TELEVİZYONUN BİREY VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ OLUMLU VE OLUMSUZ ETKİLERİ
İbrahim TURAN*
Özet:
İletişim çağının yaşandığı günümüzde kitle iletişim araçları çok hızlı bir şekilde gelişmekte, hayatımızı her yönüyle kuşatmakta ve dünyayı âdeta küresel bir köye dönüştürmektedir. Bu alanda özellikle televizyonun birey ve toplum hayatındaki etkileri yadsınamayacak boyutlara ulaşmıştır.
Asli fonksiyonu insanı çevresinden ve dünyadan haberdar etmek, onu bilgilendirmek ve çeşitli alanlarda eğitmek olan bu araç, endüstri devriminin getirdiği rekabet ortamında asli görevlerinden uzaklaşmış, fayda ve zararı tartışma konusu olan bir. araç hâline gelmiştir.
Bu çalışmamızda, televizyonun birey ve toplum hayatındaki etkilerini -olumlu ve olumsuz yönleriyle- objektif bir bakış açısıyla ele almaya çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Kitle iletişim, Televizyon.
Abstract:
The Positive and Negative Effects of Television on Individual and Society
The media of mass communication in our day has rapidly improved, blockade our all daily lives, and changed our world to a global village.
In particular, TV’s effects on people and society in mass communication cannot be denied.
While the main functions are to inform people from their environment and the world, to Instruct, and educate people in various fields, it has moved away from its main purpose as a conclusion of competition in industrial revolution, and has been begun to discuss its positive and negative effects on people.
Thus, the aim of this study is to investigate the positive and negative effects of TV on people.
Key Words: Television, Media.
Giriş
İletişim çağının yaşandığı günümüzde kitle iletişim araçları (gazete, dergi, radyo, televizyon, internet) baş döndürücü bir hızla gelişmekte ve bu araçlar sayesinde dünya adeta küresel bir köye dönüşmektedir. Kitle iletişim araçları içerisinde özellikle televizyonun birey ve toplum üzerindeki etkileri yadsınamayacak boyutlardadır. Televizyonun fiziksel yapısına bağlı olarak program yapısındaki hızlı değişmeler ve ileri teknolojik imkanların kullanılması toplumun her kesiminin televizyonu izlemesini adeta zorunlu kılmaktadır.
Televizyonun ortaya çıkışındaki temel amaç, toplumun ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak ve hayatı kolaylaştırmaktır. Ancak bu amacın geçekleştirilmesi insanların eliyle olmaktadır. Televizyonu elinde bulunduran insanların düşünce yapısı, kanaatleri, ihtiyaç ve beklentileri onun birey ve toplumu nasıl etkileyeceğini belirler. İnsan faktörünün televizyon üzerindeki etkinliği, bu aracın tarihsel seyri içerisinde temel görevlerinin dışında farklı amaçlar için kullanılmasına sebep olmuştur. Bu nedenle ilerleyen zamanlarda, faydası ve zararı tartışma konusu olan bir araç hâline gelmiştir. İşte Endüstri devrimi ile birlikte rekabet ortamının arttığı dünyada televizyon, sermaye sahiplerinin elinde daha fazla kazanmak uğruna, bireysel ve toplumsal alanda olumsuz etkilerinin ön plana çıktığı bir araç hâline dönüşmüştür. Bu olumsuz etkileri nedeniyle uzmanlar tarafından oldukça eleştirilmiş ve hâlen de eleştirilmeye devam etmektedir.
Biz de bu çalışmamızda televizyonun birey ve toplum üzerine olan olumlu ve olumsuz etkilerini incelemeye çalışacağız. Amacımız televizyonun birey ve toplum hayatındaki etkilerini objektif bir bakış açısıyla ele almaktır. Bundan dolayı ilk olarak televizyonun tarihi gelişimi hakkında kısaca bilgi verilecek, ardından televizyonun olumlu etkileri incelenecektir. Televizyonun olumlu etkileri başlığı altında onun haber verme, eğitme, eğlendirme, toplumsallaştırma ve kültür aktarma fonksiyonları ele alınacaktır. Bundan sonraki bölümde ise, televizyonun olumsuz etkileri incelenecektir. Bu başlık altında onun, bireylerin saldırganlık duygularım artırma, pasifleştirme, tüketime teşvik etme, birey ve toplumu yönlendirme, kültürel anlamda bir yozlaştırma faaliyeti yürütme, bireylerin cinsel duygularım tahrik etme ve onları zararlı alışkanlıklara teşvik etme gibi olumsuz birtakım özellikleri incelenecektir.
I- Televizyonun Tarihi Gelişimi
Günümüz dünyasında kitle iletişim araçları hızla ilerlemekte ve hayatımızın baş köşesinde yerini almış bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları olarak gazete, dergi, sinema, radyo, internet ve televizyon ilk aklımıza gelen araçlardır. Bu araçların her biri ayrı bir etkiye sahip olmakla birlikte, en önemli özellikleri kitlesel kullanıma açık oluşlarıdır. Ancak bunların içinde televizyonu ayrı bir yere oturtmak gerekir. Çünkü televizyon, izleyicilerinin eğitim, eğlendirme, giyim ve ye- me-içme gibi birçok ihtiyacım göz önünde bulundurarak, program yapışım buna göre oluşturan ve bu yönüyle insanların kendisinden faydalandığı vazgeçilmez bir araçtır.1 Böyle önemli bir aracın bu günkü konumunu anlayabilmek için onun tarihi geçmişine bir göz atmak gerekir.
A- Televizyonun Batıdaki Gelişimi
Elektriğin bulunuşu televizyon çalışmalarına zemin hazırlamıştır. Dünyada televizyonla ilgili ilk çalışmalar, 19. yüzyıl sonlan ile 20. yüzyıl başlarına rastlamaktadır.2
Televizyon alanında ilk çalışma 1873 yılında, trlandalı telgrafçı Andrew May tarafından yapılmıştır. May, ışık dalgalarım elektrik akımına çevirmeyi başarmış, selenium adlı maddenin ışığa karşı tepki gösterdiğini ve elektrik akımlarının bu maddeden karardığa göre güneş ışınından kolay geçtiğini keşfetmiştir.
Rus bilim adamı Paul Nipkow 1884 yılında, bir resmi tarayabilen döner bir disk geliştirmek suretiyle, elektrik akımını görüntüye çevirmeyi başarmıştır. Bu çalışma televizyonun bulunmasında önemli bir adım olmuştur.
Amerikalı Charles Francis Jenkins, Nipkow’un tarama aracım daha geliştirmiş, bu diski kullanarak Washington’daki laboratuarında deneme yayınlan yapmıştır. Yine 1900’lü yılların başında Fransa’da Rignoux ve Fournier adlı fizikçiler ilk televizyon deneyini yapmışlardır. 1915’de Markoni ilk olarak “görüntülü telefon” dan söz etmiştir.
Rus bilim adamı Wlademir K. Zworkin, 1923’de ilkel bir elektronik tarama sistemi ile görüntü yayınım gerçekleştirmiştir.
1927 yılına gelindiğinde Bell Telephone Laboratuarı, New York ile Washington arasında tel ile ilk televizyon yayınının naklini gerçekleştirmiştir.
1928 yılında Amerika’da birkaç deneme istasyonu kurulmuş, 1937’de ise deneme yayım yapan televizyon istasyonlarının sayısı on yediye çıkmıştır.
1930 yılında Phil T. Farsnworth tümü elektronik olan bir tarama sistemi geliştirerek, görüntüyü daha net hâle getirmiştir.
1936 yılında ilk düzenli televizyon yayını, Edvin H. Armstrong’un FM yayın sistemini ses bandı olarak gerçekleştirmesiyle İngiltere’de başlamıştır. Ardından televizyon yayınlarının başladığı ikinci ülke Amerika olmuştur. 1939 yılında New York’ta kurulan bir televizyon istasyonu ile başkan Franklin D. Roose- velt’in New York dünya fuarım açışı, televizyondan naklen yayınlanmıştır.
Televizyon yayınlarım başlatan üçüncü ülke ise Sovyetler Birliği’dir. Bu ülkede düzenli yayınlar 1939 yılında başlasa da, İkinci Dünya Savaşı televizyon alanındaki gelişmeleri olumsuz yönde etkilemiş, gelişmeler ancak savaştan sonra devam edebilmiştir.3
Almanya ve Fransa’da erken dönemde televizyon yayınma başlayan ülkeler arasındadır. İkinci Dünya Savaşmda ağır bir yara alan Japonya, televizyon yayınlarına ancak 1953 yılında başlayabilmiştir. İkinci Dünya Savaşının ardından televizyon dünyasma büyük yatırımlar yapılmış, yatırımların artmasıyla da televizyon yayınlarında büyük gelişmeler yaşanmıştır. 1960’lı yıllar televizyon için altın çağ olarak nitelenebilir.4
Buraya kadar televizyonun tarihi gelişimine ilişkin açıklamaları şu şekilde özetleyebiliriz:
1- 1873-1936 yıllan arası: Televizyonla ilgili ilk amatör çalışmaların yapıldığı bu dönemde ışık dalgalarının elektrik akımına, elektrik akımının da görüntüye aktarılması ile ilgili çalışmalar yapılmıştır.
2- 1936-1945 yıllan arası: Bu dönem televizyonda deneme dönemi olarak adlandırılabilir. Birkaç ülkede yayma geçildiği sırada 2. Dünya Savaşı patlak vermiş ve bu olay, televizyonun gelişimini belirli bir süre engellemiştir.
3- 1945-1960 yıllan arası: Bu dönem televizyonun olgunlaşma devresidir. Bu dönemde televizyon dünyada yayılmaya ve benimsenmeye başlanmıştır.
