Makale

Camiye Tuğla Koymak

Kadriye Doğan
Din Hizmetleri Uzmanı Kastamonu

Camiye Tuğla Koymak

Yıllar önce deniz kenarında olan bir Anadolu şehrinde yeni göreve başlamıştım. Başkanlığımızın bünyesinde henüz çok az sayıda bayan görevli vardı. Görev yaptığım ilde de daha önce hiçbir bayan vaize veya uzman görev yapmamıştı. Büyük bir hizmet aşkı ile göreve başlamış; şehrin her tarafında programlar yaparak müftülüğümüzün bayanların gelip soru sorabilecekleri dertlerini paylaşabilecekleri bir mekân olduğunu anlatmak için koşturuyordum. Âdeta çarşıda, pazarda her karşılaştığım hanımla konuşuyor, kendimi tanıtıyor, müftülüğümüze ve programım olan camilere davet ediyordum. Daha önce çabuk iletişime geçemeyen biri olarak her gördüğüm hanıma kendimi tanıtma çabama eşim bile hayret etmişti.
Tabii bu çabamı takdir edenler olduğu gibi bu çabanın boşuna olduğunu, hiç kimsenin evinin rahatlığını bırakıp da camilerdeki programlara gelmeyeceğini söyleyenler, camilerdeki programlara gelse gelse birkaç yaşlı teyzenin katılacağını söyleyerek moralimi bozanlar da oluyordu.
Evet, gerçekten de ilk günlerde bir iki yaşlı teyze idi cemaatim. Müftülükte bazen akşama kadar bekleyip hiç soru gelmeden ayrıldığım olurdu. Şükürler olsun daha sonra cemaatim de, soru sormak veya danışmak için müftülüğü arayanlar da, gelenler de kalabalıklaştı.
İşte o ilk günlerden birinde Camiler Haftası nedeniyle şehrin ziyaret yerlerinden biri olan tarihî bir camide program yapmıştım. Camilerin önemini, cami yaptırmanın faziletini anlatıyordum. Camiyi ziyarete gelen bir hanım tesadüfen programı görmüş kenara oturup bizi dinlemeye başlamıştı. Bir ara elini kaldırıp bir şey söylemek istediğini belirtti. Camilerin ancak cuma günleri tam olarak dolduğunu, diğer günleri boş olduğunu, günümüzde artık cami yapılmasına gerek olmadığını, buralara yapılan yatırımın boşa olduğunu söyledi. Hanımın üzerinde spor bir kıyafet vardı, spor dönüşü camiye uğramış olduğu belliydi. Ben de eğer bu şekilde düşünülecek olursa spor salonları ve stadyumlarda belli zamanlarda dolduğunu diğer zamanlarda boş olduğunu o zaman onların da yapılmaması gerektiğini söyledim. Nasıl buralara toplumun ihtiyacı varsa camilere de ihtiyaç olduğunu anlattım. Bu cevabımdan sonra düşündü ve bana hak verdiğini söyledi. O günden sonra her programa katıldı. Müftülüğe gelir, sorular sorar, sohbet ederdi. Şimdi başka bir şehirde görev yapmama rağmen telefonla hâlâ birbirimizi arayıp konuşuyoruz.
O gün programı bitirmiş, camiden ayrılmak üzere iken yaşlı bir teyze bir şey soracağını söyleyerek beni kenara çekti, kendisi ve eşinin hayallerinin cami yaptırmak olduğunu, ancak bu hayali gerçekleştiremeden eşinin vefat ettiğini anlattı. Kızım, bir kimse cami yaptıracak kadar parası olmasa bir miktar yardım etse yine de cami yaptırmış gibi sevap kazanabilir mi diye sordu. Ona, elbette yapılan hiçbir iyiliğin Allah Teala tarafından karşılıksız bırakılmayacağını, mutlaka mükâfatının misliyle verileceğini anlattım. “O zaman beni müftünün yanına götür” dedi.
Müftülüğe telefon edip sekreterden müftü beyin müsait olup olmadığını öğrendikten sonra teyzenin koluna girip müftülüğe götürdüm. O şehirde yaşamış olmasına rağmen müftülüğün nerede olduğunu dahi bilmiyordu. Eşinin vefatından sonra evlatlarını da bir bir kaybetmiş, yalnız başına bir evde yaşıyor, okuma yazma bilmediği için telefon dahi kullanamıyordu. Programımızı da belediye hopörlerinden duymuş âdeta koşarak gelmişti. 65 yaş aylığı alıyordu, aylığı ona rahat rahat yetip artıyordu. Sıkıca kolumdan tutup müftülüğe giderken yolda bunları anlattı teyze, iki kelimesinden biri şükür olan teyzenin takvası her hâlinden belliydi. Böylece müftü beyin odasına girdik. Kan ter içinde kalan teyze bana sorduğu sorunun aynısını müftü beye de sordu. Müftü bey de aynı cevabı verdi. Program yaptığımız caminin çatısının tamire ihtiyacı olduğunu, yağmur sularının yer yer aktığını söyledi. Nene çantasını açtı ve o dönemin parası ile yüklüce bir para çıkarttı. Hâlinden ve kıyafetinden maddi durumunun pek iyi olmadığı anlaşılan teyzeden böyle bir yardımı ne ben ne de müftü bey beklemiyorduk. Bu para eşi ile beraber cami yaptırmak için sattıkları bir tarla ve 65 yaş aylığından biriktirdikleriydi. Bunun özellikle o caminin çatısında kullanılmasını istediğini söyledi. Müftü bey vakıf memurunu çağırıp parayı teslim aldı, makbuzunu da teyzeye uzattı. Teyze ağlıyor bu güne kısmetmiş diyordu. Müftü bey de ben de bu olay karşısında çok duygulanmıştık. Gerçekten de o para o caminin çatısı için yeterli oldu, çok duygulanan müftü bey bunu vaazlarında dile getirdi. Ben ise beni mahcup etmediği için Allah’a şükrediyordum. Allah bana gurbet elde çocuklarımla ziyaret edip el öpebileceğim bir teyze de kazandırmıştı.