Makale

MEDYA Ve ŞİDDET

Prof. Dr. Edibe Sözen
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi

MEDYA

Ve
ŞİDDET

Ünlü Fransız filozof Baudrillard, tüketim kültürünün baştan çıkarıcı (seductive) özelliğinden sözeder. Tüketim kültürüne endeksli medyalar, günümüzün baştan çıkarıcılığının başat aktörleridir. Başta şiddet olmak üzere, kimi zaman pornografiye varan cinsellik, medyaların baştan çıkarıcılığının iki temel ayağı! Her şey kitlelere; izleyenlere ve okuyanlara ve onların güdülerini harekete geçirmeye yönelik. Sadece parfümler, kıpkırmızı güller, karamelli çukulatalar, rengârenk kıyafetler ya da kızarmış sosisli patatesler değil; nitelik gözetmeyecek şekilde bedenlerinden kan damlayan insanlar, savaşlarda uygulanan insanlık dışı uygulamalar, kocaları tarafından dövülen kadınlar, sokaklarda suç işleyen çocuklar, elleri kelepçeli sağa sola bağıran suçlular da baştan çıkarıcılığın birer unsuru.
Şiddet, şimdilerde de medya yapısının bir özelliği olarak ekranlarda veya gazetelerde; "prime-time" haber ya da programlarında ve gazetelerin birinci sayfalarındadır.
Şiddet, şiddetle ilgili olaylar bağlamından çıkmış, hayatın her alanına yayılmaya başlamıştır.
Ömer Özer’in yapmış olduğu bir araştırmaya göre, Türk televizyonlarında İstanbul ve Ankara merkezli habercilik yapıldığı ve her üç haberden birinin şiddet içerdiği belirlenmiştir. Şiddet görüntülerine yer veren belli başlı TV kanallarının ana haberlerindeki 467 haberin 35’inde cinsellikle ilgili görüntülerin yer aldığı, bulgularla ortaya konmuştur. Soygun, yangın, intihar, cinayet, savaş, trafik, alkol, semt kavgası, namus ve arazi sorunları vb. gibi haberlerin, şiddetle ’yoğrulmuş’ olarak izleyiciye sunulduğu, şiddetin reyting kaygısıyla kullanıldığı, yine aynı araştırmanın sonuçlarındandır. Araştırmanın şiddet ve cinsellik bulguları yanında bir diğer önemli bulgusu, ’muhabirler’ üzerine olanıdır. 120 muhabirin katıldığı araştırmada muhabirlerin, üst düzey yöneticilerinin ve medya patronunun çıkarlarıyla uyuşan haberler yaptıkları saptanmıştır. (Özer, 2004)
"Tencere Dibin Kara: Futbolda Şiddet ve Holiganizm"adlı araştırma (Zuhal Yeniçeri ve Doğan Kökdemir tarafından yapılan) da şiddetin sorumlusu olarak medyayı görmüş, yaklaşık 3 futbol seyircisinden birinin şu veya bu şekilde şiddete maruz kaldığını tespit etmiştir. Yine aynı araştırmaya göre, futbolda yaşanan şiddet olaylarından medyayı sorumlu tutanların oranı % 68.6, taraftarları sorumlu tutanların %63.8, kulüplerin yönetimini sorumlu tutanların %52.4, amigoları sorumlu tutanların %46.9, güvenlik güçlerini sorumlu tutanların %30.4, futbol oyuncularını sorumlu tutanların %16.7; teknik kadroları sorumlu tutanların oranı %6.2’dir. (Yeniçeri ve Kökdemir, 2004)
Bir gazetenin baş danışmanı (Milliyet, Derya Sazak) gazetelerin spor sayfalarındaki futbol ağırlığının dengelenmesi gerektiğini belirtirken, şiddetin stadları teslim aldığını, kan döküldüğünü, Beşiktaş-Çaykur Rizespor maçında genç taraftar ’Cihat’ın ölümü’ ve ağırlıklı olarak da futbolun geleceği konusunda yeni bir sorgulamanın başlaması gerektiğini ifade eder. "Gelinen aşamada kulüp yönetimlerini fanatik taraftara emanet eden, bedava bilet dağıtan, stadlarda önlemde yetersiz kalanların, şiddet yasası çıkarıp uygulamayanların ’günahı büyük’. Ancak medya da ’masum’sayılmaz!" Sazak, futboldaki oyunun ’sert’liğinin spor tartışma programlarında öne çıkarıldığını, televizyonların da bu sertliği ’reyting’uğruna körüklediği fikri, öne çıkarır. (Sazak, 2004).
