Makale

Hayra Koşabilmek

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Hayra
Koşabilmek

Duygu, düşünce ve bilgilerin dile getirilmesinde seçilen kelimeler, iletilmek istenen mesaj açısından çok önemlidir. Anlatılmak istenen ile anlaşılanın farklı olması, kelimelerin değişik algılanmasından kaynaklanır. Dolayısıyla kavramların çok iyi anlaşılması gerekir. Bu, Kur’an kavramları için daha da önemlidir.
Milletimiz, Müslümanlığı kabul ettikten sonra Islâm’ın iki ana kaynağı olan ayetleri ve hadisleri anlamak, öğrenmek ve hükümlerini uygulamaya koymak için gayret göstermiştir. Bunun tabii sonucu olarak dilimize Kur’an dilinden pek çok kelime girmiştir. Bazı kelimeler, anlam daralmasına veya değişmesine uğramıştır. Özellikle çok anlamlı kelimeler, sadece bir veya birkaç yönü ile Türkçe’ye girmiştir. Bu da kelimelerin eksik veya yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Meselâ ibadet, adalet, İhsan, takva ve zulüm kavramları Türkçe’ye anlam daralmasıyla girmiştir.
Dilimizde hayır kavramı
Kur’an’da en çok kullanılan ve Türkçe’ye anlam daralması ile giren kavramlardan biri de "hayır" kavramıdır. Bu kavram Türkçe’ye; iyilik, bağış, yarar ve çıkar anlamında girmiş, çok sayıda deyim, dua ve temenni ifadesinde kullanılmıştır. Şu örnekler bunun açık göstergesidir: "Hayır işlemek", "Hayır sahibi", "Hayra alâmet", "Hayra yormak", "Hayrı dokunmak", "Hayırla anmak", "Hayırdır inşallah", "Hayrını gör", "Hayır dua", "Hayırlı akşamlar", "Hayırlı işler", "Hayırlı yolculuklar", "Hayırlısı Allah’tan", "Hayırlı olsun", "Hayırlıysa olsun." "Evet" sözcüğünün zıddı olan "hayır" kelimesi de aynı kökten gelir. Kelime tamamen anlam değişimine uğramıştır.
Kur’an’da hayır kavramı
Sözlükte iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak, bir şeyi diğerine tercih etmek anlamındaki "h-y-r" kökünden türeyen "hayır" (çoğulu hıyâr, ahyâr ve huyûr) isim olarak; iyi ve faydalı; ism-i tafdîl olarak daha iyi, en iyi, daha faydalı demektir. Râğıb el-İsfahânî bu kelimeyi; "Akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey" olarak tanımlamıştır. (ei-Müfredât, hyr md.) Hayır kavramı, övülen ve rağbet edilen her iyi şeyin ismidir. Kur’an’da 176 defa geçen "hayır" kelimesi şu anlamlarda kullanılmıştır:
a) Mal, servet, bolluk, zenginlik, refah, hayırlı evlât, mali yardım gibi (bk. Bakara, 180,215; Nisa, 19; Ka- sas, 24; sâd, 32; Duhan, 37) maddî nimetler, dünyevî faydalar. Şu örneği zikredebiliriz: "De ki, Ey mülkün sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter." (Âl-i Imrân, 26)
b) Kur’an, İslam, hikmet, sağlık, mükâfat, zafer ve fayda gibi manevî nimetler: (bk.Bakara, 105, 269; Âl-i İmran, 104; A’râf, 188; En’âm, 17; Hac, 36; Ahzâb, 25) Şu Örnekleri zikredebiliriz: "Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır." (Bakara, 197); "Eğer onlar, iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi." (Bakara, 103)
c) İman, salih amel, hasene, takva, maruf, ahlâk, iyi tutum ve ** davranış gibi insana ahirette faydası olacak her türlü güzel ameller: Şu örnekleri zikredebiliriz: "Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden Hakk’ı getirdi.
