Makale

Kur'an Kursu Öğreticisinin Üstlendiği Sorumluluk

Kur’an Kursu Öğreticisinin Üstlendiği Sorumluluk

Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Eğitim kurumunda öğretmenin yeri
Bir eğitim kurumunda her şey öğrenci içindir. Tabiri caizse, eğitim kurumundaki herkesin ve her şeyin oradaki varlık sebebi, öğrencidir. Hedeflenen öğrenmelerin, davranışların, öğrencide gerçekleşmesi düşünülmektedir. Bu konumu nedeniyle öğrenci, eğitim kurumunun olmazsa olmaz unsurudur. Öğrenciyi bir tarafa bırakırsak, eğitim kurumunda en önemli unsur öğretmendir. Eğitim sürecinde yer alan program, araç-gereçler, fiziksel imkânlar gibi bütün unsurlar, ancak öğretmenle hayat bulmakta, eğitim sürecinde işe yarar konuma gelmektedirler. Bütün bu unsurların eğitimdeki işlevsellik düzeyleri, öğretmenin yeterlik/nitelik düzeyiyle doğru orantılıdır. Bu niteliği nedeniyle öğretmen, “okulun ruhu” sayılmaktadır.

Öğretmenin bu konumu nedeniyledir ki, bir eğitim kurumunun başarısı, büyük ölçüde öğretmenin niteliklerine bağlıdır. Bununla, eğitim sürecinde öğretmenin her şey olduğunu söylemek istemiyorum; ama çok şey olduğunu dile getirmeye çalışıyorum. Eğitim bilimciler arasında şu söz artık bir özdeyiş haline gelmiştir: “Bir eğitim kurumu ancak içindeki öğretmenler kadar iyidir.” Eğitimde standartlar, uygulayıcıların/öğretmenlerin düşünce ve eylemlerine göre gelişmektedir. Onun için, eğitimin kalitesini yükseltmek, eğitim sisteminde değişiklik yapmak isteyenlerin, işe öğretmenlerden başlaması gerekmektedir. Bugün artık, eğitim öğretimde yenileşme projelerinin hem plânlama hem de uygulama aşamalarına öğretmenlerin katılımının sağlanması, bu projelerin başarıya ulaşmasının ön şartı olarak kabul edilmektedir. (Bk. Aydın, 2005: 23 vd)

Çağımızda öğretmenin üstleneceği roller
İnsana dair yeni bilgiler elde edildikçe, bilgi anlayışı değiştikçe eğitim anlayışlarında da değişiklikler olmakta; buna bağlı olarak da öğretmene biçilen roller de değişmektedir. Bugünün öğretmenine ilişkin rol tanımlamalarını şöyle özetleyebiliriz:

Günümüzde öğretmen;
- Ders anlatan değil, öğrenmeyi kılavuzlayan,
- Öğrencilerin yegâne bilgi kaynağı, onlara bilgi aktaran değil, öğrencilerin bilgiye ulaşmaları için rehberlik yapan,
- Kendisini sınıfın hakimi gören değil, o grubun rehberlik görevini üstlenmiş bir üyesi olarak gören,
- Öğrencilerle yarışan değil, öğrencilerin arayışlarına yön veren, onlara danışmanlık yapan, öğrenmenin yollarını birlikte keşfetmeye çalışan,
- Öğrencilere bilgiçlik taslayan, "en iyiyi ben bilirim" diyen değil, okuldaki yöneticilerle, meslektaşlarıyla, öğrencilerle işbirliğine, paylaşmaya açık olan,
- Kalıp bilgilerin hammallığını yapan değil, yaratıcı zekâya sahip, bilgileri kullanabilen,
- Şartların kendi beklentilerine uygun hale gelmesini bekleyerek zaman kaybeden değil, her halükârda başarılı olmanın yollarını arayıp bulma çabası içinde olan, her fırsatı en iyi biçimde değerlendirebilen,
- Mevcut bilgi ve becerisiyle yetinen değil, sürekli öğrenme, kendisini yenileme, geliştirme, kendine yatırım yapma zihniyetiyle yaşayan,
- Görevini, sınıf içi öğrenmeleri gerçekleştirmekten ibaret sayan değil, bunun ötesine geçerek okulun tamamını, yakın ve uzak çevreyi uygun eğitim ortamlarına dönüştürmek olarak gören,
- Sadece öğrencilere değil, anne-babalara da bir şeyler kazandırma çabası içinde olan, eğitimi okulla sınırlandırmayıp topluma ve aileye açık hâle getiren,
- Sadece öğrencileri değerlendiren değil, bunu yaparken öncelikle kendi performansını değerlendiren... kişidir. (Ayrıntılı bilgi için bk. Aydın, 2005: 29 vd)

