Makale

Kur'an'da Sefâhet Kavramı

Kur’an’da Sefahet Kavramı

İsmail KARAGÖZ *

Özet:

Sözlükte, "hafif, taşkın, câhil, kötü ve düşük ahlaklı, akıl ve idraki zayıf olmak" anlamına gelen "sefâhet" kavramı, din ıstılahı olarak; aklın ve dinin muktezası hilâfına hareket etmeyi ifade eder.

Dünyevî ve uhrevî yarar ve zararını gözetemeyen her câhil insan sefihtir. Kuran da; cahillere, müşriklere, kafirlere, münafıklara, olmayacak şeyi isteyenlere, aklını iyi kullanmayan­lara, malı ve mülkünü saçıp savuranlara süfeha denilmiştir.

İnsanın sefâhet vasfından uzak durması temel görevidir. Sefih olan insan kendisini ziyana ve helâke sürüklemiştir.

Anahtar Kelimeler: Sefahet. Sefih. Cahil.

Abstract:

The Sefahe Concept in the Qur’an

The meaning of ‘ sefahe" in dictionary is light, illitrate. bad. having silly moral and weak in­telligence and understanding. In religious concept it means, to behave against reason and religi­ous necessities. Those who do not take care of benefits and harms belonged to the this World and the Hereafter are called idiot (sefih).

In the Qur’an, the word ’foolishness’ (sefehe) is used for those who are illitrates, unbeli­evers, polytheists, hypocrites and asking for impossible things, using their mind wrongly, spen­ding their properties and goods extravagantly.

The basic duty of human being is to be away of position of foolishness. Being a foolish is a critical case.

Key words: Sefahe. Idiot. Foolishness.

Kur’an’ın insanı niteleyen temel kavramlardan birisi de “sefahat” kavramıdır. Bu kavram, Kur’an’da çoğunlukla zem ifadesi olarak kullanılmıştır, insanın İlâhî irâdeye uy­gun hareket edebilmesi için “sefâhat”ın ne olduğunu bilmesi ve kendini “sefih” olmaktan koruması gerekir. Bu incelememizde sefahat kavramının anlamını tahlil edeceğiz.

1. SEFAHET KAVRAMININ ANLAMI

1.Sözlük Anlamı

“Sefahet” kavramı, “sefihe” fiilinin mastarıdır. Bu fiilin, “sefeh” ve “sefâh” şek­linde iki mastarı daha vardır. Bu kelime sözlükte; “hafif, taşkın ve câhil, kötü ve düşük ahlaklı, akıl ve idrâki zayıf olmak” demektir.’

Bu kelimenin Arap dilindeki asıl anlamı, hafiflik ve incelik (rikkat)tir. Dokuması kötü ve zayıf olan elbiseye “sevbün sefîhün” (hafif elbise) denir. Daha sonra bu kelime, akıl noksanlığı sebebiyle insanın nefis, akıl, ilim ve hilmindeki hafifliği için kullanılmış­tır.2 Dolayısıyla akıl ve ahlakında, ilim ve hilminde noksanlık, fiil ve davranışlarında ha­fiflik bulunan,3 cahil ve zayıf görüşlü, zarar ve yararını tam bilemeyen4 temkinsiz, dü­şüncesiz, sersem, hafif meşrep, ahmak5 ve konuşması bozuk6 kimseye “sefih” denilmiş­tir. Çoğulu “süfehâ”dır. “Sefeh”in zıddı ağırbaşlılık, vakar (hilm) ve tam akıllılıktır.7

2- Terim Anlamı

Din ıstılahında “sefeh-sefâhet”; akıl ve dinin muktezası hilafına hareket etmek; görüş ve düşüncesinde arzu ve isteklerine tâbi olmak, aklına göre değil zevkine göre hareket etmektir. Sefih ise; aklı veya dini noksan olan, akıl veya din hilafına hareket eden ahmak veya fâsık kişiye denir.8 Şerif Cürcânî, (ö. 816/1413), “sefeh” kavramını şöyle tanımlamıştır: “Sefeh, sevinç veya öfke sebebiyle insana arız olan hafiflikten iba­rettir. Bu hafiflik insanı, akıl ve şeriata hilafına hareket etmeye sevk eder.”9 Ebu Man- sûr Maturîdî (ö. 248/862) ise bu kavramı, “her şeyi yerinden başka bir yere koymaktır” diye tarif etmiştir.10 “Sefeh”, budalalık ve akılsızlıktan kaynaklanır.”

