Makale

Fecr-Fücûr ve Fâcir

Fecr-Fücûr ve Fâcir

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Rehberlik ve Teftiş Başkanı

Kök anlamı açmak ve yarmak olan “fecr” kelimesi ve türevleri, Kur’an-ı Kerim’de hem sözlük anlamında hem de izafi anlamda kullanılmıştır. İzafi yani Kur’an’da kullanılan anlamda “fücûr” kelimesi; takva elbisesini çıkartıp hayâ perdesini yırtarak haktan sapmak ve günaha dalmaktır.
1. Sözlük anlamı
Fecr, fücûr ve fâcir kelimelerinin türediği “f-c-r” kökünün asıl anlamı; “bir şeyin açılması, yarılması ve yırtılmasıdır.” Bu kelime daha sonra “isyana dalmak” ve “haktan sapmak” anlamında kullanılmış, bu sebeple yalan söylemeye “fücûr”, haktan ve istikametten sapan kimseye “fâcir” denilmiştir. (İbn Fâris, Mu’cemü Mekâyîsi’l-Lüga.)
2. Kur’an-ı Kerim’deki anlamı
Kur’an-ı Kerim’de “f-c-r” kökünden mastar, isim ve fiil formatında 24 kelime şu anlamlarda kullanılmıştır:
a) Tan sökmesi, şafak atması, gecenin sonunda gündüzün başlangıcında doğu ufkunda güneşin kırmızı hüzmelerinin karanlığı yarıp görünmeye başlaması. Bakara suresinin 187’nci, Fecr suresinin 1’inci ve Kadr suresinin 5’inci ayetindeki “fecr” kelimesi bu anlamda kullanılmıştır.
Bakara suresinin 187’nci ayetinde oruç ibadetinin başlama vakti olarak “fecr” esas alınmış ve “Şafağın aydınlığı, gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin ve için.” denilmiştir. Bu ayetteki “fecr” kelimesi, doğu ufkunda güneşin kırmızı ışıklarının gecenin karanlığını yarmaya başladığı, yani gecenin bitip gündüzün başladığı andır.
b) Sabah
İsra suresinin 78 ve Nur suresinin 58’inci ayetlerinde geçen “el-fecr” sabah vakti anlamındadır. İsra suresindeki “Kur’ân el-fecr” ve Nur suresindeki “salât el-fecr” sabah namazı demektir. Sabah namazında kıraat uzun okunduğu için bu isim verilmiştir.
c) Suyu akıtmak ve fışkırtmak
Kureyş’in ileri gelen müşrikleri toplanıp Peygamberimizden olmadık şeyler istemişlerdi. Bu isteklerinden biri de yerden su fışkırtması ve ırmak akıtması idi. “Dediler ki: Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça veya senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça sana iman etmeyiz.” (İsra, 17/90-91.) Bu iki ayette geçen “tefcura”, yeri yarıp su çıkarmak “tufeccura” ve “tefciran” ise yerden su çıkarıp ırmak hâlinde akıtmaktır.
ç) Ahireti yalanlamak ve inkâr etmek
Kıyamet suresinin beşinci ayetinde geçen “yefcura”kelimesine tefsir kitaplarında farklı anlamlar verilmiştir: İnsanın ahireti dikkate almayıp günah işlemesi ve tövbe etmeyi ertelemesi veya ahireti yalanlaması ve inkâr etmesi. Kur’an meali yapanlar da bu kelimenin geçtiği ayete farklı anlamlar vermişlerdir. Mesela ayeti Hasan Basri Çantay, “Fakat insan, önündeki (o kıyameti) yalanlamak diler.”; Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin, “Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.”; Hayrettin Karaman ve arkadaşları, “Fakat insanoğlu önündeki zaman içinde günah işlemeye bugünden istekli durur.”; Süleyman Ateş, “Fakat insan devamlı suç işleyerek ilerisini de berbat etmek ister.” şeklinde anlamlandırmıştır.
