırakarak elindeki beraatı diğer Mehmed’e bırakmıştır.
6- Hoş Olmayan Hareketleri Bulunmak (Müstekreh Hareketleri Zuhûr İtmek): Pazar mahallesinde bulunan Seyyid Hacı Halil Mescidi’nde imamlık görevine getirilen Osman’ın “müstekreh hareketleri zuhûr ittiğinden” yani hoş olmayan hareketleri ortaya çıktığından kendinden önce imamlık ya-pan İsmail’e 1741 yılında imamlık görevi tekrar verilmiştir.
7- Görev Yapmaya Gücü Olmamak (İktidârı Olmamak): Saruhanoğlu Yakup Çelebi Camiinde günlük iki akçe ücretle hatiplik yapan Ahmed’in gö-revden alınma sebebi “iktidârı olmadığı” şeklinde belirtilmiş ve yerine 1769 tarihinde mütevelli Mehmed arzı ile Mehmed isminde birisi atanmıştır.
8- Namazı Bozan ve İmamlığa Uygun Olmayan Davranışları Bulun-mak (İfsâd-ı Salâta ve İmâmete Mugâyir Halleri Bulunmak): Günümüzde olduğu gibi geçmişte de kişilerden rollerine ve görevlerine uygun davranması bekleniyordu. Görevlerine uygun davranışlar içerisinde bulunmayan kişiler görevlerini yapmakta zorlanmakta, halkın nazarında itibarlarını kaybetmekte ve yaptıkları göreve de şüphe ile bakılmaktadır. Kasım Fakih mahallesindeki Sinan Efendi Mescidi’nde günlük yarım akçe ücretle imam olan Hüseyin bin Mehmed’in namazı ifsâd edici hareketleri yanında imamlığa uygun olmayan hallerinin bulunması onun mahalleli tarafından mahkemeye şikayet edilmesine ve 1812 yılında görevden alınarak yerine yeterliliği yapılan imtihanla tespit edilen Hafız Hasan’ın imâmete getirilmesine neden olmuştur.
9- İsyana Yönelmek (İsyâna Sülûk Etmek): Kasım Fakih mahallesindeki Seyyid Hacı Mehmed Camii’nde imam olan Hafız Mehmed uzun zamandır is-yana yöneldiğinin kalabalık bir cemaatçe mahkemeye haber verilmesi sonucu görevden alınmış ve yerine 1786 yılında mahallelinin tercih ettiği Hafız Mus-tafa göreve getirilmiştir.
10- Yaşlı Olmak (Müsinn ve İhtiyâr Olmak): Görevden alınma nedeni olmasa da, bazı din görevlileri yaşlı oldukları gerekçesi ile kendi istekleri ile görevlerini bırakıyorlardı. Nitekim, Sofular mahallesindeki Devlet Mesci-di’nde günlük bir akçe ücretle imam olan Hacı Ahmed “müsinn ve ihtiyâr” ol-duğu gerekçesi ile görevinden ferâğ ve kasr-ı yed ederek 1788 tarihinde elin-deki beraatı oğlu Ahmed’e vermiştir.
11- Deli Olmak (Mecnûn Olmak): Pek çok dinî vecibe ile sorumlu tu-tulmanın ilk şartı kişinin akıllı olmasıdır. Bazı din görevlilerinin zamanla akıl sağlıklarının bozulması onların görevlerinden alınmasına neden olmuştur. Ni-tekim, mecnûn olduğu gerekçesi ile Sofular mahallesindeki Devlet Mesci-di’nde imam olan Hacı Mehmed’in görevi küçük oğlu Ahmed’e verilmiş an-cak, mahalle halkının onun da “nâ-ehl” olduğunu meclis-i şer’e bildirmeleri üzerine, imamlık görevi 1788’de mecnûn Mehmed’in büyük oğluna verilmiş-tir.
12- Ehil Olmamak, Görevi Hak Etmemek ve Namazı Terk Etmek (Nâ-ehl ve Nâ-müstahak ve Târik-i Salât): Bazen, bir görevlinin görevden alın-masını gerektirecek birkaç neden bir arada bulunabilmektedir. Mesela, Karahi-sar köyündeki camide hatip olan İsmail, ehil olmadığı, görevi almağa hakkı olmadığı ve görevini terk ettiği gerekçesi ile görevden alınmış ve 1730 yılında yerine Mehmed Halife atanmıştır.
