Makale

Başyazı

b a ş y a z ı

Prof., Dr., Ali Bardakoğlu
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

Ramazan ayında, orucun derin manevî eğilimini, sahur ve iftarın bereketini, teravih coşkusunu ve Kur’an tilâvet ve mesajının kutlu çağrısını yakından hisseden müminler, kendilerine ve çevrelerine karşı daima "Ben oruçluyum" diyerek adeta bir barış ve huzur kaynağı olurlar. Yardımlaşmanın ve dayanışmanın, hayırda yarışmanın, yaraları sarmanın, insanların derdiyle dertlenmenin zirveye çıktığı bu günlerde, oruç ibadetinin coşku ve heyecanını iç dünyasında yaşayan, orucun kazandırdığı ibadet ve paylaşma bilincini davranışlarına yansıtan, intakta bulunarak cömert ve fedakâr davranan müslümanlar, hem Rahman’ı hem de Rahman’ın kullarını hoşnut ve razı etmeye çalışırlar.
Yardımda bulunmak başlangıç değil, bir neticedir. Yardım yapma duygusu ve duyarlılığı ise, o yardımın gerçek sebebidir. İmkânı olduğu hâlde çevresine yararlı olmayanlar, bu duyguyu gönüllerine yerleştirememiş, sahip olunan güzelliği bir başkasıyla paylaşmanın zevkini tadamamış, iradesini bu yönde eğitememiş kimselerdir. Peygamberimiz; "Zenginlik mal çokluğundan ibaret değildir. Hakiki zenginlik gönül zenginliğidir" buyurarak asıl fakirliğin gönül fakirliği olduğuna, insanlardan bir tebessümü dahi esirgemek olduğuna işaret etmişlerdir.
Oruç ibadeti müminlere öncelikli olarak yardım yapma duygusunu ve iradesini kazandırdığı içindir ki, Ramazan ayı İslam dünyasında insanların yalnız kendi dünyalarında yaşadıkları bir mutluluk olarak değil, yoksullarla, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla nimet ve güzelliklerin paylaşıldığı günler olarak yaşanır. Ramazan ayı böyle bir ibadet ve paylaşma bilinci ile geçtiğinde elbette bayram da ayrı bir anlam kazanacaktır.
Bayramlar, dinî şuur ve duygunun gelişmesine, millî ve manevî değerlerin güçlenmesine, toplumda birlik, beraberlik, sevgi ve saygının güçlenmesine, yardımlaşma ve dayanışmanın tesisine, dargınlık ve kırgınlıkların giderilmesine, toplum bünyesinde açılan yaraların sarılmasına, akraba, komşu ve büyüklerin ziyaret edilmesine, fakir, yetim ve kimsesizlerin gözetilmesine, çocukların sevindirilip manevî havayı teneffüs etmelerine, kısaca her türlü İnsanî ve ahlâkî değerlerin yaşanmasına ve kazanılmasına vesile olan müstesna günlerdir.
Burada belki de en önemli olan husus, Ramazanda kazandığımız yüksek dindarlık seviyemizi, Kur’an’la bilgilenme gayretimizi, birbirimizi kardeş sayıp sevmemizi, hasılı bütün güzel hasletlerimizi, bayramda yaşadığımız dostluk ve kardeşlik havasını bundan sonra da sürdürebilmek, bugünümüzü ve yarınımızı daima bayram yapabilmektir.