Makale

Evlilikler Hizmet Fırsatı Olmalı

Evlilikler Hizmet Fırsatı Olmalı

Şefika Kaya Meriç
Gürpınar Kız Kur’an Kursu Öğreticisi/Beylikdüzü-İstanbul

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç. Yoksa sıkıntıya düşersin.” (Buhari, Nikâh, 15; Müslim, Rada, 53.)
Evlilik, aile, aile ilişkileri, çocuklar ve onların eğitimleri anne babaların hayat gaileleri arasında olan temel konulardır. Bu yazımızda yoğun yaşadığımız evlilik merasimlerine ve evliliklerin kolaylaştırılması konusunda birkaç hususa dikkat çekmek istiyoruz.
Şunu biliyoruz ki, birçok genç bugün maddi imkânsızlıklardan dolayı evlilik düşünemiyor. Evlenmeye niyet eden bir gencin önüne binlerce liralık bir bütçe çıkıyor. Üstelik bu genç işsiz ise evlilik ulaşılması imkânsız bir sevda veya hayal oluyor. Bazen toplumun âdetleri İslam’ın bizden beklediği davranışların önüne geçebiliyor. Özellikle dinî hayatın gelenekle iç içe geçtiği toplumumuzda evlilikle alakalı ritüeller olmazsa olmaz olarak değerlendirilip asıl maksadın önüne engeller konulmuş oluyor.
Ben öyle inanıyorum ki, bu satırları okuyan insanların bir kısmı evli, bir kısmı da evlenmeye aday insanlardan oluşuyor. Birazdan vereceğimiz misalleri herkese kendi zaviyesinden değerlendirmeli, İslam’ın, dolayısı ile Efendimiz’in bizlerden istediği tavrı iyi idrak etmeliyiz.
Birçok genç kardeşimizin en temel korkusu, karşı tarafın talepleri oluyor. Kız tarafının erkek tarafından özellikle maddi talepleri evliliği çıkmaza sokuyor. Daha kız istemeye gidilen ilk günde, ev, araba, kayınvalide ve kayınpederden ayrı yaşama isteği icabında erkek tarafını bu hayırlı işten vazgeçirmeye kadar götürebiliyor. Hatta gönülleri birbirine düşmüş iki genç o muhabbetleri ile kendilerini bekleyen bütün zorluklara beraber göğüs gereceklerine kendilerini inandırsalar da, tecrübeli(!) anne ve babalar, ileriyi gördüklerini ifade edip, güya evlatlarını garanti altına aldıklarını düşünüyorlar. Allah’ın Rezzak ism-i celili bütün yaratılanların bir rızık koruması altında olduğuna iman etmemize yetmiyor mu?
Son zamanlarda, yayında olan ve biraz bizi anlatan bir televizyon dizisinde, anne karakterinin hep kızını vereceği gencin mutlaka SSK’lı olması gerektiğini ifade etmesi ironi ile bizim bilinçaltımızı ortaya koyuyor.
Efendimiz’in yukarıda ifade ettiğimiz hadis-i şerifi gayet açık:
“Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. (Aksi hâlde) fakr u zarurete düçar olursun.” Bu hadis-i şerifi tek taraflı düşünmek doğru olmaz. Kadın tarafından baktığımız zaman erkek için aynı evsafın olması gerektiği sonucuna varabiliriz.
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde buyuruyor:
‘‘Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.’’ (Nur, 24/32.)
Biraz imanımızın kıvamı ile alakalı. Allah’ın lütfuna, keremine iman etme ile alakalı. Birçok insandan duymuşuzdur; evlendikten sonra Allah’ın rızkını artırdığını, hayatının daha çok bereketlendiğini. Dolayısı ile bu konuda Rabbimize hayırlısı için dua etmeli, Rabbimizin zenginliğine itimat etmeli ve insani tedbirleri alıp, Allah’a tevekkül etmeliyiz.
Asr-ı saadet döneminde yaşanan şu hadise özellikle kız tarafı için örnek alınması gereken takdire şayan bir davranıştır:
Ümmü Süleym, Peygamber Efendimiz’in hizmetkârı Enes İbn Malik’in annesidir. Efendimiz Medine’yi teşrif ettiği zaman, Enes’in elinden tutup onu Rasul-i Ekrem’in huzuruna getirmiş, münasip görürlerse Enes’in kendilerine hizmet etmesini niyaz etmişti. (On Sekiz Bin Âlemin Mustafası, M. Yaşar Kandemir, Erkam Yayınları, 2010.)
Maddi bir zenginliğe sahip değildi. Ciğerparesini onun hizmetine sunmaktan daha iyi bir hediye bulamadığı için yavrusunu ona götürmüştü. O zeki ve kabiliyetli oğlu, pek az insana nasip olan bu bahtiyarlığı en iyi şekilde değerlendirmiş, elde ettiği nice faziletlerin yanı sıra, en çok hadis rivayet eden yedi sahabiden biri olmuştu, annesinin sayesinde.
Enes’in babası Malik, Ümmü Süleym gibi bir pırlantayı göğsüne takmanın ötesinde, saadetten nasibi olmayan bir zavallıydı. Ümmü Süleym küçücük yavrusu Enes’e:
“Haydi oğlum, la ilahe illallah, de. Haydi yavrum, eşhedü enne Muhammeden Rasulüllah de” diye telkin ettikçe Malik’in canı sıkılır, Ümmü Süleym’e kızardı. Malik’i bir gün sokakta bir düşmanının öldürdüğü veya Müslüman olduğu için Ümmü Süleym’e kızarak Suriye’ye gittiği ve orada öldüğü söylenir.
Ümmü Süleym dul kalınca, ona Ebu Talha el-Ensari talip oldu. Müslümanlığın on ikinci yılında, Birinci Akabe Biatı’nda bulunan on iki Medineliden biri. Gür sesinin savaşta bir grup insana bedel olduğu Rasul-i Kibriya tarafından belirtilen bir arslan. Fakat Ümmü Süleym ile evlenmek istediğinde daha Müslüman olmamıştı. Bu sebeple onun bu isteğine Ümmü Süleym şu cevabı verdi:
“Ebu Talha! Ben senin teklifini reddetmem; çünkü senin gibisi reddolunmaz. Ancak sen müşriksin. Ben ise -elhamdülillah- Müslümanım. Eğer İslamiyet’i kabul edersen, mehrimi de sana bağışlarım. Bilmez misin ki, senin taptığın tanrı yerden biter; sonra onu marangoz yontar. Şu hâlde sen bir tahta parçasına tapmaya utanmıyor musun?”
Ebu Talha hiçbir cevap vermeden gitti. Düşündü, taşındı. Ümmü Süleym’in haklı olduğunu görerek Müslümanlığı kabul etti ve Ümmü Süleym ile evlendi.
Ümmü Süleym’in ne büyük bir insan ve ne samimi bir Müslüman olduğunu, Ebu Talha’dan aldığı mehir de göstermektedir. Onun bu mehir hâdisesi daha sonraki devirlerde hep konuşulagelmiştir.
Mehir dediğin böyle olmalı. Allah yoluna hizmeti şart koşmak, ömür boyu Allah ve rasulünün izinden ayrılmamak üzere antlaşma yapmak… Bütün bunlar bizim bu hayatta kendimize neyi gaye edindiğimizle alakalıdır.
Rabbimizin, Efendimiz’e öğrettiği şu dua bizim dualarımızın başında olmalı:
‘‘De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.’’ (En’am, 6/162.)