4- 1960’dan sonrası: Televizyon yayınlan için altın çağ sayılan bu dönemde renkli televizyon yayınlan başlamış, yaym türleri artmış, uydularla naklen yayınlar gerçekleştirilmeye başlanmıştır.5
Sonuç olarak televizyon alanında yaşanan gelişmeler, dünyada hızlı bir tele- vizyonlaşma sürecim başlatmış ve batıdan doğuya doğru her ülkeye dalga dalga yayılmıştır.
B- Televizyonun Türkiye’deki Gelişimi
1960’lı yıllarda dünyayı etkisi altına alan televizyonlaşma süreci, aynı dönemde Türkiye’de de etkisini göstermiştir. Ülkemizde ilk televizyon çalışmaları 1950’de İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Yüksek Frekans Tekniği Bilim Dalı öğrencilerine uygulamalı eğitim vermek üzere başlatılmıştır.6 1964 yılında Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu’nun (TRT) kurulmasıyla birlikte, televizyon yayınlarının ülke geneline yaygınlaştırılması da bu kuruma verilmiştir. Ancak ilk zamanlarda kurumun imkanları ne para ve ne de yetişmiş eleman bakımından bunu mümkün kılmamıştır. 1960 İhtilalinin ardından yapılan Birinci Beş Yıllık Planda (1962-67) belirtilmemesine rağmen, Federal Almanya ile yapılan bir an’ laşma ile televizyon araç-gereçleri sağlanmış ve 1966 yılında ilk kapalı devre stüdyo yayınma başlanmıştır. Ardından 31 Ocak 1968’de TRT tarafından halka açık ilk deneme yayım Ankara’da başlatılmıştır. Bu yayınlar haftada üç gün olarak verilmekteydi. 1971 yılında TRT’nin olanaklarının artması ile yayınlar da buna paralel olarak artmıştır. Ankara dışında bağlantı istasyonları vasıtasıyla diğer illere de yayınlar ulaştırılmaya başlanmıştır. İkinci ve üçüncü beş yıllık planda öngörülen televizyon planlamaları çerçevesinde, 1975-1976 ve 1977 yıllarında 26 ana verici istasyon kurulması kararlaştırılmış, üç yıl içerisinde ülkenin % 80’ine ve nüfusun da % 90’ma televizyon yayınlarının ulaştırılması, arazi yapısından kaynaklanan sebeplerle yayınların ulaşmadığı yerlere de ara istasyonların kurulması ile tüm ülkede televizyon yayınlarının izlenmesinin sağlanması kararlaştırılmıştır.7
TRT’nin televizyon alanındaki çalışmaları, bu alanda hızlı değişmelere sebep olmuştur. 1980’lere gelindiğinde siyah-beyaz televizyon, yerini artık renkli televizyona bırakmaya başlamıştır. Ülkemizde ilk renkli yayın 1982 yılında gerçekleştirilmiş, 6 Ekim 1986’da da çok kanallı yayma başlanmıştır.8
1989 yılında çıkarılan 3917 sayılı kanunla, özel televizyonların kurulmasına imkan tanınmıştır.
Kurulan özel kanallar reklam kazançları sayesinde kendilerini, kısa sürede finanse etmişler ve ülke genelinde seslerini daha çok duyurmaya başlamışlardır. Bu olay irili ufaklı birçok kanalın kurulmasına zemin hazırlamıştır. Bugün artık teknolojik gelişmeler neticesinde, uydu üzerinden yüzlerce kanala ulaşılabilmektedir.9
Sonuç olarak Türkiye televizyonla geç tanışmış, ancak kısa sürede aradaki farkı kapatarak bugün televizyon yayıncılığında dünya standartlarında birçok ülkenin önüne geçmiştir. Ülkemizde 1998 yılı rakamlarına göre 16 ulusal, 15 bölgesel ve 230 yerel olmak üzere toplam 261 televizyon vardır’". Bugün dijital yayınların devreye girmesiyle bu sayının daha da arttığını düşünürsek, Türkiye’nin televizyon yayıncılığında büyük bir gelişme gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
H- Televizyonun Etkileri
İletişim çağının yaşandığı günümüzde kitle iletişim araçları (özellikle televizyon) hayatımızın her alanına tesir etmiş, âdeta olmazsa olmazımız hâline gelmiştir. Bugün toplumda yoksul diye tanımladığımız insanların evlerinde televizyon görmemek mümkün olmadığı gibi, çok eğitimli dediğimiz insanların da televizyonun - olumlu veya olumsuz - etki alanının dışında kaldığını söylemek de pek mümkün görünmemektedir.
Kitle iletişim araçlarının etkileri ile ilgili araştırmalar 19. yüzyılın sonlamda başlamıştır. Ancak televizyonun etkileri ile ilgili çalışmalar daha sonralara rastlamaktadır.“ .
Televizyonun etkileri üzerine çok şeyler yazılmış ve çok sayıda araştırma yapılmış ve bu araç birçok açıdan eleştiriye uğramıştır. Hiç kuşkusuz bu eleştiriler, onun birey ve toplum üzerindeki etkilerinin geniş boyutlarda olmasından kaynaklanmaktadır.12 Televizyonun etkileri konusunda genel olarak iki görüşün olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi Baurdrillard ve Mills gibi kitle iletişim araçlarına karşı olumsuz görüş belirtenler. l3Bu görüşü benimseyenler genellikle televizyonun sosyo-kültürel ve ekonomik yönünü değerlendirmektedirler.14 İkincisi ise Marshall Mc Luhan ve kendisinin de içinde bulunduğu liberal gelenek gibi olumlu görüş belirtenler.15 Bunlar da televizyonun fiziksel ve teknik yönünü değerlendirmektedirler.1’’ Oysa televizyonun kullanım amacına bağlı olarak hem olumlu hem de olumsuz etkilerinin olduğu açıktır. Televizyon üzerinde inceleme yapan çoğu kimse, onun ya sadece olumlu yönlerini ya da sadece olumsuz yönlerini ele almış ve diğer işlevlerini görmezlikten gelmiştir. Biz bu bölümde konuyu objektif bir tarzda ele alarak hem olumlu hem de olumsuz yönlerine değineceğiz.
A- Televizyonun Olumlu Etkileri
Televizyonun olumlu etkileri olarak sayabileceğimiz başlıklar aynı zamanda onun temel işlevleri olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yani televizyonun icadındaki temel amaç, birey ve toplumun bu aracı haber alma, eğitme, eğlendirme, toplumsallaştırma ve kültür aktarma gibi çeşitli açılardan ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Bu bölümde televizyonun icadındaki temel amaca uygun olarak, onun birtakım olumlu işlev ya da etkileri incelenmeye çalışılacaktır.
Haber Verme: Teknolojinin gelişimi ile birlikte haber alma yöntemleri de en üst düzeye ulaşmıştır. Teknolojinin en önemli buluşlarından birisi olan televizyon, günlük hayatımıza aktif bir şekilde katılarak, haber alma yöntemine yeni boyutlar kazandırmıştır.
Habercilik işlevi televizyonun temel işlevlerinin başında gelmektedir. Televizyon programlanılın günlük yayın sürelerinin büyük bir bölümünü haber bültenlerine veya haber niteliği taşıyan programlara ayırdıkları görülmektedir.’7 Televizyonun dünyanın her hangi bir yerinde meydana gelen olayları anında ve görüntülü olarak izleyiciye sunması onun izlenirliğini artırmaktadır. Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde televizyonun önemi diğer kitle iletişim araçlarına göre daha fazladır. Bu ülkelerde okuma-yazma oranının düşük olması televizyona olan ilgiyi artırmıştır. 18Aynca onun diğer yazılı araçlardan farklı olarak bilgi ile görüntüyü aym anda vermesi, etkinliğini artıran başka bir husustur.19 Aysel Aziz’in, televizyonun toplum üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yaptığı çalışmada sorduğu, “Birbirini tutmayan haberler olsa, şu araçlardan hangisine inanırsınız?” sorusuna verilen cevapta, televizyon % 60.7 ile birinci sırada yer almıştır. ikinci sırada yer alan radyonun oranı ise % 28.5’tir. Televizyona inanma nedenleri, büyük çoğunlukla (% 78.7) verdiği haberi görüntü ile desteklemesine bağlanmaktadır.20 Televizyonun en yalan takipçisi olan radyo ile arasındaki farkın % 32,2 olması, haber verme açısından, bireylerin televizyonu diğer araçlardan daha güvenilir bulduklarım göstermektedir.
Bireylerin televizyondan beklentilerinin başında dünyada olup bitenlerden haberdar edilme isteği gelir. Çünkü insan toplumsal bir varlık olarak sürekli etrafıyla bir iletişim içindedir. Dolayısıyla bu iletişimini sürdürebilmesi için çevresinde olup bitenlerden haberdar olmalıdır. İnsanın çevresiyle iletişiminde ihtiyacı olan bu bilgilendirme, büyük ölçüde televizyon tarafından sağlanmaktadır.21
Martin Esslin de televizyonu, insanların ufuklarım genişleten bir araç olmanın yanında, bireylerin dünyaya ait bilgilerinin artmasında etkili olan teknolojik bir mucize olarak değerlendirmektedir.22
Televizyonda yayınlanan haber bültenlerinin içeriğine bakıldığında bunların iç haberler, dış haberler, magazin haberleri, eğitim, kültür ve sanat haberleri, spor haberleri, hava durumu, ekonomi haberleri ve sağlık haberleri gibi bölümlere ayrıldığım görmekteyiz.23 Tüm bunlan bir araya getirdiğimizde televizyonun eğitimden sağlığa, hava durumundan magazin haberlerine kadar geniş bir alan üzerinde insanları bilgilendirdiği, çevresinde ve dünyada gelişen olaylardan haberdar ettiği görülmektedir.