Dünyevî ve uhrevî yarar ve zararını gözetemeyen her cahil insan sefihtir.12 Dola­yısıyla, müşrik, münafık, kafir, fâsık, âsî ve kaba davranışlı, nefsinin, Yaratan’m ve in­sanların haklarına tecavüz eden her insan sefihtir. Çünkü bu davranışlar, aklın ve şeri­atın gereği değildir. Bu davranışların cezasını kişinin kendisi çekecektir. Bütün bunlar akılsızlığın, cahilliğin ve budalalığın ürünüdür.

3. Kur’an’daki Anlamı

“Sefahet” kavramı Kur’an’da bir fiil (sefihe), üç mastar (sefeh ve sefâhe) ve yedi isim (sefih ve süfehâ’) kullanılmıştır.

Sefahet kavramı Kur’an’da; aklı noksan ve muhakemesi zayıf olmak, malı saçıp sa­vurmak,13 kişinin kendisine zarar vermesi,14 cahillik,ıs puta tapmak ve olmayacak şeyi iste­mek,16 anlamlarında kullanılmıştır. Cahillere, müşriklere, kafirlere, münafıklara, olmaya­cak şeyi isteyenlere, aklını iyi kullanamayanlara, malı ve mülkünü saçıp savuranlara süfa- ha’ denilmiştir. Şimdi bu kavramın Kur’an’daki anlamının detayını ve çeşitlerini görelim.

II. SEFAHETtN ÇEŞİTLERİ Rağıb el-lsfehânî sefahat’i uhrevî ve dünya açısından iki kısma ayrılır: 1. Dünyevî Sefahet

Bekara, 2/282 ve Nisa, 4/5 âyetlerinde geçen “sefîh” ve “süfehâ” buna örnektir. Borçlanma ile ilgili olarak Yüce Allah, “Ey mü’minler! Belirli bir süreye kadar birbi­rinize borç verdiğiniz zaman onu yazın... Eğer borçlu olan kimse “sefîh” veya “zayıf ya da kendisi yazdıramayacak durumda ise velisi onu adalede yazdırsın...” buyurmuş­tur 17 Bu âyette geçen “sefih” ile murat; “aklı noksan, malım saçıp savuran (mübez- zir)”,18 tasarrufu kötü19 veya deli veya “çocuk”21 veya malını saçıp savurması ve tasar­rufundaki cehaleti sebebiyle kısıtlı olan (mahcur) kimseye denir.22

Taberî (ö. 210/922) “doğruyu bilemeyen herkes” bu âyetteki “sefih” kelimesine dahildir, demiştir.23

Nisa, 4/5. âyette: “Allah’ın sizi gözetici (kayyım) kıldığı mallanma süfeha’ya vermeyin O mallardan onlara da yedirin, giydirin ve onlara iyi söz söyleyin” buyurul- muştur. Bu ayette geçen “süfeha” ile kastedilenlerin kimler olduğu konusunda müfes- sirler ihtilaf etmişlerdir. Bunların; “yetimler, küçük çocuklar, kadınlar, ticaret ahkamı­nı bilmeyenler, kâfirler24, mallarını uygun olmayan yerlerde harcayan ve saçıp savuran­lar, mallarım ıslah etmeye, nemalandırmaya ve tasarrufa gücü yetmeyenler,25 mallarını zayi eden kimseler26 olduğu söylenmişse de Taberî’nin de dediği gibi doğrusu küçük veya büyük, kadın veya erkek,27 akim yetersizliği, bilgisizlik ve kötü tasarrufta bulun­mak... gibi sebeplerle mal, mülk ve servetini iyi yönetemeyen kimseler demektir. Ebu Musa el-Eş’ârî (ö. 44/ 654), “bu âyette geçen süfeha kelimesi ile murat kısıtlılığı (hıcr) hak eden herkestir. Bu tanım daha kapsamlıdır” demiştir.28 Sefih, ya küçüklüğü veya akılsızlığı veya malındaki kötü tasarrufu sebebiyle mahcur (kısıtlı) olan kimsedir.29

Görüldüğü gibi bu iki âyetteki sefihin davranışları mal-mülkle ilgilidir. Burada “sefih” (çoğulu süfeha’), kişilerin durumuna göre yerilir veya yerilmez. Mesela çocuk­lar, deliler için yerme, kötüleme ifade etmez. Malını saçıp savuranlar için ise zem ifa­de eder.

b) Uhrevî Sefâhet

Allah’a ibadet etmesi için yaratılan insan,30 bu yaratılış gayesine muhalefet ede­rek “kulluk” görevini terk eder, şirk, küfür, nifak ve isyana dalarsa nefsine zulmeder ve Allah’ın verdiği aklı kendisi için kullanmayarak cahil ve sefih insan olur. Müşrik, kâfir, münafık ve âsi insanlara “câhil” denildiği gibi “sefih” de denmiştir. Bunu âyet­lerde açıkça görmekteyiz: “Münafıklara, “İnsanların imân ettikleri gibi siz de iman edin” denildiği zaman, biz “cahillerin” (süfeha) iman ettiği gibi mi iman edeceğiz?” diyorlar. İyi bilin ki asıl “süfehâ” onlardır, fakat onlar (kendilerinin süfeha olduğu­nu) bilmezler.”31