Medya-şiddet ilişkisini televizyonun popüler dizilerinden ’Kurtlar Vadisi’ üzerinden inceleyen Gamze Polat ise çalışmasında, dizinin ’Türkiye’nin gerçeğini dile getiriyor’ tarzında bir reklamla sunulduğunu, dizideki kişi ve kurumların şiddet kullanmalarının meşrulaştırıldığını, derin devlet ilişkilerinin normal gösterilerek, egemen yapının korunduğunu göstermeye çalışır. "Dizinin karakteri Çakır halk tarafından sevilmiş, böylece karakter üzerinden iyi mafya, silah, şiddet meşrulaştırılmış- tır. Dizinin, internet sitesinde seyredilen ve en çok beğenilen sahneleri ’şiddet sahneleri’nden oluşmakta, en kanlı olan sahneler beğenilmektedir. Dizide şiddet en çıplak hâliyle uygulanmakta, şiddet kullanımı ’haklı’laştırılmaktadır. Mesela kendisinden daha üst konumda olan mafya babasına "saygısızlık" yapan, mafya babasının boğazının kesilmesi doğal gösterilmektedir."(Polat, 2004).
Mustafa Aydın, birçok dizi ve filmlerde, şiddet unsurunun mafya eliyle bir çözüm yolu olarak benimsendiğini ve lanse edildiğini ifade ederken, bu tarz uygulamaların meşrulaştırıldığını ve şiddet unsurunun aşırı dozlarda kullanıldığını belirtir. Aydın, çocuk programlarında da şiddetin yoğun kullanımına da dikkat çeker: "Çocuklar, kendilerine model olarak seçtikleri ünlüleri, oyunlarına kadar yansıtıp her hareketiyle benimsemeye başlıyor. Özellikle Uzakdoğu kaynaklı çizgi filmlerdeki anlaşılmaz şiddet ve gerçeküstü hareketler (uçmak, büyü) çocuklarda sıra dışı taleplere yol açabiliyor... Pokemon adlı çizgi filmde çocuklar açıkça şiddete özendiriliyor. Hikayelerde kabbalistik motifler ise, ayrıca incelenmesi gereken bir başlık oluşturuyor. "Pokemon" ya da "Harry Potter" filmi nedeniyle uçmaya heveslenen ve pencerelerden atlamaya yeltenen çocuklar, bütün dünyanın ortak derdi durumunda" (Aydın, 2004)
Şiddetin bir diğer uygulama alanı küresel ölçekli olanıdır. Bu da son yıllarda sıklıkla kullanılan bir terim olan islâmfobisi’ni yaygınlaştıran küresel medya stratejisidir. İslam’ın medyanın dilinde şiddet, korku ile anılması, farklı kültürlerde İslâm’a karşı negatif bir tutumu körüklemektedir. Yapılan bir araştırmaya göre uluslar arası arenada, İslâmî bir korku kaynağı bir unsur olarak gören ülkeler, Batı’dan Doğu’ya doğru azalmakla beraber, islâmfobisi son yıllarda hızla artan bir seyir izlemektedir. İsveç başta olmak üzere, Hollanda, Almanya, Belçika’da islâmfobisi %70, %60 oranlarında nüksederken, bu oran tam olarak bir fobi olarak algılanmasa da, ABD’de İslâm’a karşı mesafeli bir duruşla %49’dur. Doğu Avrupa ülkelerinde ve Rusya’da ise İslâmfobisi çok daha düşük oranla % 21 ’dir (CNN Türk, 2004).
Hem iletişim bilimcilerin hem de psikiyatrist, sosyolog ve psikologların, televizyonlar ve basın konusunda fikri konsensüsü, bunların birer şiddet üreticisi ve yayıcısı olduklarına ilişkindir. Şiddetten taviz vermeyen yayıncılık, kitleleri baştan çıkarmıştır; izlenme oranı artmıştır. Ancak, öteki’lerin olduğu bir dünyada, baştan çıkarıcı şiddet, sadece kültüre zarar vermekle kalmayıp, aynı zamanda onun tehditler ve tahditlerle yeniden üretilmesine çok büyük bir engel teşkil etmektedir.