Makale

Çiltçilik

Ciltçilik

Mustafa Bektaşoğlu

Bir mecmua veya kitabın yapraklarını dağılmadan ve sırası bozulmadan bir arada tutabilmek için yapılan koruyucu kapağa cilt denilmektedir. Arapça deri anlamına gelen bu ismin, genellikle ciltlerin bu işe en uygun malzeme olan deriden yapılmaları sebebiyle verildiği bilinmektedir.
Türklerde yazı ve kitap her zaman mukaddes sayılmıştır. Yerde yazılı bir kâğıt bulanlar, onu hemen ayak altından kaldırarak bir duvar kovuğuna sokmakla hürmet hissini göstermişlerdir. Kitaplar, özellikle dinî kitaplar, daima ayak seviyesinden yukarıdaki yerlere konulmuştur. Yazı ve kitaba verilen bu önem, onun koruması olan cildine önem verilmesine sebep olmuştur. Kur’an-ı Kerim’ler ve bazı önemli kitaplar metinlerine lâyık titizlikle ciltlenir, üzerlerine yaldızlı ve nakışlı kabartma bezemeler yapılarak süslenirdi.
Kitapların yazılarına da ayrıca özen gösterilir, bunlar en üstat hattatlara yazdırılırdı. Sayfaların kenarları büyük bir sanatla tezhiplenir, onlara adeta bir sanat eseri özelliği verilirdi. Bir han veya bir hamam inşaatına yetecek kadar meblağ harcanarak yazısı ve cildi için birkaç sene çalışılmış eserler mevcuttur.
Yazı ve kitaba olan bu derin sevgi ve hürmet, Türk ciltçiliğinin de güzel sanatlardan bir şube haline gelmesini sağlamıştır. Şunu da abartmadan söyleyebiliriz ki; yazı ve cilt sanatı Türklerde olduğu kadar dünyanın hiçbir milletinde bu derece yüksek bir sanat seviyesine çıkamamıştır.
Kitap cildinin hammaddesi olan dericilik, doğunun en eski sanatlarından biridir. Zaten doğuda cilt sanatının batıya nazaran ileri gitmesinin sebeplerinden biri de budur. Halen Topkapı Sarayı ve Türk-lslâm Eserleri Müzelerinde bulunan Selçuklulardan kalma birçok ciltler vardır ki, bunların derileri Tabağat sanatının, daha o zamanlarda Türkler tarafından mükemmel bir hâle getirildiğini gösterir.
Türk zevkinin inceliğini gösteren ciltçilik sanatı, Orta Asya’da kâğıdın icadıyla beraber gelişmiş ve bir sanat kolu hâline gelmiştir. Orta Asya Türklerinin ciltçilikte deri kullandıkları, ilk defa deri üzerine madenî kalıplarla süsler bastıkları bilinmektedir. ilk Türk ciltleri de Uygur Türklerine aittir.
Cilt çeşitleri
Ciltler, kullanılan malzemeye, taşıdıkları sanat değerine ve süslemelerine göre adlandırılmıştır. Cildin kenarları deri ile kaplanmış ve ortası "ebru" denilen kâğıtla örtülmüşse, bu cilde "çarkûşe cilt" denir. Deriden yapılan ciltlerin üzeri sıvama varak altını yahut ezme altın sürülmek suretiyle kaplanmışsa, böylelerine "yazma"; eğer cilt yaldızlandıktan sonra motifler kalıpla basılmışsa "gömme"; yekşah denilen aletle motifler çukurlaştırılarak meydana getirilmişse "yekşah cilt" adı verilmiştir. Kapağı üzerine ezilmiş varak altını ile dört dilimle yaprak motifinde parmaklık tarzında geometrik çizgiler çekilen ciltler de ya "zilbahar" ya da "kafes" adını almıştır. Kapta çeşitli renkte deriler kullanılmışsa, bu cilde "mülevven" denir.
Cilt kapağının etrafına çerçeve gibi altın bir çizgi çekilmişse, buna "altın cetvelli cilt", eğer bu cetvel birkaç çizgiden meydana gelmiş ve çizgiler arası da altın yaldızla bezenmişse, "zencirekli cilt" adı verilmiştir. Zencirekler birçok ciltlerde iyice geniş bordürler hâlini de almışlar, bordürler bazı geometrik parçalara da bölünmüşlerdir.
