Makale

Kar

Nuray Atcı

Kar yağıyor bu gece,
Öyle beyaz ki şehir
Anlamak bir ömür sürer
Hayat niye kirlenir?
(Ezgi’nin Günlüğü)

Kar

Hiç kar kristali gördünüz mü? Eminim birçoğumuz bu fırsatı bulmuşuzdur. Ne kadar naif, eşsiz bir zarafet örneği… Bir filmde izlemiştim, bir çocuk zenci adama “Senin rengin neden siyah?” diye soruyordu. Adam “Çünkü Allah çeşitliliği sever.” cevabını veriyordu. Biz de pratikte aynı uzuvlardan oluşan insanlarız. Bu aynılığın içinde hepimiz aslında farklıyız. Farklı yüzler, farklı gözler, farklı tenler… Kar kristallerinin hepsi altıgen, bir merkezde kesişen altı ışın… Bu benzerliğin içinde yaratışının sonsuz olduğunu gösteren Allah hiçbir kristali birbirinin aynı yaratmıyor. Su molekülleri, Allah’ın izniyle, farklı altıgen motifler oluşturuyor. Su her zaman kristal oluşturmuyor. Dr. Emato adlı Japon araştırmacı, kar kristallerinin fotoğraflarını çekerek, suyun ortama ve duruma göre kristaller oluşturup tepki verdiğini ispatlıyor. Dr. Emato aynı yerden alınan su örneklerinin nefret-sevgi, öfke-iyilik, korku-cesaret sözcüklerine farklı kristaller oluşturduğunu fotoğraflayarak “Suyun Gizli Mesajı” adlı kitabında sergiliyor.
Yüce Allah’ın minicik kar kristaline ne büyük mucizeler sığdırdığına hayret etmeden geçemiyor insan. Yaşama sevinci doğuyor içimize. Hayat ne güzel, nefes almak, görmek, hissetmek, ummak, anlamak… Kıymetsizken, hiçken, yokken; değerli olmak, var olmak, hem de varoluşların en şereflisi olarak… Gönül dostu Mevlana “Âlemde maksat insandır.” diyerek kıymetimize dikkat çekmek ister.
Kar nasıl da nazlı nazlı süzülür gökten yere doğru? Beyaz, pak, sade bir kumaşı ilmek ilmek dokur gibi. Süzülürken ne büyük bereket sığdırır minicik varlığına? Kar tanesi sıcak bir nefesle eriyip bir damlacık su olur. Kirpiğimizin ucunda, saçımızda, yanağımızda bir damlacık su… Ama birleşip kenetlenmeye görsün, gücü hayret verici boyuttadır. Koca bir gölü kaplayıp, gölü üstünde yürünür hale getirir. Denizde kenetlenir, buzdan dağlar oluşturur. Sakın! Kar tanesini hafife almayın. Lapa lapa yağar, ağır ağır kaplar toprağı. Toprak artık bembeyaz örtüsüyle öylece durur. Sanki içten içe kendini sorgular, çile çeker, garip, tahmin edilemez bir huzur bulur, son nefesini verir, adeta ölür. Kar, bembeyaz kar, toprağı örten bir kefen gibi sade, temiz ve dikişsiz… Mayamız toprak konuşur bizimle. Kendini ortaya koyar, örnek gösterir. Bu örneği bıkmadan, usanmadan, var olduğu günden bu güne değin tekrarlar durur. Her kış ölür, her bahar dirilir.
Ben ay’ımı yerde gördüm
Ne isterim gökyüzünde
Benim yüzüm yerde gerek
Bana rahmet yerden yağar
diyen Yunus Emre toprağın, biz insanlara misal olmak uğruna, ölüşünü ve dirilişini gören gözü dillendirir.
Toprağın bu hâli beyaz ihramına bürünmüş hacılara benzer. İhram ve kar; sadece renkleri itibarıyla değil manasıyla da birbirine benzer. İhramını giymiş hacı hayattayken kefene sarınmış gibidir. İhramlı insan ölümü iliklerine kadar hisseder. Bu hisle dökülür tövbeler, şükürler, dilekler dudaklarından. Dudaklardan dökülenlerin altını çizer âdeta, gözlerden süzülenler. Yüce Allah ihramı giydirerek ölümü hatırlattığı kuluna, ihramı çıkarınca “Haydi diril!” der. “Yeni bir fırsat sana; umutla, duayla, sevgiyle, merhametle, iyilikle, güzellikle; dön bütün yanılışlardan, yeniden doğ.”
Allah kar ile toprağı örter, bir süre öylece kefen giydirmiş gibi bekletir. Baharla toprak dirilir, neşelenir her yer gül gülistan… Bağrında sakladığı hayvanlar uyanır; tohumlar filizler bir bir boy gösterir. Baharla beş duyumuzda ayrı bir şölen, bir ziyafet… Toprak değişir, görüntü renklenir, havada bir bahar kokusu, kulaklarda kuş ve çocuk cıvıltısı, tende tatlı bir sıcaklık, dilde binbir lezzet, tazelik…
Yine bahar geldi. Yeryüzü tıpkı,
Şiirler ezberleyen bir çocuk gibi
dizeleriyle Rainer Maria Rilke, baharda yenilenen doğayı, gençliğin de ötesinde çok daha masum, çocuk formunda somutlaştırır.
Toprak ihramını çıkardı, kardan sıyrıldı, tüm marifetini Allah’ın “Diril!” emrine hürmeten ortaya koydu. Kendisine tertemiz bir başlangıç bahşedilen, yeniden doğan “Haydi, bu temiz yola çık, bu yol açık.” denilen insan gibi.