Makale

Tevfik İleri (1911-1961) Maarife ve Memleketine Hizmete Adanmış Bir İsim

MÜSLÜMAN BİLGİNLER

Maarife ve Memleketine Hizmete Adanmış Bir İsim:

Tevfik İleri (1911-1961)

Tevfik İleri memleketine, milletine o derece sevdalı bir isimdir ki eşine evlilik için tek şart koşmuştur, o da “ülkemizi, memleketimizi seveceğiz”dir.

Kâmil BÜYÜKER

MEMLEKETİNE hizmete kendini adamış, özellikle maarif davamızda, millî, İslami anlamda kalıcı izler bırakmış bir isimdir Tevfik İleri. Bugün hayırlı neticelerini hâlâ görmekte olduğumuz İmam Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü kuşağının önünün açılmasında ve bu kurumların müesseseleşip, yurdun dört bir yanında yeşermesinde de yine onun imzası vardır.
Zorluklar karşısında dik duruş
Demokrat bir kişilik aynı zamanda, imanlı bir fert olan Tevfik İleri, Birinci Dünya harbinin yokluk ve sıkıntılı günlerinde Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde dünyaya gelmiş, küçük yaşta kardeşleri ile Çamlıhemşin’den kalkıp büyükbabasının Fatih’teki evine yerleşmiştir. Daha sonra Gelenbevi Ortaokuluna devam etmiştir. O tarihlerde yaşadığı sıkıntıları gazeteye verdiği mülakatta şöyle anlatıyor: “Harp yeni bitmişti. Hayat hudutsuz derecede pahalıydı. Önceleri ilk mektebe, sonra da Gelenbevi Ortaokuluna devam ettim. Akşamları da Akşemseddin Mektebi’nin avlusunda kan ter içinde kalıncaya kadar oynardık. Çok yaramazdım ama bilhassa riyaziyeden sınıfın birincisiydim. Sıkıntılı seneler ailemizi tam bir fakr u zarurete düşürmüştü. Onun için tatillerde boynuma astığım bir kutu içinde sigara kâğıdı satıyordum. Okumak ve adam olmak ve hatta yaşamak için bunu yapmak zorundaydım.” (Hürriyet Gazetesi, 20.08.1950) Yokluk sadece bir alanda değil, hayatın her alanındadır. “Mektep senede bir potin verirdi bana. Bayram ve tatil günleri bu yeni kunduraları kardeşimle nöbetleşe giyerdik.” (agg. 20.08.1950)
Daha çocuk yaşta kendini vazifeli addeden ve sorumluluk yüklenen Tevfik İleri imtihanla mühendis mektebine girer. Gerek ortaokulda gerekse mühendislik mektebinde Riyaziye (Matematik)’ye o kadar âşıktır ki kafasının içinde sürekli hâlline uğraştığı meseleler olur. İleri, şöyle anlatıyor bu durumu: “Mesela Galata Köprüsü’nden geçerken zengin insanları lüks içinde görür, haset ve kıskançlık duyacak yerde kendi kendime “onların her şeyleri var ama kafalarının içinde bu riyaziye meseleleri yok derdim.” (agg. 20.08.1950) Hayatta hep mücadeleyi tercih etmiş olan Tevfik İleri’yi Yüksek Mühendislik Mektebinde, Teknik Üniversite Talebe Cemiyeti ve Millî Türk Talebe Birliği başkanı olduğu zamanlarda da hep bir ceht ve gayret içerisinde görürüz.
Mühendis mektebinde okuduğu yıllarda yaşanan bir hadise onun hayat önceliklerini değiştirir. Yaşanan bir boykot sebebi ile yedi arkadaşının okuldan atılacağını duyan ve o güne kadar matematiğe âşık bir adam olan İleri, o gün hayatta sadece matematiğin önemli olmadığını ve haksızlık karşısında dik durmak gerektiğini idrak ederek, okul idaresine gösterdiği direnç ve itiraz sayesinde o arkadaşlarını okuldan atılmaktan kurtarır. Yine Bulgaristan Razgrad’daki Türk mezarlığını tahrip eden Bulgar gençlerini protesto etmek, Türkçe’nin yaygın olarak kullanımını sağlamak ve yerli malını teşvik etmek için mitingler ve kampanyalar düzenlenmesine öncülük eder.
Tek şart: Ülkemizi, memleketimizi seveceğiz
Okulu bitirdiğinde 21 yaşındadır ve Erzurum’da karayolları kontrol mühendisi (1933-1937) olarak tayin edilir. Daha sonra Çanakkale’de nâfıa müdürü (1937-1942) ve Samsun’da nâfıa müdürü ve yedinci bölge müdürü (1942-1950) olarak görev yapan Tevfik İleri, “Ecdat bize canları pahasına bir vatan bırakmış, biz bu vatanı daha mamur, daha güzel, daha yaşanılır, daha emniyetli olarak torunlarımıza devretmek için çalışıyoruz.” düşüncesi ile hareket etmiştir. Bu yolda yine memleketine hizmet düşüncesi ile Samsun’dan Demokrat Parti’den aday olur. Milletvekilliğini kazanması ve DP’nin iktidar olması ile birlikte Ulaştırma Bakanı olur. Mayıs-Ağustos 1950 tarihleri arasında bu vazifeyi yaparken memurlara ilk tamimi halka insan muamelesi yapmalarını istemesidir. İleri şunları söylemiştir: “Seçimlerin son günü konuşurken Samsun’da şöyle demiştim: “Evvelce mebusluk yapan arkadaşlara millet sevgisinin ne olduğunu görmedikleri, kavramadıkları için acırım. Biz bu seçimde hakikaten millet sevgisinin ne olduğunu çok yakından gördük ve hissettik. Bu sevgiye ihanet etmek çok korkunçtur. Buna kaniim ki, bu muzdarip ve mübarek millete hizmet edebilmek ibadetlerin en kutsî olanıdır.” (Her Yönüyle Tevfik İleri, TDV yay. Ankara 1995, s. 8.) Bu ilk bakanlık döneminde İstanbul’a birinci köprü yapma düşüncesi ve projesi de onun eseridir. Yine aynı dönemde yedi baraj, kilometrelerce yollar ve daha nice eserler inşa edilmiş ve nice kalıcı eserler yapılmıştır.
