Makale

Abdestin Sembol ve Dini Tecrübe Boyutu

ABDESTİN SEMBOL VE DİNÎ TECRÜBE BOYUTU

Abdurrahman KASAPOĞLU *

Özet:
Namaz öncesinde yapılan temizlik, tevhit inancının ilke ve amaçlarını gerçekleştirmeyi esas alır. Namaza başlamadan önce gerçekleştirilen temizliğin şekil ve mana boyutu Kur’an tarafından belirlenmiştir. Abdest, gusül, teyemmüm gibi ibadete hazırlayıcı temizlik eylemleri, sadece bedensel bir faaliyet olmayıp, aynı zamanda ruhsal bir arınmadır. Gerçek anlamda abdest alan bir mü’min, zihinsel ve duygusal açıdan hazır bir vaziyette ibadete giriş yapmış olur.
Anahtar Kelimeler:
İbadet, Manevi Temizlik

The Symbol and Religion Experience Dimension of Ablution
Abstract:
The cleaning before pray takes principals and goals of unity belief as basis. The meaning and shape aspect of the cleaning before pray is defined in Quran. Preparoty cleaning actions like ablution, gusl, teyemmum are not only physical actions but also spiritual cleaning. A Muslim who has an ab-lution through its real means starts his pray ready regarding intellectual and emotional aspects.
Keywords:
Pray, Spiritual Cleaning

Giriş
İnsan, maddi dünyadaki varlıklarla ilişki kurmanın yanında, metafizik âle-me de yönelme ihtiyacı hisseder. Metafizik âlemle kurulan ilişki maddi dün-yadaki ilişkilerden farklıdır. Bu yüzden metafizik âlemle ilişki kurmak isteyen kişi zihinsel ve duygusal açıdan belli hazırlıklar yapmalıdır. Nitekim tarih ön-ceki dönemlerinden günümüze kadar uzanan süreçte dinlerin çoğu, ibadet ön-cesi hazırlık ritüellerine büyük önem vermişlerdir. İslâm dini de, Allah ile ku-rulan iletişimin en yakın ve yoğun biçimi olan namaz öncesinde belli ruhsal ve bedensel hazırlıkları öngörmüştür. Gusül, abdest, teyemmüm adı altında Kur’an’da amaç ve şekli belirlenen ibadet unsurları, mü’minleri namaza yani Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlarlar.
Kur’an’ın açıklamaları doğrultusunda, namaza hazırlık ritüellerinin şekil ve öz olmak üzere iki temel yapıdan oluştuğunu ve bu yapının bozulmaz bir bütün teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Araştırmamızda, namaz öncesi yapılan te-mizlik hazırlıklarının şekil ve mana boyutunu ortaya koymaya çalışacağız. Öncelikle, konuyla ilgili Kur’an âyetlerini ve müfessirlerin bunlara getirdiği yorumları esas alacağız. Yine konumuza açıklık getiren hadis-i şeriflere ve ta-savvuf kaynaklarının verilerine yer vereceğiz.
Namaza hazırlanmak amacıyla yapılan maddi ve manevi temizlik faaliyet-lerini şekil farklılıklarına ve boyutuna bağlı olarak üç başlık altında ele alıp, gusül, abdest ve teyemmüm konularını şekil ve amaç açısından yani hem sem-bol hem de dinî tecrübe olarak inceleyeceğiz.
Abdest, gusül ve teyemmümü şekil olarak kavramak, yapılışını öğrenmek zor değildir. Fakat bu ibadet unsurlarının amaç ve anlamını hakkıyla kavra-mak, ibadet esnasında da bilinç düzeyinde tutmak daha fazla gayret gerektirir. Temizlik ritüelleri yerine getirilirken, farkında olmadan en çok ihmal edilen konu, bunların anlam ve amaçlarının yeterince hatırlanamaması ve hissedile-memesidir. Anlamına, ruhuna nüfûz edilemeyen bir ibadet ise, sırf şekil olarak insana yük gibi gelir. Oysa bilinçli, amaçlı ve bu amaçlara motive olmuş şe-kilde yerine getirilen ibadetler, büyük bir heves ve arzu içerisinde gerçekleşti-rilir. Bu yüzden, araştırmamızda abdest, gusül ve teyemmümün dinî tecrübe boyutuna yani düşünce ve duygu yönüne, amaçlarına ağırlıklı bir şekilde yer vereceğiz.
A. Farklı Dinlerde İbadet Unsuru Olarak Temizlik
Genellikle dinlerin çoğunda temizlik, Tanrının hoşlandığı bir durum olarak kabul edilmiştir. Tanrıya yaklaşmanın ön koşulu sayılmıştır. Bu anlayışa bağlı olarak çeşitli temizlik ayinleri ortaya çıkmıştır.
Birçok varlık ve nesnenin yanında su da arıtıcı niteliğiyle dinî ibadetlerde önemli bir yere sahip olmuştur. Suya kimi zaman tapılmış, kimi zaman da kült aracı olarak yönelinmiştir. Su, taş ve toprak önemli dinî semboller arasında sayılmıştır.
Birçok dinde ibadetler öncesi yapılan temizlenme ve ibadet hâline geçebil-mek için yapılar ritüeller mevcuttur. Örneğin, Sümerlerde, Hititlerde, Hindu-izm’de dinî yıkanma, ibadet öncesi yapılan hazırlıklar arasındadır. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta, Mısır, Mezopotamya, Yunan, Roma ve Uzakdoğu dinlerin-de genellikle âyine bağlı ve sembolik yönü ağır basan abdeste benzeyen temiz-lik türlerine rastlanmıştır. Sabiîlerde gusül ve abdestin olduğu söylenir.
Sâbiî kavramının kendisi Sâbiîlerdeki yıkanma ediminin kanıtlarından biri-sidir. Bu kavramın Süryanca kökü olan sb’, vaftiz olmak, yıkanmak anlamın-dadır. Aynı kökten türetilen “masbuta” kelimesi, Sabiîlerin sık sık yaptıkları ve çok önem verdikleri vaftizi anlatır. Sâbiîlerin bu özelliklerinden dolayı, Arap komşuları onları, muğtasıla yani yıkananlar diye isimlendirmişlerdir.
Sâbiîlerde maddî ve manevî temizlik için banyolar kullanılırdı. Sâbiîlikte vaftiz, ilâhî âleme yükseliş için önemli bir araçtır, kurtuluş için ruhların sarıl-maları gereken önemli husustur. Sâbiîlere göre vaftiz edilen Yardna, yeryüzü-ne insanların kurtuluşuna vesile olsun diye ilâhî âlemden gönderilmiştir.
