Makale

KUR'AN'IN "HAYAT"LAŞMASINDA ÖZEL GÜN VE GECELERİN İMKÂNI

KUR’AN’IN “HAYAT”LAŞMASINDA ÖZEL GÜN VE GECELERİN İMKÂNI

Mustafa TEKİN*

Özet:
Kur’an-ı Kerim, müslüman dünyanın en temel kitabıdır. Kur’an-ı Kerim’e Hz. Peygamber (s.a.s.) günlerinden başlayarak verilen önem, her devirde sürdürülmektedir. Kur’an-ı Kerim okumasını iki farklı boyutta ele almak mümkündür. İlki, yüzünden okuma. İkincisi ise, içeriğini anlamaya yönelik okuma. Türkiye’de her iki okuma da yapılmaktadır. Ancak Kur’an-ı Kerim’in yüzünden okunması daha fazladır ve Türkiye halkının Kur’an’la ilişkisini de büyük oranda bu belirlemektedir. Fakat Kur’an’ın içerik bakımından anlaşılmasına yönelik okumalar da yapılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in Türkiye’de özel gün ve gecelerde daha çok okunduğu bir gerçektir. Bilhassa Ramazan ayı ve kandil gecelerinde Kur’an tilaveti yaygındır. Bunun dışında cenaze, mevlit gibi bir takım özel durumlarda da Kur’an unutulmamaktadır. Bu okumaların hayatın bütününe yayılması gerekmektedir. Bunun için de pozitif bir dil kullanarak özel gün ve gecelerde Kur’an’la olan ilişkiyi bir imkâna dönüştürmenin zemini iyi yoklanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kur’an-ı Kerim, Kandil Geceleri, Ramazan.

The opportunity on special occasions to explain the postive relationship between the Holy Qur’an and our daily life for the continuity and positive influence of the Holy Qur’an.
Abstract:
The Holy Qur’an is the most fundemental book in Muslim world. Muslims since the days of the Prophet Muhammad to today, have placed great importance on the Holy Qur’an.
It is possible to assess the reading of the Holy Qur’an through two different dimensions. The first is to recite the text of the Holy Qur’an. The second is to read to understand the content.. Both methods of reading exist in Turkey. However, reciting the text of the Holy Qur’an without a strong knowledge of content is more wide-spread in Turkey today, forming the general definition of the relationship which a large number of Turks have with the Holy Qur’an. But there are some serious efforts for understanding the content of the Holy Qur’an also.
It is a reality that the Holy Qur’an is widely recited on specifically special days and nights only. The reciting of the Holy Qur’an is also especially prevalent during the month of Ramadan and on important nights which relate to this month. It is also recited during important events like funeral and wedding ceremonies. These recitations can become quite important and spread through every aspect of our life.. For this reason, we need to make use of such opportunities on these special nights and events to explain positively our relationship with the Holy Qur’an.
Key Words: The Holy Qur’an, Private days, Ramadan, Special occasions.


Müslüman toplumlarının en temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, ibadet ögesi olmaktan hayat rehberliğine kadar insan hayatının çok geniş alanı içerisinde yer alır. Her şeyden önce 23 sene gibi bir zaman diliminde nazil olan Kur’an’ın, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaşamına ve toplumun dinamik ihtiyaçlarına eşlik eden bir söylemi vardır. Dolayısıyla Kur’an, birinci derecede gündelik yaşamın içinde her an ilkeleriyle kendisinden bahsettiren bir kitap olma hüviyetini taşımaktadır. Kur’an-ı Kerim’in hayatla örtüşen retoriği, Mekke’de Hz. Peygamber’in başlattığı tebliğ sürecinden başlayarak, günümüze kadar yapılan tüm okumalardaki canlılık içerisinde kendisini göstermektedir. Aslında Kur’an-ı Kerim’i sürekli gündemin ilk sırasına taşıyan temel öge de, hayata dair söyledikleridir. Ali İzzetbegoviç’in de dediği gibi, “Kur’an’ın bütün tefsirleri, onun, hadise, yani hayata başvurulmadan anlaşılmaz olduğunu göstermektedir.” Onun hayatla olan bu içiçeliği, insan yaşamının sürekli potansiyel bir referansı olmak bakımından konumunu kaybetmeyecek gibi görünmektedir.
Kur’an-ı Kerim’in hayatla olan paralelliği, en net biçimde onun nüzul süreci ve beraberinde Hz. Peygamber’in hayatına müracaatla anlaşılabilir. Bu, Hz. Peygamber’in hayatı ve mücadelesi ile Kur’an’dan inen ayetler arasındaki paralellikleri görebilmeyi de ima etmektedir. Fakat bunun da ötesinde toplumsal olaylar ile Kur’an-ı Kerim’in nüzul süreci arasında diyalojik ilişkilerin altını çizmek, Kur’an’ın soyut bir kitap olmadığını; insan yaşamı, sorunları, inkârları, bakış açıları çerçevesinde gerekli tanım, itiraz, ikna, tartışma ve kendinî ifade etme bakımından dikteci değil iletişimci bir dil kullandığını söyleyebiliriz. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim insan hayatına ilgisiz, uzakta kalmamıştır; dolayısıyla bu durum onu hayatın dışına atan yüceltmeci tavıra mesafelidir. Yani ellerin uzanamadığı bir uzaklığa Kur’an’ı öteleme tavrını bizzat Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş mücessemliği (Hz. Peygamber) reddetmektedir.
A- Problem
“Kur’an-ı Kerim, bugünkü sosyal hayatımızda nereye değer?” şeklinde bir soru sorduğumuzda, farklı zaviyelerden farklı cevaplar almak mümkündür. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekmektedir ki; Kur’an’ın okunması (yüzünden okunması) konusunda toplumumuzda çok ciddi bir hassasiyet söz konusudur. Geçmişten bu yana Kur’an kursları ve yaz kurslarında Kur’an’ı yüzünden okumayı öğrenme konusunda gayretler gösterilmiş; Türkiye insanı da gayretkâr olmuştur. Fakat son on-on beş yıllık süreç içerisinde Kur’an kurslarına gençlerin yönelimi konusunda bazı problemler yaşanmıştır.