O halde iman edin. Bu, sizin için hayırdır." (Nisa, 170); "Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için her ne hayır (salih amel) işlerseniz, Allah katında onu bulursunuz." (Bakara, 110); "Herkesin yaptığı iyi amelleri (hayır) ve yaptığı kötü amelleri (sû’) hazır bulacağı günde kişi, kötü amelleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister." (Âl-i Imrân, 30)
d) Pek çok ayette hayır kelimesi daha iyi anlamında ism-i tafdîl olarak kullanılmıştır. Şu örnekleri zikredebiliriz: "Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır / iyidir. " (Bakara, 263); "Ahiret, daha hayırlı ve süreklidir." (A’lâ, 17)
e) Şer, kötü (sû’), kötülük, günah (seyyie, ism), zarar (durr), belâ (fitne) ve en değersiz (edna) kelimelerinin zıddı olarak kullanılmıştır, (bk. Bakara, 61, 216; Âl-i Imrân, 30, 178; A’râf, 17; Hac, 11; Kasas, 84)
Görüldüğü gibi geniş bir mana alanına sahip olan "hayır" kavramı; maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî her türlü nimetleri; iyi ve güzel olan inanç, söz, eylem ve davranışları ifade etmektedir. Meselâ maddî imkânlar hayır olduğu gibi iman, namaz, oruç, hac, zekât ve kurban gibi ibadetler de hayırdır. Haramlardan ve kötülüklerden sakınmak (takva), salih amelleri en güzel biçimde yapmak (ihsan), fert ve toplumun yararına harcama yapmak (infak), İslâm’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışmak (cihâd), sözle ve örneklik ederek dini anlatmak (tebliğ, irşâd) da hayırdır. Şu ayet bu geniş anlamı çok güzel ifade etmektedir: "Fakat peygamber ve beraberindeki müminler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır, işte bu, büyük başarıdır." (Tevbe, 88-89)
Ayet ve hadislerde insanlar hayra teşvik edilmektedir: "Haydin, hep hayırlara koşun." (Bakara, 148); "Hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz." (Hac, 77); "Kitap ehlinden mümin olanlar, Allah’a ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten men ederler, hayırlarda birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salih- lerdendir." (Âl-i Imrân, 114)
Hayır kavramı hadislerde de Kur’an’a paralel anlamlarda kullanılmıştır. Şu örnekleri zikredebiliriz: "En hayırlınızı size haber vereyim mi? Sorulmadan önce gelip tanıklığı yerine getiren şahitlerdir." (Tirmizî, Şahadât, i); "Âdemoğlunun hepsi günahkârdır. Günahkârların en hayırlıları tövbe edenlerdir." (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 15); "Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya hayır (doğru ve faydalı söz) söylesin ya da sussun (Tirmizî, Birr, 43); "Veren el, alan elden daha hayırlıdır/iyidir." (Tirmizî, Zühd, 2i); Bir sa- habî Hz. Peygamber’e "insanların hayırlısı hangisidir?" diye sormuş, Hz. Peygamber de "Ömrü uzun, işleri iyi olanlarıdır" cevabını vermiştir. Sahabî, "insanların hangileri şerlidir/kötüdür?" diye sormuş, Hz. Peygamber de "Ömrü uzun, işleri kötü olanlarıdır" buyurmuştur. (Tirmizî, zuhd, 15) Hz. Peygamber, "Allah bir kula hayır murat ederse onu çalıştırmak ister" buyurmuş, "Ey Allah’ın Elçisi! Allah onu nasıl çalıştırmak ister" diye sorulunca, "Allah onu ölümünden önce salih amel işlemeye muvaffak kılar" cevabını vermiştir. (Tirmizî, Kader, 8)
Örnek olarak zikrettiğimiz hadislerde "tanıklık yapmak", "günahlara tövbe etmek", "doğru söz söylemek", "Allah yolunda harcamak, muhtaçlara yardım etmek" ve "salih ameller işlemek" hayır olarak ifade edilmiştir.
Bütün peygamberler, Kur’an’da, "iyiler / hayırlılar" (ahyâr) olarak nitelenmiştir: , "Peygamberlerin hepsi hayırlı kimselerdi." (Sâd, 48^t9) "Peygamberleri bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik..." (Enbiya, 73)
Peygamber’in izinden gidip "hayra" koşan müminler de aynı niteliğe sahiptirler. "Rablerinin azametinden korkup titreyenler, Rablerinin ayetlerine iman edenler, Rablerine ortak koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için yaptıkları yardımları kalpleri ürpererek yapanlar, işte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve bu ’ uğurda öne geçerler." (Müminûn, 57-61) anlamındaki ayet bu gerçeği ifade etmektedir, (bk. Fâtır, 32-33)
Hadislerde de Allah ve peygamberin istediği şekilde iman edip salih ameller işleyen, haram ve kötülüklerden sakınanlar "hayırlı kimseler" olarak nitelenmişlerdir.