Hinduizm’de, her ibadet öncesi, kirlenmeden ve uykudan sonra banyo yapma şartı vardır. Kutsal nehirlerde yıkanmak Hinduizm’deki tapınma ey-lemlerinden birisidir. Brahmanlarda kutsal kabul edilen Ganj nehri, insanı gü-nahlardan temizler. Bu kutsal nehirde yıkanmak, ayinsel olarak suya giren kimseyi, nehrin kuzeyindeki uzak dağda bulunan mitik kaynağı ile ilişkilendi-rir. Şintoizm’de, soğuk su ile yıkandıktan sonra, üzerindeki ıslak elbiselerle mabedin çevresinde yüz kez dönülür. Şinto mabetlerinde yıkanma kapları bu-lundurulur.
Hıristiyanlıkta, ayinlerde kullanılan su, yağ gibi malzemeler sembolik an-lam kazanmıştır. Vaftiz yapılarken de bu malzemelerden kullanılmıştır.
Vaftiz bedenle ve beden üzerinde yapılan sembolik bir eylemdir. Vaftiz suyuna girmek suretiyle yeni bir hayata doğma isteği ifade edilir. Hıristiyan-lıkta bir kimsenin kiliseye kabulü, vaftiz aracılığıyla sağlanır. Genel anlamda vaftiz, yeni bir inanca girme, iman tazeleme, bir günahtan arınma, herhangi bir dinsel davranışa hazırlanma gibi amaçlarla bedenin tamamını ya da bir kısmını yıkayarak gerçekleştirilen ayindir.
B. Kur’an’da Abdest, Gusül ve Teyemmüm
Kur’an, Nisâ sûresinde, namaz için yapılması gereken hazırlıkları açıklar-ken, sarhoşluktan uzak durmayı şart koşmuştur. Ardından da cinsel ilişki veya tuvalet ihtiyacının giderilmesine bağlı olarak meydana gelen kirlilikten temiz-lenmeyi istemiştir. Mâide sûresinde ise namaz abdestinin nasıl alınacağına dair ayrıntılara yer vermiştir. Her iki sûrede de cünüplük durumu, gusül konusu, teyemmümün yapılış şekli ve teyemmümü gerektiren koşullar tekrar edilmiş-tir:
“Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesi-niz. Yoldan geçici olmanız dışında, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). Eğer hasta yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin: Toprağı yüzle-rinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah, çok affeden, çok bağışlayan-dır.”
“Ey inananlar, namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi, dirsek-lere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve ayaklarınızı da to-puklara kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta yahut yolcu iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara dokunmuş ve su bulamamışsanız, temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize, ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizle-mek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.”
Araştırmamızda, namaz öncesi yapılması gereken hazırlıkla ilgili temiz-lenme konusunu değerlendirirken, Mâide sûresinin 6. ve Nisâ sûresinin 43. âyetlerini esas alacağız. Bu âyetlerdeki önemli ilke, amaç ve kavramlar üze-rinde duracağız. Önce hangi koşullarda temizlik yapılması (abdest, gusül, te-yemmüm) gerektiği üzerinde duracağız. Sonra namaz için yapılması istenen temizliğin, namaza sarhoşken yaklaşma yasağı ile ilişkilendirilmesi meselesine açıklık getireceğiz. Ardından, sırasıyla gusül, abdest ve teyemmümün hem şe-kil hem de içerik boyutlarını ortaya koyacağız.
I. Abdest, Gusül ve Teyemmümü Gerektiren Durumlar
Namaz kılmadan önce gusül, abdest ya da teyemmüm almayı gerektiren durumlar, tuvalet ihtiyacının giderilmesi ve cinsel güdünün aktif hâle gelmesi-dir. Cinsel güdünün aktif hâle gelmesi, Kur’an’da kadınlara dokunmak şeklin-de tasvir edilir. Cinsel aktivite ve eylem sonucunda ortaya çıkan kirlilik duru-mu “cünüb” kelimesiyle anlatılır. Cünüplüğün anlamını ortaya koyabilmek için bu kavramın Arapça’daki ve Kur’an ıstılahındaki manaları üzerinde dura-cağız. Aynı açıklamayı kadınlara dokunmayı dile getiren “mülâmese” kavramı hakkında da yapacağız.
Kur’an’da, tuvalet ihtiyacının giderilmesi, gâit’ten gelmek şeklinde ifade edilmiştir. Bu bağlamda, kısaca gâit kavramı üzerinde de duracağız.
“Gâit”, örtüp gizleyen çukur anlamına gelir. Tuvalet ihtiyacını gidermek için çıkan kimse, kendisini insanlardan gizleyen bir yere ya da siper olacak bir şeyin arkasına konuşlandığı için tuvalete gâit denilmiştir. Kinaye yoluyla, tu-valet ihtiyacını gidermeyi, bedenden kirli nesnenin çıktığını anlatmak için “gâit’ten gelmek” ifadesi kullanılmıştır. Türkçe’de bu duruma abdest bozmak denir.
“Cünüb” kelimesi, yan anlamındadır. Bu kelimeden türeyen, mücânebe, te-cennüb kelimeleri, kenarda durmak, kaçınmak, uzaklaşmak demektir. Kişinin kendisini cinsel doyuma kaptırması, temizlikten ve namazda taşınması gereken ruh hâlinden uzaklaşmayı anlatır.
Cünüplük durumu, cinsel boşalma yoluyla meydana gelir. Söz konusu bo-şalma, fiilî cinsel ilişkiden kaynaklanabileceği gibi, cinsel ilişkide bulunmadan da, örneğin rüyada yaşanan cinsel deneyime bağlı olarak meydana gelebilir.
Mülâmese, aslında dokunmak anlamına gelir. Bazı müfessirlere göre, bu âyetteki mülâmese, cinsel ilişkide bulunmak anlamındadır. Buradaki mülâmese ifadesi, cinsel birleşmeden kinayedir. Mülâmese’nin mutlak manada dokun-mak anlamına geldiğini söyleyenlerin yanında, hem dokunmayı hem cinsel ilişkiyi birlikte anlattığını ileri sürenler de vardır.
Bu bağlamda Kur’an, namaz kılabilmek için temizlenmeyi gerektiren iki özel durum belirlemiştir. Bunlardan birisi cinsel aktivite, diğeri ise tuvalet ih-tiyacının giderilmesidir.