Görüldüğü gibi, geleneksel eğitim anlayış ve uygulamalarından çok farklı yepyeni bir eğitim anlayış ve uygulamasıyla karşı karşıyayız. Çağımızda artık geleneksel eğitim anlayışı ve ona bağlı olarak oluşturulmuş olan öğretmen tipolojisi, bugün için geçerliliğini kaybetmiştir. Geleneksel eğitim anlayışına göre öğretmenin rolleri büyük ölçüde bugünün öğretmeninden beklenmemekte ve onun yüklenmediği birçok rol, günümüzün öğretmenine yüklenmektedir. Bu roller, öğretmenliğin çok boyutlu, oldukça karmaşık bir meslek olduğunu göstermektedir. Üstelik bu rollerin/görevlerin zamanla azalacağı değil, daha da çeşitlenerek çoğalacağı; kolaylaşacağı değil zorlaşacağı beklenmelidir. Hem öğretmenliğin tarih içindeki serüveni, hem de hayatın gidişi, bunu göstermektedir.

Öğretmenlik formasyonu
Bütün bunlar, sıradan insanların öğretmen olamayacağını; öğretmen olacak kişinin belli bir donanıma sahip olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim hangi alanda olursa olsun öğretmen olacak bireyin şu niteliklerle donanık olması öngörülmektedir:
a- Zengin alan bilgisine,
b- Yeterince genel kültüre ve
c- İyi bir pedagojik formasyona sahip olmak.
Çağımızda yapılan araştırmaların bulguları, bunlara ilâveten öğretmenin,
d- Tutarlı ve dengeli örnek kişiliğe sahip olmasının zorunlu olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. "Bazı deliller, öğretmenin kişiliğinin, sınıfta en önemli değişken olduğunu ispatlamıştır. Gerçekte bir öğretmenin eğitsel yönü, onun ne yaptığı ile değil, fakat kendisinin gerçekten ne olduğu ile ölçülür." (Küçükahmet, 1995:127)

Araştırma sonuçları, "kişilik bakımından yeterli bir öğretmenin öğrencileri olumlu yönde etkilediğini, zayıf bir öğretmenin ise öğrencileri okuldan ve hatta öğrenmeden soğuttuğunu göstermektedir." (Oğuzkan,1989: 44) İslâm dünyasında, ilk asırlardan itibaren Müslüman eğitimcilerin, neden öğretmenin kişiliği üzerinde ayrıntılı olarak ve ısrarla durdukları (Bk. Aydın,1993), bu tür bilimsel araştırmalarla daha iyi anlaşılmış oldu.

Öğretmenlik mesleğinin özel bir donanımı gerektirmesi, öğretmen olacak kişilerin farklı bir eğitimle yetiştirilmelerini zorunlu hale getirmiştir. Çağdaş dünyada öğretmenleri yetiştirmek üzere eğitim fakülteleri açılmıştır. Üstelik her alana ve öğrenim kademesine göre farklılaşan programlar uygulayarak, her bir alana ve öğrenim kademesine göre farklı formasyonlara sahip öğretmen yetiştirmeye çalışılmaktadır.

Din dersi öğretmenliği
Bütün bunlar, her öğretmen için geçerli olan değerlendirmelerdir. Ancak, din öğretimi öğretmeni için bunlara ilâve nitelikler de gerekmektedir. Çünkü, din eğitim-öğretimi söz konusu olunca, öğretmenin görevi/rolü, daha da hassaslaşmakta ve zorlaşmaktadır. Zira bu öğretmen, din gibi çok hassas, insan üzerinde en etkili ve inansın inanmasın her insanın mutlaka ilgilenmek durumunda kaldığı önemli bir olguyu öğretmekle yükümlüdür.

