Makale

Chat'le gelen bir şehadet Sigrun Valsdottir (Âmine)

Chat’le gelen bir şehadet
Sigrún Valsdóttir (Âmine)

Haz. Metin Karabaşoğlu

1976, İzlanda doğumluyum. Ailem İzlanda’nın resmî kilisesine mensup; yani Evanjelik Luteran (Protestan). Maamafih din, hayatımda belirli bir ölçüde hep yeri olduğu hâlde, yetişmemde hiç de önemli bir rol oynamadı. Çok küçükken, Pazar okuluna muntazaman katılırdım, dinî faaliyetlerde bulunan teşkilatların yürüttüğü yaz kamplarına da giderdim. Ayrıca, büyükannem yanıma gelir ve ben uykuya dalmadan önce yorganımı düzeltir ve o arada dualar öğretir, ben de onunla birlikte dualar okurdum. Yine de ailem hiçbir zaman kiliseye düzenli biçimde gitmedi ve din gündelik hayatımızın bir parçası hâline gelmedi.
İzlanda’da, on dört yaş civarında, Hristiyanlık hakkında bilgi edinip bu bilginizin sınanmasıyla birlikte inancınızın teyit edilmesi ve böylece kiliseye kabul edilmeniz, bir gelenektir. Bu yaşa geldiğinizde, artık erişkin biri olarak görülürsünüz ve inancınız ile ailenizin siz çok küçük yaştayken yaptırmış olduğu vaftizin teyit edilmesi gerekir. Bu işlemi yapma veya yapmama şıkları arasında karar vermek zorunda kaldığımda, “Gerçekten, bunu yapma gereğine içtenlikle inanıyor muyum?” diye kendi kendime düşündüğümü hatırlıyorum. Ulaştığım sonuç, Allah’a inandığım, hatta başından bu işlem geçmiş olan başka pek çok insandan daha da fazla inandığım ve eğer bu işlemi reddedersem yapmayı asla tahayyül edemediğim bir şeyi yapmış, yani Allah’ı inkâr etmiş olacağım şeklindeydi.
Bu inanç teyidi işlemi için hazırlanırken, bir rahibin verdiği derslere devam etmemiz ve düzenli biçimde kiliseye gitmemiz gerekiyordu. Bu dersler bittikten sonra da kiliseye gitme âdetini sürdürmeye gayret ettim; bu arada söz konusu işlemi geçip kiliseye kabul edildim. Lakin yine de, doğru bir şey yaptığım hissi yaşıyor da değildim. Kiliseye gitmek benim için bir anlam ifade etmiyordu. Böylece yıllar boyu, din ve dinin hayatım üzerindeki etkisine dair pek bir şey düşünmedim. Sık sık Allah’a dua ederdim, ama bu salt bir dua idi işte. Ne bir vicdan muhasebesine gittim, ne de farklı dinleri araştırdım. Her şey, şu hâliyle de yerli yerinde gözüküyordu bana. Yani hepsinden önemlisi, Allah’a inanıyordum; bu kâfi gelmez miydi?
İzlanda’da İslam’ın fazlaca bir varlığı yoktur; nitekim büyüme dönemimde, onunla ilgili pek bir şey öğrenmedim. Okulda Hristiyanlık dışındaki dinler hakkında, Hristiyanlık tarihiyle olan ilintisi dolayısıyla Yahudilikle ilgili olarak öğretilen çok az şey dışında, hiçbir şey öğretilmedi. Büyüme çağında, hatırlıyorum, İslam’a en ziyade ‘Muhammedilik’ diye, Müslümanlara da ‘Muhammedîler’ diye atıfta bulunulurdu ki, bugün bile insanlar büyük çoğunlukla ‘İslam’ ve ‘müslim’ kelimelerinden ziyade bu kelimeleri kullanırlar. Bunu şu son ay içinde ülkenin en büyük gazetesinde de birkaç kez gördüm.
Velhasıl, İslam hakkındaki bilgim çok azdı ve bunların da pek çoğu okuduklarımdan ve medyanın verdiği haberlerden geliyordu. İslam hakkında zihnimde beliren manzara hiç de hoş değildi; ama haberlerdeki dehşet öykülerinin yanı sıra ‘Kızım Olmadan Asla’ ve benzeri başkaca kitaplar misali bütün bu dehşet öykülerini okumama rağmen, elhamdülillah, İslam’a karşı önyargılı olmamış, zihnimi açık tutmuştum. Bunun başlıca sebeplerinden biri, muhtemelen, ülkeler arası öğrenci mübadelesi vesilesiyle Venezuela’ya gittiğim sıralar, aynı vesileyle Endonezya’da bulunan İzlandalı bir kızla mektup arkadaşlığı yapıyor olmamdı. Bu kız, gerek mektuplarında, gerek yurdumuza dönüşümüzden sonraki görüşmelerimizde Endonezya’daki hayatına ve yaşadığı tecrübelere dair öyküler anlattı bana. Bunların hepsi de çok olumlu şeylerdi ve benim önüme kitaplarda okuduklarımdan ve de medyada tasvir edilenden farklı bir İslam ve Müslüman imajı sunuyordu.