C- Cami ve Mescitlerdeki Görevli Kişilere Yapılan Müdahaleler
Cami ve mescitlerde görev yapan imam, müezzin ve hatip gibi cihet sahip-leri görevleri esnasında birtakım uygunsuz hareketleri dolayısı ile mütevellinin ve mahalle halkının şikayetleri üzerine, şikayet konusu edilen şey gerçekse ve görevin yapılmasını engelleyecek bir durum ise görevlerinden alınabiliyorlar-dı. Hurûfât defterlerindeki bilgilerden, cami ve mescitlerdeki cihetlerde gözü olan pek çok kişinin bu cihetleri değişik yollarla ele geçirerek, fiili olarak ve kusursuz olarak görev yapan kişilere haksızlık yaptığına dair pek çok kayıt bu-lunmaktadır. Cihet sahiplerine yapılan bu haksızlıklar genelde, cihet bir kişi-nin üzerinde iken bir başkasının bu ciheti kendi üzerine beraat ettirmesi şek-linde gerçekleşmektedir. Ancak defterlerde, hak sahibi olmayan bu kişilerin cihetleri nasıl üzerlerine yaptırdıklarına dair bilgiler bulunmamaktadır. Cihet sahiplerine yapılan haksızlıkları şu şekilde sınıflandırmak mümkündür.
1- Hizmetini Kusursuz Olarak Yapan Kişilere Yapılan Haksızlıklar: Cihet sahiplerine yapılan bu tür haksızlıklarda, görevi elinden alınan kişinin hizmetinde herhangi bir kusuru bulunmamakta ve görevini fiili sürdürmekte-dir. Mesela, Hacı Baba mahallesindeki Baba Mescidi’nde bâ-fermân-ı âlî imam olan Hacı İbrahim’in imâmet hizmetinde herhangi kusuru yok iken, atamaya aykırı olarak dışarıdan İsmail isimli kişi görevi üzerine berat ettirmiş-tir. Mahalleli İsmail’in ilk cihet sahibine zulüm ettiğini, hizmeti yerine getir-mediğini ve cemaatin kendisinden nefret ettiğini meclis-i şer’e bildirmiş ve imam İsmail de 1775 tarihinde görevden alınarak cihet ilk sahibine geri veril-miştir. Kaza merkezinde olduğu gibi, köylerde de benzer şekilde haksızlıklar yapılabiliyordu. Boyacık köyündeki Muhiddin Camii’nde günlük yarım akçe ücretle hatiplik yapan Abdülhalim hizmetini devamlı şekilde yapmakta iken dışarıdan Halil isimli biri görevi üzerine beraat ettirerek ona zulüm etmiş ol-duğundan görevden alınarak, hatiplik 1775 tarihinde kadı arzı ile ilk sahibine geri verilmiştir. Yine benzer şekilde, Okçular Köyü Mescidi’nde İsmail bil-fiil imamlık yapmakta iken dışarıdan Hasan isimli kişi bir şekilde imametlik cihetini üzerine beraat ettirerek İsmail’e haksızlık yapmış olduğundan görev-den alınarak imamlık görevi 1778’de İsmail’e verilmiştir. Bazen cihet sahi-bine yapılan bir haksızlığı mahalle halkı da şer’î mahkemeye bildirebiliyordu. Karacahisar köyündeki Hacı Ali Camii’nde günlük yarım akçe ücretle hatiplik yapan İsmail’in görevinde herhangi bir kusuru yok iken, dışarıdan Mehmed isimli kişi hitabet cihetini üzerine berat ettirmekle İsmail’e haksızlık yaptığı-nın ahaliden altı kişi tarafından meclis-i şer’e bildirilmesi üzerine görevden alınarak cihet 1731 tarihinde tekrar ilk sahibine verilmiştir.