II. Namaz İçin Yapılan Hazırlıkta Temizliğin Sarhoşlukla
İlişkilendirilmesi
Nisâ sûresinde (4/43), alkolden doğan sarhoşluktan sakınma konusu cünüp-lükten sakınma meselesiyle ilişkilendirilmiştir. Her iki durumda da namaza yaklaşılması yasaklanmıştır. “Ve lâ cünüben” ifadesi, “ve entum sükârâ” ifade-sinin üzerine atfedilmiştir. Böylece, “sarhoşken ve cünüp haldeyken namaza yaklaşmayın” anlamı ortaya çıkmıştır.
Bir mü’min hayatı boyunca namaz kılarken ruhsal olarak Allah ile karşı karşıya gelir. O’na karşı olan sorumluluğunu hatırlar. İnsan, gerçek manada ibadeti (Allah ile kurduğu ilişkiyi) sakin bir kafayla bilinçli bir şekilde sağla-yabilir. Kur’an’da, ne dediğini bilemeyeceği için sarhoş kimsenin namaza yak-laşması yasaklanmıştır. Çünkü namazda, kişinin ağzından çıkanı kalbinde his-setmesi, ne dediğinin farkında olması önemlidir. Namazda, Kur’an âyetlerinin okunması, duâ ve zikirle Allah’ın anılması söz konusudur. Bütün bunlar için tam bir kavrayış, zihinsel yetilerin eksiksiz kullanımı gerekir. Oysa sarhoş iken kişinin kulluk görevini tam bir bilinçle yerine getirmesi, Allah ile olan iletişimini huşû ve tam bir saygı içerisinde gerçekleştirmesi mümkün olmaz.
Namaz kılan kimsenin yapması gereken şey, bütün benliğiyle Allah’a yö-nelmek ve O’ndan başka her şeyden ilgiyi kesmek, uyku, açlık gibi rahatsız edici durumlardan, aklı meşgul eden her şeyden uzak kalmaktır. Kişi ancak bu şartlar altında namaz dışındaki konulardan arınmış bir zihin ve kalple, huşû içerisinde Allah’a kulluğa yönelebilir.
Gusülde ve abdestte, Allah’ın huzuruna çıkmak için hazırlık yapma anlamı vardır. Abdest bir anlamda namazın anahtarı sayılır. Abdest alan bir mü’min, bilinci açık vaziyette, iradesini kontrol ederek, bedenini ve kalbini arındırmış olarak namaza girer. Maddî ve manevî açıdan temiz bir şekilde Allah’ın huzu-runa çıkmak, mü’minin imanıyla ve benliğini bütünüyle O’na teslim edişiyle uygun düşer.
Kur’an, mü’minlerin namaza hazırlanma koşullarını açıklarken, önce sar-hoşluktan uzaklaşmayı, sonra da cünüplükten ve abdestsizlikten temizlenmeyi istemiştir. Namaz öncesi uzak durulması gereken sarhoşluk sadece alkollü içe-ceklerden kaynaklanan sarhoşlukla sınırlı olmayıp, her türlü zihinsel duyarsız-lığı ve bulanıklığı da kapsamaktadır. Namaz öncesinde gusül ve abdesti emre-den hükümlerle, sarhoşken namaza yaklaşmayı yasaklayan hüküm yan yana aynı âyette ele alınmıştır. Bu durum, namaz için yapılan temizlenme eylemin-de bilincin uyarılmasının da amaçlandığına işaret eder.
Namaz için yapılan temizlik, aynı zamanda zihni tam olarak kullanmayı engelleyen uyuşukluktan arındırmaya yardım eder. İnsanı bilinçli bir şekilde Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlar.
III. Guslün Tecrübe Boyutu
Cünüp kimse, namaza durmadan önce gusül almalıdır. Nisâ sûresinde (4/43), “iğtisâl” kalıbıyla yer alan gusül, suyun bedenin yıkanabilen her yerine ulaştırılmasıdır.
Gusül almayı gerektiren durumlar, mü’minin iç ve dış dünyasında bir tür yorgunluk, gevşeklik ve dağınıklık meydana getirir. Bütün damarlarda ciddi bir sarsıntı olur. Gusül sayesinde bu gibi durumlar giderilerek bedende dinçlik ve gayret, kalpte uyanıklık, ruhta arılık meydana gelir. Böylece mü’min ken-disini Allah’ın huzuruna çıkmaya hazır hisseder. Başta namaz olmak üzere mü’minin bütün yaşantısına temizlik yansır, böylece dindarlığın inanç boyutu güç kazanır.
İhtidâ eden yani İslâm’a yeni giren kimsenin gusül abdesti alması geleneği, guslün dinî tecrübe boyutuna ilişkin önemli ipucu verir. İhtidâ eden kimse için gusül, her türlü batıl inanç ve kanaat kirinden arınmayı sembolize eder. İhti-da, yeni bir iman hayatına başlamayı, bir tür yeniden doğuşu ifade eder. Eski inançtan arınıp, soyutlanıp yeni bir iman hayatına başlangıç yapmayı, sembo-lik olarak gusülden daha iyi anlatan bir simge bulunamaz.
Nisâ sûresinde cünüplükten kurtulmak için, istiğsâl ifadesi kullanılarak yı-kanmaya vurgu yapılmıştır. Mâide sûresinde ise, cünüplüğü giderme anlamın-da “fettahherû” denilmiştir. Tahâret kelimesi, tefa’ul kalıbıyla yıkanma eyle-mindeki mubâlâğayı dile getirmektedir. Gusülde bedenin yıkanmasında mu-bâlâğa yapılmasının gerekçesi şu şekilde açıklanmıştır: Cinsel ilişkide insan bütün bedeni ve benliğiyle öylesine hazza dalar ki, o an için ilâhî alandan ayrı düşer. Bedenin bir bütün olarak yıkanmasıyla, insan tekrar kendisini maddî dünyadan yalıtarak, ilâhî âleme yönlendirir.
Kanaatimizce, Nisâ sûresinde geçen iğtisâl kelimesi gusüldeki şeklî yıkan-ma boyutuna, buradaki fettahherû kelimesi ise hem iç hem de dış boyuta bir-likte vurgu yapmaktadır. Guslün şekil ve mana boyutu arasındaki ayrılmaz ilişkiyi pekiştirmektedir. Belki de manâ boyutunu biraz daha öne çıkarmakta-dır. Nitekim Kur’an’da tahâret kavramı, sırf manevî temizlik anlamında da kullanılmıştır.
