Makale

Fakire Giden yol

Fakire Giden Yol

Mustafa Yavuz Cide İlçe Müftüsü

İnfak, İslam dininde en önemli kavramlardan birisidir. Konu malla yapılan ibadet kısmının en hassas noktalarından birisi olduğu için, ayetlerde üzerinde sıklıkla durulmuş ve ehliiman infaka çağrılmıştır.
Atalarımız “Mal canın yongasıdır.” demişlerdir. Vermek, bu yüzden zor ve herkesin üstesinden gelemediği bir erdemdir. İnsanın manevi bir parçası olarak düşünülen malın bütününden bir kısmını koparmak, aslından ayırmak ve başka bir canın eksik olan tarafına yama yaparak can bulmasına vesile olmak, her kişinin harcı değildir.
Bu nedenle infak eden övülmüş, Kur’an dilinde muttakiler olarak tavsif edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de infak niyetiyle toprağa saçılan her tohum, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane ile yedi yüz veren bir ekin olarak tasvir edilmiştir. (Bakara, 2/261.)
Bununla birlikte ihtiyaç hâlindeki insana yapılan infakın esasları vardır. Bu esaslardan en başta geleni, sağ elin verdiğinden sol elin habersiz bırakılması, (Buhari, Ezan, 36, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91.) yani gizlilikte hassas olunmasıdır.
İkincisi, hayırda zirveye ulaşmak için sevdiklerinden vermek, (Âl-i İmran, 3/92.) kendisinin gözünü yummadan alamayacağını başkasına vermemektir. (Bakara, 2/267.)
Üçüncü esas ise ihtiyaç sahibine verirken gösteriş, başa kakma ve eziyet için vermemek, (Bakara, 2/264.) verdiğini Allah için vererek teşekkür dahi beklememektir. (İnsan, 76/9.)
Dördüncü esasa gelince, vermek için yaşlılığı, ölümü beklememek, (Bakara, 2/254.) -kaldı ki, böyle bir durumda vermeye teşebbüs bile boşunadır- gençlik çağında ve zenginliği arzulayıp, fakirlikten endişe duyulan hâllerde verebilmektir. (Buhari, Vesaya, 7, Zekât, 11; Müslim, Zekât 92.)
Bir de verirken ihtiyaç sahibini bulmak, yaralı olanın yarasını tedavi edebilmektir. Konunun en hassas noktası burasıdır. Kimi vardır, derdini anlatır, ihtiyacını söyler, gerektiğinde zorlar, ısrar eder ve sorununu çözer, kimi de vardır, bağrına taş basar ama yine de kimseye el açmaz, ben açım, ihtiyacım var diyemez.
Bu konuları düşünüp acaba iffetinden dolayı ihtiyacını ortaya koyamayanlara nasıl ulaşırız gibisinden soru işaretleri kafamda dolaşırken, kutsal beldeden, Hz. Peygamber’in diyarı Medine’den geçen hafta gelen bir misafirim bu soruların büyük bir kısmının cevabını bulmama yardımcı oldu ve samimi bir Müslüman’ın basiretinin nelere kadir olduğunu ortaya koydu.
Adı Said olan ve Mescid-i Nebevi’de görevi bulunan bu misafirim istişare ve halis niyetle hayır yoluna girenlerin mutlaka başarıya ulaşacaklarının ispatını bizzat yaşayarak yapmış oldu.
Bu hikâyenin gerisini gelin Medineli Said’den dinleyelim:
Oturduğum sokakta yirmiden fazla villa tipi ev var. Mahallemizdeki evler de aynı şekilde her biri sokağa bakan, müstakil, görünüşte zengin ailelerin oturduğu hanelerden oluşmakta. Bu sokaktaki yaşamım normal hâlde yıllarca devam etti. Bana göre herkes mutlu, hâli vakti yerinde, maddi açıdan sıkıntısız bir hayat yaşamakta idi.