Kapağın köşelerine ve ortasına da birer bezeme terkibi yapılır. Köşelerdekine "köşe bezemesi, köşe çiçeği, köşebent" ve ortadakine de "şemse" adı verilir. Bazı ciltlerin yalnız göbek kısmına bir bezeme konmuş, köşeler boş bırakılmıştır. Şemselerin iki ucu uzatılarak süslenmişse "salbekli şemse" denir. Türk ciltlerinde şemse ile köşebent arasındaki alan çoğu zaman boş bırakılmıştır. Nadir olarak, bazı XVI. Yüzyıl Türk ciltlerinde bu kısım da süslenmiştir. Bu çeşit ciltlere "mülemma şemseli" ismi verilmiştir.
Bazı Türk ciltlerinde altınla yapılmış ve "hal- kârî" denilen tezyinata da rastlanmaktadır. Deri ciltlerde tatbik edilen bütün üslûplarda klâsik usul şemseli cilt tarzıdır. Şemseli ciltler, deri üzerine yapılan motiflerin bezenme şekillerine göre; "alttan ayırma", " üstten ayırma", mülemma", "mülevven", "soğuk", "müşebbek", veya "katı"’ isimlerini alır.
Kaplar üzerindeki bezemeler kabartma olduğu için, kitap rafa ve rahleye konulduğunda, kabartmaların, rafın ve rahlenin tahtasına sürtünerek ezilmemesi için, kabın diğer bezemesiz kısımların yüzeyi ile aynı hizada tutulmamıştır.
Cilt yapımında kullanılan maddelerden biri mukavvadır; kuvvetlendirilmiş demektir. İlk zamanlarda yapılan ciltlerde tahta kullanılıyordu. Zamanla tahta yerini mukavvaya terk edince, cilt süslemeciliğinde yeni gelişmeler meydana geldi. Mukavva, tahtaya nazaran işlenmesi daha kolay olduğundan ciltçilikte daima kullanıldı.
Bir cilt dört kısımdan meydana gelir:
1. Alt ve üst kapak: Kitabın alt ve üst kısmını örter.
2. Dip-sırt: Kitabın arkasını örter.
3. Miklep: Ön tarafını örter, sol kapak üzerindedir. Ucu genellikle üç köşe olup, bu kısım kitabın arasına girer.
4. Sertap: Miklebin kapağa bağlandığı yerdir. Bu kısım aynı zamanda miklebe hareket edebilme imkânını sağlar.
Bunlara, bir yazma cildi yıpranmadan koruyan cildbend adı verilen kap ile şiraze’yi de ilâve edebiliriz. Şiraze, sözlük anlamı itibariyle kitabın yapraklarını düzenli bir şekilde tutan bağ, örgü demektir. Ciltte esas formaları tutan, birbirine ekleyen kısım şirazedir. On civarında şiraze olmakla birlikte en çok tanınanları; sıçan dişi, sağ- sol yolu, tek baklava, çift baklava, geçmeli, alafranga’dır.
Cilt üzerindeki süslemeler
Anadolu Selçuklu ciltlerinde, Türk sanatının bütün kollarında kullanılmış olan motiflerin hemen hemen tamamı aynen görülmektedir. Bu süsleme unsurları şunlardır:
1. Şemse: Cilt kapaklarında yaygın bir şekilde kullanılan ve daha çok rûmî, hatâ- yî ve geçmelerden meydana gelen ışınlı güneş motifi biçimindeki şemselerde; düz yuvarlak, dört dilimli yuvarlak, altı dilimli yuvarlak, sekiz dilimli yuvarlak, on dilimli yuvarlak, on iki ve daha çok dilimli yuvarlak, düz yuvarlak içinde mühr-i Süleymanlı, dilimli yuvarlak içinde mühr-i Süleymanlı...vd. gibi motifler yer alır.