Arapça’da tahera kökünün türevleri hem maddî hem de manevî, hatta daha çok manevî arınmayı ifade eder. Tahâret olgusu, bir şeyin helâl oluşunu, ahlâkî değerlere uygunluğunu, iç temizliği, günahtan uzak durmayı, putlara tapma gibi batıl inançlardan sakınmayı dile getirir. Bütün bu anlamlar göste-riyor ki, tahâret kelimesiyle dile getirilen gusülde manevî temizlik boyutunun önemli bir yeri vardır. Gusüldeki şeklî yıkanma ancak manevî arınmayla bir-likte tamamlanır.
IV. Abdestin Şekil ve Tecrübe Boyutu
Kur’an’da, belli organların yıkanması eylemiyle dile getirilen abdest, Arapça’da “vudû” kelimesiyle ifade edilir. Kelime anlamı el suyu olan ve ab (su) ile dest (el) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen abdest Fars-ça’dan Türkçeye geçmiştir.
Temel hadis kaynaklarının Tahâret bölümlerinde abdest yaygın bir biçimde “vudû” kelimesiyle ifade edilir. Abdestle ilgili birçok hadiste geçen “vudû” kelimesi, Kur’an’da yer almaz. Kur’an’da abdest, abdeste konu olan organla-rın yıkanması (ğasl) şeklinde ele alınır.
Namazdan önce abdest almayı emreden âyet inmezden önce, Mekke dev-rinde de bu uygulama vardı. Abdest almak, Mekke devrinden beri namazın şartları arasında yer almaktaydı. Aynı durum gusül için de geçerliydi. Henüz Mekke devrinde var olan gusül uygulaması, Hz. Peygamber tarafından emre-dilmişti.
Abdest alınırken âyette açıklanan sıraya riayet edilmesi ve niyet taşınması, kimi bilginler tarafından bir gereklilik, kimilerince de bir yetkinlik olarak de-ğerlendirilmiştir.
Mâide (5/6) ve Nisâ sûresinde (4/43) gusül ve teyemmüm ile ilgili genel kurallar tekrar edilir. Abdest, gusül ve teyemmümün kurallarına ilişkin yapı-lan açıklamaların ardından, dinin bu kuralları koymasının amaçları üzerinde durulur. Böylece, önce şekil açısından tarif edilen abdest, gusül ve teyemmü-mün, daha sonra özüne yani dinî tecrübe boyutuna dikkat çekilir.
Yüce Allah, her üç ibadet unsurunun sırf dış görünüşüne bakılarak gereksiz bir uğraş gibi algılanmaması gerektiğini, bunların mü’minler için önemli amaçlara hizmet eden eylemler olduğuna işaret eder.
Mü’min; abdest, gusül ve teyemmüm ibadetleri sayesinde, zahmete ve sı-kıntıya maruz kalmaz, aksine, içini ve dışını temizleme hazzına erer. Bedenin temizliği yanında ruhun arılığı onun için bir nimet konumunda olup, şükran ve minnettarlık vesilesidir.
Yüce Allah, abdest, gusül ve teyemmüm gibi dinî davranışları boş yere farz kılmamıştır. Bu yükümlülükleri yerine getirirken en ufak bir zorluğu, sı-kıntıyı amaçlamamıştır. Çünkü O, insanlara karşı merhametlidir, onların sade-ce yararını ve iyiliğini düşünerek kurallar koyar. Yüce Allah, bu eylemler sa-yesinde mü’minlere maddî ve manevî anlamda, görünür ve görünmez kirler-den –ahlâkî düşüklükten, inanç bozukluğundan- temizlenme, günahlardan kur-tulma fırsatı sağlamıştır. Abdest günahları örtme özelliği olan bir ibadettir.
Namaza hazırlık mahiyetinde olan abdest, sadece bedeni maddî kirlerden temizlemek demek değildir. Mü’min abdest almak suretiyle aynı zamanda iç dünyasını da kirlerden temizler. Bilinçli olarak alınan abdest, mü’mine ruhsal temizliği bedensel temizlikle birlikte algılatır. Böylece günahların kirlerinden temizlendiği şuurunu ve hissini kazandırır.
Abdestin ruhunda, mü’minin bağışlanma duygusuna ve günahlardan kur-tulma isteğine cevap veren derin bir anlam vardır. Hz. Peygamberin açıklama-larında bu gerçeğe rastlarız: “Müslüman ya da mü’min kul abdest alırken yü-zünü yıkarsa, gözlerinin bakışıyla işlediği hatalar, su ile ya da suyun son dam-lalarıyla birlikte gider. Ellerini yıkadığı zaman ellerinin işlediği hatalar, su ile ya da suyun son damlalarıyla birlikte gider. Ayaklarını yıkadığı zaman ayakla-rıyla işlediği hatalar, su ile ya da suyun son damlalarıyla birlikte gider. O kim-se günahlardan arınmış olarak abdestini tamamlar.”
Hz. Peygamber her fırsatta abdest sayesinde günahlardan arınma konusuna vurgu yapmış, kalplerde bu bilincin yerleşmesini amaçlamıştır: “Kim güzelce abdest alır, namaz kılarsa, Allah onu affeder.” “Kim güzelce abdest alırsa, tırnaklarının altındakilere kadar, vücudundan günahları dökülür.”
Namaza başlamadan önce alınan abdest, günahlardan vazgeçmeyi semboli-ze eder. Müslüman eliyle, yüzüyle, koluyla, başıyla ve ayaklarıyla pek çok ha-ta ve günah işleyebilir. Bu organlar yıkanmak suretiyle bir daha günah işle-meme ve ondan uzak durma kararı alınır. Abdest, fiilî bir tevbe yerine geçer. Mü’min bedeninin organlarıyla işlediği bütün günahlarından abdest aracılığıy-la temizlenmeye çalışır. Abdest, mü’min kimseye davranışlarını kontrol etme-sini, gerektiğinde pişmanlık duyup Allah’tan bağışlanma dilemesini sağlayan eğitici bir eylemdir.
Abdest, beden ve ruh temizliğinin aynı potada buluştuğu ve mü’minin Rabb’ine yöneldiği bir eylemdir. Abdestte, ruhsal temizlik beden temizliğin-den önce gelir. Ruhsal yönüyle abdest, manevî bakımdan arınmayı, benliğin sınırsız isteklerini kontrol altına almayı, bu uğurda bir tür mücadele yürütmeyi ve kişiliği olgunlaştırmayı ifade eder.
Manevî temizlik olarak abdest, namazın ruhuna uygun tavır takınmayı ve onun ruhuna uygun düşmeyen duygu, düşünce ve tutumlardan uzaklaşmayı ifade eder. Sadece şeklen, âdet kabilinden abdest alıp kirli bir gönülle, bozuk bir vicdanla, sapık düşüncelerle Allah’ın huzuruna çıkmak önemli bir eksiklik-tir. Bu yüzden, abdest alırken günahlardan ve manevî kirlerden arınmaya, pişmanlık duyup bağışlanma dilemeye niyet etmek gerekir. Müslüman bu de-rin anlamı benliğinde hissetmedikçe, işlediği günahların abdest aracılığıyla temizlendiğini duyumsamadıkça abdestte mükemmelliği yakalayamaz.