Eğitim: Televizyonun haber verme işlevinden sonra en önemli ikinci işlevi, bireyi ve toplumu çeşitli açılardan eğitmesidir. Televizyon, getirdiği sınırsız imkanlarla eğitim alanında büyük bir değişim meydana getirmiştir.24 Çünkü onun hem göze hem de kulağa hitap etmesi, verdiği bilginin kalıcı olmasını sağlamaktadır. Bir araç ne kadar çok duyu organına hitap ederse, inşam etkilemesi ve fikir ve bilgi noktasmda onu eğitmesi o kadar kolay ve kalıcı olacakür. Çünkü insanlar gördüklerinin % 75’ini, duyduklarının % 13’ünü, dokunduklarının % 6’sını hafızalarına kaydetmektedirler.23 Yani birey hem duyup hem de gördüğünün % 83’ünü hafızasına kaydetmektedir. Bu nedenle televizyonun hem göze hem kulağa hitap etmesi, bireyleri eğitme gücünü artırmaktadır.
Televizyon izleyicileri içerisinde çok değişik eğitime sahip insanların olduğu bir gerçektir. Bunlar, okur-yazar olmayanlar, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite mezunlarından, eğitimini yanda bırakmış olanlara, yeteneklerini geliştirmeye çalışanlardan, geri kalmış bölgelerde yaşayıp kendini kültürel noktada yetiştirmeye çalışanlara kadar geniş bir dağılım göstermektedir. Bu nedenle televizyonda yayınlanan eğitici programları iki başlık altmda toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi örgün eğitime ilişkin programlar; İkincisi ise yaygın eğitime ilişkin programlardır.26 Örgün eğitim için TRT 4’de yayınlanan açık öğretim programı örnek olarak verilebilirken, haftanın belirli günlerinde çeşitli kanallarda yayınlanan dini programlar, halkın eğitilmesi noktasmda yaygın eğitime bir örnek olarak verilebilir.
Doğrudan eğitimi amaçlayan programların dışında, diğer programların da belirli eğitsel mesajlar taşıdığı söylenebilir.27 Aziz’in yaptığı araştırmada deneklerin % 71.7’si televizyonu en etkin eğitim aracı olarak görmekledirler. Bunu % 6.6 ile radyo takip etmektedir.28 Bu sonuç halkın eğitim noktasında televizyondan beklentilerinin, diğer kitle iletişim araçlarından daha fazla olduğunu göstermektedir.
Televizyon eğitim açısından tüm yaş grupları üzerinde etkili olsa da bundan en çok çocuklar etkilenmektedir. Bu durumu Esslin şöyle açıklamaktadır: “Çocuklara okula gitmeden önce ulaşan; onların zihni gelişimlerini okulda aldıkları eğitim kadar güçlü bir biçimde şekillendiren; bir bütün olarak toplumun zeka ve kültür seviyesinin belirlenmesinde böylesine kritik bir rol oynayan bir araç olarak televizyon, bu bağlamda, mutlaka bir milletin eğitim sisteminin asli cüz’ü olarak görülmelidir.”29 Esslin’in bu sözünden de anlaşılacağı üzere televizyon, eğer kullanılabilirse çocukların eğitiminde kendisinden yararlanılan önemli bir kaynak olabilir.
Bir eğitim aracı olarak düşünüldüğünde televizyon, çocuklar için bir bilgi kaynağıdır. Televizyon seyreden çocukların, seyretmemiş olan önceki nesillere oranla daha bilgili ve eğitimli oldukları ortadadır. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, 1960’larda üç yaşındaki çocuklara ev, ağaç gibi resimleri yapmaları söylendiğinde çocuklar, ayrıntıya girmeden basit birtakım çizgilerle resim yapmaktayken, 1990’lara gelindiğinde yine üç yaşındaki çocukların aynı resmi daha ayrıntılı yaptıkları görülmüştür.30 Burada televizyonla yetişen bir kuşağın, onun eğitme fonksiyonundan önemli derecede yararlandığı görülmektedir. Ancak bunun yeterliliği tartışılır.
Televizyonda sadece çocuklarla ilgili programlara değil, aynı zamanda kadın izler kitlesi için de belirli programlara yer verilmektedir. Bu programlarda kadınların genel sorunları, ihtiyaçları ve beklentileri ele alınarak onların belirli seviyede eğitilmesi amaçlanmaktadır. ’
Günümüzde televizyonlar örgün eğitimin dışmda kalan, iş ve meslek hayatına atılmış olan her yaşta insana hitap eden programlarla, eğitici ve bilgilendirici yayınlar yapmak suretiyle, örgün eğitimin dışmda kalan bireylerin eğitilmesi açısından önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Örneğin çiftçilerin tarımla ilgili bilmesi gerekenleri bir program vasıtasıyla onlara öğretmesi veya belirli zamanlarda dini içerikli programların gerçekleştirilmesiyle halkın dini noktada eğitilmesi vb. televizyonun eğitme işlevinin bir parçası olarak görülebilir.
Sonuç itibarıyla televizyon, birey ve toplumun eğitim ihtiyacım belirli düzeyde karşılayabilir. Ancak bu konuda halkın ihtiyaç ve beklentileri dikkate alınmalıdır. Eğer bunlar yapılırsa televizyon, asli fonksiyonu olan eğitme görevini daha üst seviyede yerine getirmiş olur.
Eğlendirme: Televizyonun sosyal fonksiyonlarından bir tanesi de eğlendirmek ve günlük yaşantının sıkıntı ve stresinden bireyleri uzaklaştırmaktır. Bireyleri günlük yaşamın ağırlığından kurtarması ve hayatm sıradanlığı karşısında onların yaşamını renklendirmesi, televizyonu insanların vazgeçilmezleri araşma sokmuş durumdadır ve televizyondaki bu eğlence öğeleri, gün geçtikçe daha bir önem kazanmaktadır. David Marc, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde ticari televizyonların programlarında, mizah ağırlıklı eğlencenin başta olduğunu ifade etmektedir.31
Günlük hayatm stresi ve yorgunluğu içerisinde bitkin düşen insanın, akşam eve gelince çoğu zaman ilk olarak yaptığı iş, televizyonun kumandasını eline alıp kanallarda gezinti yaparak, bir müzik-eğlence programı bulmaya çalışmak olmaktadır. Gayr-i ihtiyari olarak yapılan bu davranış, aslında insanın televizyonu bir eğlendirme aracı olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Bunu bilen program yapımcıları, inşam günlük hayatm stres ve yorgunluğundan uzaklaştırmak için çeşitli diziler, yarışma programlan, müzik programları vb. yapmak suretiyle, toplumun büyük bir kesiminin eğlendirme ve dinlendirme ihtiyacım karşılamaktadırlar. Özellikle az gelişmiş ülkelerde televizyon, toplumun tek eğlence aracı konumundadır.32
Televizyon programlarının başlıca amacı, hangi yaym türünde olursa olsun izleyiciyi sıkmamaktır. Bu nedenle televizyon yayınlarının sloganı Aysel Aziz’in dediği gibi, “eğitirken eğlendirmek-eğlendirirken de eğitmek”tir.33 Postman televizyonun eğlence işlevi için şunları söylemektedir: “Eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst ideolojisidir. Neyin gösterildiğinin ya da hangi bakış açısının yansıtıldığının hiçbir önemi yoktur; her şeyin üstünde tutulan varsayım, hepsinin bizim eğlenmemiz ve haz almamız gözetilerek sunulmasıdır... Sorun, televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak.sunul- masıdır.”34
Halkın televizyon kanallarında yayınlanan eğlence programlarına rağbet göstermesi, programı yayınlayan kanala da büyük bir reklam girdisinin sağlanmasına sebep olmaktadır. Özellikle özel kanallarda izleyicilerin rağbet göstermesi nedeniyle, eğlendirmeye yönelik faaliyetler daha çok kâr elde etmek için bir araç olarak görülmekte ve bu tür programlar, televizyon yaym saatlerinin önemli bir kısmım doldurmaktadır.35 ’
Toplumsallaştırma: İnsanın toplumsal olarak varlığını devam ettirebilmesi için etrafındaki diğer bireylerle iletişim içinde olması gerekir. İnsan bunu çoğu zaman yüz yüze bir ilişki kurarak gerçekleştirir, kimi zaman da çeşitli iletişim araçları yardımıyla bu ihtiyacına çözüm bulur. Günümüzde bireyler arası iletişimin sağlanmasında ve bireylerin toplumsallaşmasında, televizyon önemli bir yere sahiptir.
Toplumsallaşma tanım olarak; kişinin toplumun içine girerek, toplumsal yapıda geçerli olan değerleri ve davranış biçimlerini öğrenerek, içselleştirmesi ve toplumun bir ferdi hâline gelmesidir.36
Bireyin toplumsallaşmasını sağlayan araçlar içerisinde, televizyon önemli bir yer tutmaktadır. Bu araç, bireyin kendisi, çevresi ve dış dünyası ile kurduğu iletişimin şeklinin belirlenmesinde diğer araçlardan daha etkindir. Ayrıca bireylerin toplumsal hayatın gerektirdiği kuralları benimsemelerinde, farklı düşünce ve yaşam tarzına sahip insan toplulukları ile tanışıp kaynaşmalarında etkili olmaktadır.
Bugün televizyonun geldiği nokta, sosyalleşme sürecinin ilk aşamasından itibaren, sosyal hayatın her aşamasında ağırlığını hissettiren bir araç olarak görünmektedir. Bireyin sosyal hayata katılma sürecinde, sosyal kişiliğinin oluşması, sosyal statüsünü elde etmesi, sosyal gruplara katılması ve sosyal grup, kurum ve kültürün oluşması aşamalarında belirleyici ve biçimlendirici bir faktör olarak televizyon ön plana çıkmaktadır.37 Televizyon programlan vasıtasıyla bireyler, toplumda öne çıkan her türlü sosyal ve siyasal aktivitelerden haberdar olmakta ve grup ve kurum kültürünün oluşumunda televizyondan istifade etmektedirler.