“Kur’an okumaları” ifadesini iki boyutta ele almak mümkündür. Birinci boyut; Kur’an-ı Kerim’in yüzünden Arapça olarak okunmasıdır. İkinci boyut ise, Kur’an’ın içeriğinin anlaşılmasına yönelik okumalardır. Bu okuma, meal ve tefsirden başlayarak diğer dinî ilimleri okumaya kadar yayılır. Türkiye pratiklerine bu bağlamda göz gezdirdiğimizde, Kur’an-ı yüzünden okumanın diğerine nazaran daha yoğun yapıldığını genel gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz. Yaz kursları, Kur’an kursları ve özel çabalarla öğrenilen Kur’an, her zaman ve birçok mekânda okunmakla birlikte, ramazanlarda, kandil gecelerinde, cenaze evlerinde ve bayramlarda daha çok okunmaktadır. Gündelik hayat içerisinde Kur’an’ın, içeriği hakkında bilgi sahibi olmanın da bir takım imkânları bulunmaktadır. Cuma günü ve ramazan aylarında yapılan vaazlar, cami dersleri, özel dinî sohbetler bunlardan başlıcalarıdır.
Bu iki boyuta ilişkin dile getirilen bir argümanı ve problemi tam da bu noktada ortaya koyabiliriz. Toplumumuzda Kur’an’ın mesajlarını anlamanın yüzünden okumaktan önemli olduğu argümanına dayanan bir tartışma yıllardan beri yapılagelmektedir. Doğrusu Kur’an-ı Kerim’i, yani Allah’ın (c.c.) mesajını anlayıp içselleştirmenin ve davranışlara yansıtmanın gerekliliği inkâr edilemez. Bilindiği gibi Hz. Aişe (r.a.), kendisine Hz. Peygamber’in ahlakı ile ilgili bir soru sorulunca, “siz Kur’an okumuyor musunuz?” demiş ve devamla onun Kur’an ahlakına sahip olduğunu ifade ederek Hz. Peygamber’i “yürüyen Kur’an” şeklinde prototipleştirmiştir. Fakat bu argümanın Kur’an’ı yüzünden okumanın önemini küçültücü biçimde kimi zaman dile getirilmesi söz konusu olmaktadır. Aslında yüzünden okuma ile anlamak için okumayı birbirine tezat konsepti içerisine oturtmak mümkün değildir. Yüzünden okumak bir ibadet olduğu gibi, bir müslüman Kur’an’ı anlamaya çalışma gibi bir mecburiyetle de karşı karşıyadır.
Kur’an-ı Kerim toplumumuzda, yukarıda da belirtildiği üzere, okunmaya ve öğrenilmeye gayret edilen bir kitaptır. Fakat özel zamanlar dediğimiz dinî bayramlar, kandil geceleri, bazı merasimler ve özel günlerde hem daha çok okunur hem de ritüalistik özellikler kazanır. Kur’an-ı Kerim’in sadece bu gün ve gecelerde hatırlanmasına kimi itirazlar olagelmiştir. Aslında bu itirazın Kur’an’a süreklilik kazandırılması bağlamında haklı olduğu noktalar da vardır. Çünkü ibadetlerde süreklilik esas olmalıdır. Doğrusu rutin okumaların bu özel gün ve gecelerde daha fazla arttırılması şeklinde bir uygulama devam etmelidir. Ancak bu, sürekli devam eden bir ibadetin daha yoğunlaştırılması olarak düşünülmelidir. ‹şte biz bu makalede, özel gün ve gecelerde Kur’an’la ilişkiyi farklı açılardan analiz etmeye ve tartışmaya çalışacağız.
B- Hipotez
1980’li yılların kültürel ikliminde çokça tartışılan konulardan birisi de ibadetle sürekliliğe vurgu yapan “ramazan müslümanlığı” şeklinde popülerleşip etiketlenen bir fenomen idi. Bazı halk katmanlarında sadece Ramazan ayında ibadet etmek ya da özelde namaz kılmanın eleştiri konusu olduğunu; bu konuda uzmanlarca uyarılarda bulunulduğunu da hatırlamaktayız. Benzer bir eleştiri ve tartışmayı, Kur’an okumayı sadece belirli gün ve gecelere özelleştirerek, hayatın diğer zamanlarında yapmamak üzerinde de görmekteyiz. Giderek artan sekülerleşme sürecinin, dinî sadece belirli zamanlarda ritüalistik bir duruma indirgemeye sebep olduğunu zaten bilmekteyiz. Kutsal/seküler ayrımından beslenen bu süreç, dinî yaşamı münhasır “zaman”lar içerisine hapsetmektedir. Dolayısıyla yukarıda dile getirilen eleştirilerin haklılık payı taşıdığını inkâr edemeyiz.
Ancak meseleye bir başka açıdan bakmanın da zorunlu olduğunu söylemeliyiz. Her şeyden önce toplumumuzda özel gün ve gecelerde, dinî bayramlar ve arefelerinde, cenazelerde, mevlitlerde ve hatta düğün törenlerinde Kur’an-ı Kerim okunmaktadır. Dindarlık düzeylerinden bağımsız olarak söyleyecek olursak, bu özel gün ve gecelerde Kur’an okunması noktasında bir konsensus olduğu gibi, mevcut pratikler de bunun böyle olduğunu göstermektedir. İşte bu konsensus ve pratiklerin bir imkânı içerisinde barındırdığını düşünmekteyiz. Hangi dindarlık düzeyine ve yönelimine sahip olursa olsun, özel gün ve gecelerde Kur’an okumanın bir imkân olarak görülmesi gerektiğini; işte tam da bu noktanın Kur’an’ın iki boyutlu okuma biçimini geniş halk tabakalarında geliştirmek için bir iletişim imkânı doğuracağını varsaymaktayız.
C- Kur’an Okumalarının Tarihsel Serencamı
Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Peygamber günlerinden itibaren okunması ve anlaşılması, hep özel bir ihtimamın konusu olmuştur. İlk dönemlerde Kur’an’ın korunması, hem yazmak hem de ezberlemek suretiyle gerçekleşmiştir. Yüzyıllardan beri devam ede gelen hafızlık ve kurralık meselesi, müslüman toplumların üzerinde hassasiyetle durdukları bir konudur. Hz. Peygamber günlerinde müslümanlar, Kur’an’ı hem yüzünden okumak hem de içeriğine vakıf olmak için ellerinden gelen gayretleri göstermişlerdir. Daha sonraki süreçte İslam âleminin çok farklı coğrafyalarda Kur’an okumaları aşırı ihtimamla devam ettirilmiştir.
