Makale

Farklı bir Sinema Filmi Takva

İlhami Ayrancı
DİB Eğitim Uzmanı

Farklı bir sinema filmi
takva

Televizyonun henüz bugünkü kadar yaygınlaşmadığı ilk gençlik yıllarımın uzun kış gecelerinde anlatılan iki dervişin hikâyesini hiç unutmam. Dervişlerden birisi kırlarda koyunlarını otlatarak hayatını sürdüren Sütçü Baba, diğeri ise şehirde ayakkabıcılık yapan Ayakkabıcı Baba’dır.
Hikâye bu ya, kırlarda yaşayan derviş, her hafta şehrin pazarının kurulduğu gün şehre inerek hem koyunlarından sağdığı sütlerini heybelerine doldurup pazara getirerek satmakta, hem de ayakkabıcılık yapan dostunu ziyaret edip hasret gidermektedir.
Sütçü Baba’nın dostunu ziyaret ettiği günlerden birinde, dükkanda bir de zor beğenen alımlı bir hanım müşteri bulunmaktadır. Ayakkabılardan birini çıkarıp diğerini giyen kadının tavırlarından Sütçü Baba’nın aklı karışır. O vakte kadar sahibinin kerameti ile heybelerde akmadan sızmadan duran sütün damlamaya başladığını gören Ayakkabıcı Baba, dostunu uyararak; "Dağlarda dervişlik yapmak kolay, sen yiğitsen gel de dervişliği şehirde yap!" der.
Yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı; başrollerini Erkan Can, Me- ray Ülgen, Güven Kıraç, Erman Saban ve Öznur Kula’nın paylaştığı drama türü bir film olan "Takva", bana gençliğimin yukarıdaki hikâyesini hatırlattı.
Film, vizyona girdiği tarihe kadar, Kars Belediyesi ile Ankara Sinema Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri 12. Avrupa Filmleri Gezici Festivali kapsamında gerçekleştirilen I. "Altın Kaz Film Yarışmasında birincilik; "Toronto Film Festivalinde jüri Özel Ödülü ve "43. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde de en iyi ikinci film, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu dâhil toplam dokuz ödül almış.
Dinî bir terim olan takva; "korkmak", Allah’tan sakınmak, çekinmek, Allah korkusu ile günahlardan korunmak, Allah’ın emir ve yasakları konusunda titizlik göstermek anlamlarına gelmektedir. (Büyük Türkçe Sözlük, D. Mehmet Doğan, Rehber Yay., 7. Baskı, Ankara 1990) Takva bir duygudur, Yüce Yarada- n’a duyulan derin saygıdır. Takva sahibi insan gayba inanır, beş vakit namazını kılar, helâl yoldan kazandıklarını yine helâl yoldan harcar. Bu şekilde davranan insana "mutta- kî" denir. (Ragıb el-isfahânî, el- Müfredât fî Garibu’l-Kur’an, Mısır 1961, sh, 530) Kur’an’a göre üstünlük, ancak takva iledir. (Hucurat,13)
Kur’an’da insana tavsiye edilen (Rum, 31) takvada esas olan, haramları terk ederek insanın bütün varlığı ile Allah’a yönelmesi, insanı O’ndan alıkoyan her şeyden uzaklaşmasıdır. "Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve ancak Müslümanlar olarak can verin." (Âl-i Imrân, 102); "Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun." (Teğabûn, 16) ayetleri ve "Helâl belli, haram bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır, işte bu sebeple, şüphelilerden korunanlar dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın da harama girme ihtimali öylece vardır. Haberiniz olsun; her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu ise haramlardır." mealindeki hadisi şerif (Buhari, "İman", 39; Müslim, "Musâkat", 107; Ebu Davûd, "Büyü", 3; Tirmizi, "Büyü", 1; Ne- sei, "Büyü", 2; Ibn Mace, "Fiten",14) de bunu anlatır. Takva sahiplerinin en önemli özelliklerinden biri, harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak durmaktır. Çünkü takva sahibinde güzel bir dinî duyarlılık oluşur. Bu duyarlılıkla muttaki kimse, İslam’ı bütün güzelliğiyle yaşamaya çalışır, her türlü güzelliği sergiler ve her türlü kötülük ve çirkinlikten uzaklaşarak gönlüne yatmayan şeylerden uzak durur.
