Makale

Kültürümüzde İFTAR SOFRALARI

Abdullah Özbey
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Kültürümüzde
İFTAR SOFRALARI

Milletlerin var olmasında; din, dil, tarih, vatan birliği, örf ve âdet, kültür birliği gibi unsurlar yer alır. Kültür, milletleri meydana getiren en önemli esaslardan biridir. Milletlerin inançlarının, örf ve âdetlerinin, yaşayışlarının ve davranışlarının bütünü, o milletin kültürünü oluşturur.
Ramazan ayı, Müslümanların inanç, ibadet ve ahlâk anlayışlarının sergilendiği dinî ve kültürel bir ayıdır. İslam’ın beş esasından biri olan orucun, iftar saatinin ayrı bir önemi ve sevinci vardır. Bu konuda iftarla ilgili bir kısmı Hz. Peygamber’in sünnetinden bir kısmı da İslâm toplumlarının kültürel birikimlerinden kaynaklanan çeşitli gelenekler oluşmuştur.
Peygamberimizin hadislerinde, vakti girdikten sonra oruçlunun iftarda acele etmesi ve orucunu hurma veya tatlı bir şeyle yahut su ile açması tavsiye edilmiş, (Buhâri, Savm, 45), Peygamberimiz bunu bizzat uygulayarak akşam namazını kılmadan önce birkaç hurma ile orucunu açmıştır.
İftar, oruçlu kimsenin vakti gelince orucunu açması mânâsına gelmektedir. Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), oruçlunun iftar anında yapacağı duanın geri çevrilmeyeceği müjdesini vermiştir (Ibn Mace, Siyam, 48). iftar duası, oruç tutan kişinin ibadet bilincini güçlendiren ve bu ibadeti yerine getirmenin şükrünü içeren bir anlam taşıdığı gibi; iftar sofrasında bulunanlar bakımın dan dinî eğitimin de bir parçasını oluşturur. İftar anında herkesin dilediği şekilde dua etmesi ve şükrünü dile getirmesi mümkün olmakla birlikte; Peygamberimizden de iftarla ilgili şu dua örneği nakledilmiştir: "Allah’ım!
Senin rızan için oruç tuttuk,
Senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü Sen her şeyi işiten ve bilensin" (Dare Kutni, il, 185) şeklinde dua edilmesi de müstehap görülmüştür.
Maddî imkâna sahip olanların özellikle fakir kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel bir davranıştır. Peygamberimiz bu konuda, "oruçluya iftar yemeği veren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmadan onun alacağı kadar sevap alır " (Tirmizi, Savm, 82) buyurmuş. Peygamberimiz yaptığı iftar dualarında da Müslümanları, orucunu açacak kimseleri sofrasında bulundurmaya teşvik etmiştir. (Ebu Davut, Et’ime, 55)
Oruç ve iftarların fert ve aile hayatında taşıdığı öneme paralel, olarak İslâm toplumlarında bir çok ramazan âdeti ortaya çıkmış ve bir dizi iftar geleneği oluşmuştur. Ramazan ayındaki iftar sofraları, toplumun her ferdi tarafından ortak olarak yaşanan sevinç ve neşe kaynağı, bolluk ve bereket günleri olarak kabul edilen, inanç ve ibadet sofralarıdır.
İftar sofraları sadece yenilen içilen sofralar değil,, Allah rızası için hazırlanan bir sofra etrafında toplanılan ve orucumuzu açtığımız hamd, şükür ve dua sofralarıdır. İftar sofraları, ramazanın şerefi, oruçluların ruhanî zevki ve kalplerinin huzur ve sükun bulduğu sofralardır, iftar sofraları, din kardeşliği bilinci içinde yardımlaşma duygularının geliştiği ve uygulandığı sevgi ve saygı sofralarıdır. Aynı zamanda zekât ve sadaka şuurunun gerçekleşmesine vesile olan sosyal dayanışma sofralarıdır. İftar sofraları, mal-gönül zenginliğinin sergilendiği, özellikle fakirlerin gönlünün alındığı ve fakir-zengin diyalogunun yaşandığı kardeşlik sofralarıdır.