Şu hadisi örnek olarak zikredebiliriz: "Allah katında arkadaşların hayırlısı arkadaşlarına hayırlı/faydalı olanlarıdır. Allah katında komşuların hayırlısı komşularına hayırlı/faydalı olanlarıdır." (Tirmizî, Birr, 28)
Geçmişte "hayır" kavramının, maddî yardım anlamı ağırlık kazanmış, erken dönemlerden itibaren Müslümanlar arasında güçlü bir hayırseverlik ve dayanışma ruhu gelişmiştir. Kişi veya kuruluşlar, başta vakıf müessesesi olmak üzere dârüşşifâ (şifa yurdu-hastahane), dârüleytam (yetimhâne), dârülaceze (âcizler yurdu), dârüşşafaka (şefkate muhtaçlar yurdu-sığınma evi), imaret (aşevi), sebil, köprü, cami, mektep (okul) ve medrese (üniversite) gibi kamuya hizmet veren birçok hayır kurumu ve eseri meydana getirmişlerdir. Zamanla bu tür hayır faaliyetlerinde bir gerileme süreci yaşanmış olsa da günümüzde fertler, sivil toplum örgütleri, yardım organizasyonları, dernekler ve vakıflar kanalıyla sürdürülmekte ve bu duyarlılık devam ettirilmektedir.
Hayır; mutlak ve göreceli olarak iki kısma ayrılır: Mutlak ve göreceli hayır. Göreceli hayır, kişilere ve durumlara göre değişir. Bir nimet bir insan için hayır, başka bir insan için şer olabilir. Mutlak hayır ile ancak Allah nitelenebilir. Çünkü O’nun her şeyi hayırdır.
Pek çok ayette hayır kelimesi "en iyi ve en değerli" anlamında Allah’ın sıfatı olarak kullanılmıştır: "Allah, daha hayırlı, (mükâfatı ve cezası) daha devamlıdır." (Taha, 73) Allah; "rızık verenlerin" (Mâide, 114), "yardım edenlerin" (Âi-i Imrân, ıso), "hayır kapılarını açanların" (A’râf, 87), "hüküm ve karar verenlerin" (A’râf, 89), "bağışlayanların" (A’râf, 155), "merhamet edenlerin" (Müminûn, 109), "vârislerin" (Enbiyâ, 89), "nimet verenlerin, ikram edenlerin" (Müminûn, 29), "haklı ile haksızı ayıranların" (En’âm, 57), "hile ile kötülük yapanları bilemeyecekleri, anlayamayacakları cihetlerden daha şiddetli cezalandıranların" (Âi-i Imrân, 54) en hayırlısıdır. "Allah en hayırlı / en iyi koruyandır." (Yusuf, 64)
İslâm düşüncesinde hayır kavramı
İslam düşüncesinde hayır ve bunun zıddı olan şer, hem ontolojik hem de ahlâkî kavramlar olarak kullanılmış; her iki yönüyle daha çok kelam bilginleri ve filozoflar tarafından işlenmiştir. Ancak kelâm- cılar konuyu genellikle hüsün ve kubuh (iyi ve kötü) terimleriyle ve ahlâkî boyutuna ağırlık vererek ele alırken, filozoflar hayır ve şer terimlerini tercih etmişler ve konunun metafizik yönüne ağırlık vermişlerdir. Yine Islâm düşüncesinde hayır ve şer, "İnsan hayrı ve şerri ile kadere inanmadıkça mümin olamaz" (Tirmizi, Kader, 10) anlamındaki ve benzer hadisler esas alınarak kader ve kaza bağlamında değerlendirilmiştir.
Hiç şüphesiz hayır da şer de evrensel plânda Allah’ın takdir ve kazasına bağlıdır; ancak mutlak hayır var, mutlak şer yoktur. Şer, ya zatın veya bir kemalin yokluğudur. Yani şer bir türlü eksikliktir, dolayısıyla şerrin zatı yoktur. Şerrin varlığı aslî değil ârızîdir. Meselâ yağmur, hayırdır. Yağmurun verdiği zarar ise ârızîdir. Yağmurun hiç olmaması küllî şer, bazen zarar vermesi ise cüz’î şerdir.
Hayır ve şerrin varlığı, insanların dünyada imtihan halinde oluşunun ifadesidir. Sadece hayır olsa idi imtihan olmazdı. Ancak âlemde hayır şerden çok ve baskındır. Meselâ su serinletir, ateş yakar. Su ve ateşteki bu nitelikler varlıklar için hayırdır. Bir insanın suda boğulması veya ateşte yanması bir şer ise de bu ârızîdir, geçicidir, (bk. çağrıcı Mustafa, DİA, Hayır, xvıı, 44-45,İst, 1998)
İlâhî irade sonucu tecellî eden elemler, sıkıntılar, musibetler şer gibi görünse de canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından hayırdır.
