Makale

BİZ DE ÇOCUKTUK Yanlış yapa yapa Doğruları öğreniriz

BİZ DE ÇOCUKTUK

Yanlış yapa yapa
Doğruları öğreniriz

Seyhan Büyükcoşkun

Çocukluk nedir bilmeyen
Nasıl çocuk baksın ki...
("Bal Hatun" / Barış Manço)
Çocukluğunu; tüm saflığı ve beceriksizlikleri ile çocukluk hallerini düşünen, hatırlayan var mıdır bilmem!? Bildiğim, hatırlayanların da kıyas yapma maksadını önceledikleridir.
Ne annemizin haberi olmadan seyre gittiğimiz bahçe düğününü, ne kahkül keseceğim diyerek mahvettiğimiz saçlarımızı, ne de kırdıktan sonra kırıntısını bile ortadan yok ettiğimiz nadide vazoyu hatırlarız çoğumuz. Âdeta, annelerimizden kâmil varlıklar olarak doğduğumuz hissiyatına sahibizdir ebeveyn olarak. Sanki her insan yavrusu gibi; düşe-kalka, kıra-döke, bile-yanıla hallerinden geçmeden büyümüşüzdür. Öylesine hataya karşı tepkiliyiz- dir...Kim bilir, belki bizim de hata ve yanlışlarımız az müsamaha gördü, hırpalanmamıza neden oldu.
Gerek çocuk, gerekse yetişkin olsun, çoğu kimsenin "yanlış söylerim" kaygısıyla, topluluk içinde sorulan herhangi bir soruya cevap vermediğini görürsünüz. Bunlardan biri de belki de sizsiniz.
Yanlışlarımızın evde sertçe karşılanması, çocukken bizlere hata yapma payının bırakılmaması, daha sonra okul hayatımızda söylediğimiz yanlışların çatık kaşlarla karşılanıp, kötü bir sıfat gibi alnı- mıza yapışması, bizleri böyle bir suskunluğa iter. Kocaman insanlar olduğumuzda bile, yine aynı şekilde soruları korkudan cevaplayanlayız.
Gerek aile içinde, gerekse okullarda "yanlış yapmak" karşısında takınılan tavır genellikle hatalıdır. Evde oğlunuzun ya da kızınızın bir işi sizin gibi yapamaması ya da yanlış yapması tenkitle, azarla karşılaşmasına neden olur çoğu kez. Oysa ya dikkat etmemiştir ya da henüz mahareti yetmemektedir de ondan yanlış-eksik iş yapmıştır. Bu eksiği- yanlışı doğrusunu göstererek, elbette siz düzelteceksiniz. Lâkin, şu sözlerle değil:
"Ne beceriksiz kızsın! Böyle mi süpürülür! Bak! bak! Görüyor musun şu kırıntıları!! Elâlemlerin kızı daha on yaşında ne işler beceriyor!"
"Ne kafasız çocuksun yahu! Sana bu vidayı mı al dedim! Yoksa yok! Bunun kafası buraya girer mi!!"
Yukarıdaki çıkışmalar, çoğu evde duyulan sözler ne yazık ki...Bu sözlerle biz, aslında çocuğumuza hatasını göstermiş olmuyoruz; ona, "sen beceriksiz, dikkatsiz, hımbıl, kafasız birisin!" telkininde bulunmuş oluyoruz. Duymuşsunuzdur! Atalarımız, "Yakıştırma! Yapışır" derler. Bu çıkışmalar, hatayı- yanlışı gösterirken, ebeveynin kendisini hatalı ve yanlış duruma düşüren tarzdadır aslında.
Hz. Ali’nin(r.a), "Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız." tavsiyesini ve Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin’in, yanlış ab- dest almakta olan bir kişiye, doğrusunu gösterme meselini hepimiz biliriz. Gündelik hayatın sıkıntıları içinde bu tavsiyelere mutlak anlamda uyamasak bile, gayret ve azim göstermek bizi yukarıdaki hatalı tarzdan uzaklaştırır.
Kızılderili yazar Forrest Carter kendisini beş yaşından itibaren büyüten nine ve dedesiyle geçen yıllarını anlattığı "Küçük Ağacın Eğitimi" adlı kitabında şunu yazar:
"Büyükanne bazen mutfakta kaza yapar ve şekeri meşe palamudu yemeğine dökerdi.
-Kız bana, küçük ağaç! Şekeri meşe palamudu yemeğine döktüm" derdi.
Hiç bir zaman bir şey söylemedim, ama bunu yaptığında hep fazladan bir gözleme aldım."
Ev hayatının dışında, okullarımızda da durum pek farklı değildir. Yanlış cevap veren, hatalı yazan çocuklar nâhoş, aşağılayıcı muamele ile karşılaşır.
Yazmada, hesaplamada ve düşünmede (uzağı görememe, yanlış değerlendirme) şeklinde görülen yanlışlıklar, daima başarısızlığın bir göstergesi olarak değerlendirilir. Halbuki yapılan yanlışlardan, bir "yönlendirme fırsatı" olarak faydalanmak çok daha doğrudur. Çünkü yanlışlar, karşısındakine yardım fırsatı doğurur ve iletişim yolu açar. Zaten çocuk da büyürken gelişen, öğrenen bir varlık değil midir? Şu anda sahip olduğumuz on binlerce şeyi nasıl öğrendik ki...
İnsanoğlu, en çok deneme yanılma yoluyla öğrenir. Küçücük bir bebekken başımızı kaldırıp yürümeyi, koşmayı öğrenip, çevremizle uyum içine girerken, hep yanlışlarımız bize yol gösterir. Yanlış yapmayı, hayal kırıklığı yaratan bir durum olmaktan çıkarıp, doğruyu öğrenebilme fırsatı hâline getirmek, aslında eğitimin önemli bir hedefi olmalıdır.
Oysa şimdi yapılan bunun tam tersidir. Yanlış yapma korkusu ile evde elini bir şeye süremeyen çocuklar, okulda cevap veremeyen çocuklar, doğruyu yapma ve söyleme fırsatını da ne yazık ki elden kaçırmış oluyorlar. Aslında yanlış yapma, doğrusunu öğretmek için bizim dört gözle beklememiz gereken bir durumdur. Çünkü, "yanlış" yapılan bir şeyin öğrenilen "doğrusu", bir daha asla unutulmamaktadır.
Ak saçlı bir ’usta’ya başarısının sırrını sordular:
"İki sözcük", dedi ve ekledi, "doğru kararlar". O kararları nasıl alabildiğini sordular:
"Tek sözcük", dedi, "deneyim". Deneyimin sırrını sorduklarında ise;
"İki sözcük", dedi, "yanlış kararlar"...
Yazımızın başındaki şarkının mısralarını mırıldanarak, "madem ki anne-babayım, önce geçmişe bir seyahat edeyim" deyin. Kendi çocukluğumuzdan bugüne taşıyacaklarımız; az yanlış yaparak, çocuk büyütme işimizde bize epeyce yardımcı olacaktır.