Makale

Allah'ın Ayı: Muharrem

Allah’ın Ayı: Muharrem

Dr. Murat Kaya

Amr b. Abese (r.a.) şöyle anlatır:
“Ey Allah’ın Rasulü! Vakitler içinde Allah’a yakınlık bakımından, diğerlerine göre daha faziletli olan bir vakit var mıdır?” diye sordum.
“Evet, Rabbin kula en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmının ortasıdır. Eğer o saatte Allah’ı zikreden kimselerden olmaya gücün yeterse ol! Çünkü namaz (o saatte) meşhuttur (melekler o esnada hazır bulunurlar).” buyurdu. (Nesai, Mevakitü’s-Salat, 35.)
Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre Allah katında bazı vakitler diğer zamanlara göre daha kıymetlidir. Bunlardan biri de muharrem ayıdır.
“Muharrem” kelimesi, haram kılınan, yasaklanan, mukaddes olan, hürmet edilen manalarına gelir. Önceleri bu ay “Saferü’l-evvel” diye isimlendirilir, “Muharrem” kelimesi de yanına sıfat olarak ilave edilirdi. Daha sonra bu sıfat, o ayın hususi ismi hâline gelmiştir. (İslam’dan evvel muharrem ayına “Saferü’l-evvel” denirdi. Çünkü Araplar yılın ilk altı ayını her iki aya bir isim vermek suretiyle safer, rebi‘ ve cumada diye isimlendirmiş, bunları birbirinden ayırmak için birincisine “evvel”, ikincisine “ahir” veya “sani” sıfatlarını eklemişlerdi. İlk iki aya “saferan” ismi de verilmiş, birinci safer haram aylardan olduğu için “saferü’l-muharrem” şeklinde de anılmıştır. (Diyanet İslâm Ansiklopedisi, “Muharrem” md.)
Kur’an-ı Kerim’de, saldırıya uğrama durumu hariç savaşın haram olduğu aylardan bahsedilerek bu aylara hürmet edilmesi emredilir. (Bakara, 2/191, 194, 217; Maide, 5/2, 97; Tevbe, 9/5, 36.) Rasulüllah Efendimiz, bu ayların zilkade, zilhicce, muharrem ve recep olduğunu haber vermiştir. (Buhari, Hac, 132, Meğazi, 77, Tevhid, 24; Müslim, Kasame, 29.)
İbn Abbas (r.a.) Fecr suresinde üzerine yemin edilen “fecr”den maksadın muharrem ayı olduğu görüşündedir. Aynı surede yine üzerine yemin edilen on gecenin muharremin ilk on gecesi olduğu da ifade edilir. (Taberi, XXX, 107.)
Rasulüllah Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:
“Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah’ın ayı muharremde tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır, (yani teheccüt).” (Müslim, Sıyam 202, 203; Nesai, Kıyamü’1-Leyl, 6.)
Muharrem’in “Allah’ın ayı” diye tavsif edilmesi, onun kıymetini ifade içindir. Yoksa bütün aylar Allah’a aittir.
Yine bir sahabinin:
“Ya Rasulallah! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı emir buyurursunuz?” sualine Allah Rasulü Efendimiz (s.a.s.) şu cevabı vermiştir:
“Eğer ramazandan sonra oruç tutacaksan, muharremde tut! Zira o, Allah’ın ayıdır; onda bir gün vardır ki, Allah, bir kavmin tövbesini o günde kabul buyurdu; başka kavimlerin de tövbe ve niyazlarını o günde kabul buyurur.” (Tirmizi, Savm, 40/741.)
Faziletinden bahsedilen o gün, Muharrem’in 10. günüdür, yani: Aşure günü
Rivayetlere göre muharremin onunda yani aşure günü Âdem (a.s.)’in tövbesi kabul edilmiş, Yunus (a.s.) balığın karnından çıkarılmış, Musa (a.s.) doğmuş ve Firavun’dan kurtulmuş, Nuh (a.s.)’un gemisi Cudi dağına oturmuş, İsa (a.s.) doğmuş, Süleyman (a.s.)’a mülk verilmiş, Davud (a.s.)’un tövbesi kabul edilmiş, Rasulullah (s.a.s.)’a geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedildiği bildirilmiştir. (bkz. Diyarbekri, Tarih, I, 360.)
Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre muharrem ayında, bilhassa da aşure gününde bol bol tövbe ve istiğfar etmek icap etmektedir. Cenab-ı Hakk’ın tövbelerimizi, istiğfarlarımızı ve dualarımızı kabul buyurması için de elimizden geldiği kadar iyilikler yapmak, imkânlarımız nispetinde infak ve ihsanlarda bulunmak lazımdır.