Ramazan ayı, Müslümanlar için çok önemli ve kutsal bir aydır. On bir ayın sultanı olarak adlandırılan ramazanda, iftar ve sahur olmak üzere iki kez yemek yenir. Ramazan ayı, yiyecek- içecek açısından bolluk ayıdır. Ramazan öncesi alınan iftariyeler, börek ve tatlılar için yapılan yufkalar, kuru yemişler, hoşaflık malzemeler, ramazan mevsimine göre insanın canının isteyebileceği her şey hazırlanır, iftarın diğer bir özelliği de iftariyeliklerdir. Bu iftariyelikler belirli yerlerden alınır; meselâ peynir, zeytin, hurma çeşitleri ve çeşit çeşit reçeller ünlü dükkanlardan alınır. Ramazanın kendine mahsus ekmeği pide, tatlısı güllaç, başlangıç yemeği ise çorbadır. Çorbasız bir iftar pek düşünülemez. Diğer yemekler, ailenin maddî durumuna göre değişebilir. iftar sofrasında bütün bunların hazırlanması ve sunulması düşünüldüğünde, iftar sofrası adetâ bir tören sofrası hâline gelir.
Eskiden iftarlar evlerde, konaklarda, saraylarda yapıldığı gibi, cami, türbe ve tekkelerde de yapılırdı. Günümüzde de iftarlar, akrabalar ve komşular arasında evlerde yapıldığı gibi; il ve ilçelerimizde belediyelerimizin ve birer hayır kurumu olan çeşitli vakıflarımızın organizesiyle kurulan iftar çadırlarında yapılmaktadır. Bu iftar çadırları herkese açık olduğu için, toplumun her kesimi bu sofralardan istifade etmektedir. Amirler, memurlar, esnaflar, işçiler ve öğrenciler bu çadırlarda iftarlarını yaptıkları için toplumda din kardeşliği sahneleri oluşmaktadır. Böylece ramazan ayındaki iftar sofraları, topluma çeki düzen veren, toplumdaki din kardeşliği şurunu geliştiren, Müslümanlar arasındaki sevgi, saygı ve yardımlaşma ruhunu kuvvetlendiren, birlik ve beraberliğimizin korunmasına vesile olan, birer şölen sofralarına dönüşmektedir.
Ramazan ayı, Müslümanların inanç, ibadet ve ahlâk anlayışlarının sergilendiği bir inanç, ibadet ve kültür ayı olduğuna göre; ramazan ayında Allah rızası için tuttuğumuz oruçlarla, iftar ve sahur sofralarıyla, ramazan ayına mahsus olarak kıldığımız teravih namazlarıyla, özellikle ramazan ayında vermeye çalıştığımız zekât, sadaka ve her türlü yardımlarımızla ramazan kültürümüzü ailece ve milletçe bilinçli olarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışmalıyız.
Ülkemizde ramazan ve iftar sofraları kültürünü, bütünüyle sosyal bir hizmet anlayışı içinde, ihtiyaca göre geliştirmeliyiz. Küçüklü büyüklü, lüks veya mütevazı olan her türlü iftar sofralarının sosyal dayanışma açısından, birlik ve beraberliğimizin korunması için önemli hizmetler ettiğinin bilincine varmalıyız; bu kültürümüzü hep birlikte devam ettirmeliyiz.
Ülkemizde iftar sofralarının apayrı bir yeri vardır. İftar sofraları, zaman zaman oruç tutanlarla tutmayanların da birlikte olduğu, İnsanî kardeşlik sofraları hâline gelmektedir. Ayrıca bu sofralarda, ramazana ve oruca saygı anlayışı içinde, diğer dinlere mensup kardeşlerimizle ve din adamlarıyla birlikte iftarlar yapılmakta; bu iftar sofraları, adetâ dinler arası diyalog sofralarına dönüşmektedir. Bu vesileyle dinî ve kültürel bir değeri olan ramazan sofraları geleneğimiz, diğer din mensuplarına da tanıtılmış olmaktadır. Bu tür iftar sofralarında, inananlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygı gelişmektedir; Dinler arası tüm farklılıklara rağmen herhangi bir zorlamaya gitmeden hoşgörü ve anlayış içinde, insanlığın barışı için ortak konular konuşulmakta ve iş birliği yolları arama gayretleri de oluşmaktadır.
İslâmiyet, Müslümanları devamlı olarak barışa, ehl-i kitapla en güzel şekilde diyalog kurmaya ve insana saygı göstermeye davet etmektedir. İslâm’a göre, ilk peygamber Hz. Adem’in tebliğ ettiği din ile daha sonra gelen peygamberlerin ve son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’in tebliğ ettiği din, temel nitelikleriyle aynıdır. İslâm’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) peygamberlerin, onun getirdiği din de dinlerin sonuncusudur. Islâm dinin özelliği, son din olması açısından önceki dinleri kucaklayıcı ve en mükemmel olmasıdır.
İslâmiyet, inanç, ibadet ve ahlâk anlayışı temelinde gelişen, örf-âdet ve kültürüyle bütün insanlığın ortak malıdır. Bu inanç şuruyla insanlığın mutluluğu için ömrümüz boyunca çalışmalıyız.