Makale

kadına karşı şiddet

Emel Üresin

kadına
karşı
şiddet

Bu başlığı taşıyan bir yazı yazmam istendiğinde önce "şiddet" sözcüğü, daha doğrusu kavramı üzerinde bir kez daha düşünmeye başladım. "Şiddet" ürkütücü bir kavram, korku veriyor, sindirmeye, baskı altına almaya yöneltiyor. Peki, kim kimi sindirmeye, korkutmaya, baskı altına almaya çalışıyor? Genelde güçlü olan güçsüzü tabii, ama bizim özel konumuz kadın olduğuna göre, hangi kadını ya da kadınları kimler sindirmeye, korkutmaya, baskı altına almaya çalışıyor? Ve neden?
Bilim insanları saldırganlık ve onun sonucu olan şiddetin, insan psikolojisinde evrensel olarak varlığı kabul edilen en güçlü iki dürtüden biri olduğunu söylüyorlar. İçgüdüsel olarak varolan şiddet, çevresel etkenlerden kaynaklanan bir davranış biçimi olarak görülüyor. Şiddete yol açan temel etkenler ise; anne, baba, çocuk, aile ilişkisi gibi nesillerdir sürdürülen şiddet içeren davranış biçimleridir. Bunda kültürel ve ekonomik faktörler de rol oynuyor. Bilim insanları bu tanımlamaları yaptıktan sonra daha kötü haberler de veriyorlar. Şiddet günlük yaşamımızda her gün daha çok yer almaya başlamış, bu da şiddetin kanıksanmasına yol açıyor, bu da yetmiyormuş gibi şiddet bir problem çözme aracı olarak kullanıldığı için bu kanıksama şiddetin birçok boyutta kullanılmasına ve çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkmasına neden olmuyor. Oysa ki demokratik toplum düzeninde problem çözme yöntemi hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde ilgili yasal süreçlerin yer almasıdır.
Şiddetin bir de sınıflamaları bulunmakta, işte bu sınıflamalar içinde ikinci sırada gelen; kadına yönelik şiddet belirliyor bilim insanları.
Şiddet ve kadına karşı şiddet konusunda yapılan araştırmaların sonuçları son derece ürkütücü ve şaşırtıcı. Son yıllarda konu iyice göz önüne çıkarıldığı için "insan hakları" kavramı da toplumların gündemini her zamankinden daha fazla işgal etmeye başladı.
Tekrar kadın konusuna dönecek olursak, ulusal ve uluslararası düzeyde konuyla ilgili çok sayıda bildirge, antlaşma, sözleşme, düzenleme, çalışma, proje ve kampanya olduğunu biliyoruz. Dünyada ve ülkemizde kadın hakları üzerinde çalışan kamu kuruluşları, akademisyenler, sivil toplum örgütleri son derece ciddî ve verimli çalışmalar yürütüyorlar. Son yıllarda büyük bir hızla güçlenen kamu kurumlan ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkilerin en verimli işbirliği alanı kadın hakları olarak öne çıkıyor. Ayrıca, daha önce hiç kimsenin üzerinde pek düşünmediği kadın hakları ihlâlleri son yıllarda basında daha çok yer almaya başladı. Töre cinayeti kurbanları için törenler, mektup yarışmaları düzenleniyor. Kocaları tarafından dövülen, hakarete uğrayan kadınlar gözümüzün önüne daha fazla getiriliyor.
Bütün bunlara rağmen, hem dünyada hem ülkemizde yapılacak daha çok şey olduğu açık olarak görülüyor. Masa başında hazırlanıp kâğıt üzerine dökülen koşullar, kaç devlet temsilcisi tarafından imzalanırsa imzalansın, toplumlar ve bireyler tarafından benimsenmediği, sahip çıkılmadığı sürece, ne yazık ki yalnızca kâğıt üzerinde kalıyor. Medeni Kanunumuzun ilgili hükümleri, Ceza Kanunumuzun düzenlemeleri, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi’nin 16. maddesinin ikinci paragrafı "Evlenme bağıtı, ancak istekli eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır." ifadesine rağmen yaşanan olumsuz örnekler azalmıyor. Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’inin erkekler tarafından öldürüldüğünü öğrenmek ne kadar korkunç! Yalnızca ülkemizde değil tabii ki, dünyanın her yerinde şiddetin ve kadına karşı şiddetin her türlüsü yer almaya devam ediyor.
Uzmanların TBMM Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu’na sundukları raporda, kadınlara uygulanan şiddetin "korku filmlerini" aratmadığı belirtilmiş. Ne kadar acı değil mi! Acımak İnsanî bir tepki ama, iş orada bitmemeli. Toplumsal sorumluluk içinde kadınlara karşı şiddete karşı kamu kurumlan başta olmak üzere, sivil toplum örgütleri, basın organları ve bütün insanlar işbirliği içinde çalışmalarını sürdürmek zorundadırlar. Bu her kurumun, her bireyin hem görevi hem de sorumluluğu. Bütün insanlar ve bütün kadınlar için daha mutlu, daha güvenli bir dünya için bu gerekli.
Okulda olması gereken kız çocukları mezarda olmamalı, burnu kesilmemeli, intihara zorlanmamalı. Kadınlara, kızlara şiddet kullananlar, darp edenler, işkence edenler, bu yaptıkları ile onurlanıyorlarsa veya onurlarını koruduklarını iddia ediyorlarsa, şiddete karşı farkındalık eğitimi için bilgilerimizi, çabalarımızı hemen birleştirmemiz gerekiyor demektir.