On Muharrem, kaynaklarda işaret edildiğine göre birçok peygamberin hayatında mühim hadiselerin meydana geldiği bir gündür. Ne yazık ki Rasul-i Ekrem Efendimiz’in sevgili torunu Hz. Hüseyin (r.a.)’in Kerbela’da şehit edilmesi de bugüne tesadüf etmiştir. Hicretin 61. senesinde vuku bulan bu elim hadise, bütün müminleri derin bir hüzne gark etmiştir.
Fakat aşure orucunun bu elim hadise ile hiçbir alakası yoktur. Aşure orucunun bu hadise ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması veya başka faaliyetlerin yapılması bidattir.
Rasulüllah Efendimiz (s.a.s.) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü. Sebebini sorduğunda Yahudiler:
“Bugün hayırlı, faydalı ve büyük bir gündür. Allah Teala, bugünde Beni İsrail’i düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.), (Allah’a şükür için) o gün oruç tuttu.” dediler.
Bunun üzerine Rasul-i Ekrem Efendimiz:
“Ben Musa’ya sizden daha yakınım.” buyurdular. O gün oruç tuttular ve müminlere de oruç tutmalarını emrettiler. (Buhari, Savm, 69, Enbiya, 24; Müslim, Sıyam, 127.)
Hanım sahabilerden Rubeyyi’ bint-i Muavviz (r.a.) diyor ki:
“Aşure gününün sabahı Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimiz Ensar köylerine şu haberi gönderdi:
“Kim bugün oruca niyet etmişse tamamlasın! Kim niyet etmemişse günün kalan kısmını oruçla geçirsin!”
Ondan sonra biz o gün oruç tutardık, çocuklarımıza da tuttururduk. Mescide gider, çocuklara yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri yiyecek için ağladığında bu oyuncağı eline verip onu iftar vaktine kadar meşgul ederdik.” (Buhari, Savm, 47; Müslim, Sıyam, 136.)
Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Aşure orucunu tutun; ancak bir gün önce veya bir gün sonra tutarak Yahudilere muhalefet edin!” (Ahmed, I, 241; Bezzar, no. 1052; Heysemi, III, 188.)
Bu sebeple Hanefi mezhebine göre muharremin sadece onuncu günü oruç tutulması, Yahudileri taklit manasına gelebileceği için mekruhtur.
Dolayısıyla Müslümanların aşure orucunu muharremin dokuzuncu ve onuncu günlerinde tutmaları müstehaptır.
Hz. Âişe (r.a.) şöyle der:
“Rasulüllah (s.a.s.) Efendimiz aşure orucunu emretmişti. Ramazan orucu farz kılınınca artık onu dileyen tutar, dileyen de tutmazdı.” (Buhari, Savm, 69; Müslim, Sıyam, 115.)
Önce farz iken sünnete dönüşen bir hüküm, böyle bir geçmişi olmayan sünnetten daha üstündür. Bu sebeple aşure günü orucuna ihtimam göstermek lazımdır. Nitekim Peygamber Efendimiz’e aşure günü tutulan orucun kıymeti sorulduğunda:
“Geçmiş bir senenin günahlarına kefaret olur.” buyurmuşlardır. (Müslim, Sıyam 197; Ayrıca bk. Ebu Davud, Savm, 54; Tirmizi, Savm, 48; İbn Mace, Sıyam 40.)
İbn Abbas (r.a.) da Peygamber Efendimiz’in faziletli günlerde tuttuğu oruçlar arasında aşure orucu kadar ihtimam gösterdiği başka bir günü görmediğini ifade eder. (Buhari, Savm, 69.)
Aşure günü cömert davranmak hususunda Rasulüllah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kim aşure günü (nafaka hususunda) ailesine geniş davranırsa Allah Teala da bütün sene boyunca onun rızkına bolluk ihsan eyler.” (Taberani, Evsat, IX, 121, Kebir, X, 77; Beyhaki, Şuab, III, 366.)
Cabir (r.a.) bu rivayetle alakalı olarak:
“–Biz bunu tecrübe ettik ve aynen öyle olduğunu gördük.” der. İbn Uyeyne de:
“–Biz bunu elli veya altmış sene tecrübe ettik.” demiştir. (Münavi, Feyzu’l-Kadir, VI, 306.)
Cenab-ı Hak, ailesine cömert davranan kuluna böylesine büyük lütuflarda bulunursa, kim bilir fakir ve garip kullarına cömert davranan kişilere ne ikram ve ihsanlarda bulunur!