Osmanlı tecrübesi de bu konuda oldukça zengin ve renklidir. Kur’an okumaları bir takım ritüalistik niteliklerle Osmanlı’da kurumsallaşmıştır ki, aslında Türkiye’ye bakiye kalan tecrübe budur. Nitekim dinî bayramlar, özel gün ve gecelerde Kur’an okunması, uzun zamanlardan beri süregelen bir uygulamadır. Bu bağlamda Kur’an okumalarının İslam âleminde ortak bazı noktaları paylaşmakla birlikte, geleneğin içinden geliş(tiril)en uygulamada kimi küçük farklılıklar bulunmaktadır. Bu da, her toplumun kendine mahsusluğu bakımından üzerinde düşünülecek bir nüanstır. Osmanlı Dönemi’nin kendisine has özelliği olarak Kur’an bazı törenlerde de okunagelmiştir. Yine Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra halifeliği sahiplenmesinin ardından kutsal emanetlerin getirildiği Topkapı Sarayı’nda yüzyıllarca durmadan Kur’an okunmuştur. Bunun ifade ettiği sembolik anlam, üzerinde düşünülmelidir. Öte yandan Osmanlı’daki birçok uygulama ve pratiklerin, romanlara ve hikâyelere yansıdığını da rahatlıkla görebiliriz. Söz gelimi; Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal” romanında, mevlit ile birlikte ele alınan Kur’an okumaya dair verilen geleneksel ritüalistik uygulamalar, toplumun dip akıntılarında Kur’an’ın temel bir zemin olduğunu ele vermektedir.
Türkiye’de özel gün ve gecelerdeki Kur’an pratiklerine ileride değineceğiz. Ancak tam da bu noktada nasıl bir serencam ve sosyal ortam içerisinde Kur’an okumalarının geliştiğini kısaca analiz etmemiz gerekmektedir. Türkiye’nin Osmanlı’dan başlayan modernleşme tecrübesi, doğrusu insanların Kur’an ile ilişkilerinin mahiyetinde de etkilerde bulunmuştur. Hiç şüphesiz tarih boyunca Kur’an’ın doğru anlaşılması konusunda tartışmalar olagelmiştir. Ancak bu tartışmaların modern zamanlardaki mahiyeti farklılaşmıştır. Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra farklı kültür ve medeniyetlerle karşılaşma, İslam dünyasının güçlü dinamikleri, donanımları ve yeni trendlere açık olması sonucunda çok zengin bir ilmi miras oluşmuştur. Bunda hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’in merkezi bir rolü bulunmaktadır. Modern zamanlarda Batı’da İslam dünyasına yöneltilen meydan okuma, müslümanların Kur’an merkezli eğilimlerini güçlendirdiği gibi, batılılaşmacı akımların da Osmanlı’nın içinde doğmasına sebep oldu. Fakat bundan daha önemlisi, dinîn modern zamanlardaki konumu idi. Buna göre din, tıpkı Batı’da Hıristiyan dünyasının olduğu gibi mabetlerle ve bireyin vicdanları ile sınırlanmış olarak kalacaktı. Seküler nitelikler taşıyan bu din anlayışının, ilerleyen süreçte farklı oranlarda insanları etkilediğini görebilmekteyiz. Bunun bir sonucu olarak İslam’ın en önemli temel metni olan Kur’an-ı Kerim’in hem okunması hem de anlaşılması noktasında bazı farklılaşmalar oldu. Bir kere en önemlisi zihinsel süreç olarak Kur’an’la ilişkilerin zamansal ve mekânsal sınırlaması, gündelik yaşamdaki yansımalarını gösterdi. Kur’an’ın salt özel gün ve gecelerde okunması ve Kur’an’la direkt ilişkilerin zayıflamasında bunun bir etken olduğunu söyleyebiliriz.
Bir başka etkeni de “halk dindarlığı” şeklinde ortaya koyabiliriz. Bu dindarlık biçiminde de Kur’an ile ilişkilerin dinî bayramlar, özel gün ve gecelerde yoğunlaştığını görmekteyiz. Halk dindarlığı, yüzyıllardan bu yana geniş toplumsal tabakalarda yaşanmaya devam eden ve Kur’an ile ilişkilerin daha çok geleneksel ritüalistik sınırlar içinde belirlendiği bir durumu ifade etmektedir. Kur’an’ın yüzünden okunmasının, anlaşılma çabalarından daha önde olduğu bir alan içerisinde hayatiyet bulur. Ancak bu tabakanın Kur’an’ın anlaşılmasında dinî bayramlar, özel gün ve geceler, cuma günü vaazları gibi bilgilendirme ortamlarında aktarılan ikinci el bilgiye sahip olduklarını; bu konudaki pratiklerini de şifahi aktarımların belirlediğini ifade edebiliriz.
Türkiye’de Kur’an’la ilişkilerin farklı boyutlarını kapsayan ne tür pratikler icra edilmektedir? Bu noktada, bunların bir listesini yapmak ve daha sonra icra edilen tarzlar üzerinde durmak istiyoruz. Listeleme ve icra ediliş tarzları, bir Türkiye resmi çıkarmak bağlamında betimleme olacaktır. Ardından da bu özel gün ve geceler bağlamında Kur’an’la ilişkilerin hangi imkânları içinde barındırdığını ve bunun hangi verimli alanlara doğru açımlanabileceğini analiz etmeye çalışacağız.
D- Özel Gün ve Gecelerde Kur’an
Türkiye’de Kur’an-ı Kerim’in en fazla okunduğu özel zaman dilimi, herhalde ramazan ayı olsa gerektir. Kur’an ayı olarak bilinen ramazan ayında, gerek camilerde gerekse evlerde insanlar mukabele yapmakta; bir ay boyunca Kur’an-ı Kerim’i hatmetmektedir. Bunun dışında dinî bayramların arefelerinde Kur’an okunmakta, kandil gecelerinde mevlide eşlik eden Kur’an okumaları yapılmakta; Kur’an’ın anlaşılması yolunda cami dersleri icra edilmekte, bunların dışında sivil olarak tefsir sohbetlerine geniş yer verilmektedir. Şimdi bunların nasıl icra edildiklerine geçebiliriz.
