Makale

Olumlu Düşünce

Olumlu
Düşünce

Servet Öztürk
EQ Eğitim Danışmanlık Eğitim Uzmanı

Çoğu kez beynimizi ve çevremizdekilerin beyinlerini olumsuzluklarla, ruhlarını incinmişlikler, kırgınlıklar ve düşmanlıklarla doldurup, doğru düşünce ve duyguların filizlenmesini önleyerek mutsuz ve başarısız bir hayata imza atıyoruz. Oysa en güzel örnek olan Rasülüllah böyle mi yapmıştır. O güzelliğin ve olumlu düşünmenin
en güzel örneğini sunmamış mıdır?

Çoğu zaman, insan kendinde var olan değerleri ortaya çıkaramadan bir gün bile yaşamamış gibi sessizce gider bu dünyadan. Mevlâna ne güzel söylemiştir; "altın, sandık içinde olsa, kapağı açılıp keşfedilmese ve o içeriden ben değerliyim diye bağırıp dursa, kıymeti olur mu? Mutlaka keşfedilmesi, değerinin bilinmesi gerekir." İnsan da böyledir, büyük bir cevher taşır. Ancak keşfedilmesi, işlenmesi, kömürden elmas çıkarılması gibi parlatılması gerekir, insanın, dünyadaki telefon ağının yüz katı büyüklüğündeki telekomünikasyon ağına sahip beynini işlemesi için harekete geçmesi sağlamalıdır.
İşte "insanda âlemler gizlidir" sözünün gerçekleşmesi için motivasyon denen desteğin insana verilmesi gereği bu sebepledir. Peki nedir motivasyon, motive edilen insanlar neler yapabilir? Motivasyon, insanları harekete geçiren, yaratılışında var olan ve en üstün olarak yaratılan insanın değerini ortaya çıkaran, başarılara imza attıran güçtür. Motivasyonu iç ve dış motivasyon olarak ikiye ayırıp içeriğini kavradığımızda ve uyguladığımızda verim alabiliriz. Genelde dış motivasyon unsurlarını ön plânda tutarız. Meselâ, karnımız tok olsa bile; bir yemeği, kokusunu, görüntüsünü beğendiğimiz için yiyebiliriz. Yapılması doğru olmayan bir davranışı arkadaşımız istediği için yapabiliriz. Bunu Acar Baltaş; "Biz dünyanın en güçlü ordusuna ve en bozuk trafiğine sahibiz" diyerek güzel bir şekilde örneklemiştir. Dış motivasyon, emirler güçlü olmamızı sağlar ama polis ya da radarların olmadığında harekete geçen iç disiplinimiz bize farklı uygulamalar yaptırıp, "dalmışım, fark etmemişim" mazeretleri söyletebilir.
Bu karakter ve uygulamaları çocukluğumuzda, aile ilişkilerimizle başlayan eğitim modellerinden öğrenerek geliyoruz aslında. Sonra değiştirmek zor geldiği için, böyle öğrenmişim, alışkanlık diyoruz, kendimizi haklı çıkarıyoruz. Artık üzerimizdeki atâlet için başkalarını suçlamak, bize bir şey kazandırmaz. Doğru yapmak, doğru olmak, elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız. En önemlisi; bir hem ibadet ve hem de birinci önceliğimiz olarak düşünmek zorundayız. "Düşünmek, düşünmek, düşünmek..." Beyin konforumuzu bozan, zor olan ve çok ulvî olan bu ibadeti önceleyerek yaşamalıyız. Motivasyonumuzu sağlayan büyük gücü kullanmalıyız.
Olumlu motivasyonda, ödüller de etkilidir
Mutlaka, ödüllendirilen davranış tekrarlanır. Mevlâna’nın dediği gibi "Balla, sirkeyle yakaladığınızdan daha çok sinek yakalarsınız." Yöneticiler, anne - babalar, eğitimciler, istenilen davranışı olumlu cümlelerle ifade eder, olumlu davranışı takdir ederlerse, zihinlerde "tekrarla" komutunu yerleştirmiş olurlar. Meselâ: "Çöpü yere atma" yerine "çöpü, çöp kutusuna at" gibi ve olumlu davranış yapıldığında: "...yaptığın için teşekkür ederim cümlesi, istenen işin yapılması,, ve takip edildiği için önemli bir ödüldür. Ödüllerin hep maddî unsurlar olması gerekmez.
Birlikte yaşadığımız, birlikte çalıştığımız insanlarla bire bir zaman geçirmek ve bir sorunuyla ilgilenmek hatta selâm verip hatır sormak bile bir motivasyon unsurudur. Kim değer görmeyi, fark edilmeyi, varlığının önemli olduğunu görmezden gelebilir ki? Meselâ, mesainize başlamadan arkadaşlarınızı, çalışanlarınızı ismiyle selâmladığınızı düşünün. Birkaç dakika sonra çaycınız güler yüzle çay getirir, sekreteriniz bir isteğiniz var mı? diye sorar. Eğer selâm vermemişseniz emrinizi beklerler. Evde de durum aynıdır. Bunları görmezden gelenler ya statü insanı olur, makamlarına değer verilir ya da gönüllerin insanı olurlar, kendilerine o makamda olmasalar da değer verilir.