Abdestin alınma süreci içerisinde onun ruhuna uygun duygu ve düşüncele-rin taşınması, abdestteki kaliteyi artırır. Örneğin, eller yıkanırken, Allah’a, “ellerimizi O’nun varlıklarına hizmet etmek için temiz vasıtalar kılması için” duâ edebiliriz. Yüz yıkanırken, yüzün daima Allah’a çevrili olması için; kollar yıkanırken, kolların Allah’ın rızasına uygun çalışması için duâ edebiliriz. Başı meshederken, “başımızı imanla taçlandırdığı için” Allah’a şükredebiliriz. Ayaklarımızı yıkarken, “ayaklarımızı ilâhî amaçlar uğruna çalışırken sağlam ve sürekli kılması için” duâ edebiliriz.
Tahâret yani abdest ve gusül, namazın anahtarıdır. Abdest, mü’minin ciddi olarak Allah’ın huzuruna çıkma niyeti taşıdığını gösterir. Müslüman, namaza hazırlık mahiyetinde olan abdest ritüelini tam bir huşû içerisinde, duygusal ve zihinsel yönden uyanık bir vaziyette yerine getirmelidir. Onun mana ve hikmetini her zaman dikkate almalı, bunların tesirini ruhunun derin-liklerinde hissedebilmelidir.
Abdest’in zahir ve batın boyutlarıyla birlikte değerlendirilmesi, en iyi uy-gulamasını tasavvuf geleneğinde bulmuştur. Buna göre; beden temizliği olma-dan namaz geçerli olmaz. Kalp temizliği olmadan da mü’min marifet sahibi olamaz. Beden temiz su ile arındırılırken, kalp de saf, katışıksız tevhît inancıy-la aydınlatılır. Sûfî, görünürde bedensel temizlik, manevî olarak da tevhît bi-linci üzere bulunur. Onun gerçekleştirdiği dış temizlik ile iç temizlik arasında tam bir uyum vardır.
Abdest sembolizmi çerçevesinde mü’min kişi, Allah’a olan imanını yeni-den gözden geçirir. Neye, nasıl inandığını yeniden bilinç düzeyine taşır. Tevhît ilkesine aykırı olan duygu ve düşüncelerini benliğinden uzak tutmaya çalışır. Abdest bu yönüyle bir tür iman tazeleme eylemidir.
Sûfî anlayışa göre, ruh toprakla olan ilişkisinde kirlenir yani insan aldığı maddî hazlarla ruhu perdeler. Bu yüzden insanın maddî yanının yani bir an-lamda toprağın su ile yıkanması ve ruhunu örten toprak tabakanın açılması ge-rekir. İşte abdestin amacı, ruhun üzerindeki toprakla ilgili ağırlıkları kaldır-maktır. Mü’min bilinçli abdest almayı her zaman devam ettirirse, insan kendi-sini her zaman ilâhî âlemle ilişki kurmaya hazırlıklı hisseder.
Kur’an’da, insanın maddî boyutu toprakla ilişkilendirilir. İnsan namazda maddî benliğini bir yana bırakarak, metafizik âlemle ilişki kurar. İşte bu nok-tada abdest, maddî hayattan metafizik âleme geçişi ve yönelişi simgeler. Cinsel boşalma ve tuvalet ihtiyacını giderme, insanın toprakla ilişkisinin yani maddî yününün en belirgin boyutlarından birisidir. Bu iki durum, insanın maddî yö-ne doğru eğilmesini, kendisini dünyaya vermesini temsil eder. Yoksa, insanın maddî boyutları sadece ikisinden ibadet değildir. Yüce Allah, abdestte iki du-rumu temel alarak, maddî boyuttan uzaklaşmayı, ilâhî âlemle ilişki kurmaya hazırlanmayı kararlaştırmıştır. Allah’ın huzuruna çıkarken yapılması gereken temizlikte, cinsel aktivitenin ve tuvalet ihtiyacını gidermenin baz alınması bir yönüyle semboliktir. Çünkü abdest alan insan, sadece bu iki eylemin meydana getirdiği kirlilikten değil, bütün maddî bağlardan geçici olarak kurtulmayı, günah ve kusurlardan arınmayı amaçlamaktadır.
Temizlik hâli sadece beden için değil, ruh için de bir ihtiyaçtır. İnsan ruhu hayvanî (insanın maddî yönüne ilişkin) yük, fazlalık ve kirlerden arınarak, iç-sel aydınlanmaya ve genişlemeye gereksinim duyar. Mele-i a’lâ sakinlerinin durumuna benzemeye çalışır. Bu yüzden temizlik, kişisel olgunluğa ulaşma yolunda bir ön hazırlıktır.
Abdest almak, madde dünyasındaki insanın kendini ilâhî rahmet dalgasıyla özdeşleştirmesidir. Bu tür bir arınma insanın kökenlerine geri dönüşünü ifade eder. İnsanın, maddî yanını aşıp ruhsal yönünü iyice belirginleştirmesini an-latır. Madde âleminden sıyrılıp ruhlar dünyasına yönelişidir. İnsanın ruhlar dünyasındaki kökleri, madde dünyasındaki köklerinden daha derindir.
Namaz kılmak amacıyla günün belli vakitlerinde alınan abdest, Müslüman için temizliği bir alışkanlık hâline getirir. Abdest almak suretiyle Müslüman, dış dünyayla temas eden el, yüz, ayak gibi organlarını temizler, böylece sağlık açısından büyük bir avantaj elde etmiş olur. Özellikle çevre kirliliğinin arttığı büyük şehirlerde abdestin sağlık için önemi daha da iyi anlaşılır. Bazı uz-manlar, abdestin fizyolojik tesirleri üzerinde de durmuşlardır. Onlara göre, günlük periyotlar hâlinde yaklaşık beş kez suyla vücudun bazı organlarını yı-kamak, kas dokusunun rahatlamasına yardımcı olur, bedensel ve ruhsal gergin-liğin şiddetini azaltır.
Su ile temizlik yapma imkanı bulamayan kişinin almış olduğu teyemmüm, bedendeki artık elektriğin toprağa ya da toprak cinsinden bir şeye boşalmasını sağlar.