Batılı toplumbilimcilere göre kitle iletişin^ araçlanyla etkili bir toplumsal değişim sağlamak mümkündür. Bireyler toplumsallaşma noktasında gelişmeye paralel olarak buna ayak uyduracaklardır. Dolayısıyla bireylerin yenileşmeden yana yeni tutumlar kazanmasında, kendilerinin dışındaki farklı toplumlan tanımasında ve modem toplum yapışma geçme isteği uyandırmada, kitle iletişim araç- lan önemli bir etkiye sahiptir.38
Bir kitle iletişim aracı olan televizyon, toplumun kendisine dair imajının, davranış kalıplarının ve inanç ve kanaatlerinin oluşmasmda belirleyici bir unsur olmaktadır. Günümüzde eğitici ve öğretici faktörlerden hiçbiri - din, eğitim, sanat, bilim, vb.- topluma televizyon kadar etki etmemiştir. Toplumdaki fertlerin her biri ayn bir eğitim düzeyine, farklı bir dini yapıya ve farklı ekonomik ve sosyal bir çevreye sahip olmakla birlikte aynı kaynaktan (televizyondan ) beslenmektedir.39 Bu nedenle televizyon, birleştirici ve bütünleştirici özelliği ile bireylerin toplumsallaşmasında önemli bir yere sahiptir.
Televizyon, içerdiği çeşitli programlar vasıtasıyla bireylerin konuşma şeklinden hareket tarzına kadar bir çok alanda, onun toplumsallaşmasına katkıda bulunmaktadır. Örneğin bireyler haberler sayesinde etrafında ve dünyada olup bitenlerden haberdar olmakta ve olaylar karşısında düşünce ve hareket tarzını belirlemektedir. Reklamlar sayesinde, ortaya çıkan yeni ürünleri tanımakta, ihtiyaçlarım gidermede bunlardan yararlanmakta ve daha önemlisi toplumda öne çıkan beğenileri yakından takip etmektedir. Yine belgeseller sayesinde bilmediği, gitmediği yerler ve konular hakkında bilgi sahibi olup bilgi, görgü ve anlayışım geliştirmekte, günlük hayatın akışı içinde bu bilgilerden yararlanmaktadır.
Kültür Aktarma: Televizyonun birey ve toplum hayatına olumlu yönde katkı sağlayan bir başka özelliği de toplumun kültürünü genç kuşaklara aktarmasıdır. Televizyon, tarihsel gelişim süreci içerisinde bireylerin oluşturduğu maddi ve
manevi değerler bütünü olarak nitelendirilen kültürün şekillendirilmesinde en etkili araçlardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle televizyonun siyaset, ekonomi, sanat, spor ve eğlence vb. alanlarda, kültürü şekillendirmede belirleyici bir rol alması son yıllarda iyice belirginleşmiştir.“10
Televizyonda sanatsal, politik, ekonomik ve kültürel alandaki önemli tarihsel olaylara, bireylerin ait olduğu toplumlann geçmişlerinde yer alan önemli olaylara ve başka milletlerin geçmişlerine, örf ve âdetlerine ilişkin gelişmelere yer verilmesi, televizyonun kültürel anlamdaki yaym faaliyetlerinden bazıları olarak sayılabilir.41
Televizyonun kültür aktarma fonksiyonu, onun diğer işlevlerinin içinde gizlidir. Haber programlan, reklamlar, diziler ve belgeseller aynı zamanda bir kültür üretme ve aktarma mekanizmalandır. Örneğin yukarıda sayılan alanlara ilişkin eğitim programlan, bireylerin o alanlarda bilgilenmesini sağlayarak, yeni bir kültürün oluşumu için zemin hazırlayabilmekte, reklamlar yeni bir kültürel yaşantıyı (giyim tarzı, yeme- içme, konuşma vb.) empoze edebilmektedir. Televizyonda yayınlanan dizi filmlerin kültürün oluşumu, şekillendirilmesi ve aktarılmasın-. da ayn bir yeri vardır. Bu dizilerde örneğin bireyler arası ilişkiler, insanların yaşam biçimi, giyimleri, konuşmalan, bir yere oturmaya gitme veya misafir kabul etme biçimleri yeni bir kültür oluşturabileceği gibi, var olan kültürü de şekillen- direbilmektedir.
Yirminci yüzyılın en büyük buluşlarından olan televizyon, hayatımızın her alanına girmiş, bizi her yönden âdeta sarmalamıştır. Dünyayı küresel bir köye çeviren bu sihirli kutu, insanın yaşamım kolaylaştırma ve inşam, etrafında olup bitenlerden haberdar etme, eğitme, eğlendirme, dinlendirme, toplumsallaştırma gibi birtakım temel işlevlere sahiptir. Eğer bü olumlu özellikleri dikkate alınır ve programlar buna uygun olarak düzenlenirse televizyon, birey ve toplumun menfaatine olmak kaydıyla, kendisinden her alanda yararlanılan önemli bir araç olacaktır.
Tüm bu olumlu etkilerinin bir sonucu olarak televizyonun birey ve toplumu olumlu ya da olumsuz etkilemesi, onun nasıl bir görev üstleneceği televizyonun kendisiyle değil, programın yapımcısı ve yöneticisiyle ilgilidir. Yöneticilerin televizyonu kendi çıkarlan doğrultusunda kötü amaçlar için kullanmalan ve bu araçla birey ve toplumu olumsuz yönde etkilemeleri televizyonun, insanların hayatını olumsuz etkileyen kötü bir araç olduğu anlamına gelmez. Burada televizyonun, sahibi ne derse, onu eksiksiz yerine getiren bir makine olduğu unutulmamalıdır.
B- Televizyonun Olumsuz Etkileri
Televizyonun ilk ortaya çıktığı yıllarda bu aracın temel işlevleri, toplumun temel ihtiyaçları dikkate alınarak belirlenmiştir. Ancak zamanla radikal boyutlara varan değişimin yaşandığı dünyada, televizyon da bu değişimden nasibini almıştır. Televizyonun ilk başta düşünülen temel işlevleri, bu değişime paralel olarak yeni bir boyut kazanmış,’ yöneticilerinin elinde, onların çıkarları uğruna topluma birçok olumsuz duygu ve davranış kalıplarının empoze edilmesinde sihirli bir değnek gibi kullanılmıştır.
Televizyonun olumsuz özellikleri ana hatlarıyla sayılacak olursa bunlar; saldırganlık, pasifleştirme, tüketime teşvik etme, olumsuz yönlendirme, kültürel yozlaştırma, cinsel duygulan tahrik etme ve zararlı alışkanlıklara teşvik etme baş- lıklan altında toplanabilir.
Saldırganlık: Günümüzde televizyona yöneltilen eleştirilerin başmda onun, şiddet ve saldırganlık unsurlarım olabildiğince açıklığı ile ortaya koyması gelmektedir. Televizyonun etkileri üzerine yapılan araştırmaların hemen hemen tamamı bu unsurların varlığını ve çocuklar ve gençler üzerinde ne derece etkili olduğunu gözler önüne sermektedir. Yapılan araştırmalarda bireylerin televizyonda sık sık cinayet, tecavüz ve benzeri olaylara tanık olduğu görülmektedir. Örneğin Amerika’da bir çocuk liseden mezun olduğu sırada 11 bin saat ders görürken, buna karşılık 15 bin saat televizyon seyretmiş olmaktadır. Bu süre içinde 18 bin cinayet sahnesi ve daha fazla sayıda soygun, tecavüz, hırsızlık ve gasp olayma tanıklık etmektedir.42
ABD’de 10 bin çocuk üzerinde yapılan bir başka araştırmada, şiddet öğesi içeren televizyon programlarım seyreden çocuklarda, saldırgan davranışların arttığı saptanmıştır.43 Yine yapılan araştırmalar, şiddet içeren filmlerin izlenmesiyle bunun ardından gelen saldırganlık davranışı arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bulgulara göre, çok televizyon izleyen çocuklar az izleyenlere, içinde saldırganlık görüntüleri bulunan filmleri izleyenler de bu filmi izlemeyenlere göre daha saldırgan davranışlarda bulunmaktadırlar.44 Televizyonda sürekli olarak kavga, dövüşme, cinayet vb. sahnelere tanık olan çocuk, artık bunları kanıksamakta ve toplumda bu tür davranışları gösterme eğilimine girmektedir. Baltaş, Kuzey Amerika’da cinayet oranının son yirmi yıl içinde %300 arttığını, televizyondaki şiddet öğesinin yoğunluk kazanmasının da (1987 yılma göre) 20 yıllık bir maziye dayandığı ve bu ikisi arasında birebir bir ilişkinin olduğunu söylemektedir.45
Şiddet ve saldırganlık öğeleri televizyon programlarının neredeyse tamamına hakim olmuş durumdadır. Haber programlarından reklam filmlerine, çizgi filmlerden spor müsabakalarına kadar hayatın her alanında şiddetin hakim oluşu, çocuklar ve gençler açısından büyük bir tehlike oluşturmaktadır. “Özellikle çocuklar ekrandaki görüntüleri âdeta aynen yaşamakta ve bu yönüyle de daha fazla etkilenmektedir. Yapılan araştırmalara göre haber programlarından sonra en fazla şiddet içeren programların çizgi filmler olduğu tespit edilmiştir.”46 Bu sonuca göre, çocukların olayları gerçek olup olmamasına bakmaksızın kanıksamaları göz önünde bulundurulursa, bu tür yayınların tehlikesi daha açık bir biçimde anlaşılmış olacaktır.