2- Eski Beraat Sahibinin Kardeşlerinin Cihetleri Uygunsuz Olarak Ele Geçirmesi: Cihet sahiplerinin beraatlarına sadece hariçteki kişiler tarafından müdahale yapılmıyordu. Ölen cihet sahibinin kardeşinin haksız olarak beraat elde etmeye çalıştığı oluyordu. Nitekim, Şeyh İlâhî Camii’nde imamlık yapan Hüseyin’in vefatı ile imamlık Mustafa bin Hasan’a geçmiş ve imam Mustafa görevini dikkatli şekilde yapmakta iken ve görevden alınmasını gerektirecek bir kusuru yok iken, vefat etmiş olan imam Mustafa’nın başka yerde yaşayan kardeşi Ömer haksız olarak imamlık beraatını üzerine yaptırmış ve ona haksız-lık etmiştir. Bu haksızlığı cemaatin şer’î mahkemeye bildirmesi üzerine mah-keme de cemaatin tercih ettiği Mustafa’nın 1749 tarihinde imamlığa atanması-nı sağlamıştır.
3- Küçük Yaşta Cihete Sahip Olan Kişilere Yapılan Haksızlıklar: Ci-het sahibi kişilerin beraatlarına yapılan müdahale gerekçelerinden biri de, kü-çük yaşta bir çocuğun cihete tayin edildiği bahanesidir. Yağmur mahallesinde-ki Kara Beğ Mescidi’nde günlük yarım akçe ile imamlık yapan Ahmet vefat etmiş ancak oğlu Şeyh Abdullah küçük olduğundan Hafız Seyyid Ahmed isimli bir başkası bir şekilde görevi üzerine berat ettirmiş ancak görevi Veli-yüddin Halife’ye ferağ etmiştir. Ancak Veliyüddin Efendi de Seyyid Abdul-lah’a haksızlık yapıldığını ve O’nun mükellef olduğunu haber vermesiyle imamlık görevi tekrar Abdullah Halife’ye geri verilmiştir.
4- Babadan Oğula Geçen Görevlere Dışarıdan Müdahale: İmamlık, ha-tiplik ve müezzinlik gibi cami cihetleri boşaldığında bu cihetlere genelde ölen kişinin oğulları atanırdı. Öldüğünde göreve atanabilecek oğlu olduğu halde onun yerine görevi üzerine beraat ettirerek müteveffanın oğullarına haksızlık yapanlar vardı. Kasım Fakih mahallesindeki Şeyh İlâhî Camii’nde “ebâ an cedd bâ-muayyene imam olan Hacı Hasan üzerinden Ahmed almakla” denile-rek, Ahmed’in gerçek hak sahibine zulmettiği ve görevin tekrar 1722 tarihinde eski sahibine iâde edildiği belirtilmektedir. Saruhanoğlu Yakup Çelebi Ca-mii’nde babasının yerine kayyım olan Ahmed’in görevine dışarıdan Hasan is-minde birisi el koymuş, ancak bu kişi görevi haksız olarak aldığı gerekçesi ile görevden alınmış ve görev ismi geçen Ahmed’e 1722 tarihinde iade edilmiş-tir.
5- Vakıf Mütevellisinin Cihet Sahiplerine Yaptığı Haksızlıklar: Vakfın işlerini vâkıfın belirlediği şartlara göre idare etmekle görevli mütevellilerin de bazen cihet sahiplerinin görevlerini üzerlerine beraat ettirdikleri oluyordu. 1769 tarihinde Saruhan Oğlu Yakup Çelebi Camii’nde günlük iki akçe ücretle Seyyid Ahmed hatiplik görevini yerine getirmekte iken “mütevelli Mehmed ber-takrîb beraat ittürüb kadr-i küllî itmeğle” görevden alınıp kadı Ahmed arzı ile hatiplik görevi eski sahibine iâde edilmiştir.
6- Vekil Bırakılan Kişinin İmamet Beraatını Üzerine Yaptırması: Her-hangi bir ciheti vekâleten idare eden kişilerin zamanla bu cihetleri üzerlerine beraat ettirdikleri oluyordu. Karapınar Köyü Camii’nde hasbî hatip olan Ah-med’in yerine vekil olan Mehmed bir yolunu bulup görevi üzerine berat ettire-rek ilk sahibine zulüm etmiş olduğundan vekil Mehmed görevden alınmış ve 1736 tarihinde hatiplik ilk sahibine verilmiştir.
