Makale

İhtilaf Ahlakı

İhtilaf Ahlakı

Dr. Ekrem Keleş
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı


İhtilafı rahmete dönüştürmeyi telkin eden bir medeniyetin, ihtilaf ilişkilerine dair ortaya koyduğu çok önemli ilkeleri vardır. Bu ilkeler, Müslümanın ihtilaflı olduğu kişilerle veya ihtilaflı olduğu mümin kardeşleri ile ilişkilerindeki yol haritasının ana işaretleri mahiyetindedir. Bir kısmına burada değineceğimiz bu ilkeler, ihtilaf ahlakının temellerini oluşturmaktadır.
Adalet
Kur’an-ı Kerim, Müslümanın hangi şartlar altında olursa olsun, haktan ve adaletten ayrılmaması ilkesini şaşmaz bir ölçü olarak ortaya koymuştur. Adil olmak, bir Müslüman için en büyük erdemlerden biridir. Ayet-i kerime, müminlere düşmanlarına karşı dahi adaletle muamele etmeyi emretmektedir. Mümin böylesine önemli bir erdemi, ihtilaflı olduğu insanlar karşısında da asla zedeleyemez. Çünkü bu, İslam’ın ortaya koyduğu ihtilaf ahlakının ana ilkesidir.
Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olarak gösterilen Harvard Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nin girişinde adalet kavramını en iyi anlatan ifadelerin bir araya getirildiği “Adalet Sözcükleri” (Words of Justice) isimli sergi kapsamında, Nisa suresinin 135. ayetine yer verilmiştir. (http://library.law.harvard.edu/justicequotes/explore-the-room/west/)
Sonuçları ne olursa olsun insanları adil olmaya çağıran Nisa suresinin 135. ayetinin meali şöyledir: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) ister zengin ister fakir olsun (asla adaletten ayrılmayın)…”
Kendimiz, anne babamız, eşimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız, sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, liderlerimiz, aşiretimiz, kabilemiz, taifemiz, teşkilatımız, şirketimiz, tarikatımız, cemaatimiz, partimiz… Bütün bunların veya bunlardan birinin aleyhine sonuçlar doğuracak olsa da haktan ve adaletten ayrılmamak ve ihtilaflı olduğumuz kişi ve topluluklara karşı adaletli ve insaflı davranmak, daima doğruyu ve gerçeği ifade etmek ve asla yalan söylememek İslami bir duruştur.
İnsaf
‘el-insaf yerfau’l-hılaf: İnsaf, hılafı/muhalefeti ortadan kaldırır.’
İnsaf, temelde adaletli davranmayı anlatan bir kavramdır. Adil olmak, eşitlik, mazlumun maruz kaldığı zulmü gidermek gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelime Arapçada ‘yarım, yarı, yarısı’ anlamlarına gelen ‘nısf’ kelimesi ile aynı kökten gelir. Kişi ihtilaflı olduğu kimse ile kendini yarı yarıya kabul edecek ve buna göre davranacaktır. Bu kavramda, kişinin kendisini düşündüğü kadar karşısındakini de düşünmesi, kendini onun yerine koyarak hüküm vermesi, söz söylemesi veya muamelede bulunması, ihtilaflı olduğu kişi ile kendini denk tutup, onunla kendini aynı kefeye koyarak hareket etmesi gibi anlamlar vardır. Kelimenin sözlük anlamındaki manalardan yola çıkarak insafı, “Sizden biri, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek imana eremez.” (Müslim, İman, 171-72, Hadis No: 45.) hadis-i şerifi doğrultusunda hareket etmek olarak anlayabiliriz.
İnsaflı kişide bencillik, enaniyet, yalnızca kendini düşünme gibi kötü vasıflar bulunmaz. Bu sebeple insaf, toplumda adaletin hâkim olması, huzurun temini ve istikrarın sağlanması bakımından vazgeçilmesi imkânsız ahlaki bir niteliktir. Nesillerini insaflı olarak yetiştirebilen toplumlarda huzur, güven, karşılıklı sevgi, saygı ve istikrar egemen olur. Hiç kimse hakkının zayi olacağından korkmaz ve herkes geleceğe güvenle bakar.
İhtilafı nizaa/çekişmeye dönüştürmemek
‘Tartışmadan kurtulmanın en kolay yolu tartışmadan çekilmektir. (Dale Carnegie)
İnsanlar arasında ihtilafın vuku bulması normaldir. Müminler açısından bu gerçek, tabii karşılanır. Hatta bazen bu durum, bazı fıkhi konularda olduğu gibi bir rahmete de dönüşebilir. Ancak bu alanda dikkat edilmesi gereken husus, ihtilafın bir didişme veya çekişme aracı hâline getirilmemesidir. İhtilafın çekişmeye dönüştürülmesinin getireceği acı sonucu Kur’an-ı Kerim çok çarpıcı bir ifade ile bize anlatmaktadır. Bu ifade, ‘Rüzgârımızın kesilmesi’ ifadesidir. Rüzgâr ile hareket eden bir yelkenlinin rüzgârın kesilmesi ile varacağı yere varamaması gibi müminler arasındaki niza ve çekişmeler de onların hareketini durdurur ve birtakım hayırlı işler yapmakta olan müminler, artık Allah’ın yardımıyla gerçekleştirmekte oldukları bu hayırlı faaliyetleri yapamaz hâle gelir. İlgili ayet-i kerimenin meali şöyledir:
“Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra bozguna uğrarsınız ve rüzgârınız kesilir; gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46.)