Kur’an, hem Mâide hem de Nisâ sûresinde namaz öncesi temizlenme ritü-ellerinin insanlara sıkıntı vermek amacıyla farz kılınmadığını, dolaylı olarak da insanların yararına olacak şekilde emredildiğini açıklamıştır. Abdestin ma-nevî amaç ve kazanımları her şeyden önce gelir. Ama bunun yanında yukarıda da açıklandığı gibi, abdestin yararları arasında onun maddî yani sağlık açısın-dan kazandırdıklarını da hesaba katmamız yanlış olmaz. Fakat abdestin maddî ve manevî kazanımları arasındaki dengeyi doğru ölçmek gerekir.
Abdestin sağladığı maddî yararlara bakarak, onun sırf sağlık ve beden te-mizliği için yapılan yıkanma eylemi olduğunu düşünmemeliyiz. Abdestin maddî avantajları bize onun gerçek manevî hedeflerini unutturmamalıdır. Ab-destin manevî amaçları, maddî yararlarından önce gelir. Kısacası, manevî bo-yutu ihmal edilen abdestin din açısından fazla bir anlamı yoktur.
V. Teyemmümün Şekil ve Tecrübe Boyutu
Teyemmüm Arapça’da, kasdetmek, aramaktır. Teyemmüm kavramının taşıdığı amaçlılık anlamı, teyemmüm alırken temizlenme niyetinin canlı tu-tulmasına işaret eder. Teyemmümde asıl olanın niyet ve kalp temizliği oldu-ğunu gösterir. Teyemmümde manen temizlenme niyeti taşınmadığı sürece asıl amaç gerçekleştirilmiş olmaz.
Mâide sûresinde (5/6), toprak cinsi bir şey üzerine teyemmün yapılmasının gerekliliği açıklanırken, “o toprak cinsinden olan şeyden” anlamına gelen “minhu” ifadesine yer verilir. Bu vurgu ifadesi, teyemmümde sırf niyetin ye-terli olmadığını, onun şeklî koşullarının da yerine getirilmesinin zorunlu oldu-ğunu belirtir.
Kur’an’da, hasta olanın – suya ulaşacak gücünün bulunmaması veya suyun zarar vermesi hâlinde- ve yolculukta bulunan kimselerin su bulamamaları du-rumunda teyemmüm yapabileceği açıklanmaktadır. Yine tuvalete gittikten ya da kadınlara dokunduktan sonra su bulamayanların teyemmüm edebileceği be-lirtilir.
Teyemmüm, herhangi bir nedenle su bulunmaması hâlinde büyük veya kü-çük abdestsizlikten temizlenmek için toprağa sürünme eylemidir. Teyemmüm yapan kişi, ellerinin ayasıyla toprağa veya toprak cinsinden bir yüzeye doku-nur, sonra da bunu yüzüne ve kol dirseğine kadar ellerine hafifçe sürer. Bu sembolik temizlenme, hem cinsel boşalma sonrası gusül yerine hem de namaz öncesi alınan abdest yerine geçer.
Kur’an’da, kendisiyle teyemmüm yapılan nesne “saîd” olarak adlandırılır. “Saîd” kelimesi, üste çıkan anlamına geldiği için yerin üstünde bulunup, yer cinsinden olan her şeyin üzerine teyemmüm edilir. Teyemmüm yapılırken te-mas edilecek şeyin mutlaka toprak olması şart değildir. Taş, çakıl, tuğla gibi nesnelere sürünerek de teyemmüm yapılabilir.
Teyemmümde, maddî bir temizliğin olmadığı ortadadır. Bu yüzden olaya psikolojik açıdan yaklaşılmalıdır. Teyemmüm, su aracılığıyla temizlenme im-kanı bulamamış kimsede kendisini temizleme ve namazda Allah’ın huzuruna temiz çıkma bilincini canlı tutar.
Yüce Allah, teyemmüm sayesinde manevî temizliğin ortaya çıkacağını açıklamıştır. Böylece bir mü’min, namaz ibadetini temizlik çerçevesinde yeri-ne getirmiş olmanın bilinciyle gönül rahatlığı yaşar. Teyemmüm yapmak te-mizlik duygusunu ve ibadete hazırlık şuurunu canlı tutarak psikolojik bir katkı sağlar.
Teyemmüm, sembolik bir temizlenme etkinliğidir. Namaza, namaz kılına-cak yere ve namaz vaktine saygıyı ifade eder. Suyun bulunmadığı koşullarda, gusül veya abdest yerine teyemmüm yapmak yani temizlenmek niyetiyle kalbi arındırmak, temizliğin hem maddî hem de manevî boyutu olduğunu gösterir. Teyemmüm gösteriyor ki, namaz kılabilmek için asıl olan kalp temizliğidir. Ancak, maddî temizlikle manevî temizlik birbirini tamamlar. Temizliğin içsel boyutu kadar dış boyutu da önemlidir. Suyun bulunması hâlinde gusül ve ab-dest almak zorunludur. Suyun bulunmaması durumunda ise, bir ritüel olarak teyemmüm yapmak mecburidir.
Gerçek anlamda bir temizlik olmasa da Yüce Allah, teyemmüm yapan kimseyi temiz hükmünde sayar. Toprağa yönelerek alçak gönüllülük gösteren bir mü’minin, büyüklenme eğiliminden kaynaklanan kusurlarını kaldırır.
Bu yönüyle toprağa yönelme, bir tevazu göstergesi sayılır. Mü’min, Al-lah’ın huzuruna çıkmadan önce benliğindeki büyüklenme, gurur gibi her türlü eğilimi bir yana bırakır. Mü’min, Allah’ın yüceliği karşısında kendi benliğin-den vazgeçerek, sadece O’nu yüceltir ve O’na saygı gösterir. Rab-kul ilişki-sinde kendi konumunu belirler.
Nisâ sûresinde (4/43) belirtildiği gibi, Yüce Allah, günahları ve hataları bağışlayan, örtendir. O, bu sıfatlarının bir yansıması olarak Müslümanlara ko-laylık ve genişlik sağlamıştır. Su ile gusül ve abdest almak için koşullar uygun olmadığında, zor durumda kalmamaları için teyemmüm yapmaya izin vermiş-tir.