Övgüler ve ödüller zamanında yapıldığında en büyük motive unsuru olurlar.
Düşünmek ama olumlu düşünmek
Olumlu düşünmek öyle bir güçtür ki; olumlu düşünen:
Hedeflere daha kolay ulaşır,
Fiziksel olarak gönüllü olunur,
Daha iyi ilişkiler kurar,
Daha güvenilir ve mutlu olur,
Daha çok sever, sevilir ve saygı görür,
Daha başarılı ve daha çok dost sahibi olur, Pozitif enerji verir.
Beyin araştırmalarında çok ilginç sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre, beyin kelimelerle düşünür. Yani söylediğimiz her şeyi gerçek kabul eder, hayal ve yalanı birbirinden ayıramaz ve onlar gerçekmiş gibi davranır. Ya da söylediğiniz, yapılmasını istediğiniz bir şeyi yapılması gereken emir gibi algılar ve gerçekleştirmek için hemen harekete geçer, fiziksel olarak da vücudu hazırlar. Meselâ: "Karnım acıktı" dediniz, ağzınız sulanır, mideniz kazınır. "Uykum geldi" dediniz, ardından hemen esnediğinizi fark edersiniz. "Çok çalışmalıyım dediniz" beyninizin daha hızlı çalıştığınızı görürsünüz. Yani, sahip olduğumuz gücün farkında olmalıyız. Oysa neler yüklüyoruz beynimize, çevremizdeki çocukların, insanların beyinlerine. Yapılan araştırmalara göre, 13 yaşındaki bir çocuğa 1 38 bin kez olumsuz cümle söylüyoruz. Bu kadar olumsuz cümle kullanıp, "yapamazsın, sen şöylesin, sen böylesin" dedikten sonra çocuklarımızdan başarı beklemek, ne kadar adil? Beyin olumsuz bir programla doluyken nasıl yeni yüklediğimiz programla çalışabilir ki?
Bir ilköğretim 4. sınıf öğretmeni ilginç bir cenaze töreni yapar ve eğitim literatürüne geçecek örnek teşkil eder. Mânâsını hayatımıza geçirmemiz dileğiyle sizinle bu hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
Öğretmen, öğrencilerine hayatta yapamayacağınız şeyleri yazın der. Öğrenciler listelerce yazarlar. Öğretmen; bu kağıtları alın ve beni takip edin der. Okul bahçesine çıkarlar, öğretmen, bir mezar kazar ve elinizdeki kağıtları atın" der öğrencilere; sonra, açılan mezar kapatılır. Mezar taşına öğretmen: "Yapamam öldü, kız ve erkek kardeşleri "yaparım, yapıyorum, yapacağım yaşıyor" şimdi bunları kullanın der.
Çoğu kez beynimizi ve çevremizdekilerin beyinlerini olumsuzluklarla, ruhlarını incinmişlikler, kırgınlıklar ve düşmanlıklarla doldurup, doğru düşünce ve duyguların filizlenmesini önleyerek mutsuz ve başarısız bir hayata imza atıyoruz. Oysa en güzel örnek olan Rasûlüllah böyle mi yapmıştır. O güzelliğin ve olumlu düşünmenin en güzel örneğini sunmamış mıdır?
Hurma ağaçlarını toplayan çocuklara seslenirken onlara kızmamıştır. "Sadece örnek olmuş, yerden bir hurma almış, yemiş ve ağaçları taşlayacağınıza, yerden yemeniz daha güzel olmaz mı? Diyerek;
- Örnek olmuş, yol göstermiş,
- Doğruyu düşünmelerini sağlamış,
- Olumlu davranışa yönlendirmiş,
- Birey olarak onlara değer vermiş, (çocuktur, küçüktür gibi bir aşağılamaya kalkışmamış),
- Muhatap olarak değer vermiş,
- Fiziksel temasla sırtlarını sıvamış,
- Onlarla gözlerine bakarak, sevgi dolu ses tonu ile konuşmuş,
- Eğilerek onlarla eşit hizada konuşarak, büyüklenmemiş (meyve dolu ağaç başını yere eğer) misâli mütevâzılığını, insanlığın yüceliğini göstermiştir.
Bu davranışlar, eğitimde, etkili iletişimin, motivasyonun temelleri olarak çağlar sonra karşımıza çıkmıştır.
Teşvik etmek ve güvenmek
Bireyleri tanımak ve "... yapabileceğine inanıyorum" cümleleri, samimiyetle söylenirse motive unsuru olur. Ama samimiyetten yoksun, işim görülsün tarzında olursa bu ifadeler, olumsuzluğa sebep olabilirler.
İstek ve merak oluşturmak