“Millî Eğitim davasını memleketin bütün davalarının temeli saymaktayız.” diyen Tevfik İleri Millî Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde ise ilkokullara din derslerinin alınması (1951), İmam Hatip Okullarının açılması (1951-1952), Yüksek İslam Enstitüleri’nin açılması (1959-1960) gibi bu milletin maneviyatına yön verecek köklü hamleler hayata geçirilmiş ve müesseseler hizmete başlamıştır. (Şaban Sitembölükbaşı, “Tevfik İleri” DİA, c. 22, s. 88.) Bu hizmetleri gerçekleştirirken bir duası ve temennisi dile getirerek yani: “Şüphe yok ki, bunların -yani İmam Hatip okullarının, Yüksek İslam enstitülerinin, din bilgisiyle yetişen gençlerin- sadece milletimize değil çok yakın bir gelecekte bütün İslam âlemine ve beşeriyete büyük hayırları dokunacaktır. Cenab-ı Hak’tan bu temennimizin tahakkukuna imkân vermesini niyaz ederek” müesseseleri hizmete açar.
Tevfik İleri memleketine, milletine o derece sevdalı bir isimdir ki eşine evlilik için tek şart koşmuştur, o da “ülkemizi, memleketimizi seveceğiz”dir. Bütün bu hizmetlere mukabil 27 Mayıs 1960 ihtilali ile sudan sebepler bahane edilerek memlekete hizmete sevdalı isimler birer birer tutuklanır ve Yassıada’da yargılanır. Tevfik İleri de bütün bu aşamalarda vicdanı rahattır. Çünkü memleketin hayrı dışında bir şey düşünmemiştir. Yassıada yargılanması ve sonraki safhalarda Tevfik İleri’nin söylediği tek şey vardır, “son nefesimize kadar namusumuzu müdafaa edeceğiz.” Nihayet Yassıada’da tutuklu bulunduğu süre içinde Samet Ağaoğlu’nun savunmasını çok beğenmiştir. Savunmasının son cümleleri şöyledir: “İster ölü, ister diri buradan zafer bayrağını dikmiş olarak çıkacağım.”
Topyekûn affetmekten başka yol yok
Onun hayatta korktuğu tek mesele taşıdığı mesuliyeti yerine getirememekten kaynaklıdır. Hep zor zamanlarda ona hizmet etmek düşmüştür. Samet Ağaoğlu’nun hatıratında nakledilen şu hadise ibret vericidir: “İhtilal olmuş bütün DP’li üst düzey insanlar Harp Okulunda toplanmış. Bu arada kalabalık grup içerisinden bir horlama sesi gelmektedir. Bakarlar ki Tevfik İleri uyumakta ve horlama sesi ondan gelmektedir. Kendisini uyandırırlar. “Yahu hiç mi korkmuyorsun, nasıl uyuyabiliyorsun?” derler. O da “Tam on yıl boyunca devletin farklı makamlarında bu milletin yükü omuzlarımda idi ve bu esnada gece gündüz, millete hizmet yolunda doğru dürüst uyku dahi uyumamıştım. Şimdi bu yük ilk defa omuzlarımdan alındı onun rahatlığı ile uyuyorum” der.
Tevfik İleri’nin o en sıkıntılı zamanlarda eşi Vasfiye Hanım’a yazdığı mektuplarda neredeyse eşini teselli etmektedir: “Sabretmek, şükretmek ve topyekûn affetmekten başka yol yok.” demiştir. Yassıada döneminden bir arkadaşı şunları naklediyor: “Kararlar verilmiş, kimse ne olacağını bilmiyor. Müebbetleri bir kenara ayırıp ellerine kelepçe vuruyorlar. Tevfik kelepçeli ellerini kaldırıyor ve “Sonunda bunu da gördük. İftihar ediyorum” diyor ve ellerini indiriyor.
Yine Yassıada’da hücrede kararların tebliğ edilişinden sonraki bir başka olayda ise kendilerine hangi maddeye göre mahkûm edildikleri tebliğ ediliyor. Tevfik İleri hemen namaza duruyor. Oda arkadaşlarından hukukçu İzzet Akçal, mühendis olduğu için Tevfik İleri’nin bu maddenin ne manaya geldiğini anlamadığını zannediyor ve bu namazın manasını soruyor. O da, “Zalim değil, mazlum olduğumuz için şükür namazı kıldım.” diyor. (Her Yönüyle Tevfik İleri, s. 163.) Yassıada’da kendisine isnat edilen “Vatan cephesi kurmak, muhalefetin faaliyetini kısıtlayıp diktatörlük tesis etmek, meclisi çalıştırmamak, anayasayı ihlal” gibi suçlarla yargılanır ve ihtilal mahkemesinde müebbet hapse mahkûm edilir. Kayseri Cezaevi’ne nakledilir. Fakat bir süre sonra hastalanır ve kaldırıldığı Ankara Hastanesi’nde 31.12.1961 tarihinde kanserden vefat eder.
Bugün hepimizin hayırla andığı, daima anacağı ve kurduğu müesseselerin harcında imanı, aşkı, heyecanı olan bu güzel ismi tekrar rahmetle yâd ediyoruz. Ruhu şâd olsun.