Makale

Özde, Sözde, İşte ve Davranışta Dosdağru Olabilmek

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Özde,
Sözde, İşte ve
Davranışta
Dosdoğru Olabilmek

"(Ey Peygamberim!) Emrolunduğun gibi dosdoğru (müstakim) ol; (sen de) ve seninle beraber (şirk ve küfürden) tövbe eden müminler de (hep dosdoğru olun), aşırı gitmeyin. Çünkü Allah, yaptıklarınızı görmektedir." (Hûd, 112)

Fert, aile ve toplumların huzur ve güveni; inanç, ibadet ve itaat; söz, iş, sözleşme, alış-veriş, sosyal ilişkiler; yargılama, tanıklık, yönetim; çalışma, çalışanlara haklarını verme; emanetlere riayet etme, ahlâk ve davranışlar gibi her türlü sosyal faaliyetlerde dosdoğru olmakla mümkündür.
"Dosdoğru olmak" fert, aile ve toplumlar için hava, su ve gıda kadar önemli ve gereklidir. Bu erdemi kaybeden fert ve toplumlar, fesada uğrarlar. Her işte "doğruluk", kâmil bir iman, güzel bir ahlâk, iyi bir vicdan, iyi bir terbiye, iyi bir eğitim ve öğretimle mümkün olur. Bu sebeple olmalı ki Kur’ân ve sünnette "doğruluk" üzerinde çok durulmuş, müminlerin dosdoğru olmaları istenmiştir: "(Ey Peygamberim!) Emrolunduğun gibi dosdoğru (müstakim) ol; (sen de) ve seninle beraber (şirk ve küfürden) tövbe eden müminler de (hep dosdoğru olun), aşırı gitmeyin. Çünkü Allah, yaptıklarınızı görmektedir." (Hûd, 112)
Yüce Allah ayette Peygamberimize ve müminlere kesin bir dille dosdoğru olmalarını emretmekte, aşırı gidilmemelerini, ölçülü ve dengeli olunmalarını istemekte ve insanların bütün yaptıklarını gördüğünü beyan etmektedir.
Ayette üç konuya vurgu yapılmaktadır. Müminlerin dosdoğru olmaları, aşırı gitmemeleri, Allah’ın insanların bütün yaptıklarını gördüğünün ve onları murakabesi altında tuttuğunun bilinmesi ve ona göre hareket edilmesidir.
Ayette geçen "istikâmet"; müminin Kur’an’a tabi olması, itaat olan şeyleri yapıp, isyan olan şeylerden sakınması, Allah’a ve insanlara verdiği sözleri tutması, sözleşmelere uyması, dengeli ve ölçülü olması, özünde, sözünde ve işlerinde dosdoğru olması, hile ve iki yüzlülükten, riya ve sahtekârlıktan sakınması, haktan ve hakikattan sapmaması, devamlı ve tutarlı dindarlık anlamındadır.
İnişi ve yokuşu olmayan, dümdüz, işlek, açık, doğru ve büyük yola /caddeye sırat-ı müstakîm denir. Mecaz yoluyla emir ve yasaklarında, helâl ve haramlarında, hüküm, öğüt ve tavsiyelerinde dosdoğru olan İslâm dinine de sırat-ı müstakîm ismi verilmiştir. (Fatiha, 6) "Sıratı müstakîm", bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği Allah Yolu’nun, bir tek Allah’ı kabul esasına dayalı tevhit dini İslâm’ın en bariz niteliğidir. Bütün peygamberlerin, salih, sadık, muttakî ve Allah’ın hidayete erdirdiği insanların izlediği yoldur.