Amerikan filmlerinin ağırlıklı olarak izlenildiği ülkemizde durum A.B.D.’den pek farklı görünmemektedir. Amerika’da kırk yıldır üç binden fazla araştırmaya konu olan şiddet, ülkemizde henüz yeni yeni araştırılmaya başlanmıştır. Türkiye’de 1996 yılında Reklam Verenler Demeği tarafından yapılan araştırmaya göre, televizyon filmlerindeki şiddet unsuru % 62’lik bir oranla, dünya televizyonlarındaki yoğunluğa ulaşmış durumdadır. Türkiye’de bir pazar günü televizyonun başına oturan bir birey, yedi kanalda 600’den fazla şiddet olayına, 500’den fazla insanın öldürülmesine tanık olmaktadır. Anketler saat başma ortalama 32 şiddet sahnesinin gösterildiğini ortaya koymaktadır.47
Çocuklar ve gençler televizyonda gördükleri şiddet olaylarını sosyal hayatta uygulama eğilimi gösterebilmektedirler. (Örnek için bkz.)48 Bu tür olayların çeşitli örneklerinin yaşanması, Amerika’yı da ekranda şiddeti engellemeye yönelik bir yasa hazırlamaya teşvik etmiştir. 1997 yılında uygulamaya giren yasaya göre bir üst kurul, televizyon programlarındaki seks ve şiddet dozajını belirleyip 1 ’den
5’e kadar puan vermeye başlamıştır. Televizyonlara takılacak olan ”V-Chip” (violence chip) adı verilen bir cihaz, bu puanlara göre programlanmakta, buna göre aşın şiddet ve seks içeren bir film yayma girdiğinde ekran kararmaktadır. Bu şekilde şiddet ve seks dozu fazla olan programların, çocuklar ve gençler tarafından izlenilmesi engellenmeye çalışılmıştır.49
Ülkemizde de benzer görüntülere rastlanmasına rağmen, televizyonlardaki şiddet öğelerinin kaldırılması veya en az seviyeye indirilmesi için gerekli çabanın yeterince gösterilmediğim görmekteyiz. 8 Aralık 1997 günü Hürriyet gazetesinde yer alan bir haberde, bir gencin saldırması sonucu yaralanan doktorun 3 ay iş göremeyeceğinden bahsediliyordu. Saldırganın annesi, oğlunun bu saldırıyı gerçekleştirmesinde televizyonun etkisinin olduğunu söylemiştir.50
Gözlemciler, şiddet ve adam öldürme sahnelerini izleyen çocuklarda çeşitli gerginlik ve endişe belirtilerinin görüldüğüne dikkat çekmektedirler. Çeşitli şiddet görüntüleri bazı çocuklarda uyku bozukluklan, kabus görme gibi durumlara neden olabilmektedir. Televizyonda gösterilen cinayet sahnelerinin saldırganlık davranışını artırabildiği gibi, bu şiddet görüntülerinin çocuğu zamanla sadizme götürdüğü ve sadistik bir yönsemeyi doyurmayı amaçladığı görülmektedir.51
Yukarıda ifade edilen bilgiler ışığında söylenecek şey şu ki; televizyon, kişiliği yeni yeni oluşmaya başlayan çocuk ve gençler üzerinde, saldırganlık açısından ciddi problemler meydana getirmektedir. Ekranda görülen şiddet sahneleri bireyleri, gördüklerini sosyal hayatta uygulamaya teşvik etmektedir. Dolayısıyla ekrandaki şiddet sokağa taşmakta ve bireysel problem olmaktan çıkıp, toplumsal bir sorun hâline gelmektedir.
Pasifleştirme: Televizyona yöneltilen eleştirilerden bir diğeri ise, kendisinin ’ sürekli aktif konumda olup karşısında oturan bireyleri pasif konumda tutmasıdır. Televizyonun bireyi pasifleştirmesi iki şekilde olmaktadır: Birincisi zihinsel pasiflik ki bu en önemlisidir. Bireyler eleştirel bir süzgeçten geçirmeden izledikleri programlarda sunulan fikirlere ve bu fikirlerin doğruluğuna zihinsel olarak şartlanırlar. Bu şartlanma sonucunda bağımsız düşünme yeteneği kaybolur. Yine zihinsel anlamda bir başka etkisi, hayal gücü, çağnşım yeteneği, düşünme ve tasarlama gibi temel yeteneklerimizi olumsuz yönde etkilemesidir.52 Çünkü artık birey, iletişim sürecinin pasif tarafım oluşturmakta ve televizyon bizim yerimize düşünmekte, bizim yerimize tasarlamakta ve bize her şeyi hazır olarak sunmaktadır. Bunun neticesinde de rahatlığa alışmış olan birey, televizyona bağımlı bir hâle gelmektedir. Televizyon üzerine yapılan birçok araştırma onun, çocuklar ve gençler üzerindeki etkilerini bağımlılık yapan maddelerle aynı kelime ve benzetmelerle ifade etmektedir.33 Uyuşturucu maddeler nasıl ki bireylerin duyarlılığını köreltiyor, ahlâk kurallarını tahrip ediyor, hayal güçlerini geliştirmelerini engelliyor ise, televizyon da çocuk ve gençler üzerinde aynı etkileri göstermektedir. İkincisi fiziksel pasifliktir. Bireyin televizyonun karşısında geçirdiği vakit, onun sadece ruhsal yapısmda birtakım olumsuzluklara sebep olmamakta, .aynı zamanda fiziksel yapısı üzerinde de pasif kalmaktan kaynaklanan bazı olumsuzluklar meydana gelmektedir.54 İzleyiciler televizyon karşısında otururken boş durmamakta, sürekli olarak bir şeyler yemektedirler. Bu durum kilo artışlarına sebep olmaktadır. Ayrıca duyma bozuklukları, görme bozuklukları, sindirim ve uyku bozuklukları, fiziksel pasiflikten kaynaklanan olumsuzluklar olarak sayılabilir.
Televizyon izleme oram ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile doğru orantılıdır. Ekonomisi gelişmiş ve teknolojik olarak ilerlemiş olan ülkelerde, bireylerin boş zamanlarının fazla olması nedeniyle televizyon izleme önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin Polonya’da günlük televizyon izleme süresi 180 dakika, Belçika’da 132 dakika, Hollanda’da ise 140 dakikadır. Buna karşılık ABD’de bu süre 270, Kanada’da ise 264 dakikadır. Bu sonuçlar bireylerin boş zamanlarının önemli bir kısmım televizyon karşısında geçirmekte olduğunu55, dış dünya ile bağlantılarım televizyon aracılığı ile sürdürdüklerim ve bireylerin pasifleşirken aym zamanda bireyselleştiklerini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sosyal yaşamın değişen formu içinde aile içi ilişkiler de değişime uğramaktadır. Bu değişimden çocuklar da etkilenmektedirler. Anne-baba çocuğu ile fazla ilgilenememekte ve çoğu zaman oyalansın diye çocuğu televizyonun karşısında bırakmaktadır. Bu nedenle çocuk iki-üç yaşından itibaren televizyonla tanışmakta ve onun olumsuz etkilerine maruz kalmaktadır. Çocuk televizyonun gösterdiği her şeye bakar, seçme yapmaz. Seçme bilincinden yoksun olan çocuk56, her türlü programı izlemesi ve televizyon karşısında uzun zaman geçirmesi onda, daha önce saydığımız etkileri yapmakta ve çocuk, hayatının ilerleyen dönemlerinde korkak, silik ve pasif bir yapıya sahip olmaktadır.
Tüketime Teşvik Etme: Teknolojinin gelişimi ve değişimi ile birlikte toplumsal yaşamı yönlendiren, kitlelerin tüketim alışkanlıklarında büyük değişim meydana getiren en önemli öğelerden birisi de reklamlardır. Bir ürün ya da hizmeti satmak amacıyla ikna edici görüntü, gösterge ve nitelikli iletiler bütünü olarak tanımlanan37 reklamlar, hazırlanış ve sunuluş biçimiyle bireyleri tüketime teşvik edecek şekilde tasarlanır. Genellikle dramatik unsurları içeren birkaç saniyelik piyesler şeklinde sunulan reklamlar, üç aşamalı olarak düzenlenir. Birinci aşamada herhangi bir durumdan dolayı muzdarip olan bir kişiyi gösterme, ikinci aşamada sorunu ortadan kaldıracak malzemenin sunulması ve üçüncü aşamada ise sorunu çözmenin kişiye verdiği mutluluk. Bunun dışında reklamlar bir film yıldızının, ya da sporcunun başından geçen bir olayı anlatması ve doğrudan doğruya bir ürünü tavsiye etmesi şeklinde gösterilebilmektedir.18 Tüm bunlar izleyicileri, tanıtılan bu ürünü almaya yönlendirmek için tasarlanmıştır.
Günümüzde insanların ihtiyaçları giderek artmakta, buna paralel olarak mal ve hizmetlerde de belirli bir çeşitlilik ve artışın olduğu görülmektedir. Bir çok üretici bugün, mal ve hizmetlerini en hızlı yoldan tüketiciye ulaştırmak için reklam yolunu seçmektedir.
Reklamlar, milyonlarca insanın hareketlerini ve kararlarım şekillendirmekte ve böylece büyük bir sanayi ağının ayakta kalmasına ve kendini sürekli olarak geliştirmesine imkan hazırlamaktadır. Reklamlar televizyondaki en yaygın unsurdur. Bütün programlar izleyicilerin dikkatini reklamlara çekmek için vardır. Bugün dünyada reklam yapımlarına harcanan paralar milyar dolarlarla ifade edilirken, bunun karşılığında kat kat daha fazlası kazanılmaktadır.
