Makale

başyazı

başyazı

Kâinattaki muhteşem ahenk, insanın kulağına daima birliği fısıldar. Denilebilir ki, âlemdeki her varlık, eşsiz bir düzen oluşturmak üzere, varlık planına itina ile yerleştirilmiş bir bütünün küçük parçalarıdır. Parçadan bütüne akıp giden bu armoni aslında kâinattaki şaşmaz dengenin tesadüf eseri olamayacağının da bir işaretidir. Her gün gözlerimizin önünde akıp giden bu dünya, hâl diliyle kendisinin bir tek elden çıktığını ve tek olana doğru gittiğini ifade etmektedir.

Bizi çepeçevre kuşatan bütün bu hakikatler karşısında, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmek en tutarlı insanî davranıştır. Yüce Allah, bir oluşunu kâinat ve tabiatın dokusuna nasıl canlı bir şekilde nakşetmişse, aynı şekilde birlik fikrini, sosyal hayatın özüne temel bir düstur olarak yerleştirmiştir.

İslâm, birliği ifade eden tevhit inancını, çeşitli uygulamalar yoluyla ahlâka, ibadete, bireysel ve sosyal hayata kuvvetli bir şekilde yansıtmıştır. Sözgelimi, Müslümanların namazlarında Kâbe’ye yönelmeleri, inanan insanların Yüce Yaratan’ın kudreti etrafında birleşmesinin sembolik bir ifadesi olduğu kadar, inananların kendi aralarında bir oluşlarının da canlı bir anlatımıdır.

Tarih boyunca İslâm toplumlarını farklı görüş ve inanç sahiplerinden ayıran tevhit inancı, İslâm toplumuna özgü dinamik ve dengeli bir hayat düzeni inşa etmiştir. Maddî gayeler ve süflî arzuları bir tarafa iten bu inanç, vicdanlara, birlikte hareket etme ve bir olma duygusunu aşılamıştır. Kur’an’da Allah’ın ipine sımsıkı tutunmanın gereğine işaret edilmesi, bir bakıma birlik inancının, vahdaniyet âleminden sağanak sağanak vicdanlara akıp, insan ruhunda coşkun duygulara dönüşmesini ve bu duyguların fert ve toplum hayatında merhamet, adalet, insaf, hakkaniyet gibi üstün değerler şeklinde karşılık bulmasını sağlamaya yöneliktir.

Tevhidin anlam dairesinde önemli iki kavram olarak karşımıza çıkan merhamet ve adalet, İslâm toplumunun yapılanmasında anahtar rol oynamıştır.

Elbette teknolojide ve bilimde ilerlemek güzeldir. Fakat ahlâkî bir temele dayanmayan ve dünyada daha fazla güç elde etmeyi en ideal değer sayan bir toplum, maddî alanda elde ettiği kazanımların bir gün kendi yok oluşuna zemin hazırladığını acı da olsa fark edecektir.

Adalet duygusunun ortadan kalkarak, hırsın ön plana çıktığı dünyamızda ekosistemdeki tahribattan tutun da, küresel çaptaki terör olayları ve savaşlara varıncaya kadar yaşanan olumsuzluklar, Allah’ın birliği inancının üstünün sahte değerlerle örtüldüğünde, insanlığın sadece kaos ve mutsuzluğun kollarına düşeceğini göstermiştir.

Toplumları derinden sarsan sayısız sorunun yaşandığı günümüzde, insanlık onuruna yakışır aydınlık geleceğin inşası için; fert, aile ve toplum olarak hepimize önemli görevler düşmektedir. Bu yüzden, hayatı daha yaşanabilir kılmak ve birbirimizin omuzlarındaki ağır yükü azaltmak zorundayız. Bunun için ise yapılacak şey tevhidi, hayatın merkezine yerleştirmektir.

Allah’ın birliğine olan inancımız, yaşamamız için gerekli olan hava, su, besinler ve maddî bütün nesnelere bakışımızı değiştirerek, bizi maddenin arkasındaki manayı algılamaya götürmektedir. Buna göre tevhit, ağzımıza aldığımız bir lokma ekmeğin, içtiğimiz bir yudum suyun, tıpkı her sabah üzerimize doğan güneş gibi, Allah’ın bütün insanlığa olan ihsanının sadece bir parçası olduğunu bize öğretmektedir.

O hâlde diğer insanlarla paylaşılmayan kazanç, yoksul ve muhtaçlara kol kanat germeyen maddî başarı, daima bir şekilde eksik, yetersiz ve mutsuzluk kaynağı olacaktır. İlâhî rızaya uygun olan, kendi kurtuluşumuzu toplumun refahında aramaktır. Bu, ancak tevhit medeniyetine özgü bir anlayıştır.

Sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet ve şefkat temeline dayanan sosyal yardımlaşma ve dayanışma, tevhidin üzerimize yansımasıdır. Kutlu elçiler halkasının ilki olan Hz. Âdem’den son elçi Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler, tevhidin etkili gücünü toplumun gelişmesinde vazgeçilmez ilk prensip olarak insanlığa sunmuşlardır. Tüm güzel değerleri harekete geçirerek insanlığı kurtuluşa ve mutluluğa götürecek tılsımlı kelime de tevhittir.

Birlik ruhunun sembolü olan tevhidin hayatımızı kuşatması, bireysel ve toplumsal pek çok kazanımın ilk adımıdır. Birlik ruhunun sağlayacağı kardeşlik ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.