2. Rûmî: Türk süsleme sanatlarının hemen her dalında eskiden beri kullanılan ve özellikle Anadolu Selçukluları tarafından çok sevilip geliştirildiği için "Anadolu’ya ait" anlamındaki rûmî adıyla anılan bu tezyinat unsuru, Orta Asya Türk sanatındaki hayvan figürlerinden kaynaklanmaktadır. İslamiyet’in kabulünden sonra stilize edilerek, soyut bir motif hâline getirilmiştir.
3. Geometrik süsleme: Türk ve Anadolu Selçuklu süslemelerinin en çok kullanılan ve yaygın biçimde "arabesk" adıyla anılan geometrik bezemelerin menşei Orta Asya Türk sanatına dayanmaktadır. Geometrik motifler, ciltlerin muhtelif yerlerinde zemini kaplayan yıldız ağları şeklinde kullanılmıştır. Başlangıcı ve sonu belli olmayan, çok karışık gibi göründüğü halde tam bir düzen ve ahenk gösteren bu yıldız ağlarının, kâinat düzenini, her şeyin üstünde olan İlâhî iradeyi ve Allah’ın sonsuzluğunu ifade ettirdiğine inanılmaktadır.
4. Bitkisel süsleme: Diğerlerine göre daha az rastlanan bu süslemeye "hatâyî" de denilmektedir. Çok defa aslı anlaşılamayacak derecede stilize edilerek kullanılan bitkisel motifler, Anadolu Selçuklularında oldukça sade görünümlüdür. Bu tezyinat Beylikler döneminde gelişmesini sürdürmüş, asıl zenginliğine ise, Osmanlı sanatının klâsik döneminde ulaşmıştır.
5. Geçme ve girift örgülü süsleme: Diğer Türk ciltlerine oranla, Anadolu Selçuklu ciltlerinde daha çok görülen bir tezyinat girift örgü ve geçmelerdir. Çok değişik uygulamaları olan bu tezyinata şemse zemininde, bordür ve zencirek- te, geometrik yıldız ağları arasında ve özellikle mikleple köşebentlerde rastlanır.
6. Yazılı süsleme: Müslümanlığı kabullerinden sonra İslâm sanatının en büyük temsilcisi olan Türkler, diğer sanat kollarında olduğu gibi, ciltçilikte de Kur’an yazısını tezyinî bir unsur olarak görmüşler, özellikle sülüs, nesih, kûfî yazıları şemselerin içinde, zencireklerde veya doğrudan köşebentlerde, sertâpda, kapak içlerinde kullanmışlardır.
Osmanlı ciltlerinin ilk örnekleri, Fatih Sultan Mehmet zamanından kalmadır. Bunlarda Anadolu Selçuklu tesiri açıkça görülür. Ancak Fatih’in özel kütüphanesi için yazılan kitaplar hattıyla, tezhibiyle, cildiyle, hatta kâğıdıyla Türk kitap sanatında o devre damgasını vuran başlı başına bir üslûp oluşturarak yeni bir sanat çığırı açmışlardır.
Fatih devri Türk cildi için bir yükselme çağıdır. İlk ciltçilik teşkilâtı da bu yükselmeye paralel olarak II. Bayezid zamanında kurulmuştur. Bu döneme ait ilk örneklerden birinin kapağında yer alan kabartma motiflerin altınlanıp teberle taranması suretiyle yapılmış süsler, o asırda eşine rastlanmayan sanat eseri niteliğinde ciltlerin meydana getirildiğini göstermektedir.
Keçi derisinden yapılan cilde sahtiyan, koyun derisinden yapılana meşin adı verilir. Deri ciltlerde; kırmızı, vişne, yeşil, mavi, mor, siyah, kahverengi en çok kullanılan renklerdir. Kahverengi, açık bejden en koyusuna kadar bütün nüansları ile bulunmaktadır.
Osmanlı ciltlerinde; hatâyî, rûmî, bulut, penç, yaprak, gonca, geçme, nilüfer, ıtır yaprağı, gül, tepelik, orta bağı ve tığ en çok kullanılan motiflerdir.
Bu ata yadigârı sanat eserleri, yani Türk kitap kapları, ailenin babadan oğula kalan en paha biçilmez mirasları olarak evleri süslemektedir.