Din, insanın bir cephesine değil, bütün benliğine (Baltacıoğlu,1957); dolayısıyla insan hayatının bütününe yönelmiştir. Hayatın her türlü tezahürüne din sinmiştir. Tarihte edebiyatta, musikide, mimaride...vs. onun izleri, rengi, kokusu vardır. Dinin bilgi boyutu, düşünce boyutu olduğu gibi, duygu boyutu bulunmaktadır. O, bir yönüyle imanı, bir yönüyle ameli içine almaktadır. Dinin vahiy boyutu yanında, onu anlayıp yorumlayan insan ve o insanın içinde bulunduğu çevre/tabiî ve toplumsal şartlar; yani beşerî boyutu mevcuttur. Haliyle din anlayışının bireysel, toplumsal ve tarihsel boyutları olduğu ve buna bağlı olarak da onun, bireylere, toplumlara, çevrelere, çağlara göre farklılıklar arz edeceği gerçeği ve güncelleştirilme ihtiyacı söz konusudur. İşte bu vasıflara sahip olan dinin öğretim konusu yapılması; farklı bireysel özellik ve ihtiyaçları bulunan kişilere uygun muhtevaların belirlenip en etkili biçimde öğretilmesi, hiç de kolay değildir.

Din eğitimi öğretmenliğinin zorluğu, sadece dinin mahiyetinden, onun fizik ötesiyle irtibatlı oluşundan kaynaklanmıyor; toplumsal şartlardan, pratikten kaynaklanan zorluklar/sorunlar da söz konusudur. Toplumda, istisnasız herkes dinle ilgilenme ihtiyacı duymakta ve bu konuda farklı tavırlar takınmaktadırlar. Buna bağlı olarak da, din eğitim-öğretiminden herkesin beklentisi farklılaşmakta; taraflar (devlet, veli, öğretmen, öğrenci), değişik amaçlar taşıyabilmektedirler. Buna bir de, ülkemizin özellikle bu konularda henüz oturmamış, çalkantılı/gerilimli bir toplumsal dokuya sahip oluşu eklenince zorluklar daha da artmaktadır. (Bk. Bilgin, 1983: 260-61; Aydın, 1996: 6-7)

Böylesine çok yönlü güçlükleri bulunan din eğitimi öğretmenliği görevini üstlenen kişinin, kendisinden beklenen başarıya ulaşabilmesi için, her öğretmenin sahip olması gerekenden daha fazla/ilâve bilgi ve beceriyle donanmış olması zorunludur. Bu öğretmen dini çok iyi bilmekle birlikte, bu dinî bilgileri hayatla irtibatlandırarak güncelleştirip kullanılabilir, uygulanabilir niteliğe kavuşturabilmesi için engin bir genel kültüre sahip olmak durumundadır. Çağdaş dünyayı, hayatı, farklı dünya görüşlerini, içinde bulunduğu toplumu tanımadan, bugünün insanının işine yarayacak dinî bilgiyi üretemez. Bu da yetmez, üretilen bu bilgilerin kime, nerede, ne kadar, nasıl kazandırılacağını da bilip becerecek bir formasyonu kazanması gerekmektedir. Bu formasyonun da sağlam, dengeli bir kişilikle taçlandırılması icap etmektedir.

Böyle bir donanıma sahip olmayanların din eğitimi öğretmenliği görevine atanmaları, yarardan çok zarar verici olabilmektedir. Nitekim, Tanzimat Mekteplerinde din dersi okutan medreseli hocalar, öğrencilerde dine karşı sempati uyandıracaklarına, liyakatsizlikleri yüzünden onların dinden soğumalarına, dine karşı olumsuz tavır takınmalarına sebep olmuşlardır. (Aydın, 1989) Tarihsel tecrübelerimizi isabetle değerlendiren kimi bilim ve düşünce adamlarımız, iyi yetişmemiş/ehliyetsiz öğretmenler eliyle okullarda din dersi okutmanın, hiç okutmamaktan daha zararlı olduğunu/olacağını ileri sürmüşlerdir. (Günaltay,1915: 309; Başgil,1991: 282)
Kur’an kursu öğreticiliğinin güçlükleri

Bugün Kur’an kursu öğreticisi, gerçekte din eğitimi öğretmenliği yapmaktadır. Hatta, okullarımızdaki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeninin öğretmekle yükümlü olmadığı konuları da öğretme sorumluluğunu taşımaktadır. Söz gelimi, Kur’an kursu öğreticisi, okullarda öğretilen dinî bilgileri öğretmekle birlikte Kur’an-ı Kerim’i yüzüne okutmayı öğretme, onu ezberletme gibi görevleri de yerine getirmektedir.