İhtilafın, faydasız çekişmelere ve didişmelere dönüştürülmesi asla doğru değildir. İslami bir bakış açısıyla değerlendirildiği zaman müminler arasındaki didişme ve çekişmelerin kazananı olmaz. Didişme ve çekişmelere dayalı bir tartışma kazanılmış gibi görülse de aslında kayıptır. Çünkü böyle bir tartışmanın kazanıldığı varsayılsa bile sonucunda bu nizaa giren Müslüman, didiştiği mümin kardeşlerini kaybetmiş olacaktır. Böyle bir çekişmede kendini kazanmış sananlar, kendilerini üstün hissetseler ve bu onların hoşuna gitse bile karşılarındaki mümin kardeşlerini kaybetmek, aslında daha büyük bir kayıptır. Çünkü bu durum neticede bir şekilde bölünmeyi ve parçalanmayı beraberinde getirecektir. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim müminlere asla bölünüp parçalanmamalarını tembih etmektedir:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…” (Nisa, 4/103.)
Hüsnüzan
Mümin, ilke olarak müminler hakkında iyi ve güzel düşüncelere sahip olur. Onlar hakkında iyi düşünür. Onların iyi, doğru ve güzel olanı yapacaklarını, zulme, haksızlıklara ve kötülüklere yönelmeyeceklerini varsayar. Sergiledikleri olumsuz gibi görünen birtakım tutum ve davranışlar hakkında da kendilerince mazeretleri ve onları bu davranışları yapmaya iten haklı gerekçeleri olabileceğini düşünür. Müminlerin söz, fiil ve davranışlarını hep olumlu değerlendirmeye çalışır. Buna hüsnüzan diyoruz. Karşıtı ise suizandır. Başkaları hakkında kötü düşünmek, onları kötülük üreten, hep kötü davranan kişiler gibi görmektir.
Müminler hakkında hüsnüzanda bulunmak İslam ahlakının en önemli ilkelerinden biridir. Özellikle ihtilaf ahlakı açısından mümin kardeşleri hakkında suizandan kaçınmak gerekir. Bu hususta Hucurat suresi 12. ayet-i kerimesi müminlere çok önemli talimatlar vermektedir: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”
Öfke kontrolü
‘el hılmü seyyidü’l-ahlak/Hilim, ahlaki erdemlerin efendisidir.’
Müminin özelliklerinden biri, ayet-i kerimedeki ifadesiyle öfkesini yenebilmesidir. Birilerine karşı duyulan öfkenin, onlara karşı haksızlık yapmaya neden olmaması gerekir. Müminler, haksızlığı ortadan kaldırarak yerine hakkı ve adaleti getirmek, bu husustaki faaliyetlere katkıda bulunmakla mükelleftir.
Öfke kontrolü ile ilgili bir ayet-i kerimenin meali şöyledir: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/134.) Buna göre mümin, öfkesini yenen, gücü yettiği hâlde, kızdığı veya zarar gördüğü kimselere karşı intikama kalkışmayan, sabreden insandır.
Öfkeye karşı öfke, nizaı ve çatışmayı derinleştirir. Nefret nefretle değil sevgiyle son bulur.
Gerginlik, ancak gerginlik üretir. Bunun için İslam dini, müminin ilişkilerinde hilm sahibi olmasını istemektedir.
Öfke kontrolü, ihtilaf ahlakının en önemli ilkelerinden biridir. Çünkü bu erdem ihtirasları ve diğer bencil duyguları frenler, beraberinde sabrı, affetmeyi, bağışlamayı ve hoşgörüyü getirir. Bütün bu güzel davranışlar da ihtilafların olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırarak kardeşliği, sevgi ve saygıyı doğurur. Böylesi bir erdeme sahip olan müminler, kötülüğe karşı iyilikle muamele etme melekesi kazanırlar.
Kötülüğe karşı iyilik
‘İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.’ (Fussılet, 41/34.)
İslam’da ihtilaf ahlakının en önemli ilkelerinden biri de kötülüklere karşı kötülükle değil, iyilikle mukabele etmektir. Bu davranış, büyük bir fazilettir.
Kötülükler ancak iyiliklerle ortadan kaldırılabilir. Kötülük, kötülükle giderilemez. Kir ve pas, kir ve pas ile temizlenmez. Kir ve pası temizlemek için berrak ve tertemiz su gerekir.
