Makale

Yıldız Ramazanoğlu “Modern aile, kadın-erkek ayırımının asgariye indirildiği ailedir.”

SÖYLEŞİ

Yıldız Ramazanoğlu

“Modern aile, kadın-erkek ayırımının
asgariye indirildiği ailedir.”

Söyleşi: Kadriye Erdemli • İstanbul Küçükçekmece Müftülüğü Vaizesi

Son zamanlarda modern ve geleneksel aile ayırımı üzerinden yürütülen bir tartışma var. Bu konuda kesin çizgilerle belirginleşen bir tanım yapmak mümkün mü?
Günümüzde çizgi denen şey artık hiç işe yaramıyor. Reel bir gerçekliği yok. Bu nedenle olayların tek boyutlu izahı mümkün değil. Ortada referans alınacak temel doğrular yoksa işler iyice karışıyor. Aile konusunda vahyi esas alırsak, adil sürdürülebilir sevgi ve saygı dolu bir yapıya ulaşmak mümkün. Ancak gelenek olarak, yüzyılların içinden süzülerek, ayıklanarak bize ulaşan bir birikimden mi söz ediyoruz, yoksa İslam adına ortaya konan ama İslam’ın ilkeleriyle örtüşmeyen hatta çoğu kez bu ilkeleri neredeyse dışlayan bazı örf, âdet, alışkanlık ve törelerden mi? Müminler! Dendiğinde hitap, kadın ve erkek inananları kapsıyor. Kur’an’ın muhatabı olarak kendini gerçekleştirecek olan kadın-erkek müminler, ayetlerin yüklediği sayısız sorumlulukları bir bütün olarak görmek, gereği gibi algılamak durumundadırlar. Böylelikle aile, dış tehditlere karşı daha mukavemetli kılınır.
Aile, çoğu kez iç güdülerle sevk ve idare edebileceğimiz bir alan gibi görünüyor ama tersine çok emek isteyen, karmaşık ilişkiler ağı içinde her gün yeniden dokumayı gerektiren bir sanat atmosferi. Toplumsal ve bireysel sorumlulukların iç içe geçtiği, genetiğin, fizyolojinin, psikolojinin, edebin, hikmetin ve sevginin buluştuğu bir kimya. Burada yaşlı, çocuk, kadın ve erkek, hukukla ve merhametle donatıldığını hissetmek zorunda. Tam bir ilişkiler ağı. Fakat emir cümlelerinin, kabalığın, incitmelerin ve incinmelerin havada uçuştuğu bir atmosfer var ise bunun adını modern ya da geleneksel diye kategorize etmenin kimseye pratik bir getirisi olmaz.
Modem aile denildiğinde hemen çekirdek aileyi düşünür, aileler küçülüyor, parçalanıyor diye hayıflanırız. Bizi bu noktaya getiren süreçlerin iyi izlenmesi gerekir. Bu geldiğimiz nokta toplumsal deneyimlerin bir neticesi, belki biraz da kentleşmenin getirdiği bir sonuç. İnsanlar yeni bir hayata başladıklarında müstakil varlıklarının aile anonimliği içinde yok olmasını değil muhafaza edilmesini isterler. Fakat geniş ailede genç kuşaklara kendi kararlarını alma, tercihlerini ortaya koyma hatta gündelik hayatını düzenleme fırsatı pek tanınmaz. Oysa belli bir bilinç yükselmesi gerçekleşebilirse; hem geniş aileyi sürdürmek hem de her insana özgür alanlar açmak, saygın ilişkiler üretmek mümkün. Bu kültür düzeyinin artmasıyla, olgunlukla gelecek bir esneklik. Tolerans sınırlarının genişlemesini, hoşgörü katsayısının artmasını gerektirir.
Modernizmin getirdiği değişim, aileye ve aile bireylerine nasıl yansıyor?
