Makale

G. Michel (Alman Asıllı Eski Misyoner)

G. Michel
(Alman Asıllı Eski Misyoner)

Prof. Dr. Abdulaziz Hatip

Almanya’dan Somali’ye çok önemli bir misyonerlik heyeti gönderilmişti. Heyetin başında Hristiyan din adamlığı yanında göz doktoru da olan G. Michel adında biri bulunuyordu. Heyet çok geniş kapsamlı ve büyük bir projeyle yola çıkmıştı. Hedef Somali’yi merkez edinip tüm Afrika kıtasında Hristiyanlaştırma faaliyetinde bulunmaktı. Nihai hedef uzun vadede tüm kıtanın Hristiyanlaştırılmasıydı.
Ancak bu iş açık ve doğrudan doğruya değil, hayır hizmetleri adı altında yürütülecekti. Hayır hizmeti olarak da bölgede yaygın olan göz hastalıklarının tedavisi seçilmişti. Böylece hiç dikkat çekmeden ve tepki almadan geniş halk kitlelerine ulaşılacak ve etkin bir misyonerlik faaliyetinde bulunulacaktı.
Beş ay kadar sonra heyetin Almanya’daki merkezine bir rapor ulaştı. Rapor, heyet başkanının bir doktor olarak işini canla başla yaptığını fakat işin asıl önemli yönü olan misyonerliği ihmal ettiğini belirtiyordu. Çok geçmeden G. Michel’e teşkilat başkanlığından bir telgraf geldi. Kendisinden bir aylık bir kurs için İngiltere’ye gitmesi oradan da Tanzanya’da göreve başlaması isteniyordu. İngiltere’de G. Michel, Somalili Müslüman bir kişiyle tanıştı. Adı Muhammed Bahur olan bu kişiyle kısa sürede dostlukları ilerledi. Arkadaşı kendisini evine davet etti. Gerisini G. Michel’in kendisinden dinleyelim:
“Somali asıllı Muhammed Bahur, tanıştıktan sonra beni evine davet etti. Ben de davetini kabul ettim. Evine gittiğimde ailece beni çok sıcak karşıladılar. Arkadaşım Muhammed’in babası olduğunu öğrendiğim zat çok güzel bir İngilizceyle konuşuyordu. Onunla tanıştığıma çok sevindim. Onun Hristiyan olmasını içimden temenni ettim. Konuyu dine getirdim ve onu Hristiyanlığa cezp edecek sözler söyledim. Beni dikkat ve nezaketle dinliyordu. Söylediklerimle onu ikna ettiğimi sandım. Bu kişi, tüm çevrede Hristiyanlık tebliği için bir anahtar olabilirdi.
Sözü daha da ileri götürerek Hristiyanlığın, alternatifi olmayan mükemmel bir din olduğunu söyledim. İncil’in ve Hz. İsa’nın önem ve azametinden bahsettim. O sırada arkadaşımın babası Kur’an-ı Kerim’i eline alarak, ‘Bu kitabı tanımıyor musunuz?’ dedi. Cevap vermedim. Sadece tebessüm etmekle yetindim. Dinî duygularını tahrik etmekten veya görevimi sezdirmekten çekindim. Fakat aklımdan geçirdiklerimi anladığını hissettim. İçinde bulunduğum sıkıntılı durumdan beni kurtardı. İncil’den ve Hz. İsa’dan konuşmaya başladı. Konuşmasından, bütün Müslümanların Hz. İsa’yı sevdiğini ve büyüklüğünü kabul ettiğini iyice anladım. İslam, Hz. İsa’nın aralarında bulunduğu tüm peygamberlere iman etmeyi öngörüyordu, hatta bunu iman esaslarından biri sayıyordu.
Arkadaşımın babası, sonra İncil ve Kur’an hakkında istediğim soruyu sorabileceğimi söyledi. Konuya bu kadar vâkıf oluşuna hayret ettim. İslam kozasının içimde örülmeye başladığı ilk an, bu görüşme sayesindedir. İslam’ı son derece akıcı bir üslup ve rahat bir edayla anlatıyordu. Anlattıkları akıl ve mantığın reddedemeyeceği şeylerdi.
Arkadaşımın babasını birkaç kez daha ziyaret ettim. Bu ilgim heyetteki arkadaşlarımın dikkatini çekmişti. Beni uyardılar. Zaten sürekli izleniyordum. Kısa bir süre sonra arkadaşımın sebepsiz yere tutuklandığını hayretle öğrendim. Kendi deyişleriyle güzel bir tatil geçirmek için benim de Kenya’ya gitmem isteniyordu. O sırada babamdan bir mektup geldi. Mektupta mümkün olan en kısa zamanda Almanya’ya dönmemi istiyordu. Fakat ne merkezi Almanya’da bulunan teşkilatımın direktiflerini ne de babamın mektubunu dinledim. Her iki tarafa da şöyle bir telgraf çektim:
‘Gayet rahat olun. Her şey yolunda. Ben Müslüman olacağım!’
G. Michel, o günden itibaren İslam’ı araştırmaya, öğretilerini ve esaslarını öğrenmeye kendini verdi. Bir süre sonra Müslüman olduğunu ilan etti. Adını Abdulcebbar olarak değiştirdi. Abdulcebbar, bir Müslüman doktor olarak hizmetini sürdürmeye devam etti. Ama bu kez, Allah’ın hakkını ve hoşnutluğunu gözeten bir Müslüman olarak ve yaşayışında bezenmiş olduğu İslam’ın edep ve ahlakıyla...