Bununla birlikte, 1997 sonbaharında üniversitede okumak üzere ABD’ye gidinceye kadar, İslam’la gerçekten bir temasa geçmiş değildim. Birleşik Devletlere, Rotary kulüplerinin düzenlediği bir yıllık bir öğretim programı dâhilinde gittim. Gittiğim üniversitede aynı programın bir parçası olan Mısırlı bir erkek öğrenci vardı. Zamanla ahbap olduk ve onunla beraberliğim sayesinde İslam’la ilgilenir hâle geldim. Bu arkadaşım çoğu kez bana İslam’a dair bir şeyler anlatırdı; ayrıca, onu İslami ibadetleri eda ederken seyrettim de. Ona İslam hakkında sorular sormaya ve kendisiyle İslam’a dair müzakerelerde bulunmaya başladım. Sonra da, ilk kez kendi başıma internet üzerinden araştırma yapmaya ve peşi sıra, İslam hakkında kitaplar okumaya giriştim, okuduklarım arasında bir Kur’an meali de vardı.
Araştırmam gerçekte, bahar sonlarında başladı ve İzlanda’ya döndüğüm hâlde, yaz ayları boyunca devam etti. Sonra sonbaharda, oradaki kendime ait çalışmaları bitirmek üzere ABD’ye geri döndüm. Uzunca bir zaman İslam hakkında konuşup tartıştığım ve kendisine İslam’la ilgili sorular sorduğum yegâne kişi Mısırlı arkadaşım olmuştu; ama bu son yılın aralık ayında internet üzerinden İslam hakkında yapılagelen bir chat’e rastladım. Bu şekilde, kendileriyle chat yapıp sorular sorduğum gerçekten harika bazı Müslümanlarla tanışmış oldum. Onlar bana bir hayli yardımcı oldular. Başka biriyle konuşurken bir derece tarafsız durmak benim için gerçekten önemlidir.
İslam’ı araştırmaya ilk kez başladığımda çok heyecanlıydım ve İslam hakkında öylesine çok harikulade şeyler keşfediyordum ki, bunları önceden bilmiyordum ve bir şekilde bunlar kafama takıldığından, kendimi İslam’ı düşünmekten alıkoyamadım ve daha da fazlasını okumak istedim. Lakin uzunca bir süre bocaladım; anlamadığım birçok mesele vardı ve çoğu, o zaman için, bana kabul edilmesi çok zor geliyordu.
İslam hakkında olumsuz şeyler bulmaya çalıştığım bir dönem geçti başımdan. Bu aşamada, kendimi Müslüman olmaya mecbur olmadığıma ikna etmeye çalıştım. Çünkü dürüst olmam gerekirse, dehşete kapılmıştım, kafam karışmıştı ve hayatımı el’an yaşıyor olduğum şekilde yaşamayı sürdürmek, hakikati kabul edip hayat tarzımı değiştirmekten çok daha kolay gibi gözüküyordu. Bu zaman zarfında gerçekten kafam karışmış hâldeydi. Bir an, İslam’ın gerçek olduğunu ve bütün istediğimin Allah’a teslim olmak ve dolayısıyla bir Müslüman olmak olduğunu hissediyor; ama bir sonraki an İslam’la ilgili her şeyi yanlış buluyordum.
Fakat en sonunda gördüm ki, İslam hakikatin ta kendisidir. Benim bütün istediğim de kendimi Allah’a teslim etmem ve hayatımı bir Müslüman olarak yaşamamdır. Şehadet getirme zamanının geldiğine karar verdiğim esnada, aralıkta tanışmış olduğum bir müslime kardeşle chat yapıyordum. Zaten, bir sonraki ay, Müslüman kızların katıldığı bir ders halkasına gitme planları yapmıştım. Bu kardeşe bu derse gittiğimde kelime-i şahadet getireceğimi söyledim. Lakin kelime-i şehadeti hemencecik yapabilmeyi çok arzuluyordum. Bunun üzerine, bu kardeş de mümkünse hemen olsun diye gayret etti ve online olarak tanıdığı (internet üzerinden tanışıp haberleştiği) üç müslime kardeşi daha o an görüşmelerimize dahil etti; sonuçta, hepimiz bir chat odasında tanıştık ve internet üzerinden kelime-i şehadet getirmiş oldum.
Müslüman olalı beri çok mutlu zamanlarım da oldu zor zamanlarım da. Sürekli, İslam hakkında daha fazla bilgi edinme ve nasıl iyi bir Müslüman olunacağını kavrama mücadelesi veriyor; aynı şekilde ailem ve arkadaşlarımdan gelen olumsuz tepkilere rağmen, güçlü kalmaya çalışıyorum.
Bildiğim bir şey varsa, o da, doğru kararı vermiş olduğum. Beni hakikate hidayet ettiği için de Allah’a şükrediyorum.