Bunların ötesinde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenine kıyasla Kur’an kursu öğreticisinin sorumluluğunu daha ileri boyutlara taşıyan durumlar bulunmaktadır. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni, İslâm ve diğer dinler hakkında, ahlâk konularında öğrencileri haberdar etme düzeyinde bilgilendirme göreviyle yükümlüyken, Kur’an kursu öğreticisi müslüman dindarı yetiştirmekle yükümlüdür. Kurs öğreticisi, İslâmî değerleri, ahlâk esaslarını, isteyen Müslümanlara öğretmek için çalışmaktadır. Bu öğretim, öğrencilerin dindarlık düzeylerini yükseltmek, İslâm ahlâkını özümseyip içselleştirmelerini sağlamak amacına yöneliktir. Yapılan şey, İslâm hakkında öğrencileri sıradan bilgilendirmek değil, bu dinin değerlerini iyi kavrayıp benimsemelerine kılavuzluk etmektir. Zira, öğrenciler bu kurslara gönüllü olarak ve bu amaçla gelmektedirler. Başka türlü bir öğretim, beklentileri karşılamayacaktır.

Bir başka farklılık, öğrenci profiline ilişkindir. Okullarda öğrenciler, gerek yaş itibariyle gerekse sahip oldukları ön öğrenmeler/öğrenim durumları bakımından oldukça homojen/türdeş gruplar oluşturmaktadırlar. Buna mukabil Kur’an kursunda ergenlik öncesinden yetişkinliğe, hatta yaşlılığa kadar her yaştan ve ön öğrenmeleri/öğrenim durumları itibariyle her düzeyden öğrenci bir arada öğrenim görmektedir. Okulda öğrenci kitlesindeki homojenliğe karşılık, kursta alabildiğine heterojenlik söz konusudur. Çok farklı yaş ve eğitim düzeyindeki bireylere aynı sınıfta aynı konuları öğretmek, son derece zorluklar içermektedir. Bu durumun eğitsel dezavantajlarını asgariye indirmek ve avantajlarını azami sınıra çekmek oldukça güçtür; bunu ancak işin uzmanları başarabilirler.

Görülüyor ki, bir din eğitimcisi olarak Kur’an kursu öğreticisi, okullardaki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenine kıyasla daha fazla zorluklarla baş etmek durumundadır. Bu eğitsel zorlukların üstesinden gelmesi, gerçekte sözü edilen öğretmenden daha ileri düzeyde bir bilgi ve beceri donanımına sahip olmasına bağlıdır. O, en azından DKAB öğretmeni kadar, din alanında bilgi birikimine, bu bilgiyi günlük hayatla bütünleştirmede kullanacağı genel kültüre ve bu bilgiyi başkalarına öğretme bilgi ve becerisine sahip olmak durumundadır.

Çağdaş birey ve toplumun beklentilerini karşılayacak bir Kur’an kursu, ancak istenen bilgi ve beceri donanımına sahip, ahlâkça model alınmaya lâyık eğitimciler eliyle inşa edilebilir. Onun için bugünün Kur’an kursunu inşa etmek isteyenlerin, öncelikle bu kursa ruh verecek nitelikli din eğitimcisine sahip olmanın ön şart olduğunu unutmamaları gerekmektedir. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı, işte bu anlayışla çalışmalarını sürdürmektedir. Gelecek yazıda bu konudaki görüşlerimi sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim.
KAYNAKLAR
Aydın, M. Şevki, “II. Meşrutiyet Dönemi Din Eğitiminin Genel Manzarası”, E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 6, Kayseri,1989.
Aydın, M. Şevki, “İbn Cemaa’ya Göre Öğretmenin Görev ve Nitelikleri”, E.Ü.İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 8, Kayseri, 1992.
Aydın, M. Şevki, “Din Dersi Öğretmenlerinin Pedagojik Formasyonları”, Erciyes Üniversitesi Yayınları, No:95, Kayseri, 1996.
Aydın, M. Şevki, “Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme ve İstihdamı”, 2. bs. DEM Yayınları, İstanbul, 2005.
Baltacıoğlu, İ. Hakkı, “Dine Doğru”, A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, I-IV, s.44-59, Ankara, 1957.
Başgil, A. Fuat, Din ve Lâiklik, Yağmur Yayınevi. 6. bs. İstanbul, 1991.
Bilgin, Beyza, “Din Dersi Öğretmenliği ve Güçlükleri”, A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XXVI, s. 259-63, Ankara, 1983.
Günaltay, M. Şemseddin, Zulmetten Nura, İstanbul, 1915.
Küçükahmet, Leyla, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Gazi Büro Kitabevi, Ankara, 1995.
Oğuzkan, Ferhan, Orta Dereceli Okullarda Öğretim, Emel Matbaa, Ankara, 1989.