Sonuç
Osmanlılar zamanında büyük kısmı vakıflar tarafından kurulan dinî ku-rumlarda ücretleri vakıf gelirlerinden ödenen görevliler hizmet yapardı. Bu dinî yapılarda görevli din görevlilerinin toplum içerisinde büyük itibarları ol-duğundan padişah beraatı ile atanırlar ve görevlerinde herhangi bir kusurları olduğunda görevden alınarak yerlerine uygun olanlar atanırdı.
Demirci kazası örneğinde görüldüğü gibi, din görevlileri değişik sebeplerle görevlerinden alınabilmekteydiler. Bu sebepler içerisinde en sık rastlananı, din görevlilerinin vazife yapmayı terk etmesidir. Bunun dışında cahil olma, görev için gerekli liyakati üzerinde taşımama, vazifesi ile bağdaşmayacak fiilleri yapma yanında güçten kuvvetten kesilme ve akıl sağlığındaki noksanlık gibi sebepler yer almaktadır.
Mahalleli, cami ve mescitlerdeki görevlilerin bir nevi denetçisi idi. Bazen bir kişinin göreve atanmasında etkili oldukları gibi görevden alınmasında da büyük etkileri oluyordu.
Ayrıca, din görevlilerinin beraatlarına yakınlarından, vakıf yöneticilerin-den veya dışarıdan müdahaleler yapılıyor, bir yolu bulunarak beraatları elle-rinden alınıyor ve görev yapmalarına engel olunuyordu. Ancak, gerek mahal-lelinin ve gerekse mağdur olan kişinin şikâyeti üzerine gerekli incelemenin yapılmasından sonra beraatlar hak sahiplerine geri veriliyordu.

Kaynakça
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Hurûfât Defteri No: 1153 (1690-1704), 1140 (1696-1699), 1133 (1716-1723), 1119 (1723-1726), 1094 (1730-1741), 1100 (1742-1754), 1092 (1754-1761), 1082 (1768-1770), 1075 (1764-1773), 1158 (1774-1787), 1096 (1775-1783), 1095 (1784-1788), 537 (1788-1795), 565 (1795-1801), 539 (1802-1808), 541 (1808-1811), 568 (1812-1821), 542 (1823-1829), 1144 (1728-1730).
Akın, Ahmed (2004), “ Osmanlı Devleti’nde Din Görevlilerinin Rolü (XVI. Asırda Bursa’da)”, Diyanet İlmî Dergi, 40/3 s. 49-70
Beydilli, Kemal (2001), Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, Ta-rih ve Tabiat Vakfı Yay. İstanbul.
Çadırcı, Musa (1991), Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Eko-nomik Yapıları, Ankara.
Kunter, H.Baki (1938), “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Vakıflar Dergisi, Sayı. I, Ankara, s. (103-131)
Kütükoğlu, Mübahat (1998), Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Kültür ve Sa-nat Vakfı Yay. İstanbul.

Ek
Kasım Fakıh Mahallesi sâkinlerinin mahallelerinde bulunan Sinan Efendi Mescidi’nin imamı hakkında görevini yapmasına mani halleri bulunduğuna dair şikayetleri üzerine mahalle halkının nefret ettiği imam Hafız Hasan Efendi’nin gö-revden alınması ve yerine ölen imam Hüseyin bin Mehmed’in oğulları Seyyid Hâfız İsmail ve Seyyid Ahmed bin Mehmed’in müştereken atanmalarına dair 1826 tarihli yazı .