Reklamlar, mal ve hizmet üreticilerinin daha fazla kazanabilmeleri için önemli olmakla birlikte, tüketici bir toplumun oluşmasını sağlaması bakımından da oldukça dikkat çekicidir. Daha çok kazanmak parolasıyla hareket edip hiçbir şeyi istismar etmekten çekinmeyen reklam yapımcıları, tüketimi yaygınlaştırmak için en fazla çocuk ve kadınları kullanmaktadırlar. Çocuklarda herhangi bir nesne ya da yiyeceğe karşı ilgi, istek ve arzu oldukça fazladır. Bunun bilincinde olan reklamcılar, ürün tanıtımlarında ya çocukları kullanmakta ya da çocukların ilgi ve isteklerini uyaracak yollara başvurmaktadırlar. Psikolog Feuerhanh, çocukların reklam kahramanı olarak seçilmesini şu şekilde değerlendirmektedir: “Bizler bir çocuk görüntüsü karşısında, kendimizde hemen şefkat ve koruma duygularının uyandığını fark ederiz. Çünkü reklamlardaki çocuk bizim için bir semboldür. Bu sembol bizi etkilemektedir. Biz onda çocukluğa atfedilen ve yetişkin olarak artık elimizden kaçırdığımız mitolojik değerleri buluruz... Reklamlar genellikle kendileriyle özdeşleşme arzusu uyandıracak hoş modeller seçer ve herkes bu modellerde biraz da kendisini bulur..
Diğer taraftan yetişkinler ve çocuklar için hazırlanmış olan tüketime dönük reklamlar, beslenme ve sağlık açısından önemli bir problem teşkil etmektedir. Yapılan araştırmalarda annelerin % 95’inin, çocuklarına televizyonda reklamı yapılan yiyecek, içecek vb. ürünleri aldıkları görülmüştür. Çocuklar ağlama ve yalvarma yoluyla, ebeveynlerine birçok gereksiz ürünü aldırabilmektedirler.“
Ekonomik açıdan zengin olan aileler çocuklarına reklamlarda sunulan ürünleri, fayda ve değer açısından hesap etmeden almak suretiyle onları doyumsuzlu- ğa sürüklemekte, buna karşılık fakir aileler de reklamlarda gösterilen ürünleri alamadıkları için çocukları ile karşı karşıya gelmektedirler. Çünkü çocukların gerçek gereksinimlerim gerçek olmayandan ayırt etmeleri oldukça zordur. Bu zorluk sadece çocuklar için değil yetişkinler için de geçerlidir. Çünkü reklamlar sundukları ürünü herkesin gereksinim duyduğu bir ürünmüş gibi sunmaktadırlar. Son zamanlarda özellikle geüşmiş ülkelerde gençlerin büyük bir bölümünün otomobil, motosiklet, traş losyonu, tuvalet sabunu çalmalarında, reklamların önemli bir payı vardır:01 Bu olay reklamların bireylerde bitmek tükenmek bilmeyen bir tüketim arzusu uyandırdığım göstermekte ve ileriki aşamalarda başka problemlerin doğuşuna zemin hazırlamaktadır.
Yönlendirme: Günlük yaşantısı içinde inşam çeşitli şekillerde etkileyen ve onu yönlendiren bir çok araç vardır. Ancak bu araçların etki dereceleri, insanın ne kadar çok duyu organına hitap ettiği ile alâkalıdır. Daha önce de belirtildiği gibi bir araç ne kadar çok duyu organına hitap ediyorsa, insan üzerinde o kadar çok etkili olmaktadır.
Televizyonun birden çok duyu organına hitap etmesi ve olayları canlı olarak tüm açıklığı ile sunması, inşam yönlendirmesinde önemli rol oynamaktadır. Televizyon programlarının içeriğine bakıldığında, hepsinin insanı etkilemek ve belirli bir yöne doğru sürüklemek gibi bir amaç taşıdığı görülmektedir.
Televizyonun bireyleri yönlendirme biçimi çok farklı şekillerde cereyan etmektedir. Özellikle siyasal ve toplumsal yaşam içinde medyanın (özellikle televizyon) takındığı tavır, zaman içinde toplumun ortak tavrı hâline gelebilmektedir.
Siyasal alanda televizyonun yönlendirme gücünden oldukça fazla yararlanılmıştır. A. Zahid Akman, televizyonun yönlendirme gücünden siyasal anlamda faydalanılması ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Kitle iletişim araçları toplulukları etkileyebilmenin, onları istenildiği gibi yönlendirebilmenin imkanlarım vermektedir. Yönetimde söz sahibi olmak isteyenler, toplum içinde itibar ve ilgi toplayabilmek için haberleşme araçlarım kullanmakta; bu araçlarla iktidarlar üzerindeki etkilerini devam ettirerek, toplumu diledikleri gibi yönlendirebilmektedirler.”62 Siyasetçiler ya da iktidarlar medya üzerinde etkili olmakla birlikte, medya siyasetçiler üzerinde daha fazla etkilidir. Çünkü medyadaki özelleşme neticesinde büyük sermaye sahiplerinin aym zamanda birer televizyon sahibi olmaları, onlan toplumun tek bilgilendiricisi ve yönlendiricisi durumuna getirmiştir. Bu yönüyle ekonomik gücü elinde bulunduranlar aym zamanda medya gücünü de ellerine alarak, siyasette etkili olarak ülke gündemini kendi çıkarları doğrultusunda belirlemeye başlamışlardır.63
Yönlendirmenin bir diğer ayağı da toplumsal yaşamın şekli açısından birey ve toplumun yönlendirilmesidir. Sosyal hayatta kabul gören duygu, düşünce ve davranış kahplannm öğretilmesi ve yaşantı alanına katılmasında, televizyonun yönlendirme gücü etkili bir biçimde kullanılmaktadır. Belirli bir kurumun, ürünün veya grubun hoşa giden birtakım özellikleri sayılarak ona olan rağbetin artması sağlanabilirken, diğer taraftan beğenilmeyen veya eksik olan yönü ön plana çıkarılarak, toplumun ondan uzaklaşması sağlanabilmektedir. Örneğin tüketiciler reklamlar vasıtasıyla tanıtılan bir ürüne kanalize edilerek, ürünün çok satması sağlanabilir. Bu olumlu bir yönlendirmedir. Yine başka bir ürünün hatalı veya sakıncalı olduğu vurgulanarak, tüketicilerin onu alması engellenebilir.
Televizyonun toplumdaki sosyal kurumlar üzerine etkisi oldukça büyüktür. Özellikle sosyal bir kurum olan aile, televizyonun etkisiyle değişmeye ve bozulmaya uğramaktadır. Aile bireylerinin birbirlerine karşı olan tutum ve davranışlarının şekli genellikle televizyonla belirlenmekte, anne-babanın çocuğuna, çocuğun anne-babasına karşı davranışları, sözleri, televizyon tarafından şekillendirilmektedir. Ayrıca bireylerin eş seçme konusundaki tercihlerinde televizyondan etkilenmektedirler. Çünkü televizyon bireylere ideal bir insan portresi çizmekte ve onları çizdiği bu modele uygun eşler bulmaya âdeta zorlamaktadır.64
Yukarıdaki sonuçlara göre, televizyonun birey ve toplumu siyasal ve toplumsal alanda yönlendirdiği açıktır. Televizyonda yayınlanan haberler, reklamlar, diziler, tartışma programlan tam bir objektiflik içerisinde yapılmamaktadır. Hangi program olursa olsun, taraflardan birisi mutlaka peşinen olumsuz olarak izleyiciye empoze edilmekte ve bu şekilde baştan bir yönlendirme ile izleyicinin kararına ambargo konulmaktadır.
Kültürel Yozlaştırma: Televizyon bilgi ve kültür aktarımının en geniş bir biçimde yapıldığı, yeryüzündeki çeşitli kültürlerin birbirleriyle etkileşimini sağlayan önemli bir vasıta olarak görülmektedir.65 Kültür, tarihi ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada ve sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür.66 Kültürü oluşturan ve onu şekillendiren bazı unsurlar vardır. Kültürü oluşturan unsurları, dil, tarih, edebiyat, din vb. sayabiliriz. Kültürü - olumlu ya da olumsuz yönde - şekillendiren, ona etki eden bazı araçlar da vardır ki, günümüzde bunların başmda televizyon gelmektedir. Ancak televizyon, kültürlerin etkileşimi için bir araç olarak düşünülmesine rağmen, zaman içerisinde baskın kültürlerin alt kültürleri kendi etkisi altına almasına zemin hazırlayabilen bir araç olmuştur. Baskın kültürlerin ihraç ettiği dizi ve reklamlar, varlıklı ülkelerin zengin bireylerinin hayat tarzını ön plana çıkarmakta ve bu şekilde alt kültürlere kendi kültürünü empoze etmektedir.67 Bu etkiler sonucu alt kültürler kendi kültürlerine yabancılaşmakta ve televizyonun kendilerine ilettiği yapay bir kültürle yetinmektedirler.