Meselâ "açlık" elemi canlıya beslenme ihtiyacını hissettirmesi bakımından hayırdır. "Allah bir kula hayır murat ederse ona işlediği günahların cezasını dünyada verir. Eğer kuluna hayır murat etmezse ona işlediği günahın cezasını dünyada vermez, o kimse günahı ile ölüp ahirete gelir." (Tirmizi, zühd, 45) anlamındaki hadis insanın başına gelen her sıkıntının şer olmadığını, aksine bunda bir hayır bulunabileceğini ifade etmektedir.
Bir şeyde şer veya hayır oluşunu en iyi bilen Allah’tır, insan, olayların iç yüzünü tam anlamıyla bilemediği için hayır olanı şer, şer olanı hayır zannedebilir veya insanın hayır sandığında şer, şer sandığında hayır bulunabilir.
"Siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki o sizin için hayırlıdır" cümlesi ile "Müminin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu, yalnız mümine özgü bir şeydir. Sevindirici bir işle karşılaşsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşsa sabreder, kendisi için hayırlı olur." (Müslim, zühd, 13, ııı, 2295) anlamındaki hadis bu tür gerçekleri dile getirmektedir.
Sonuç olarak; "hayır"; Kur’an’da en çok kullanılan ve geniş bir mana alanına sahip olan bir kavramdır. Dünyevî ve uhrevî, maddî ve manevî bütün iyilikleri, nimetleri ve bütün güzel amelleri ifade eder.
İnsan ve toplum hayatında hayır zannedilen nice olayların şer, şer zannedilen nice olayların da hayır olduğu görülmüştür. Hayatımızı iman, ibadet ve ahlâk ölçüleri içerisinde geçirir, Allah’ın mutlak hâkimiyetini ve hikmetli yaratışını fark edebilir, karşımıza çıkan olayları hayra yorabilir, İlâhî takdirin hayırla tecelli edeceği şuuruna varabilirsek, dünya ve âhirette sonuç bizim için hayır olur. Çünkü insanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap olduğu her detayı yaratan Allah’tır. O nasıl dilerse öyle yapar, ne yaparsa hayırlısını yapar. Allah sonsuz kuvvet, kudret, adalet ve hikmet sahibidir. Önemli olan O’na hakkıyla kul olabilmektir. Bu itibarla müminin, hayır peşinde koşması, şerden sakınması, Allah’tan her şeyin hayırlısını istemesi ve O’na sığınması gerekir. Başına gelen sıkıntılar için gerekli tedbirleri alması, ancak asla isyan etmemesi, Allah’tan yardım dilemesi gerekir. Çünkü mümin bilir ki her olayı, her detayı yaratan Allah’tır. Allah ise kullarına asla zulmetmez ve O’nun her işinde bir hayır vardır.
Olayların hangisinde hayır, hangisinde şer olduğunu ancak Allah bilir. Çünkü Allah sonsuz, insan ise sınırlı bilgiye sahiptir, insan ancak olayların dıştan görünen kısmı ile muhatap olmakta, sınırlı bilgisi ve kendi anlayışı ile bu olayları değerlendirebilmektedir. Sınırlı bilgi ve anlayışı ile kimi zaman hayır olanı şer, şer olanı ise hayır olarak nitelendirebilmektedir. Olaylara sağlıklı bakabilmek ve doğruları görebilmek, Allah’ın sonsuz irade ve bilgisine teslim olabilmeye, Kur’an’ı rehber edinebilmeye; "Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Bu, Allah’a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez." (Hadîd, 22-23) ayetlerinin sırrına erebilmeye bağlıdır.
Peygamberimizin beyanı ile, "İnsanların arasına katılıp onların verdiği sıkıntılara sabreden, Müslüman, insanların arasına katılmayan ve onlardan gelecek sıkıntılara sabretmeyen Müslüman’dan daha hayırlıdır." (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 16)
Âlemde meydana gelen her olayda bir hayır görebilmek ve Allah’tan her şeyin hayırlısını isteyebilmek İslâmî bilinçlenmenin sonucudur. "Hak şerleri hayreyler / Zannetme ki gayr eyler / Ârif anı sey- reyler / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler"; "Lütfün da hoş kahrın da hoş / Hoştur bana Sen’den gelen / Ya gonca gül yahut diken / Ya hıl’atü yahut kefen" diyebilmek ise Allah’a imanın gereği ve O’na teslimiyetin göstergesidir.
Mümin; nelerin "hayır" olduğunu bilmeli, hayra koşmalı ve her yaptığı hayır olmalıdır. Böyle yapabilirse peygamberlerin niteliği olan "hayırlılar / iyiler" niteliğini alır, sonuçta Allah’ın rızasını kazanır ve akıbeti hayır olur. Bilelim ki "Allah katında olan şeyler, iyiler için daha hayırlıdır." (Âl-i Imrân, 198)