Müfessirler Yüce Allah’ın bağışlayıcılığını gusül ve abdest konusunda geti-rilen kolaylıklarla ilişkilendirmişlerdir. Kanaatimizce mesele, bundan daha ge-niş boyutlarda ele alınmalıdır. Yüce Allah; gusül, abdest ve teyemmümle ilgili hükümleri açıkladıktan sonra, kendisine ait çok önemli iki sıfatı hatırlatmıştır. Bu iki önemli sıfatı -afuvv ve ğafûr- sadece teyemmümle sağlanan kolaylık konusuyla ilişkilendirmek yeterli değildir. Allah’ın buradaki asıl bağışlayıcılı-ğı, namaz öncesi yapılan temizlik vasıtasıyla günahları affetmesi, kusurları ba-ğışlaması, yapılan tevbeleri, ortaya konan pişmanlıkları kabul etmesidir. Nite-kim daha önce ele aldığımız hadis-i şeriflerde, abdestin günahların bağışlan-masında oynadığı role değinmiştik.
Sonuç
Abdest sırf bedensel bir temizlik faaliyeti değildir. Aynı zamanda ruhsal bir yöneliş olan abdest, her türlü olumsuz duygu ve düşünceden arınma anla-mına gelir. Abdestin niyet boyutu çok önemlidir. Abdest insanın ibadete yöne-lişini kolaylaştıran ve bu yönelişin dış görüntüsünü yansıtan bir eylemdir.
Namaz ibadeti tam bir ruhî konsantrasyon ile gerçekleşir. Bu konsantras-yon, namaz öncesi yapılan hazırlıklarla yakından ilgilidir. Gerçek anlamıyla abdest almak suretiyle bir mü’min, Allah’tan başka düşüncelerden arınmış ola-rak, zihinsel ve duygusal açıdan hazır bir vaziyette ibadete giriş yapmış olur.
Teyemmümden de anlaşıldığına göre, namaz için yapılan bütün temizlik eylemleri hijyenin ötesine geçerler, mü’mine, Allah’ın huzuruna çıkmadan önce arınma fırsatı sağlarlar. Şekil ve mana bütünlüğü içerisinde alınan gusül ve abdest, insanın içinde bir tür uyanıklık ve canlılık, düşünsel ve duygusal açıdan namaza yönelme kabiliyeti meydana getirir.
Namaz öncesi yapılan temizlik etkinlikleri, sadece şekil boyutu dikkate alındığında, manası ve amaçları bir yana bırakıldığında, yalnızca bir zahmet ve sıkıntı gibi algılanabilir. Fakat abdest, gusül ve teyemmüm, mana ve amaç-larına nüfûz edilerek yerine getirilirse, maddî ve manevî birçok kazanımı be-raberinde getirir. Böylece bu eylemlerin sıkıntı değil, aksine büyük bir kazanç vasıtası olduğu anlaşılır. Bu yüzden Kur’an, namaz öncesi yapılan temizlikleri şekil ve mana bütünlüğü içerisinde yerine getirmeyi mü’minlere önermiştir. Amaçları düşünülerek ve hissedilerek yapılan temizliğin mü’minlere külfet değil, büyük avantajlar getireceğini açıklamıştır.
Sembol kullanma ve kullanılan sembollere anlamlar yükleme insanlığın or-tak özelliğidir. Belli alanlarda kullanılan semboller ve bu sembollere yüklenen anlamlar birbirinin bütünüyle aynı olmasa da aralarında bazı benzerlikler bu-lunur. Aynı şekilde din alanında, farklı dinlerde kutsal ile kurulan ilişkilerde kullanılan semboller birbiriyle benzerlik arzeder. Bu benzerliği, İslâm dininde namaz öncesinde yapılması gereken temizlik ritüelinde de görürüz. Değişik dinlerde, kutsal ile iletişime geçmeden önce yapılan temizlenme ritüellerine rastlarız. Bu konuda İslâm diniyle diğer dinler arasında bazı benzer noktalar göze çarpar. Fakat bu benzerliklere rağmen namaz öncesi yapılan temizlik; şe-kil, içerik, amaç ve kaynağı itibariyle diğerlerinden farklıdır. Namaz öncesi yapılan temizlik, tevhît inancının ilke ve amaçlarını gerçekleştirmeyi esas alır. Bu temizliğin sembol ve mana boyutunu belirleyen kaynak Kur’an’dır.

--------------------------
* Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Constantin Tacou, Din ve Fenomenoloji: Mircea Eliade’ın Eserlerine Toplu Bakış, Çev. Havva Köser, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 90; Sedat Veyis Örnek, İlkellerde Din Büyü Sanat Efsane, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 2000, s. 103-104.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, I/68; Hüseyin Portakal, Din ve İnsan, Yalçın Yayınları, İstanbul, 1994, s. 56; Hüseyin Certel, “Kûtu’l-Kulûb”: Ebû Tâlib el-Mekkî’de Tasavvufî Yaşayış, Hamle Basın Yayın, İstanbul, 1993, s. 174.
Şinasi Gündüz, Mitoloji İle İnanç Arasında, Etüt Yayınları, Samsun, 1998, s. 107.
Gündüz, Mitoloji İle İnanç Arasında, s. 213; Ekrem Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Yayını, Isparta, 2002, s. 103.
Felicien Challaye, Dinler Tarihi, Çev. Semih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, 1998, s. 64; James L. Cox, Kutsalı İfade Etmek, Çev, Fuat Aydın, İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 134; Annamarie Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999, s. 118; Ekrem Sarıkçıoğlu, Din Fenomenolojisi, S.D.Ü. Yayınları, Isparta, 2002, s. 103; Şaban Kuzgun, Dinler Tarihi Dersleri, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 1993, s. 114, 137-138.
Latif Tokat, Dinde Sembolizm, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2004, s. 136.
Balomalar arasında yıkanma yoluyla yeni bir hayata doğma inancının ilkel görüntüleri vardır: Yaşlandığında dişleri dökülen, derisi pörsüyüp buruşan bir Baloma, sahile giderek tuzlu suda yıkanır. Böylece, tıpkı yılanların yaptığı gibi deri değiştirerek, küçük bir çocuğa, daha doğrusu bir embriyona dönüştüğüne inanır. (Bronislaw Malinowski, Büyü Bilim ve Din, Çev. Saadet Özkal, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1990, s. 207)
Jolande Jakobi, C. G. Jung Psikolojisi, Çev. Mehmet Arap, İlhan Yayınevi, İstanbul, 2002, s. 131; Antoine Vergote, Din İnanç ve İnançsızlık, Çev. Veysel Uysal, M.Ü.İ.F.V. Yayınları, İs-tanbul, 1999, s. 263, 266; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, s. 379; Mehmet Ali Kirman, Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü, Rağbet Yayınları, İs-tanbul, 2004, s. 243.
Nisâ, 4/43.
Mâide, 5/6.