Güçlü bir kültürel geçmişe sahip olmasına rağmen kültür emperyalizmi karşısında tutarlı bir politika izleyemeyen ülkemizde de kültürel yozlaşmanın somut örneklerini açık bir şekilde görmekteyiz.68 Günümüz Türk toplumunda yeme - içme, giyinme, eğlenme, aile içi ilişkiler, misafir kabul etme gibi çeşitli yaşantı alanlarımızın formunda bir değişmenin olduğu gözlerden kaçmamalıdır. American tarzı “fast-food”lann yaygınlaşmasıyla geleneksel yemek kültürümüz ve beslenme alışkanlıklarımız alt-üst olmuş, özgürlük ve rahat yaşam sloganlanyla giyim tarzımız ahlâki değerlerimizi aşmış, “rock müzik”, “disco” ve “bar”lar eğlence kültürümüzün bir parçası olmuş, misafir kabul etme ve ev oturmalarımız, geleneksel kültürün dışında farklı bir şekle bürünmüştür. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Ekonomik açıdan güçlü olan ülkeler, bu güçlerini pekiştirmek için kendi kültürlerini dünyaya pazarlamaktadırlar. Bunun için kullandıkları en önemli araç ise televizyondur. Yayınlar, onları hazırlayanların düşünce ve yaşam tarzını ve de dünya görüşünü yansıtır.® Bu nedenle güçİü olan ülkeler, diğer ülkelere ihraç ettikleri programlar vasıtasıyla kendi kültürlerini de o ülkelere taşıyarak, halkın sosyo-kültürel yapısında belirleyici bir etki yapmaktadırlar. Televizyona karşı olumsuz görüş belirtenlerden birisi olan Neil Postman, televizyonun kültür üzerindeki etkisini şu çarpıcı ifadelerle anlatmaktadır: “Bir kültüre alfabeyi sokarsanız; o kültürün bilme alışkanlıklarım, toplumsal ilişkilerini, topluluk, tarih ve dinle ilişkili nosyonlarını değiştirirsiniz. Bir kültüre taşınabilir türde matbaayı sokarsanız yine aym sonucu elde edersiniz. Görüntülerin ışık hızıyla iletilmesini sağlarsanız, bir kültür devrimi yaparsınız.”70
Ülkemizde son 15 yıl içinde televizyon kanallarının sayısında meydana gelen hızlı artış, kıyasıya bir rekabet ortamını da beraberinde getirmiştir. Yayıncı kuruluşlar kültürel değerlerimize ters düşmesine rağmen, her türlü dejenerasyonu yapacak mahiyette programlan ekrana taşımaktan geri durmamışlardır. Bunun sonucu olarak da kültürel değerlerimizde bir yozlaşma, bir yok oluş süreci başlamıştır. Özellikle yeni yetişen genç nesil, kültürel bir yabancılaşma ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Cinsel Duygulan Tahrik Etme: Cinsellik, insanın en güçlü eğilimlerinden biri olup potansiyel olarak doğuştan gelmektedir.71 Cinsellik kavramının ön plana çıkarılması, televizyonlar için sanki bir zorunluluk olmuştur. En küçük bir reklam filminde bile hiç alâkası olmamasına rağmen, filmin cinsellikle süslendiği görülmektedir. Tüm dizilerde, sinema filmlerinde ve hatta yarışma programlarında bile, erotizm tüm açıklığı ile ortaya konulmaktadır.
Televizyon programlanndaki müstehcen yayınlar birey ve toplum üzerinde olumsuz ve yıkıcı etkilere neden olmaktadır. En küçüğünden en yaşlısına kadar her kesimin izlediği müstehcen yayınlar, her zaman olduğu gibi en çok çocukları ve gençleri etkilemektedir. “Bu tür yayınlar bazı çocuklarda ve gençlerde aşın uyarılmalara neden olurken, bazılarında nefret duygusunun oluşumuna sebebiyet verirken, bazılarında ise cinsel taciz ve tecavüz gibi cinsel suçların işlenmesine neden olmaktadır. Ayrıca erotik ve pornografik yayınlar çocukların, normal gelişim dönemlerinden önce ergenlik çağma girmelerine ve dolayısıyla psikolojik ve cinsel birtakım bozuklukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.”72
Televizyonun çocuklara ve gençlere empoze ettiği bir kavram da cinsel özgürlüktür. Filmlerde,dizilerde ve çeşitli magazin programlarında insanın, arzularım dilediğince yerine getirmesi teşvik edilmekte ve bireylerin cinsel istek ve arzularının aşın bir biçimde uyarılması tetiklenmektedir. Bu tür olaylar bireylerde içsel çatışmalara ve cinsel sapmalara yol açmaktadır.73 Aynca tecavüz ve ırza geçme gibi fiillerin televizyonda gösterilmesi, bu tür fiillerin işlenmesinde öğretici bir rol oynamaktadır.74
Cinsel duyguların sürekli olarak tahrik edilmesi nedeniyle meydana gelen olumsuz etkilerden birisi de, bireylerin manevi duygularında meydana getirdiği olumsuzluklardır. Ergenler üzerinde yapılan bir araştırmada cinsel duygularını tahrik eden müstehcen yayınların, dini hayatım olumsuz yönde etkilediğini ifade edenlerin oram % 57.8, bu tür yayınlana kendilerinde dini suçluluğa yol açtığını belirtenlerin oranı ise % 45.8’dir.75
Bu sonuçlar bize, televizyondaki müstehcen yayınların bireylerin yaşantılarına haz ve zevk kattığına değil, bilakis onların ruhsal yapılarında birçok problemin ortaya çıkışma sebebiyet verdiğine işaret etmektedir. Neticede televizyonda cinsel duygulan hat safhaya çıkarılan birey, bu alanda bir açlık hissetmekte ve ne pahasına olursa olsun bu açlığını gidermeye çalışmaktadır. İşte bu psikolojik yapı ile cinsel taciz ve tecavüz gibi gayri ahlâki ve gayri insani Filleri, sonucunu hiç düşünmeden işleyebilmektedir.
Zararlı Alışkanlıklara Teşvik Etme: Son yıllarda televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte, zararlı alışkanlıkların kullanımında da bir artış m olduğu görülmektedir. Burada televizyondaki filmlerin ve reklamların büyük etkisi vardır. “Televizyon yayınlarının içeriğine bakıldığında, bu yayınların pek çoğunda içki, kumar, uyuşturucu ve fuhuş, izleyenleri teşvik edercesine ön plana çıkarılmaktadır.
Dizilerde her evde Amerikan türü bar göze çarpmaktadır. Eve gelen bireylerin ilk olarak uğradığı yer içki tezgahı olmaktadır.”76 Aynca televizyonda sevinçli zamanlarında kutlama mahiyetinde içkiye sarılması, kederli zamanlarında da efkârım dağıtmak için yine içkiye sarılması, her hâlükârda alkolün vazgeçilmez bir içecek olduğu imajım vererek, bireylerin bu yönde bir eğilim göstermesine sebep olmaktadır. “Özellikle kişilik yapısı henüz tam olarak oturmamış gençlerde, bu tür zararlı alışkanlıklar âdeta kendini ispatlamak için bir fırsat olarak algılanmaya başlanmıştır. Amerika’da liseli gençler üzerinde yapılan bir araştırmada, bu gençlerin % 90’ının içki içtiği, % 10’unun da normalden fazla içtiği görülürken; İngiltere’de yapılan başka bir araştırmada sigara içenlerin, içmeyenlere oranla % 28 daha fazla televizyon seyrettiği görülmüştür.”77
Yine televizyonlarda gece kulüpleri, barlar, içkili restoranlar ve gece hayatı çok cazip bir şekilde izleyiciye sunulmaktadır. İnsanların buralarda diledikleri kadar içip, doyasıya eğlenmesi, özellikle gençler üzerinde özendirici bir etki yapmaktadır. Netice itibarıyla televizyonda yayınlanan programlarda -daha çok kazanmak pahasına- zararlı alışkanlıkların özendirici bir şekilde gösterilmesi, izleyiciler üzerinde olumsuz ve özendirici bir etki bırakmakta ve sosyal hayatta bu tür alışkanlıkların kullanımını da yaygınlaştırmaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme
Çağımızın en önemli kitle iletişim araçlarının başmda gelen televizyon, hayatımızın her alanında kendi varlığını çok açık bir biçimde hissettirmektedir. Bireysel ve toplumsal yaşamı bu kadar fazla etkileyen bu araca karşı, olumlu ve olumsuz yönde çeşitli eleştiriler getirilmiştir.
Televizyonla ilgili olarak ortaya konulan ilk husus, birey ve toplumun gelişimi adına, onun önemli bir misyona sahip olduğudur. Aslında bu, televizyonun icadının da temelini oluşturmaktadır. İlk kullanılmaya başlandığı yıllarda televizyon, toplumun ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre çeşitli işlevler üstlenmiştir. Bunlar ana hatlanyla haber verme, eğitme, eğlendirme, toplumsallaştırma, kültür aktarma olarak sayılabilir. Her ülke televizyonunu, ihtiyaçları doğrultusunda kullanmıştır. Kimisi televizyonu eğitimde yardımcı bir araç olarak kullanırken, kimisi onu eğlendirme, kültürünü bir sonraki nesle aktarma veya bireylerin toplumsallaşmasına katkı sağlayan bir araç olarak kullanmıştır. Bu sayılanlar, televizyonun asıl yerine getirmek istediği temel görevlerdir.
Ne yazık ki televizyon, zamanla asıl üstlenmesi gereken görevlerden uzaklaşmış, endüstri ve sanayi toplumunun gelişimiyle birlikte tamamen çıkar amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. İşte televizyona getirilen olumsuz eleştiriler de tam bu noktada odaklaşmaktadır. Sermaye sahiplerinin aym zamanda birer televizyon sahibi olmaları, televizyonu kendi çıkarları uğruna, gerçek amacının dışında kullanılmaya götürmüştür. Sonuçta televizyon, sosyal yapıyı olumsuz bir biçimde etkilemeye başlamıştır. Televizyona yöneltilen olumsuz eleştiriler, daha çok onun sosyal boyutu ile alâkalıdır, iletişim uzmanları televizyonun topluma yönelik olumsuz etkilerini şu şekilde ortaya koymaktadırlar: Bireylerin saldırganlık duygularını artırma, pasifleştirme, tüketime teşvik etme, yönlendirme, kültürel yozlaştırma, cinsel duyguları tahrik etme ve bireyleri zararlı alışkanlıklara teşvik etme.
Şüphesiz televizyonun asli fonksiyonuna yeniden kavuşabilmesi için en büyük görev program yapımcılarına düşmektedir. Yapımcılar, program yapımında toplumsal teamülleri göz önünde bulundurmalıdırlar. Toplumun ihtiyaçları, beklentileri, kültürel yapısı ve ahlâki değerlerini göz önüne alarak, buna uygun programlar yapmalıdırlar..
Televizyonun zararlı yayınlar yapmasını önlemede devlete büyük görevler düşmektedir. Devletin temel görevlerinden bir tanesi; zihin ve ruh sağlığı yerinde bireyler yetiştirmek olduğuna göre, televizyonlarda özellikle gençlerin zihinsel ve ruhsal yapılarını olumsuz yönde etkileyen programlar yayınlandığında, sorumlular uyarılmalı veya ileri aşamada programın yayını engellenmelidir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kendisine verilen yetki çerçevesinde yayınları, devletin yüklendiği bu misyon gereği sıkı bir şekilde takip etmeli ve gerekli kurallara uymayanları cezalandırmalıdır. Aynca verilen cezaların da caydıncı olması, olumsuz yaym yapımım engellemede önleyici bir başka unsur olabilir.