Modern aile, en kestirme söyleyişle kadın-er- kek ayırımının asgariye indirildiği ailedir. Bu, batı toplumlarında uç noktalara kadar yaşanan bir hayat tarzı. Kadınlar da ekonomik olarak bağımsızlar, insanlar biri beni himaye etsin diye değil, eşitlerin can yoldaşlığı üzerinden bir araya geliyorlar. Ast üst ilişkisi, hükümranlık duygusu ortadan büyük ölçüde kalkıyor, işler istişareyle yürüyor, kararlar birlikte alınıyor. Buraya kadar tablo son derece olumlu gibi görünüyor. Yine de neden dağılıp gidiyor bu aileler. Burada da kendi tanımları ile cennetin yeryüzünde inşası duygusu insanlardaki sabır ve fedakârlık hasletlerini yok ediyor. Erkekler ve kadınlar, çocuklar için harcadıkları yılların kendi hayatlarından çalınan altın zamanlar olduğu duygusu içinde. Öteki dünyaya yatırım yapma adına buradaki kimi kayıp gibi görünen yoksunluklara kimsenin tahammülü yok. Zamanı iyi geçirme ve keyf almaya endekslenmiş bir yaşam. Bu durumda ne kendimizi bir insan olarak gerçekleştirmemizi engelleyen aile anlayışı Islâm’ın hoşgörüsüne uygun düşer, ne de karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek yapılacak fedakârlıkları küçümseyen, aşırı egosantrik ve bireyci insanların oluşturduğu aile huzur güven ve ferahlık üretebilir.
Bugün modern dünyada kutsal bir miras olan aile nasıl bir tehdit altındadır?
Bu çok geniş bir konu. Özetle büyük bir güven bunalımı yaşanmakta. Öyle ki, bazıları cinsel beğenileri son bulduğu anda aile yapısı içinde var olmaya katlanmak zorunda hissetmiyorlar.
Kadınlar için boşanmış olmak ekonomik açıdan çok kere dezavantaj değil. Sadece anne ya da babasıyla yaşamak zorunda kalan pek çok çocuk var. Bu durum, içinde nefret biriktiren kuşakların yetişmesine neden oluyor. Eşcinsellik yani sevgi ve şefkati kendi cinsinde arama durumu yayılıyor. Buna rağmen, çok iyi, köklü sağlam aileler de tabii ki mevcut. Aile insanların içlerinde hâlâ en önemli kurum. Güzel bir aile kurmak bir ütopya ve özlem olarak, çok üst bir toplumsal yapılanma olarak insanların içinde var. Yönetimler tarafından ve kiliseler tarafından maddî ve manevî olarak destekleniyor aileler.
Modern ve gelenek arasında bir çatışma oluşturmadan her ikisinden de nasıl yararlanılabilir. Bizim paradigmamız ne olmalı?
Sadece kendi çevremize bakarak her şeyin yolunda gittiğini düşünmek yanıltıcı olur. Şimdi Akabe’de Peygamberimizle biatlaşan, tam bir toplumsal birey olarak ümmet içinde yerini almış, bayram, cuma, teravih gibi sosyal ibadetlere katılan, mescitlerde çekinmeden ayağa kalkıp soru soran, hesap soran, özgüvenli donanımlı kadınları, onların kardeşlerini- babalarını, hayatı paylaştıkları eşlerini ve tarih içinde yaşanan bazı olumsuz değişimleri ve bunun aileleri nasıl kırılgan yaptığını düşünmeden edemiyor insan.
Bizim paradigmamız ne olmalı sorusuna gelince; biz çok kapsamlı, her bir insanı değerli ve müstakil bir varlık olarak takvayla sınayan muhteşem bir söyleme sahibiz. Bu durumda, hikmet, doğru tavır neredeyse buradan yola çıkarak özeleştirimizi yapabilecek iyi ve İnsanî pratikleri kendimize katabilecek alt yapıya da sahip olmamız gerekir. Bunu çekinmeden yapabiliriz. Ne adına olursa olsun yanlışlarımızda ısrarcı olmak, aile yapımıza büyük zarar veriyor.