Hâl böyle iken yine de içimde bir sıkıntı, bazı şeylerin yolunda gitmediğinin huzursuzluğunu hissettiren bir acı yüreğimi tırmalamakta idi.
Acaba benim oturduğum mahallede maddi sıkıntı yaşayıp da bizim yardımcı olamadığımız insanlar bulunabilir miydi? Varsa bunu nasıl tespit edecektik? Ev ev dolaşıp da bir ihtiyacınız var mı diye soramazdık ya.
Öte yandan Hz. Peygamber’in hadislerinde “Komşusu açken tok yatan mümin değildir.” (Buhari, Edebü’l-Müfred, 52.) buyurması bu konuda mutlaka bir şeyler yapmam gerektiğini, yapabileceğimi söylüyordu.
Bunu öğrenmenin mutlaka bir yolu olmalıydı. Neden bugüne kadar düşünememiştim! O anda ayet-i kerimedeki “Onların işleri, aralarında danışma iledir.” (Şura, 42/38.) ilahî buyruğu aklıma geldi.
Hemen mahallenin gençleriyle bir toplantı yapmaya karar verdim. Belirtilen gün ve saatte mahallenin bütün gençleri bu toplantıya iştirak etti. Herkes aynı kanaatte idi. Mutlaka mahallemizde fakirler olmalıydı. Ama nasıl bulacaktık?
Derken küçük oğlum şöyle bir fikir ortaya attı. Baba, dedi. Gençlerle aramızda mahallemizin sokaklarını paylaşalım. Bir hafta boyunca herkes sorumlu olduğu sokaktaki çöp bidonlarını her gün kontrol etsin ve rapor tutsun. Eğer çöp bidonlarındaki çöplerde bir artış, çoğalma olursa bu evin durumu iyi, eğer değişiklik yok ise fakir olduğu ortaya çıkar, dedi.
Bu fikir herkes tarafından takdirle kabul gördü. Bu yöntem hem kolay, hem de kimseyi incitmeden sonuca ulaşmada bizlere kolaylık sağlayacaktı. Çünkü oturduğumuz mahallede her evin önünde o haneye özel bir çöp bidonu bulunmakta idi.
Hiç vakit geçirmeden sokaklara dağıldık. Ben oturduğum sokakta fakir var mı, yok mu, varsa kimler olduğunu tespit edecektim.
Bir hafta boyunca ikamet ettiğim sokağın evlerinin önündeki çöpleri incelemeye aldım. Sonunda yıllardır önlerinden geçtiğim, durumlarından bihaber olduğum 7 ailenin çöplerinde hiç değişiklik, artış olmadığını, yarı aç yarı tok bir vaziyette hayatlarını sürdürdüklerini anladım.
Bu hâl beni çok etkiledi. Nasıl haberdar olmazdım? Ben nasıl bir komşu, nasıl bir sorumluluk sahibi Müslüman idim? Bu arada gözlerimdeki yaşlara hâkim olamadım. Sel olup aktılar...
Diğer arkadaşlarımız da aynı şekilde her sokakta üç-beş ihtiyaç sahibi aile olduğunu ortaya çıkardılar. Hemen kendi aramızda bir yardımlaşma fonu oluşturduk. Durumu iyi olan kardeşlerimiz her ay bu fona destek oldular. Bu sayede mağdur ailelere alış-veriş kuponu vermeye başladık. Aile ihtiyacı ne ise o kuponla alıyor, bizler ödemeyi yapıyorduk.
Her hafta elde ettiğimiz meblağ ile fakir ailelere kumanya almaya, gece vakti kimse görmeden bırakmaya başladık ve hâlâ da devam ediyoruz.
Hikâye burada bitti. Gelelim bize… Ne dersiniz! Mutlaka bizim sokakta, evimizin hemen yanında bir fakir var ise onu bir şekilde bulmaya, ona destek olmak için üç-beş kişi birleşip fon oluşturarak incitmeden, kimseye göstermeden destek olmaya...