1- Ramazan Ayı ve Kur’an
Ramazan ayı, kuşatıcılığı ve özel havası ile kendine mahsusluğunu her zaman hissettirmiştir. Bu açıdan kendine uymaya zorlayıcılık özelliğine sahiptir. Ama ramazanın birinci elden özdeşleştiği bir şey varsa, o da Kur’an-ı Kerim’dir. Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim, ramazan ayında Hz. Peygamber’e inmeye başlamıştır. Ramazan ayının Kur’an’la özdeşleştirilmesi, her şeyden önce, böyle bir tarihsel referansa sahiptir. Diğer yandan her sene, o zamana kadar inen ayetleri ramazan ayında Hz. Peygamber ile Cebrail (a.s.) karşılıklı olarak mukabele etmekteydiler. Hatta bu mukabele, son sene iki defa gerçekleşmişti. İşte ramazan ayında icra edilen mukabele böyle uzun bir tarihe yaslanmaktadır. Ramazanda Türkiye’de çok geniş halk katmanları arasında yaygın ölçüde Kur’an-ı Kerim okunmaktadır. Bunlardan bir kısmı camilerde icra edilmektedir. Erkekler için ya sabah namazında ya da ikindi namazında mukabele yapılmaktadır. Kadınlar ise, vakit namazlarının dışında kuşluk vaktinde ya da öğleye yakın bir zaman diliminde bunu gerçekleştirmektedirler. Kadınlar cami dışında mahallelerde, sırayla evlerde de mukabele icra edebilmektedirler. Mahallelerde Kur’an okumasını bilen kadınların oldukça fazla olması dikkat çekmektedir. Her sosyal tabakada bu uygulama olmakla birlikte, şehrin periferisinde orta ve alt tabakadan çevrelerde (belki bu bölgeler mahalle özelliğini daha çok koruduğu için olsa gerek) mukabelenin daha çok yapıldığı gözlenmektedir.
Mukabele ile birlikte Kur’an hatimleri de ramazan ayında gerçekleştirilmiş olmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in otuz cüzü, her cüzü bir güne denk gelecek şekilde okunmakta ve ramazan ayında hatimler yapılmaktadır. Ya da diğer aylarda okunan Kur’an, ramazan ayında daha yoğun bir okumanın konusu olabilmektedir. Ramazan ayının özel bir namazı olan teravih de, Kur’an okumalarının konusu olarak geleneğin içerisine yerleşmiştir. Bugün yapılan bazı uygulamalarda teravih namazı hatimle kılınmaktadır. Şehrin tayin edilen bazı camileri yirmi rekât teravih namazının her bir rekâtında bir sayfa okuyarak ramazan sonunda hatmi gerçekleştirmektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki, ramazan ayında toplumumuzda Kur’an’ı okumaya dair daha yoğun bir yönelim olmaktadır. Düzenli olmasa da parça parça Kur’an okumaları yapılmakta, Kur’an okumasını bilmeyenler, ramazan ayının bir fırsat olduğu düşüncesiyle öğrenmeye başlamakta, camide görevli imam-hatip ve müezzin kayyımlar, ramazanda çoğalan cemaate Kur’an okumayı arttırmaktadırlar. Ayrıca televizyonda gözlenen dinî yayınlardaki artışta, Kur’an okumalarının da hatırı sayılır yeri olduğunu görüyoruz. İftar ve sahur programlarında dinî vaaz ve konuşmalarda, önce mutlaka Kur’an-ı Kerim okunmaktadır. “Ramazan” ve “oruç” merkezli bu dinî konuşmalar, içerik olarak hayatın tüm alanlarını kapsayıcı özellikleriyle çeşitlenmekte; aslında Kur’an’ın daha iyi anlaşılması üzerine bir çaba olmaktadır. Camilerde ramazan ayında öğle ve yatsı namazları öncesindeki dinî vaazlar da aynı şekilde bir Kur’an öğretimi olmaktadır.
2- Kandil Geceleri ve Kur’an
Türkiye’de kandil gecelerinin müstesna bir yeri vardır. Kandil geceleri için özel hazırlıklar yapılırken karşılıklı kutlamalar gerçekleştirilir. “Kandil Simidi”, kandil gecelerinin toplum hayatında olabildiğince özelleştiğinin belki en iyi göstergelerindendir. Hicri takvime göre düzenlenen bu geceler, bir yıl içerisinde beş kere toplum hayatına büyük canlılık katmaktadır. Bunlardan birincisi, rabiül evvel ayının 12. gecesinde icra edilen mevlit kandilidir ki, Hz. Peygamber’in hicri takvime göre doğum yıldönümüdür. İkincisi, recep ayının ilk cuma gecesine rastlayan Regaip kandilidir ki, mü’minlere af ve merhametin bollukla geldiği bir gecedir. Üçüncüsü, recep ayının 27. gecesi olan Miraç kandilidir. Miraç, bilindiği üzere, Hz. Peygamber’in Mekke’deki Kâbe’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da âlemlere uruc ettiği bir gecedir. Dördüncüsü, şaban ayının 15. gecesinde icra edilen Beraat kandilidir ki, mü’minlerin günahlardan beratına vesile olduğuna inanılmaktadır. Beşincisi, ramazan ayında kutlanan ve Kur’an-ı Kerim’de adına özel bir sure bulunan Kadir gecesidir. Kadir gecesi Kur’an’daki ifadesiyle söyleyecek olursak, bin aydan daha hayırlıdır ve Kur’an Kadir gecesinin de içinde bulunduğu ramazan ayında nazil olmaya başlamıştır. Kadir gecesini idrak etmek üzere toplumumuzda camilerde çok yoğun bir şekilde kutlamaların yapılması dikkat çekicidir.