İç motivasyon sağlamada, bu iş niçin yapılmalı, yapılırsa neler olur? Sorusunun cevapları önemlidir. Türkiye’ye bir Japon heyeti gelir ve başarılarının sırrını soran gazeteciye şöyle derler: "Biz okula başlayan öğrencilerimizi önce hızlı trenlere bindirip, teknolojik olarak ulaştığımız düzeyi gösteriyoruz. Sonra Hiroşima’ya götürüyoruz. Hem başarı ve güçlü olmayı, hem de güçsüz olmayı ve ezilmeyi gösteriyoruz. Çalışın ya da çalışmayın, tercih sizin hangisi olmayı istersiniz? diyoruz. Gazeteci; biz de Hiroşima yok ne yapalım? Deyince, Japon heyet başkanı; ne! Siz de Hiroşima yok mu? Sizdeki Çanakkale, bizim Hiroşima’nın 10 katı etki yapabilir diyerek bize değerlerimize sahip kılmanın önemini gösterir.
Hedef koymak
Medyanın da olumsuz etkisi, insanımızı hedeften yoksun, tüketici, boş makineler gibi, bir hâle getirip yaşarken yok ediyor. Bazen başımız gerçekten sıkıntıya düşünce, mutsuzluğumuzu gide- remeyince nereye gidiyorum? Sorusu sorulur oluyor. Bu soru sorulmadan önce; her gün bir plân yaparak yaşamak, çocuklarımıza hedefler koyarak, onlara ulaşmak için çalışmak, başarı ve mut luluğu beraberinde getiriyor oysa ki. Hepimiz, I gün, 1 ay, 1 yıl, 10 yıllık ve ömürlük plânlarımızı yazılı hale getirmeli, saat ve dakikalara bölmeliyiz. Çünkü zaman "kaybedince kazanamadığımız en değerli hazinemizdir. "Kalemimizi izinsiz alana kızıp, zamanımızı izinsiz alana "boş ver" denecek zaman değildir. Değerli olan şeylere, değerlerini verme zamanıdır. Değer verip harekete geçme zamanıdır. Hedeflerimiz olmalı ve zihnimizi dol- durmalı. Fatih’in bir hedefi vardı ve hedefine ulaşmak için, zihni, bedeni, hayali ile o hedefe yöneldi. Böyle olunca fetih gerçekleşti.
Kumanda elimizde televizyona teslim olmuşken neyin başarısını umuyoruz? Ancak başkalarının başarısını izliyor ve soruyoruz kendimize, "nasıl yapmışlar?" diye. Risk almadan, çalışmadan, gerçek manada başarı yok tabii ki. Kaplumbağa bile risk alıp başını çıkarınca ilerleyebiliyor. Risk almalı, hedef belirlemeli, çalışmalı ve Hakk’a el açmalıyız. O’nun yardımı olmadan başarıya ulaşılamaz. Dua, başarıya götüren en büyük iç motivasyon ve güçtür.
"Ümitlerin bittiği yerde Açılan kapıdır dua Karanlığı dağıtan,
Hakkın nurudur dua" beytindeki gibi dua, güçtür, Hakk’ın yardımına kavuşma talebidir. Çevremizde bizi motive edici unsurlar tükense bile, O’na kavuştuğumuzda, sunacağımız eserlerin olması, en büyük motive edici unsurdur.
Artık geçmişin pişmanlıklarını, ah vahlarını bırakıp, geleceğin kaygılarını yaşamak yerine, şu an yapabileceklerimizi yapmak ve mutlu olarak çalışmak durumundayız. Çünkü geçmiş için bir şey yapamayız, gelecekse bizim elimizde değil, öyleyse şu an bizimdir ve şu an yapacaklarımız kaderimizi etkileyecektir.
Öyleyse önce düşüncelerimizi değiştirip, olumluya odaklanmak,
Olumlu şeyleri söylemek,
Gülümsemek,
Değişime önem vermek, değişimi gelişim olarak kabul etmek,
- Olumlu insanlarla birlikte olmak,
Hayata farklı bakmak,
Çevremizdeki güzellikleri aramak ve görmek,
Her işteki hayrı aramak,
Mutlu olmak ve başarıya ulaşmak için adım atmak,
Başkasından beklememek Gerekir.
Şu gerçektir ki, bizi ancak biz mutlu edebiliriz, bizi ancak biz üzebiliriz, bizi ancak biz başarılı edebiliriz.

Birey olarak insanı değerli görme, önemseme
insan yaratılış itibarıyla eşref-i mahlukattır. Bu itibarla değerlidir. Yine yaratılış itibarıyla her insan farklıdır: Parmak izi, karakterleri farklıdır. Kabiliyetleri farklı insanları "olabildiğinin en iyisi" olmaya teşvik etmek, onu kendisi olduğu için değerli görmek önemlidir. Çocuğumuza veya eğitilmeleri için ellerimize teslim edilen yavrulara "Niye ağabeyin, ablan gibi değilsin, niye şunun gibi değilsin" dediğimizde, söylediğimiz kişileri "hedef düşman" gösterdiğimizin farkında bile olmuyoruz çoğu zaman.