Ayet ve hadislerde müminlerin dosdoğru olmaları üzerinde çok durulmuştur. Şu ayet ve hadisler bunun açık delilidir: "...(Ey Peygamberim!) Emro- lunduğun gibi dosdoğru ol. Kâfirlerin arzu ve heveslerine uyma..." (Şura, 15)
"Ya Resûlellah! İslâm dini ile ilgili bana öyle bir söz söyle, iş bildir (Ahmed, ııı, 413) ki senden sonra onu kimseye sormayayım (ve ona sarılayım) (Tirmizî, Zühd, 60) diyen sahabeden Abdullah es- Sakafî’ye Peygamberimiz; "Allah’a iman ettim, Rabbim Allah de ve dosdoğru ol" cevabını vermiştir. (Müslim, İman, 62, I, 65)
Sahabeden Muâz b. Cebel, bir yolculuğa çıkarken Peygamberimize gelip "Ey Allah’ın Peygamberi! Bana öğüt ver" der. Peygamberimiz (s.a.s.), "Allah’a ibadet et, hiçbir şeyi O’na ortak koşma" buyurur. Muaz tekrar, "Ey Allah’ın Peygamberi! Biraz daha öğüt ver" der. Peygamberimiz (s.a.s.), "Kötü davranışta bulunduğun zaman peşinden hemen onu telâfi edecek iyi bir davranışta bulun" buyurur. Muaz tekrar, "Ey Allah’ın Peygamberi! Biraz daha öğüt ver" der. Peygamberimiz (s.a.s.), "Dosdoğru ol, ahlâkın da güzel olsun" buyurur. (Münzirî, İli, 409)
Allah, müminlerin kendi içlerinde, sosyal ilişkilerinde ve davranışlarında dosdoğru olmalarını emrettiği gibi mümin olmayanlara karşı da dosdoğru olmalarını emretmiştir: "...Onlar (müşrikler) size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (dürüst davranan) muttakileri sever." (Tevbe, 7)
Peygamberimiz (s.a.s.), "Kim ihlas- la kalbine imanı yerleştirir ve kalbini (şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizler, dilini doğru sözlü, nefsini (ibadet, itaat ve Allah’ı zikir ile) mutmain (huzura ermiş), huyunu, ahlâkını ve davranışlarını dosdoğru, kulaklarını ve gözlerini (gerçeği ve doğruyu) duyan, dinleyen ve gören yaparsa kurtuluşa ermiştir." (Ahmed, v, 147) buyurarak insanın; özü, sözü, gözü, kulağı ve bütün azalarıyla dosdoğru olmasını teşvik etmiştir.
Kur’an’da hangi inanç, söz ve davranışların doğruluk olduğu açıklanmıştır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
a) Tevhit üzere olmak, şirksiz Allah’a iman etmek, (bk. En’âm, 161)
b) Allah’a ibadet etmek, (bk.
Al-i Imrân, 51)
c) Peygambere uymak ve onu örnek edinmek. (Zuhruf, 6i) d) Kur’an’a uymak. (Isrâ, 9)
En’âm Suresinin 151. ve 152. ayetlerinde emir ve yasaklar zikredildikten sonra 153. ayette, "İşte bu, benim dosdoğru yolumdur, artık ona uyun, başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah, sakınasınız diye emretti" denilmiştir. 151. ve 152. ayetlerde zikredilen emir ve yasaklar şunlardır: Allah’a ortak koşmamak, ana-baba- ya iyilik etmek, onlara iyi davranmak, fakirlik korkusuyla çocukları öldürmemek, haramların, kötülüklerin ve edepsizliklerin açığına da gizlisine de yaklaşmamak, haksız yere Allah’ın yasakladığı cana kıymamak, yetim malını haksız yere yememek, ölçü ve tartıyı adaletle tam yapmak, doğru söz söylemek, Allah’a verilen sözü tutmak.
Doğruluğu dört maddede özetleyebiliriz:
1. İmanda doğruluk: Bir insanın imanında dosdoğru olabilmesi için imanında ihlâs olması, riya, şirk ve nifak bulunmaması gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.), "Bir insanın kalbi dosdoğru olmadıkça, imanı dosdoğru olmaz, dili (konuşması, sözü) dosdoğru olmadıkça da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusu, kötülüğünden emin olmadıkça kişi cennete giremez." buyurmuştur. (Ahmed, III, 198)
2. Sözde doğruluk: Bir insanın sözünde dosdoğru olabilmesi için asla yalan konuşmaması, her sözünün gerçek ve vakıaya uygun olması gerekir. Dil, kalbin tercümanıdır. Sözünde doğruluk bulunmayan kimsenin özünde de doğruluk yoktur. Bu sebeple olmalı ki yüce Allah; "Ey müminler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin." (Ahzâb, 70); Peygamberimiz ise "Kim diline ve ırzına sahip çıkacağına güvence verirse ben de o kimsenin cennete gireceğine güvence veririm." buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 60)
3. ibadette doğruluk: Müminin ibadetinde dosdoğru olabilmesi için ibadetini iyi bir niyet ve ihlâsla, Allah’a ortak koşmadan ve İslâm’a uygun olarak yapması gerekir. Bu şartlardan biri eksik olursa o ibadet doğru ve makbul olmaz.