Türkiye’de kandil geceleri nasıl ihya edilmektedir? Geceler için yapılan maddi hazırlıkların dışında, gündüz oruç tutma yaygın bir biçimde gözlenmektedir. Bir kere kandil geceleri için özel tertip edilen vaazlar, cami kürsülerinin vazgeçilmez bir ögesidir. O gecenin fazileti üzerinden yapılan Kur’an anlatımları ve gecenin nasıl ihya edileceğine dair verilen tavsiyeler bilinmektedir. Bu tavsiyelerden en önemlisini ise, hiç şüphesiz Kur’an okumak oluşturmaktadır. Kur’an okumanın gündüzden başlayarak gece boyu da devam eden bir faaliyet olduğunu kandil gecelerindeki genel gözlemlerimiz göstermektedir. Birçok televizyon kanalı, kandil gecelerini büyük şehirlerin başta gelen camilerinden yaptıkları yayınlarla vermektedir. Kandil gecelerinde cami programlarına baktığımız zaman mevlit, Kur’an ve ilahiler okunduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, burada da başat yerini korumaktadır. Camiler dışında ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının da, kandil gecesi programları düzenlemeye başladıklarını görüyoruz. Bu programlarda da Kur’an tilaveti öncelikli yerini korurken, Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılmasına yönelik konuşma ve konferansların da icra edildiği bir gerçektir.
3- Dinî Bayramlarımızda Kur’an
Bilindiği gibi bayramlar, toplumların sevinç günleridir. Senede iki kere ramazan ve kurban olmak üzere kutlanan dinî bayramlardan biri, hemen ramazan ayının akabinde, diğeri de hac zamanındadır. Ramazan ayında yapılan yoğun Kur’an okumaları, genel olarak ayın son gününde bitmekte ve ferdi bazı okumalar dışında dinî bayramlarımızda Kur’an okumalarına yönelik bir programa rastlamamaktayız. Daha çok bayramların hazırlıkları ve telaşları ile uğraşılmaktadır. Fakat bazan Tv kanallarının bayram sabahı Kur’an okumaya ve dinî vaazlara yer verdiklerini söyleyebiliriz. Tabi hacda iken durum kısmen farklılaşmaktadır. Kurban bayramının ilk günü tavafla geçerken, bu arada Kur’an okumaları devam etmektedir.
4- Cuma Günlerinde Kur’an
Genel bakış açısı itibarıyla tüm günler, çalışma ve ibadet bakımından birbirinden farklı değilse de, cuma gününün müslümanlar nezdinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu da bilinmektedir. Bugün, müslümanların temizlik konusuna daha hassasiyet göstermeleri, cuma namazına (cemaate) katılmaya öncelikle zihnen hazırlanmaları önemlidir. Her ne kadar geçmiş zamanlara göre cumaya hazırlığa karşı bir hassasiyet kaybı varsa da, yine belli oranlarda gündelik hayatın içinde farklılık hissedilmektedir. Cuma günleri camilerde Kur’an okunduğu ve vaazların verildiğini bilmekteyiz. Genel olarak cuma namazı başlamadan bazı camilerde yüzünden Kur’an okunmakta; bir kısmında da cemaate Kur’an ve sünnet merkezli konuşmalar yapılmaktadır. Türkiye’de devletin televizyon kanalı TRT, Perşembe akşamları (cuma gecesi) Kur’an okuması ile başlattığı programı, dinî içerikli konuşma ve vaazlarla devam ettirmektedir.
5- Cenaze ve Düğün Törenlerinde Kur’an
İnsan hayatının bir gerçeği ve din açısından ikinci hayatın başlangıcı olan ölüm, aslına bakılırsa diğer âleme bir uğurlama törenidir. Bu açıdan hüzünle birlikte bir “maneviyat” havasının yoğun olarak yaşanmasına sebep olmaktadır. Fakat diğer taraftan insan Rabbine kavuşmaktadır. Bu zaviye bize Mevlâna Celâleddin Rûmi’nin ölüm gecesi için “Şeb-i Arus” yani gerdek gecesi olma niteliğini hatırlatmaktadır. İşte bu kavuşmalara Kur’an-ı Kerim eşlik etmektedir. Geleneksel uygulamalarda kişi ölüm döşeğindeyken, yapılan en önemli icraatlardan biri, helallik dileme yanında Kur’an okunmasıdır. Ev halkından Kur’an okumasını bilenler özellikle Yâsîn suresini okurlar. Yâsîn suresinin içeriğinde ölüm, tekrar dirilme, âhiret ve cennet gibi temalar bulunmaktadır. Ayrıca Yâsîn suresinde geçen “Selamun Kavlen” ifadesi, aslında cennetteki bir enstantaneyi anlatmakla birlikte, toplumuzda “ölüm”le ilgili metaforik bir anlam kazanmıştır. Bazı ölüm vakaları anlatılarında kişinin, tam “Selamun Kavlen” ayeti okunurken ruhunu teslim ettiği özellikle merhumu olumlayacak imajlarla anlatılır. Diğer yandan halk arasında tam da Kur’an okurken vefat edenler, “hayatı da ölümü de Kur’an ile birlikte…” mealindeki ifadelerle, merhumun hayatının Kur’anla sürekli birliktelik içinde olduğunu anlatmaya çalışırlar.
Ölüm alayının hemen akabinde mezara defin işlemlerinden sonra da Kur’an okumaları yapılmaktadır. İmamın burada telkin vermesinin hemen ardından Kur’an’dan farklı sure ve ayetler okunur. Bu okumalar taziye süresince de devam eder. Taziye aslında üç gün olmakla birlikte, Anadolu’daki farklı uygulamalarında bir aya kadar çıkabilmektedir. Bu zaman zarfında, eve taziye için gelen ziyaretler esnasında Kur’an okunur. Aslında ölüye Kur’an okunması, hayat boyu devam eden bir uygulamadır. Öncelikle ölünün arkasından Kur’an okuyacak bir kişiyi, sağlığında yetiştirmek toplumuzda önemsenir. Sıklıkla duyduğumuz “arkandan fatiha okuyacak bir kişi olsun”, ifadesi, çocuklara Kur’an öğretmenin motivasyonlarından birisidir.