Abdullah İbn Ahmed en-Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1996, I/333; Muhammed İbn Ali İbn Muhammed eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 1995, I/592; İzzet Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, Çev. Mustafa Altınkaya ve Diğerleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 1998, VI/133; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, tsz., II/1358, III/1589; Ateş, a.g.e., II/291.
Ebû Abdullah Muhammed ibn İdris eş-Şâfî, el-Ümm, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1983, I/52; Ateş, a.g.e., II/289.
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, tsz., I/277; el-Mevdudî, a.g.e., I/295; Ateş, a.g.e., II/291-292.
el-Kurtubî, a.g.e., V/145; eş-Şevkânî, a.g.e., I/592; Abdurrahman İbn Nâsır es-Sa’dî, Teysîru’l-Kerîmi’r-Rahmân fî Tefsîri Kelâmi’l-Mennân, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1996, s. 145.
en-Nesefî, a.g.e., I/333; Yazır, a.g.e., II/1357.
Muhammed İbn Muhammed İbn el-Muhtâr eş-Şankîtî, Azvâu’l-Beyân fî Îzâhi’l-Kur’ân bi’l-Kur’ân, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1995, I/241; es-Sâbûnî, a.g.e., I/277; Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsîru’l-Münîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1991, V/82; es-Sa’dî, a.g.e., s. 144; Esed, s. 145; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1985, II/595; Ateş, a.g.e., II/287; M. Sait Şimşek, Kur’an’ın Ana Konuları, Beyan Yayınları, İstanbul, 1999, s. 156.
el-Kurtubî, a.g.e., V/131.
el-Kurtubî, a.g.e., V/136; ez-Zuhaylî, a.g.e., V/83.
Muhammed Mahmûd Hicâzî, et-Tefsîru’l-Vâzıh, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, 1991, I/487; Bilmen, a.g.e., II/734; A. Hamdi Akseki, İslâm Dini, Nur Yayınları, Ankara, tsz., s. 129.
Muhammed Hamidullah, İslâm’a Giriş, I.I.F.S.O., U.S.A., 1971, s. 176.
Muhammed Cemâluddîn el-Kâsimî, Tefsîru’l-Kâsimî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1994, III/72, Yazır, a.g.e., III/1588.
“Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, yücelteceğin bir sadaka al ve onlara duâ et; çünkü senin duân, onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103) Âyette sadakanın temizleyiciliğinden söz edilmesi, manevî bir arınmayı dile getirir. Ayrıca bu tarz-daki âyetler için bkz., Bakara, 2/222; Âl-i İmrân, 3/55.
Ebu’l-Fadl Cemâluddîn Muhammed İbn Mükrem İbn Manzûr, Lîsânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1997, IV/504-506; Ebu’l-Kâsım el-Hüseyn İbn Muhammed er-Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, tsz., s. 307-308; Mecdüddîn Mu-hammed İbn Yakûb el-Fîrûzâbâdî, Besâiru Zevi’t-Temyîz, el-Mektebetü’l-ilmî, Beyrut, tsz., III/528-529.
Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, I/68; Bkz., Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, I/3; Hançerlioğlu, a.g.e., s. 7.
Derveze, a.g.e., VI/135; Ateş, a.g.e., II/288-289.
Hicâzî, a.g.e., I/486; Yazır, a.g.e., III/1586.
el-Mevdudî, a.g.e., I/377; Yazır, a.g.e., III/1589-1590.
el-Kâdi Nâsiruddîn el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, I/257; el-Kâsimî, a.g.e., III/72; el-Merâğî, a.g.e., II/393; Bilmen, a.g.e., II/733.
Ebû İsâ Muhammed İbn İsâ İbn Sevr, Sünen-i Tirmizî, Tahâret, 2, (Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, I/206)
Ebu’l-Hüseyn Müslim İbn el-Haccâc, Sünen-i Müslim, Tahâret, 5, (Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, I/206)
Müslim, Tahâret, 33.
Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, Dâru’ş-Şurûk, Kahire, 1997, II/850-851; Eva de Vitray-Meyerovitch, Duanın Ruhu, Çev. Cemal Aydın, Şule Yayınları, İstanbul, 1999, s. 44.
Robert Frager, Sufi Psikolojisinde Gelişim Denge ve Uyum, Çev. İbrahim Kapaklıkaya, Gele-nek Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 178-179.
Ebû Dâvûd Süleyman İbn el-Eş’as, Sünen, Tahâret, 61, (Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, I/49)
Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, Çev. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1996, s. 425-427.
Necmüddin Kübra, Risâle ile’l-Hâim (Tasavvufî Hayat), Çev. Mustafa Kara, Dergâh Yayın-ları, İstanbul, 1996, s. 75.
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğâ, Çev. Mehmet Erdoğan, İz Yayıncılık, İstan-bul, 1994, I/192.
Martin Lings, Simge ve Kökenörnek, Çev. Süleyman Sahra, Hece Yayınları, Ankara, 2003, s. 78.
Bilmen, II/733; Ateş, II/483; Mehmet Bayraktar, İslâm İbadet Fenomenolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1987, s. 28-29; Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, T.D.V. Yayınları, An-kara, 1993, s. 246-247.
M. Osman Necati, Kur’an ve Psikoloji, Çev. Hayati Aydın, Fecr Yayınevi, Ankara, 1998, s. 254-255.
el-Kurtubî, a.g.e., V/150; eş-Şevkânî, a.g.e., I/594; Yazır, a.g.e., II/1359; Ateş, a.g.e., II/289.
Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1997, IV/313.
Yazır, a.g.e., III/1589.
en-Nesefî, a.g.e., I/333; es-Sâbûnî, a.g.e., I/277; Ateş, a.g.e., II/289.
el-Kurtubî, a.g.e., V/150-151; es-Sa’dî, a.g.e., s. 145; Esed, a.g.e., s. 146; Bilmen, a.g.e., II/596; Ateş, a.g.e., II/289.
el-Kurtubî, a.g.e., V/153; en-Nesefî, a.g.e., I/333; el-Mâverdî, a.g.e., I/491; eş-Şevkânî, a.g.e., I/595; Yazır, a.g.e., II/1359; Ateş, a.g.e., II/289.
Bilmen, a.g.e., II/734; Muntasır Mîr, Kur’ânî Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Çev.Murat Çiftkaya, İnkılâb Yayınları, İstanbul, 1996, s. 196; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut, İstanbul, 1999, s. 595.
el-Kâsimî, a.g.e., III/72.
el-Kurtubî, a.g.e., V/156; eş-Şevkânî, a.g.e., I/596; ez-Zuhaylî, a.g.e., V/82; es-Sâbûnî, a.g.e., I/277; es-Sa’dî, a.g.e., s. 145; Bilmen, a.g.e., II/595.