Demirci kazâsı mahallâtından Kasım Fakih mahallesinde merhûm Sinan Efendi binâsı mescid-i şerîfin bi’l-cümle cemâ’ati mahallinde huzûr-ı şer’-i şerîfde el-yevm bâ-berât-ı âli mescid-i mezbûrun imamı olan Hâfız Hasan Efendi mah-zarında takrîr-i kelâm iderler ki mezbûr Hasan imâmet hizmetini edâya mâni’ ağdârıyla sâhib-i gadr olub imâmete muktedir olmamağla cümlemizin dahi muh-târı olmayub menfûrumuz olmağla mescid-i şerîf-i merkûmun imamı olan erbâb-ı istihkâkdan müteveffâ Hüseyin bin Mehmedin sulbî oğulları Seyyid Hâfız İsmâil ve Seyyid Ahmed ibni müteveffa Hüseyin nâm karındaşlar imâmet-i mezkûre mezbûr Hâfız Hasanın ref’inden tevcîh ve yedine berât-ı âlişân sadaka ve ihsân buyrulmak niyâzında olduklarını beyânıyla bir kıt’a arz-ı hâl gûne mahzar tertîb eyleyüb atabe-i Aliyye-i hüsrevâne takdîm eyleyecek ise de mezbûrun yedinde olan berât-ı kaydına arz odasında mürâfaa olmadıkça berâtı kaydı der-kenâr olunmamak üzere şerh verilmiş olmağla birkaç def’a bâ-i’lâm niyâz olundı ise de şâyân-ı is’âf olunmamağla cihet-i imâmetin tâlibi mezbûrun hasımı olmasıyla olmayub mücerred ahâli-i mahalle kendünden hoşnûd ve râzı olmamasıyla ve kendi sâhib-i gadr olub hidmeti edâ eylemeğe iktidârı olmamasıyla mezbûr Hâfız Hasanın üzerinden ref’ ve sâhib-i evveli mezbûr Hüseyinin oğulları merkûmâna ale’l-iştirâk tevcîh olunub yedlerine berât-ı şerîf-i âlişânım virilmek ricâsına kaza-i mezbûr nâibi mezbûr Mevlânâ Seyyid Derviş Ahmed Râgıb arz itmeğin sâdır olan fermân-ı âlilerine imtisâlen meâl-i arz ve derkenâra nazar olundukta vilâyet-i Anadolu’da Medîne-i Demircide Kasım Fakih mahallesinde Sinan Efendi mescidi imâmeti cihetine Hüseyin nâm kimesnenin ref’inden bâ-berât mutasarrıf olan de-runu arz-ı der-kenârda mezkûrü’l-ism Hafız Hasanın imâmet hidmetini edâya mâni’ ağdârı olub imâmete iktidârı olmadığından bast ve beyân ve mahalle-i mezbûre ahâlisinin murâdı olmayub menfûrları olduğından zikr ve iyan kılınarak cihet-i mezkûre mezbûrun ref’inden mutasarrıf-ı sâbıkı müteveffâ Hüseyin bin Mehmedin sulbî oğulları derûn-ı arzda isimleri mezbûr Seyyid Hâfız İsmail ve Seyyid Ahmede iştirâken tevcîh buyrulmak bâbında müsterham idüğü müstefâd olduktan sonra fi’l-hakîka merkûm Hâfız Hasan el-yevm edâ-yı hidmeti imâmete mâni’ ağdârı olmağla bir vecihle edâ-yı hidmete iktidârı olmayub ve kudret peydâ olsa dahi iktidarı münâfî sû-i hâli olduğu medîne-i mezkûre sâlifü’l-beyân Kasım Fakih mahallesi ahâlisinden bu def’a liecli’l-maslaha Âsitâne-i Aliyyeye vürûd iden erbâb-ı vukûfdan Aşçıbaşı oğlu Ahmed Sipâhi bin Mustafa, Veliyüddin Sipâhi bin Mehmed ve Tekeli oğlu İsmâil bin Ali ve Süleyman Sipâhi bin İbrahim ve İsmail Sipâhi bin İsmail ve talebe-i ulûmdan Seyyid Mustafa Efendi bin Meh-med nâm mevsûku’l-kelâm kimesneler haberleriyle müstahak ve bedîdâr ve mezbûrân Seyyid Hâfız İsmail ve Seyyid Ahmedden her birileri imâmete ehliyet ve istihkâkları hüveydâ ve âşikâr olmağın ancak cihet-i mezkûre kendi üzerinden ref’ olunmamak müteveffâ-yı merkûm Hüseyin cânibinden merkûm Hâfız Ha-sana dahl ü ta’arruz ve izhâr-ı husûmet ider ise cum’a günü ‘arz odasında terâfü-i şer’ ve imtihan olunmadıkça beratı kaydı der-kenâr olunmamak üzere kayd-ı bâlâsına şerh virilmiş ise de cihet-i mezkûre mezbûrun üzerinden ref’ ve merkûmân Seyyid Hâfız İsmail ve Seyyid Ahmed nâm karındaşlara tevcîhi menût irâde-i seniyyeleri idüğü fazîletlü semâhatlü bi’l-fiil Rum İli kadıaskeri Mevlâna Halil Paşazâde Mehmed Arif Efendi hazretleri i’lâm itmeleriyle i’lâmları mûcibince cihet-i mezkûre merkûmların uhdesinden ref’ ile merkûmâna tevcîh ve berâtı i’ta olunmak deyu 21 Rebiü’l-âhir 1241 (1826) tarihiyle müverrah ve mu-sahhah fermân-ı âli sâdır olmağla sâdır olan fermân-ı âli mûcibince merkûm Sey-yid Hâfız İsmail ve Seyyid Ahmed nâm karındaşlar ber-vech-i iştirâk tevcîh buy-ruldu.