Türkiye’de mezarlıkların cuma, dinî bayram ve arefe günlerinde ziyaret edilmesi geleneksel bir durumdur. Köylerde genel olarak arefe günleri ikindi namazından sonra ya da bayramın ilk günü sabahleyin ev ahalisi mezarlıkları ziyaret eder. Orada tüm akrabaların mezarlarının yanlarına giderler; Kur’an okuyarak ziyaretlerini tamamlarlar. Şehirlerde buna ek olarak cuma günleri de özellikle büyük mezarlıkların yoğun ziyarete konu olduğunu görmekteyiz. Birçok kimseler mezarları rutin olarak ziyaret ederek Kur’an okumaktadırlar. Ülkemizde bazı düğün törenlerinde de hatırı sayılır bir şekilde Kur’an okumasının yer aldığını görmekteyiz. Hiç şüphesiz insanın miladı sayılabilecek olan düğünler, aynı zamanda sevinçli günlerdir. Böyle bir miladı Kur’an-ı Kerim ile süslemek olumlu bir durumdur.
6- Hayır Yemeklerinde Kur’an
Anadolu’nun bazı bölgelerinde yapılan uygulamalardan biri de verilen hayır yemekleridir. Hayır yemekleri iki çeşittir: Hacı hayırları ve köy hayırlarıdır. Hacı hayırları diye isimlendirilen bu yemek, hacca gidip gelenlerin dost, arkadaş ve akrabalarına verilmektedir. Anadolu’nun bir çok yerinde görülen bu uygulama, hacı yemekleri olarak de geçer. Gerek hacı hayrı gerekse köy hayırlarının Çanakkale ve çevresinde uygulamaları yaygındır. Çanakkale’de hacı hayrı olarak bilinen bu yemekten önce, mevlitle birlikte Kur’an okunur. Köy hayırları ise özellikle nisan ayının ortalarından itibaren mayıs ve haziranda bolluk ve bereket için köylerde yapılan dinî yemekli merasimlerdir. Daha önceden tüm halka (şehir merkezi ve yerleşim birimlerine) ilan edilen köy hayırlarında da Kur’an okunup dua edildiği gibi, dinî vaazlar ve konuşmalar da yapılır.
Buraya kadar kısaca Türkiye’de özel gün ve gecelerin Kur’an-ı Kerim’le ilişkilerini betimlemeye çalıştık. Hiç şüphesiz Kur’an’ın hem yüzünden hem de içeriğini anlama bağlamında iki türlü okuması, ülkemizde yapılmaya devam etmektedir. Ancak Kur’an ile özel gün ve geceler arasındaki ilişki ile sınırlı bu makalede, uygulama itibarıyla genel bir resim çıkmıştır. Bundan sonra yaptığımız betimleme üzerinde bazı analizlerde bulunmaya çalışacağız. Bu analizler, Kur’an’la özel gün ve geceler arasındaki farklı boyuttaki ilişkilerin toplumsal arka planını yoklamayı amaçlamaktadır.
E- Kur’an’la İlişkilerimizin Sınırları
Özel gün ve gecelerde Kur’an’ın nasıl yer aldığını, yaklaşık olarak yukarıda anlatılanlara dayanarak kavrayabiliyoruz. Buna göre, yoğun olarak Kur’an tilavetinin başat konumunu sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerim Allah, evren ve insan hakkında külli bir bakış açısına sahip ilahi bir kitap olarak bir dünya görüşü oluşturur ya da oluşturmak hedefindedir. Bir dünya görüşü oluşturmak demek, o dine inanan insanların perspektiflerini, durdukları yeri, bakış açılarını belirginleştirmek demektir her şeyden önce. Bu da, Kur’an-ı Kerim’in içeriğinin, mesajlarının muhataplarınca anlaşılması ve akabinde içselleştirilmesi sürecini zorunlu kılmaktadır. İslami literatürde icmali imandan tafsili olana geçiş de bu paralelde düşünülebilir. İdeal olan, istenen şey; imanı ve bilgiyi olabildiğince “tafsil” ederek insanın kendisini kuşatan şeylerin künhüne vakıf olmasıdır. İşte tüm bu süreçler için, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması; bir başka ifadeyle içerik itibarıyla bir Kur’an okuması gereklidir.
Fakat sosyolojik bir realite olarak tüm inananların ideal düzeyde bu konumda bulunması imkânsızdır. Toplum, bu anlamda da bir çeşitlilik gösterir. Peki, toplumda bu bağlamda nasıl bir çeşitlilik vardır? Kanaatimizce kabaca iki kategori ayırt etmek mümkün görünmektedir. Bunların hacim ve yoğunluk bakımından en büyüğünü “halk dindarlığı” diyebileceğimiz kategori oluşturmaktadır. İbadet ve ritüel ağırlıklı olan bu dindarlık, geleneksel, şifahi ve ikinci elden bilgilere sahiptir. Bu dindarlık kategorisi, Kur’an’la ilişkileri bakımından kendi içerisinde çeşitlilik göstermektedir. Önemli bir kısmı, Kur’an’ı yüzünden okumayı bilmemekle birlikte, onun öğrenilmesine önem verir. Evlerinde Kur’an-ı Kerim en müstesna yerlerde bulunmaktadır ve Kur’an’a saygı en dikkat çekici unsurlardandır. Kur’an-ı Kerim’in içeriğine dair bilgiler de vaazlardan, sohbetlerden elde edilmişlerdir. Bunun yanında inanç ağırlıklı kitabi bir dindarlık kategorisi de vardır. Şehirleşme süreci ile de belirgin hale gelen bu dindarlığın, Kur’an’ın her iki okuma biçimiyle de ilişkisi bulunmaktadır.