Münafıklar niçin süfeha (akılsız, cahil ve ahmak)dır! Süfehadır. Çünkü onlar, Rab’lerine isyan ederler, itaat ettiklerini zannederler, inkar ederler, iman ettiklerini zan­neder, nefislerine kötülük yaparlar, fakat iyilik yaptıklarını zannederler.32

Kıble Kudüs’teki Mescidi Aksa’dan Mekke’deki Mescid-i Haram’a çevrilince, Medine’deki müşrik, münafık ve Yahudiler33 hakkında; “İnsanlardan bazı süfeha (kıt görüşlü, cahil ve hafif akıllı kimseler), “Onları (mü’minleri) üzerinde bulundukları kıb­leden çeviren nedir diyecekler. (Ey peygamberim! Onlara) de ki: Doğu da batı da Al­lah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.” denilmiştir.34

Kur’an’da Musa’nın (a.s.) kavminden buzağıya tapanlara,3S cinlerin ‘AUah, eş ve çocuk edindi diyen”36 azgın, zalim,37 kafir ve müşriklerine “süfeha” denmiştir.38 Her müşrik (Allah’a ortak koşan) ve münafık (iki yüzlü) insan kafirdir. Her kâfir sefih39 ve her sefih de cahildir.40

Sefahet, bir başka açıdan iki kısma aynlır:4

3. Kişinin Kendisine Sefaheti

Bu, kişinin kendisini zelil ve hakir etmesi, zillet, esaret ve mahkumiyete nza gös­termesidir. Yüce Allah Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili olarak;42 “İbrahim’in dininden ancak kendisini düşünmeyen, nefsini ziyana sokan akılsız ve cahil kimse yüz çevi­rir...”43 buyurmuştur. Ayette geçen (men sefihe nefsehû) ifadesi; nefsini bilmeyen yani kendisini düşünmeyen,44 nefsini ziyana sokan veya helak eden veya hakir gören ve ha­fife almak isteyen45 kimse demektir.

İbrahim Peygamberin dini, tevhit esasma dayanan hak din İslam idi. İbrahim (a.s.) ne Yahudi ne Hıristiyan’dı. O, hanîf bir müslümandı.4’’ Buna göre İbrahim’in dininden yüz çevirmek İslam’dan yüz çevirmektir. İslam’dan yüz çeviren kimse nefsinin hakkı­nı bilememiş, kendisini düşünememiş ve helake sürüklenmiş kimsedir. Bu kimse ken­disini cehalete ve temkinsizliğe itmiş sanki o böylece nefsini sefih yapmıştır.47

4. Kişinin Başkalarına Sefâheti

Bu, birisini cahilliğe, sersemliğe, temkinsizliğe, hafif meşrepliğe itmek ve başka­sına sefahat isnat etmektir. Cahiliyye döneminde müşrik Araplar, kız çocuklarını öldü­rüyorlardı. Bunu sefahat ve cehalet sebebiyle sergilemişlerdi. Bu sefahatin sebebi, ilim- sizlikti.48 Yüce Allah, cahillikleri ve ahmaklıkları sebebiyle çocuklarını öldürenlerin hüsrana uğradıklarını bildirmiştir.49

“Sefahet” kavramı Kur’an’da çoğunlukla zem ifadesi olarak kullanılmıştır. “Akıl­sızlık” anlamında “sefahet”, eğer bu akıl noksanlığı yaratılıştan geliyorsa kötüleme ifa­de etmez. Çünkü insanın elinde olan bir şey değildir. Akıl, Allah vergisidir. Aklı olma­yanın sorumluluğu yoktur. Ancak Allah, akıl vermiş fakat bu aklı kullanmıyor veya kö­tüye kullanıyorsa o zaman bu insan yerilir, işte asıl “sefih”, Allah’ın verdiği aklı doğ­ru ve hayırda kullanmayan kimsedir. Bu yüzden Allah, müşrik, kâfir ve münafıklara “süfeha” demiştir. Çünkü bu kimseler, akıllarını kullansalar, Yaratanı, Peygamberi ve dini tanırlar, O’na iman edip itaat ederler. Bu manada sefahatten kurtulmak aklın ve şe­riatın muktezasına göre hareket etmekle mümkün olur.