4. İş ve işlemlerde doğruluk: İnsan; fert, aile ve toplum hayatında yaptığı her işi, üstlendiği her görevi en iyi bir şekilde yaptığı, hile ve sahtekarlıktan uzak olduğu, sözüne ve sözleşmelerine uyduğu, insanlara adalet ve hakkaniyetle davrandığı, kişiler arasında ayırımcılık yapmadığı zaman dürüst ve doğru olur.
Doğrulukta ölçü; Kur’an, sünnet ve aklı selim olmalıdır. Herkesin keyfine ve anlayışına göre doğru olmaz. Kur’an’da ve sünnette söz konusu edilen doğruluk İslâm’ın önerdiği, kurallarını ve sınırlarını belirlediği doğruluktur.
Doğruluk, iyi bir davranıştır, iyi davranış, insana daima hayır getirir. Doğruluk, Allah’ın emrine uymak ve O’na karşı gelmekten sakınmaktır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlara daima bir çıkış yolu var eder, ummadığı yerden onu rızıklandırır. (Tah- rîm, 2-3) Doğruluğun Allah katında değeri olduğu gibi insanlar katında da değeri vardır. Doğru davranan insanları Allah da melekler de insanlar da sever. Kur’an’da "Rabbim Allah deyip sonra dosdoğru olan insanların cennet halkı" olacakları, korku ve üzüntü görmeyecekleri bildirilmiştir. (Ahkâf, 13-14)
Dosdoğru olanları cennette melekler karşılayacaklar ve onlara şöyle diyeceklerdir: "Şüphesiz "Rabb’imiz Allah’tır" deyip sonra dosdoğru olanlar (var ya işte) onların yanlarına melekler gelirler ve onlara; ’Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin, dünya hayatında (olduğu gibi) ’âhiret hayatında da biz sizin dostlarınızız, size cennette nefislerinizin çektiği/hoşlandığınız (her şey) vardır. Sizin için ne isterseniz vardır. (Bütün bunları sizin için), çok merhametli ve çok bağışlayan (Allah), bir ziyafet olarak (hazırlamıştır)." (Fussılet, 30-32)
Kur’an’da "Rabbim Allah deyip sonra dosdoğru olan insanların cennet halkı" olacakları, korku ve üzüntü görmeyecekleri bildirilmiştir. (Ahkâf, 13-14)
Dosdoğru olanları cennette melekler karşılayacaklar ve onlara şöyle diyeceklerdir: "Şüphesiz "Rabb’imiz Allah’tır" deyip sonra dosdoğru olanlar (var ya işte) onların yanlarına melekler gelirler ve onlara; ’Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin, dünya hayatında (olduğu gibi) ’âhiret hayatında da biz sizin dostlarınızız, size cennette nefislerinizin çektiği/hoşlandığınız (her şey) vardır. Sizin için ne isterseniz vardır. (Bütün bunları sizin için), çok merhametli ve çok bağışlayan (Allah), bir ziyafet olarak (hazırlamıştır)." (Fussılet, 30-32)
Tahlil ettiğimiz ayetin ikinci cümlesinde müminlerin azgınlık etmemeleri, haddi aşmamaları yani Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamaları istenmektedir. Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına, helâl ve haramlarına, öğüt ve tavsiyelerine uygun olmayan her söz, eylem, iş ve davranış azmak ve haddi aşmaktır.
Meselâ Nisa suresinin 11. ve 12. ayetlerinde miras ile ilgili hükümler bildirildikten sonra 1 3.ve 14. âyetterde; ’İşte bu hükümler Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır’ buyurulmuştur. Allah’ın belirlediği kuralları çiğnemek haddi aşmaktır, doğruluktan sapmaktır ve zulümdür. Talak suresinin birinci ayetinde boşama ile ilgili hüküm bildirildikten sonra ’Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur’ denilmiştir.
Tahlil ettiğimiz ayetin üçüncü cümlesinde Allah’ın insanların bütün yaptıklarını gördüğünün beyan edilmesi, insanların gece ve gündüz gözetim ve denetim altında olduklarını ve ona göre hareket etmeleri gerektiğini bildirmeye yöneliktir. Kim nerede ne yaparsa yapsın Allah onu bilir ve görür. Allah’tan bir şeyi gizlemek mümkün değildir.
Sonuç olarak Allah; insanların inanç, ibadet, söz, eylem, iş ve davranışlarında dosdoğru olmalarını, haktan ve adaletten ayrılmamalarını, haddi aşmamalarını, İlâhi kuralları çiğnememelerini istemektedir. Doğruluk manevî kurtuluştur, fert ve toplumun huzur ve güven kaynağıdır. Sahtekârlık iki yüzlülük ve kural tanımazlık zulümdür, aile ve toplum fesadıdır.