Türkiye’de Kur’an ile ilişkiler, kendi içerisinde bir çeşitlilik göstermekle birlikte, büyük oranda Kur’an’ın tilaveti üzerinde odaklandığı bir gerçektir. Dolayısıyla dindarlıkların Kur’an’la ilişkisinin boyutları, Kur’an’ın yüzünden okunması ile belirlenmektedir. Fakat bilhassa 1980’lerden sonra giderek ivme kazanan değişim ve dışa daha açık modernleşme ile şehirleşme, “Kur’an’ın anlaşılması” konusundaki tartışmaları hızlandırdı. Bugün Türkiye’de en fazla satılan kitaplardan birisi de Kur’an mealidir. Bunun bir sonucu olarak cami dersleri yapılmaya başlandı. Zaten eskiden beri halk arasında sivil ortamlarda yapılan tefsir sohbetleri, bir şekilde varlığını devam ettirmektedir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik resmi ve sivil teşebbüsler daha fazla artmış görünmektedir. Fakat uygulana gelen bazı eğitim politikaları sebebiyle, yeni neslin özel çabalar dışında Kur’an okuma konusunda zayıf kaldığını görmekteyiz. Kur’an kuslarına daha çok yaşlıların devam ettiği olgusal bir durum olarak ortadadır. Dolayısıyla Kur’an ile ilişkilerin her türlü genişletilmesi gerekmektedir.
F- Hafıza ve Süreklilik: Özel Gün ve Gecelerde Kur’an
Tıpkı insanlar gibi toplumların da bir hafızası vardır. Hafıza biriktirdiği bilgi ve olaylara, farklı zamanlardaki tekrarlarla bir süreklilik kazandırmaktadır. Bunun için de sıklıkla anımsar. “Anımsama ise, hiçbir biçimde geçmiş olayları birbirleriyle bağlantılı olmaksızın, tek tek anımsamak değildir; onlardan anlamlı bir anlatı dizisi oluşturabilmektir.” Burada “anlatı” ve “anlamlılık” kelimelerinin altını çizmek gerekmektedir. Anlatı ile kastettiğimiz, bir mesajı olan ve üst dilde paradigmaya yığınak yapan kompozisyonlardır. Gündelik kullanımda, geleneklerde ve bilhassa şifahi kültürde oldukça fazla sayıda yer alan anlatılar arasındaki ilişki, anlamlılık ve birbirini tamamlayıcılıktır. Dolayısıyla görünüşte çok farklı olayları birbirine bağlayan şey anlamlılık düzeyidir. Bu teoriyi somutlaştırırsak, gündelik hayatla İslam adına uygulanan ritüeller, anlatılan olaylar, yaşanan tarihi serencam içerisinde bir yere oturur ve anlam kazanırlar. Bu bağlamda Kur’an ile özel gün ve geceler arasında bu türden ilişkiler tarihi süreçte kurumsallaşmıştır.
Özel gün ve geceler diye listelediğimiz ramazan ayı, dinî bayramlar, kandil geceleri vb. bir toplumun farklı törensel ritüelleridir. Törenler ise bir toplumun hafızasındaki süreklilikleri koruyan momentum noktalarıdır. Bunlar toplum bilincinde sabitlendikleri yer ile hafızayı canlı ve diri tutarlar. Bu açıdan “bellek mekânları” denilen şey de bu hatırlamaya yardımcı olmaktadır. Sözgelimi üç aylar total olarak ve üç ayların sonuncusu ramazan oruç ayı olarak kendisini her sene belirli bir düzenlilikle hatırlatır. Aynı şekilde dinî bayramlar ve kandil geceleri de aslı itibarıyla belirli bir rutin içerisinde devam etseler de, kendisi için yapılan hazırlıklar ve karşılama törenleri ile hatırlanmaya devam ederler. Fakat törensel şekilde icra edilen bu gün ve gecelerin yığınak yaptığı önemli bir nokta vardır. Meselâ, ramazan toplumumuzda “oruç”, “zekât” ve “Kur’an” anahtar kelimeleri etrafında dönen bir ritüelin konusu olmaktadır. Ramazan ayının öncelikli olarak gündeme getirdiği şey tabi ki oruçtur. Fakat zekât senenin bütün zamanlarında verilebileceği halde, ilginç bir biçimde özel olarak ramazan ayında dağıtılması gündeme gelir. Kur’an-ı Kerim’in ise ramazan için farklı anlam ve değeri vardır. Bir kere ramazan ayına girildiği zaman Kur’an tilavetlerinin yoğunlaşması, mukabelelerin yapılması, hatimler indirilmesi ve hatimle teravih namazının kılınması bu ritüalistik unsurların temel göstergeleridir. Son kertede bu ritüellerin Hz. Peygamber’e uzanan bir tarihi ve bu zamana kadarki geleneksel uygulamalarla kazanmış olduğu formdan dolayı sosyolojik boyutları önplandadır. Tam da bu noktada, öncelikli olarak belirtilmesi gereken şey, işte bu özel gün ve gecelerin konumuzla bağlantılı olarak Kur’an’la ilgili hatırlattıkları ve bu hatırlatmanın temaslarla bir sürekliliğe dönüşmesidir. Aslı itibarıyla hatırlama, bir şeyi bilinç düzeyine tekrar çıkarma teşebbüsüdür ki, bu geceler ve günleri imkân kılacak olan burasıdır.
G- Özel Gün ve Gecelerin Kur’an’lı Hayat Açısından İmkânı
Yukarıda anlatılanlar paralelinde Türkiye toplumunda özel gün ve gecelerin Kur’an’la ilişkileri bağlamındaki resmine baktığımızda, iki temel soru(n) kendisini göstermektedir. Birincisi, Kur’an’la temas noktalarını arttırmanın bir imkânı var mıdır? İkincisi de, acaba Kur’an ile özel gün ve geceler bağlamındaki temas noktalarını içeriksel okumaları içine alacak düzeyde dönüştürmek mümkün müdür? Dikkat edilirse sormuş olduğumuz her iki sorunun da altını çizdiğimiz husus “imkân”lara dairdir. Şimdi bu imkânlara dair kısa bir analiz yapmaya çalışalım.
Öncelikli olarak ortaya konulması gereken bir realite var: Toplum realitesi. Toplum, farklı sosyal tabaka, sınıf ve kategorilerden oluşmaktadır. Özelde bu tabakaların Kur’an’la ilişki düzeylerinin de farklılaştığını biliyoruz. Bu bağlamda halk dindarlığı diye ayırt ettiğimiz kategorinin, en geniş kategori olması hasebiyle, Kur’an’la ilişkisinin daha çok Kur’an tilaveti, hatim ve hafızlık ile şekillendiğini görmekteyiz. Üstelik bu kategorinin özel gün ve geceler ile bu zamanlarda Kur’an okunması konusuna hassas olduğu da bir başka gözlemdir.