SONUÇ

Sözlükte, “hafif, taşkın, câhil, kötü ve düşük ahlaklı, akıl ve idraki zayıf olmak” anlamına gelen “sefahet” kavramı, din ıstüahı olarak; aklın ve dinin muktezası hilâfına hareket etmeyi ifade eder. Dünyevî ve uhrevî yarar ve zararını gözetemeyen her câhil insan sefihtir. Kur’an’da; cahillere, müşriklere, kafirlere, münafıklara, olmayacak şeyi isteyenlere, aklını iyi kullanamayanlara, malı ve mülkünü saçıp savuranlara süfeha’ de­nilmiştir.

insanın sefahet vasfından uzak durması temel görevidir. Sefih olan insan kendisi­ni ziyana ve helake sürüklemiştir.

*Doç. Dr., Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

1 Ibn Manzur, Lisanü’l-Âraba, XIII, 497- 499. Beyrut, 1956; Asım Efendi, Kamus Tercümesi, IV, 809. İstanbul 1886. Levis Me’lûf, el-Müncid, s. 338. Beyrut, 1986.

2 Asım Efendi, IV 811, Râğıb el-lsfehâni, el-Müfradât fi Garibi’l- Kutan, s. 234. Mısır, 1961. Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el- Cami’ U Ahkâmi’l-Kur’an, I, 206. Kahire. 1935. Beydâvî, Abdullah b. Ömer, Envârü’t- Tenzil ve Esrâru’t-Te’vîl, I, 60. (Mecmüatün mine’t-Tefâsîr); Hâzin Alâüddîn Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl fi Meâni’t-Tenzil, I, 60. (Mecmüatün mine’t-Tefâsîr)

3 Ibn Manzur, XIII, 497.

4 Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmi’u’l- Beyân an Te’vili Âyi’l-Kur’an, I, 1/129. Beyrut, 1988. Ibn Manzur, XIII, 498. Hâzin, 1, 202.

5 İbrahim Ahmed Abdülfettah, el-Kâmüsü’l- Kâvîm Li’l-Kur’ani’l-Kerîm, I, 3. Hamdi Yazır, Hak Diri Kufân Dili, 1, 234. Eser Kitabevi, İstanbul, 1971.,

6 Kurtubî, III, 386.

7 Kurtubî, I, 206. Yazır, I, 234.

8 Yazır, 1.234.

9 Kitabü’t-Tarîfat, s. 119.

10 Kitabü’t-Tevhîd, s. 114. İst., 1979. Yazır, I, 234.

11 Yazır, 1,234.

12 Hazin, I, 202.

13 Bakara, 2/282; Nisa/5 bk. Beydâvî, I, 441. Hazin, I, 441.

14 Bakara, 2/130.

15 Bakara, 2/142, En’âm, 6/140. bk. Beydâvî, 1,212. Hazin, 1,212.

16 Beydâvî, II, 644. Hazin, II, 644.

17 Bakara, 2/282.

18 Beydâvî, I, 441.

19 I.A. Abdülfettah, 1, 317.

20 Nesefî, 1,441.

21 Hazin, 1,441. Dahhâk (ö. 105/723) bu görüştedir. Taberî, II, 3/122.

22 Nesefi, Abdullah b. Ahmed, Medâriku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, I, 441. (Mecmûatün mine’t-Tefâsir) Ayetteki “sefih”in yazdırmayı bilemeyen kimse olduğunu söyleyenler olmuşsa da bu görüş doğru değildir. Bkz. et-Taberî, 11, 3/122

23 Camiu’l-Beyan an Te’vîli Ayi’l-Kur’an, II. 3/122.

24 Taberî, 111, 4/245-247. Kurtubî, V, 28.

25 Nesefî 11,10. Fîrûzâbâdî, 1, 317.

26 Beydâvî, II. 10.

27 Camiu’l-Beyan an Te’vîli Ayi’l-Kur’an, III, 4/247.

28 Kurtubî, V, 28

29 Kurtubî, V, 28.

30 Zariyat, 51/56.

31 Bakara, 2/13.

32 Taberi, I, 1/129

33 Taberi, II, 2/1-2. Kurtubî, II, 148. Beydâvî, I, 212. Hazin, I, 212.

34 Bakara, 1/142.

35 A’raf, 7/155. bk. Taberi, VI, 9/76.

36 Cin, 72/3.

37 Cin, 72/15.

38 Cin, 72/5.

39 Hazin, 1,212.

40 Hazin, I, 202.

41 Rağıb, s. 234-235.

42 Kurtubî, 11, 132.

43 Bakara, 2/130.

44 Nesefî, 1, 201. Kurtubî, II, 132. Ibn Manzûr, XIII, 498.

45 Al-i Imran, 3/67.

46 Hâzin, I, 202. Kurtubî. 11, 132.

47 Isfehânî, s. 235.

48 Hazin, 11, 493.

49 Maide, 4/140.