Televizyonun olumsuz etkilerinden korunmak için önlemlerin sadece devlet ve program yapımcıları tarafından alınmasını beklemek, bir nevi sorumluluktan kaçmak anlamına gelmektedir. Televizyonun olumsuz etkilerinin en çok hissedildiği yer ailedir. Bu nedenle ailede anne ve babalar, televizyonun zararlarım ilk önce kendileri bilip bunu ortadan kaldırmak için çaba göstermelidirler. Aynca çocuklarını televizyonun zararlı etkisinden korumak için onlara televizyon izlemeyi yasaklamak yerine, televizyonun zararlarım anlatmalı ve uygulamaları ile de bunu desteklemelidirler.
Aileler televizyon izlerken uygunsuz yaym yapan kanalları izlememeli, bu konuda seçici davranmalıdırlar. Bunun yanı sıra uygunsuz ve zararlı yaym yapan kanalları yetkili mercilere şikayet ederek ve başka şekillerde kamuoyu oluşturarak, aktif bir biçimde tepki göstermelidirler. Bütün bunlar televizyon kanallarının zararlı ve uygunsuz yayınlarım önlemede birer araçtırlar.
Ayrıca televizyon kanallarının yaptığı zararlı yayınlarım önlemede, sivil toplum örgütlerine de büyük görevler düşmektedir. Bu örgütler, halkın televizyon yayınlannm zararları konusunda eğitilmesinde ve bireysel ve toplumsal bilincin oluşturulmasında etkili olabilirler. Ancak burada esas olarak belirtilmesi gereken husus şudur: Televizyonun zararları konusunda, yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlar ortak bir sorumluluk üstlenmeli ve bu sorumluluğu el birliği ile yerine getirmeye çalışmalıdırlar. Aksi takdirde birinin yaptığı tek başına yeterli olmayacaktır.
* OMÜ., Sosyal Bilimler Enstitüsü
1 Zeynep Karahan Uslu, Televizyon ve Kadın, Alfa yay., İstanbul, 2000, s. 19
2 Ünsal Oskay, Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon, Sevinç Matbaası, Ankara, 1971, s. 17
3 Aysel Aziz, Radyo ve Televizyonla Eğitim, Sevinç Matbaası, Ankara, 1982, s. 14
4 Aziz, a.g.e., s. 16
5 Aysel Aziz, Radyo ve Televizyona Giriş, A.Ü.S.B.F. Basın ve Yayın Yüksek Okulu Yay., 1981, genişletilmiş 2. basım, s. 28
6 Hülya Yengin, Ekranın Büyüsü, Der yay., İstanbul, 1994, s. 67
7 Aysel Aziz, Televizyonun Yetişkin Eğitimindeki Yeri ve Önemi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) yay., Sevinç Matbaası, Ankara, 1975, s. 46
8 Mehmet Mete, Televizyon Yayınlannın Türk Toplumu Üzerindeki Etkisi, Atatürk Kültür Merkezi Bşkl. Yay., Ankara, 1999, s. 4
9 Mete, a.g.e., s. 4
10 Erol Mutlu, Televizyon ve Toplum, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Ankara, 1999, s. 70
11 Deniş McQuail, "Kitle İletişim Araçlarının Etkileri", Der. Korkmaz Alemdar, Raşit Kaya, Kitle iletişiminde Temel Yaklaşımlar, Savaş yay., Ankara, 1983, 1. Basım, s. 48
12 Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, Gündoğan yay., Ankara, 1991, s. 15
13 Gökhan Savaş, "Kitle İletişim Araçlarına Eleştirel Bir Yaklaşım”, http://www.insanbilimleri.com/ma- kaleler/sosyoioji/Kitleiletişim Araçlarına Eleştire...
14 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 15
15 Savaş, a.g.m., Ayrıca bkz. Marshall Mo Luhan, "İleti, İletişim Aracının Kendisidir’’, Der. Korkmaz Alemdar, Raşit Kaya, Kitle İletişiminde Temel Yaklaşımlar, s. 85-101
16 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 16
17 Mete, a.g.e., s. 60
18 Aziz, Radyo ve Televizyona Giriş, s. 52
19 Hüseyin Emin Öztürk, Kişilik Gelişimi Açısından Çocuk ve Televizyon, Beyan yay., İstanbul, 2002, s. 64
20 Aziz, Televizyonun Yetişkin Eğitimindeki Yeri ve Önemi, s. 222
21 Emir Turam, Ekranaltı Çocuktan, İrfan yay., İstanbul, 1996, s. 17
22 Martin Esslin, Televizyon Çağı / TV:Beyaz Camın Arkası, 3. Basım, Pınar yay., İstanbul, 2001, s. 87
23 Mete, a.g.e., s. 60 .
24 Öztürk, a.g.e., s. 64
25 Leyla Küçükahmet, Öğretimde Planlama ve Değerlendirme, Nobel yay., Ankara, 2003, s. 45 126
26 Aziz, Radyo ve Televizyona Giriş, s. 53
27 Meral Tekin, Yetişkin Eğitiminde Radyo ve Televizyon, Yüksel Matbaacılık, Ankara, 1996, s. 107
28 Aziz, Televizyonun Yetişkin Eğitimindeki Yeri ve Ğnemi, s. 218
29 Esslin, a.g.e., s. 126
30 Turam, a.g.e., s. 45,46
31 Uslu, a.g.e., s. 25
32 Tekin, a.g.e., s. 107
33 Aziz, Radyo ve Televizyona Giriş, s. 54
34 Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çev. Osman Akınhay, Ayrıntı yay., İstanbul, 2004, ss. 101-102
35 Tekin, a.g.e., s. 107
36 A. Raşit Kaya, Kitle İletişim Sistemleri, Teori yay., Ankara, 1985, s. 17
37 Sedat Cereci, Televizyonun Sosyolojik Boyutu, Şule yay., İstanbul, 1996, s.. 14
38 Ahmet B. Göksel, "Kitle İletişim Araçlarının Olumlu ve Olumsuz Etkileri", Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı: 6, Yıl: 1993, s. 27-35 -
39 Esslin, a.g.e., s. 68
40 Ali Murat Vural, "Medyanın Kültürel Kalkınmayı Sağlama ve Eğitim işlevi”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı: 10, Yıl: 2000, s. 107
41 Vural, a.g.m., s. 108
42 Acar Baltaş, "Televizyonun Gücü ve Televizyonda Şiddet Öğesinin Çocuklara, Gençlere ve Topluma Yansıması", Aile ve Çocuk Dergisi, Sayı: 6, Yıl: 1987, s. 5-12
43 Baltaş, a.g.m., s. 5-12
44 Mustafa Köylü, ’Televizyonun Olumsuz Etkileri”, Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 25, Yıl: 1990, s. 76-80 132
45 Baltaş, a.g.m., s. 8
46 Şadullah Kara, "Medya Terörünün Televizyondaki Yeri ve Alınması Gereken Önlemler", (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 2002, s. 100
47 Öztürk, a.g.e., s. 73
48 Geçtiğimiz yıllarda Fransa’da iki sevgili, 16 yaşındaki Tunuslu bir genci 40 bıçak darbesiyle öldürmüşlerdir. 18 yaşındaki kızla 17 yaşındaki sevgilisi polisteki ilk ifadelerinde cinayeti, Oliver Stone’un "Katil Doğanlar”adlı filminden etkilenerek işlediklerini itiraf etmişlerdir. ( Kara, a.g.t., s. 86)
49 Kara, a.g.t., s. 86
50 Abbas Güçlü, "Televizyonda Şiddet", Milliyet Gazetesi, 10 Aralık 1997
51 Köylü, a.g.m., s. 79
52 Abdülkerim Bahadır, "Günümüz Kitle İletişim Araçlarının, Ruhsal ve Toplumsal Hayatımız Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Korunma Yolları", Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 7, Yıl: 1997, S. 469-497
53 Baltaş, a.g.m., s. 5
54 Bahadır, a.g.m., ss. 473-491
55 Cereci, a.g.e., s. 53
56 Öztürk, a.g.e., s. 70
57 G.Rengin Küçükerdoğan, "Reklam İletişimi Açısından Hedef Kitle Çözümlemesi", İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı: 9, Yıl: 1999, s. 319- 343
58 Esslin, a.g.e., s. 62
59 Bahadır, a.g.m., s. 483
60 Köylü, a.g.m., s. 78
61 Haluk Yavuzer, Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi, 8. basım, İstanbul, 1996, s. 247
62 A. Zahid Akman, "Gerçek Demokrasiye Ulaşmak İçin", Yeni Türkiye Dergisi, Sayı: 11, Yıl: 1996, s. 543
63 Akman, a.g.m., s. 543
64 Cereci, a.g.e., s. 56
65 N. Aysun Yüksel, "Sosyal / Kültürel Değişmede ve Yeniliklerin Benimsenmesinde Kitle İletişim Araçlarının Etkisi", Yeni Türkiye Dergisi, Sayı: 12, Yıl: 1996, s. 1498-1502
66 www. tdk.gov. trAdksoziuk/sozara. htm
67 Bekir Kocadaş, "Kültür ve Medya”, www.insanbilimieri.com/makaleler/sosyolojiAultur ve med- ya.htm
68 Bahadır, a.g.m., s. 490
69 Bahadır, a.g.m., s. 490
70 Postman, a.g.e., s. 175
71 Yavuzer, a.g.e., s. 246
72 Köylü, a.g.m., s. 79
73 Bahadır, a.g.m., s. 477
74 Eslin, a.g.e., s. 90
75 Bahadır, a.g.m., s. 478
76 Bahadır, a.g.m., s. 489
77 Köylü, a.g.m., s. 78