Yukarıya mealini aldığımız ayet-i kerime, nefretin yok edilmesi ve karşıdaki insanın kin, hınç ve hiddetinin giderilebilmesi için kötülüğe karşı iyilikle mukabele edilmesini tavsiye etmekte ve kötülüğe karşı iyiliğin, düşmanı bile dost yapan etkisine dikkat çekmektedir.
Affetme/Bağışlama
Pek çok ayet-i kerimede müminlere bağışlama ve affetme emir ve tavsiye edilmektedir. Bu ayet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir: “Onlar öfkelendikleri zaman bile affederler.” (Şûra, 42/37.); “Her kim sabreder ve bağışlarsa, bilsin ki bu tutum, davranışların en soylusu, en olumlusudur.” (Şûra, 42/43); “Güzel bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/263.); “(Müslümanlar) affetsinler, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?” (Nur, 24/22.)
Mümin nezaketi ve nezahet-i lisan
“Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buhari, Edeb, 31; Müslim, İman, 75.)
Mümin rahmet insanıdır. Kırmamaya, incitmemeye büyük özen gösterir. Bu hususta Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin; “Sakın incitme bir canı / Yıkarsın arş-ı Rahman’ı” beyti ile Yunus Emre’nin “Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil” dörtlüğü bizlere çok güzel öğüt vermektedir.
Mümin edebine yakışan, en başta dil ve üslubunun bir rahmet üslubu olmasıdır. İncitici, kırıcı ve yıkıcı bir dil ve üslup, Müslümana yakışmaz. Bu hususta pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Bazılarının meali şöyledir:
“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (Tirmizi, İman, 12, 2627.)
Hâsılı
İhtilaf ahlakına dayalı tartışmalar, çoğu zaman hakikate, daha iyiye ve daha güzele ulaşmaya vesile olur. Tahribata yol açmaz. “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar.” Çünkü ihtilaf ahlakında galip gelme ihtirası değil, hakkın ve gerçeğin ortaya çıkma arzusu egemendir. Ne pahasına olursa olsun, karşısındakini mağlup etmeye çalışma anlayışı değil, öncelikle onu doğru anlama ve dinleme anlayışı vardır. Bundan dolayı “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” (Zümer, 39/18.) mealindeki ayet-i kerimenin ihtilaf ahlakı açısından mutlaka değerlendirilmesi gerekir.
İhtilaf ahlakında ihtiyat ve itidal vardır. Öfke, husumet, kompleks, bağnazlık, tahakküm anlayışı, peşin hüküm, önyargı, haset, ihtiras, intikam ve hakaret yoktur. Hele hele yalan, iftira, haksız isnat, gıybet, dedikodu hiç yoktur. Kendisiyle aynı görüşte değil diye diğerlerini haksız yere suçlama, ayıplama, onları ikiyüzlü ilan etme gibi haksız isnatlara da yer yoktur.
İhtilaf ahlakına göre, başkalarının özel sırları emanettir. Asla ifşa edilmez. İhtilaf ahlakı, başkalarının ipliğini pazara çıkarmayı marifet saymaz. İhtilaf ahlakına sahip kişi, karşısındakini mahkûm etmekten, mahcup etmekten, mağlup etmekten haz duymaz.
İhtilaf ahlakında acımasızlık değil, merhamet vardır.
İhtilaf ahlakında hakkında bilgi sahibi olunmayan konuların üzerinde durulmaz.
İhtilaf ahlakında ya hayır konuşulur ya da susulur.
İhtilaf ahlakı, tahakküm anlayışından uzaktır.
İhtilaf ahlakında hakaret, küçük görme ve küçük düşürmeye çalışma zihniyeti bulunmaz. “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” (Lokman, 31/18.)
İnsan olarak her müminin günlük hayatında birileri ile ilişkileri olacaktır. Bu ilişkilerin her zaman ihtilafsız olması beklenemez. Aynı şekilde çeşitli oluşumlar, aidiyetler, mensubiyetler ve topluluklar içinde yer alan müminlerin de hem birbirleri ile hem de başka oluşumlarla ilişkileri olacaktır. Bunlar arasında da kaçınılmaz olarak birtakım ihtilaflar vuku bulacaktır.
Bundan dolayı müminin ilişkilerini ihtilaf ahlakının temel ilkeleri çerçevesinde sürdürmesi, İslami duruşunun bir gereğidir. Yine mümin, her daim doğruluk, dürüstlük, adalet, insaf, tevazu, vakar, isar ve hilim gibi ahlaki niteliklere sıkı sıkıya bağlı kalarak hareket eder.
Farğ ol aybın gözetme kimsenin
Taki hak setreyleye aybın senin
‘Kendi eksikliklerini ve kusurlarını düzeltmek için uğraşmaktan başkalarının eksiklik ve kusurlarıyla uğraşmaya vakit bulamayan kişiye ne mutlu!’ (Hadis-i şerif)