d) Haktan sapmak, hak yolu yarıp düzeninden çıkarak kötülük ve isyana düşmek
Şems suresinin 8’inci ayetinde Allah’ın insana fücûr ve takvasını ilham ettiği bildirilmektedir. Bu ayette “fücûr” kelimesi “takva” kelimesinin tam karşıtı olarak zikredilmiştir. “Fücûr”; şirk, küfür, nifak, zina, hırsızlık ve yalan gibi her türlü günahı, “takva” ise iman başta olmak üzere salih ameller ve günahlardan sakınma gibi her türlü itaat ve sevap olan söz, eylem ve davranışları ifade eder. Nefse fücurunu ve takvasını ilham etmek; fücûrun kötü olduğunu ve nefse zarar verdiğini, takvanın ise iyi ve nefsi korumak olduğunu duyurmak, fücûrdan sakınmayı, takvaya sarılmayı telkin etmektir. Çünkü "fücûr" kavramı, yermeyi ve dolayısıyla yasaklamayı, "takva" kavramı ise övmeyi ve dolayısıyla emredilmeyi gerektirir.
Takva olan söz, eylem ve davranışları bırakıp fücûr olan söz, eylem ve davranışları yapan kimselere Kur’an’da “fâcir” (çoğulu fecere ve füccâr) denilmiştir. “Nuh şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece fâcir ve kâfir kimseler yetiştirirler.” (Nuh, 71/26-27.) Bu ayetteki “fâcir”, itaati terk eden isyankâr demektir. (Taberânî, Nuh, 71/27.)
Sad suresinin “Yoksa biz muttakileri fâcirler gibi mi tutacağız?” anlamındaki 28’inci ayetinde “fâcirler” kelimesi, “müttakiler” kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Müttakiler; iman edip salih amelleri işleyen, farz görevleri yapan, haramlardan ve günahlardan sakınan kimselerdir. Karşıtı olan “füccâr” ise; hem şirk, inkâr ve nifak ile kâfirler hem içki, kumar, zina, yalan, hırsızlık ve benzeri haramları yapanlar hem de namaz, oruç, zekât ve benzeri farz görevleri terk ederek büyük günah işleyen isyankârlardır. (Taberânî, Sâd, 38/28.) İnfitar suresinin 13 ve 14’üncü ayetlerinde “füccâr”, “ebrâr” kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır: “Şüphesiz, iyiler (ebrar) Naîm cennetindedirler, fâcirler cehennemdedirler.” “Ebrar”, “birr” kelimesinin çoğuludur, dilimize genellikle “iyiler” diye çevrilmektedir. Ancak bu çeviri, kelimenin tam anlamını karşılamamaktadır.
Abese suresinin 40-42’nci ayetlerinde füccâr olan kimselerin, ahirette akıbetleri şöyle bildirilmektedir: O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedir, onları bir siyahlık bürür. İşte onlar ancak kâfirler, fâcirlerdir.”
Mutaffifin suresinin 7’nci ayetinde fâcirlerin amel defterlerinin cehennemde olacağı bildirilmektedir. (Taberânî, Mutaffifin, 83/7.)
Sonuç olarak kök anlamı açmak ve yarmak olan “fecr” kelimesi ve türevleri, Kur’an-ı Kerim’de hem sözlük anlamında hem de izafi anlamda kullanılmıştır. İzafi yani Kur’an’da kullanılan anlamda “fücûr” kelimesi; takva elbisesini çıkartıp hayâ perdesini yırtarak haktan sapmak ve günaha dalmaktır. Kur’an’da yerilen, yasaklanan ve insanın cehenneme gitmesine sebep olan her söz, eylem ve davranış fücûrdur. Dolayısıyla fücûr kelimesi; isyan, fısk, zulüm, cürm, kizb ve günah kelimeleri ile eş; takva, itaat, ihsan, sıdk ve birr kelimeleri ile zıt anlamdadır. İnkâr olan her söz, eylem ve davranış fücûr, ancak fücûr olan her söz, eylem ve davranış inkâr değildir.