"Takva", kimilerine göre "Türk sinemasında bir devrim ve bir milat", (Ahmet Hakan, 29/11/2006 Hürriyet) kimilerine göre ise, dine hakaret amacıyla kurgulanmış bir film. Daha filmi seyretmeden gardım alarak film ile aralarına mesafe koyanları anlamak hiç de zor değil. Çünkü biraz gerilere gittiğimizde, Türk sinemasında değişik vesilelerle dine, dindar insana ve dinî değerlere saldırma, onları aşağılayıp kötüleme ortak bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. (Ömer Menekşe, "Türk Sinemasında Din Adamı İmajı", II. Uluslar Arası Dini Yayınlar Kongresi-Tebliğ ve Müzakereleri- Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2005, sh., 49) Bu tür filmlerde dindar görünümlü, çıkarcı ve yobaz Hacı Fettah Efendi tipi öyle çizilmiştir ki, filmi seyreden kimse, ondan daha aşağılık, daha çıkarcı ve daha din simsarı bir insan olamayacağı yargısına varır. (Cevat Rifat Atilhan, "Vurun Kahpeye", Sebilürreşad, II, (41) İstanbul, 1941, sh., 250) İşin daha vahim olanı ve bizi daha çok ilgilendiren tarafı, burada çizilen entrikacı, hain, çıkarcı ama aynı zamanda halkın yanında görünen sahte dindar tipinin, kendisinden sonra gelen olumsuz dindar tiplemelerinde de etkili olmasıdır. (Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı, Günce Yayınları, Ankara 1992, sh. 128) Bu durum, sinemamızda neredeyse gelenek hâline gelmiş, doğunun geri kalmışlığı, kadının ezilmişliği, törelerden kaynaklanan kimi trajik durumlar, İslâm’a maledilmeye çalışılmıştır. Hiçbir Müslüman’ın kabullenemeyeceği safça bir kadercilik anlayışı, kimi gelenekler, sanki Islâm’ın özüymüş gibi yansıtılarak fatura Islâm’a çıkarılmış, böylece İslâm, mücadele ettiği şeylerle itham olunmak gibi çok çarpıcı bir durumla karşı karşıya gelmiştir.
Burada söz konusu olan ve yukarıda anlatılan çerçevenin dışında kalabilmeyi başaran filmin konusuna gelince; mütevazı ve kendi hâlinde bir kişiliğe sahip olan 45 yaşlarındaki Balkan göçmeni Muharrem, 30 yılı aşkın bir süredir eski bir handa bulunan baba dostunun dükkanında çalışmakta, Süleyma- niye semtinde ata yadigârı ahşap bir evde, tek başına ama aile düzeni içerisinde yaşamaktadır. Ana-ba- basını kaybettikten sonra küçük dünyası iyice küçülmüş, neredeyse tek başına kalmıştır. Arada bir gittiği dergahta öğretilen haddini bilme, tevazû ve tevekkül anlayışı sayesinde hâlinden memnun, iç huzuru ile dolu bir hayat sürmektedir.
Muharrem’in güvenilir oluşu ve gönül zenginliği, şeyhinin dikkatinden kaçmaz vp ona tarikatın sahip olduğu daire, dükkan ve depo gibi seksen beş kadar gayri- menkulün kiralarını toplama konusunda idari bir görev teklif edilir.
"Sadece iyi bir insan olmak" için yola çıkan ve kendini bu ideale adayan çuval toptancısının emektar çırağı, yeni görevi ile birlikte yeni ve öncekilerden farklı kıyafetlere, cep telefonuna, makam şoförlü arabaya ve her geçen gün artan itibara© sahip olur. Artık senelerdir uzak kalmayı başardığı çağdaş dünyanın içindedir. Sahip olduğu değerler yavaş yavaş sarsılmaya başlar. Sakalını kesmiş, bere’sini çıkarmış, tahakküm eden mağrur bir kişiliğe bürünmüş, hayır işlerine karşı mazisiyle uyuşmayacak tavırlar sergilemeye başlamıştır. Bir gün -elinde olmadan- bir yolsuzluk yapar. Bu durum ona arka arkaya yanlışlar yaptırır, yalanlar söyletir. Artık hayatında yüzyıllık ahşap mahallesi dışında başka şeyler de vardır. Hayatı sürprizlerle doludur. Bütün dünyasını dünyevî ve manevî şeyleri birbirinden ayırma üzerine kurmuş olan Muharrem’in kendini adadığı değerler, kum kuleleri gibi bir bir yıkılmaktadır. Eski huzuru kalmamıştır. Son günlerde yaşadığı bu hızlı değişim ve içine düştüğü bu ikilem, ruh dünyasını altüst etmiş, aklî dengesine de zarar vermeye başlamıştır.
Sinemamızda sık sık şahit olduğumuz şey, din adına çekilen neredeyse her karenin aksaması, doğru dürüst yapılamaması, örneğin; namaz kılan başrol oyuncusunun bile namazın erkânını lâyıkıyla yerine getirememesi ve sonuçta trajikomik durumların ortaya çıkmasıdır. Bu filmde bu durum belli bir seviyeye kadar aşılmış görünüyor.
"Takva" için, sinematografik anlamda kusursuz diyebiliriz. Görüntü, kurgu ve müzik seçimi harika. Film ilk karesiyle birlikte seyircinin bütün dikkatini toplamayı başarıyor, aynı akıcılıkta da devam ediyor. Ancak finalin aynı güzellikte olduğunu söyleyebilmemiz kolay değil. Film ile ilgili ikinci eleştirim de, "filmde yer alan (toplam bir-iki dakikalık da olsa) rüya sahnelerinin mütedeyyin seyirciyi rahatsız edebileceğedir.
Sonuç olarak, bir yazarımızın anlatımıyla; "dindarlığın en mahrem ve en çok didiklenen alanına, propaganda veya aşağılama dışında yaklaşarak", sade bir mü’minin sınıf atlayarak geçirdiği değişimi anlatan ve bence de bunu başarılı bir şekilde gerçekleştiren "Takva", özellikle konusu itibarıyla bu ülkede çok tartışılır diye düşünüyorum.