----------------------------------
* Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Hurûfât Defterleri No: 1153 (1690-1704), 1140 (1696-1699), 1133 (1716-1723), 1119 (1723-1726), 1094 (1730-1741), 1100 (1742-1754), 1092 (1754-1761), 1082 (1768-1770), 1075 (1764-1773), 1158 (1774-1787), 1096 (1775-1783), 1095 (1784-1788), 537 (1788-1795), 565 (1795-1801), 539 (1802-1808), 541 (1808-1811), 568 (1812-1821), 542 (1823-1829), 1144 (1728-1730).
Çadırcı, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara, 1991, s. 40; İmamların beledî, adlî, askerî, malî ve sosyal alanda gördükleri va-zifeleri Bursa örneğinde ortaya koyan çalışma için bkz. Akın, Ahmed, “ Osmanlı Devleti’nde Din Görevlilerinin Rolü (XVI. Asırda Bursa’da)”, Diyanet İlmî Dergi, 40/3 s. 52-57
Beraat, padişah tarafından bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muâfiyetin verildiğini belirten ve veren padişahın tuğrasını taşıyan belgeye denilmektedir. Verilen bir beraat, ancak üzerinde tuğrasını taşıdığı padişahın sal-tanatı süresince geçerli olduğundan, eski beratın yeni padişah zamanında da geçerli olması için “tecdîd” edilmesi yani yenilenmesi gerekiyordu. Bunun için eskisinin getirilmesi gere-kiyordu. Kaybedilmeleri yani “zâyi’”leri durumunda ise ilgili kalemlerden kaydının tahkik edilmesinden sonra yenisi veriliyordu. Kütükoğlu Mübahat, Osmanlı Belgelerinin Dili, 1998, s. 124, 136-137
Kasım Fakıh mahallesindeki Sinan Efendi Mescidi’ne babalarını yerine imam olarak atanan iki kardeşin tercih edilmesinde mahalle halkının etkisi için bkz. Ek-1
Beydilli, Kemal, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul, 2001, s. 2
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 541, s. 60
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 565, s. 18
VGMA, Hurûfât Defteri, No:1100, s. 20
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1092, s. 39
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1094, s. 23
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1094, s. 23
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1143, s. 190
VGMA, Hurûfât Defteri, No:1095, s. 13
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 541, s. 59
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1153, s. 83
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1092, s. 41
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 122
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 122
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 21
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 122
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 568, s. 19
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 541, s. 59
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 568, s. 18
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1082, s. 58
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1092, 41
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1082, s. 58
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 122
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1092, s. 41
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1096, s. 16
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1094, s. 24
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1082, s. 58
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 658, s. 12
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1095, s. 13
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1095, 13
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1095, s. 13
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1094, s. 22
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1096, s. 15
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1196, s. 15
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1096, s. 15
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1094, s. 22
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1100, s. 20
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1082, s. 42
VGMA, Hurûfât Defteri, No:1722, s 122
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1133, s. 123
VGMA, Hurûfât Defteri, No: 1082, s. 59
VGMA, Hurufat Defteri, No: 1094, s. 23
VGMA, Hurûfât Defteri No: 542, s. 54