O zaman buradan nasıl bir imkân çıkarılacak? Ya da Kur’an okumaları nasıl daha geniş bir verime dönüştürülecektir? Yapılması gerekeni kısa yoldan söyleyecek olursak; bir kere temas noktalarını hayatın alanı içerisine doğru genişletme gerekliliğinin altını çizmeliyiz. Bir başka deyişle, özel gün ve gecelerde Kur’an’la temas, çok uzun olan hayat sayfası içerisine konan noktalar gibidir. Bunları hayatın içine yaymak ve sonra davranışlara dönüştürmek için başlanması gereken yer ise küçük temas noktalarıdır. Bunun anlamı şudur: “Ramazan müslümanlığı” kavramsallaştırmasındaki negatif dili, sadece özel gün ve gecelerde Kur’an’la temas konusuna da transfer etmeden, hatta bu temas noktalarını genişletmeye çalışan bir dil kullanarak belki Kur’an’ın “hayat”laştırılması, salt bir bilgi objesi olmaktan çıkarılarak ahlaki davranışlara dönüşümünün sağlanması mümkün hale gelecektir. İşte özel gün ve gecelerde Kur’an’la teması imkâna çeviren noktanın tam da burası olduğunu düşünüyoruz.
Şunu özenle belirtmeliyiz ki, toplumda sıklıkla rüşvetten torpile, iş hayatındaki zafiyetlerden genel anlamda dürüstlüğe kadar birçok konuda ahlaki zafiyetlerin varlığı dile getirilmektedir. Şu andaki mevcut gelişmelere göre, gelecekte Kur’an ve sosyal hayat ilişkisi daha yoğun tartışılacak gibi de görünmektedir. Bu da bize, aslında sorunun Kur’an ile sahih bir bağ kurulmadığı noktasında geliştiğini imlemektedir. Açıkçası “iyi” davranış modeline tahvil edilemeyen Kur’an okumalarının sınırlı etkilerinden bile bahsetmek zor olacaktır. Kur’an ile kurulamayan temas, madde bağımlılığı, ailelerin yıkılması, sokak çocukları, işsizlik, çevre felâketleri, gözünü madde bürümüş insan manzaraları gibi ağır maliyetlerle topluma geri dönecektir. Bunun için de fırsatlar, az çok denilmeden imkâna çevrilmelidir.
H- Sonuç ve Öneriler
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 yılını Kur’an yılı olarak ilan etti. Hiç şüphesiz bu ilan, 2010 yılında Kur’an’ın tüketilip bitirileceği gibi sekülerleştirici bir anlama gelmemektedir/gelmemelidir. Tam tersine Kur’an’ın “hayat”laşması için bir milad olarak düşünülmelidir. Özel gün ve geceler ile Kur’an arasındaki ilişkileri farklı boyutlarıyla tartıştığımız bu makalede, Kur’an yılını da zihni arkaplanda tutarak, ulaştığım sonuç ve önerileri şu şekilde belirtmek uygun olacaktır:
1- Türkiye toplumunda bilhassa özel gün ve gecelerde daha yoğun bir şekilde Kur’an okuması yapılmaktadır. Hatta toplumun büyük oranda Kur’an’la temas noktalarının bu özel gün ve geceler olduğu söylenebilir.
2- Özel gün ve gecelerde daha çok Kur’an-ı Kerim’in yüzünden okunduğu ritüalistik faaliyetler yapılmaktadır. Bu bağlamda Kur’an’ın içeriğine dair okumaların ve bilgilenmelerin ikinci el olduğu söylenebilir.
3- Türkiye toplumu –tüm diğer toplumlar gibi- Kur’an’ın bu törensel ve ritüalistik okunmasına önem vermekte; onları dinlemektedir.
4- Bu temas noktaları toplum açısından az ve zayıf olmakla birlikte, bunların genişletilerek imkâna dönüşmesi mümkündür.
5- Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sosyal odaklı projeler üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Hiç şüphesiz bu uzun vadeli bir çabadır. Halkın genel olarak özel gün ve gecelere katılımı ve coşkusu konusunda bir problem yoktur. Fakat bu gün ve gecelere çocuk ve gençlerin yoğun katılımı için projeler geliştirilmelidir.
6- Özel gün ve gecelerde okunan Kur’an ve mevlitlere bazı kampanyalar eşlik etmelidir. Sözgelimi, toplumumuzda artan yoksulluğa karşı “verelim” kampanyası ya da aşırı tüketim, israfa karşı “tüketmeyelim, ihtiyaç görelim” türünden sloganlarla geliştirilen kampanyalar yapılabilir. Bunlar Kur’an odaklı geliştirildiği takdirde, Kur’an ve hayat arasındaki kuvvetli ilişkiler daha çok vurgulanmış olacaktır.
7- Özel gün ve gecelerde ilköğretim ve lise öğrencilerine yönelik bir takım programlar, Milli Eğitimle ortak bir şekilde geliştirilebilir ve çeşitli hediyeler dağıtılabilir.
8- Diyanet İşleri Başkanlığı, hayatın pratikleri ve sorunlarına daha çok değecek şekilde Kur’an’ın içerik olarak anlaşılması konusunda kendisine yapılacak proje, uygulama ve seminer önerilerine kendisini açmalı; bunu deklare etmeli ve bu tür projeleri desteklemelidir.





-------------------------
* Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Ali İzzet Begoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam, Çev. Salih Şaban, İst., Nehir Yay., 1994, s. 239.

Müslim, Müsafirin/139.

Buhari, Savm/7; Müslim, Fedâil/50.

Bkz. 97/Kadir, 1-5.

36/Yâsîn, 1-83.
Daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Tekin, “Çanakkale’de Köy Hayırları”, S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 24, Konya, 2007, ss. 81-96.

Paul Connerton, Toplumlar Nasıl Anımsar?, Çev. Alaeddin Şenel, İst., Ayrıntı Yay., 1999, s. 46.
Georges Corm, 21. Yüzyılda Din Sorunu, Çev. Şule Sönmez, İst., İletişim Yay., 2008, s. 66.