Makale

İŞ VE GÖREVLERİ En Güzel Biçimde Yapmak

İŞ VE
GÖREVLERİ
En Güzel Biçimde Yapmak

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

insanın aslî görevlerinin başında, iman edip Salih ameller işlemek, çalışmak, üretmek ve yeryüzünü imar etmek gelir. Çünkü insan yeryüzünde halife olarak yaratılmış, yerde ve göklerde bulunan bütün varlıklar onun istifadesine ve hizmetine sunulmuştur, insanın bunlardan en iyi bir şekilde yararlanması temel görevidir, insan, bu görevini yaparken gereken titizliği, itina ve önemi göstermek, her yaptığını iyi, sağlam, kaliteli, teknik ve kurallara uygun olarak yapmak durumundadır.
Aklımızı, bilgimizi ve gözlerimizle birlikte kullanıp doğaya şöyle bir baktığımızda, mükemmelliğin var olduğunu görüyoruz. Güneş sistemi, bitkiler ve hayvanlar âleminde bir ahenk ve düzen var. Her varlık görevini en güzel biçimde yerine getirmektedir. "Rahmanın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin" (Mülk, 3). Çünkü "O, yarattığı her şeyi en güzel biçimde yaratandır" (Secde, 7). Yaptığını en güzel biçimde yapan Allah, kullarının da iş ve görevlerini en güzel biçimde yapmalarını istemekte ve böyle yapanların emeklerini zayi etmeyeceğini bildirmektedir: "iman eden ve salih ameller işleyenlere gelince, şüphesiz biz işi en güzel biçimde yapanın ecrini zayi etmeyiz" (Kehf, 30).
Yazımızda hayatımıza rehber olması gereken bu ayeti tahlil etmeye çalışacağız.
Ayette dört konu dile getirilmektedir: iman, sâlih amel, işi ve görevi güzel biçimde yapma (İhsan) ve ecri zayi etmeme. Dünya ve ahiretin birlikte kazanılması bu dört hususun birlikte var olmasına bağlıdır. Şimdi bu dört ilkeyi ayet ve hadislerin ışığında değerlendirmeye geçebiliriz.
İman
Sözlükte; tasdik etmek, bir şeyin doğru olduğunu söylemek ve onu doğru olarak kabul etmek, güvenmek, inanmak, boyun eğmek ve güven vermek anlamlarına gelen "iman" din ıstılahında;
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu tasdik ve itiraf etmek demektir. Bu kimseye "mümin", zıddına ise "kâfir" denir (Ibn Fâris, Ahmed, Mu’cemü Mekâyîsi’l-Lüga, 1, 153. Kahire, 1948; Sâbûnî, Nureddîn, el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn, s. 87, Ankara, 1979).
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayır ve şerrin Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğine (kaza-kadere) iman şeklinde sıralanan "imanın altı esası", ayetlerde (Bakara, 177, 284; Nisa, 136; Hadîd, 22) ve hadis-i şeriflerde geçmektedir (Müslim, iman, 1. 5. I, 37, 40).
Bir insanın imanının geçerli olabilmesi için altı şartın birlikte bulunması gerekir: a) iman esaslarından şüphe etmemek (Yunus, 94), b) iman esaslarının ve Kur’an’ın tamamına iman etmek (Al-i Imrân, 119; Nisa, 150151), c) İlâhî azap ile karşılaşmadan ve son nefse gelmeden önce iman etmek (Nisa, 18; Mümin, 85), d) İmana ve ibadetlere şirk karıştırmamak (En’am, 82; Kehf, no), e) iman esaslarını kalp ile tasdik etmek (Bakara, 8; Mâide, 41), f) Ayetleri ve dinî hükümleri alay konusu yapmamak (Kehf, 103-106).
Bu esaslardan biri eksik olsa iman geçerli olmaz.
Amellerin makbul olması, insanın Allah’ın rızasını kazanıp cennete gidebilmesi için iman şarttır, iman olmadan yapılan ibadetler boşa gider (Mâide, 5).
2. Salih amel "Amel", niyet ve iradeye bağlı olarak yapılan bilinçli fiil, "fiil" ise bilerek veya bilmeyerek kasıtlı veya kasıtsız yapılan iş demektir. "Fiil"; insan, hayvan ve cansız bütün varlıklardan sudur edebilir, "amel" ise sadece irade sahibi insana özgüdür.
"iyi olmak, iyi hal üzere bulunmak, durumu düzeltmek, uygun olmak, fesadın yok olması ve istikamet anlamlarındaki "salâh" kelimesinden türeyen "sâlih" kelimesi iyi, güzel ve yararlı demektir. "Sâlih amel" terkibi ise; iyi, doğru, düzgün, yararlı ve hayırlı ameller anlamına gelir. Taberî (ö. 310), sâlih ameli, "farzları eda etmek ve haramlardan kaçınmak" (Câmiu’l-Beyân An Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, X1, 20/132, Beyrut, 1988), Hamdi Yazır, "Allah’a ve ahirete imanın mukteza- sına göre ve Allah’ın inzal ve irsal buyurduğu delâil ve ahkâma, ihbar ve inşaya tevfikan kemali ihlâsla ve hüsnü niyyetle Allah’ın razı olacağı güzel ameller yapmaktır" şeklinde tanımlamıştır (Hak Dini Kur’an Dili, İli, 1740, Eser Neş. 1st. 1971).
Bu tanıma göre bir amelin "sâlih amel" olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir: a) Salih ameli yapan kimse mümin olmalıdır, b) Salih amel, imanın gereği olarak yapılmalıdır, c) Kur’an’a, sünnete ve Allah’ın rızasına uygun olmalıdır, d) Tam bir ihlâs ve iyi bir niyetle yapılmalıdır.
Şu ayet-i kerime’de "sâlih amel" kavramının ne anlama geldiği açıkça anlaşılmaktadır:
"...(Müminlerin) Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirip bir yeri çiğnemeleri (zaptetmeleri) ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları yoktur ki, mutlaka bunlarla kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Allah muhsinlerin ecrini zayi etmez" (Tevbe,i20).
Ayette; müminlerin Allah yolunda açlık, susuzluk, yorgunluk ve sıkıntıya uğramaları, bir yeri zaptetmeleri, kâfirlere karşı zafer kazanmaları "sâlih amel" olarak ifade edilmiş ve bu şekilde davranan müminlere "muhsin" denilmiştir. Demek ki Allah yolunda, O’na itaat olacak her davranış ve zorluklara tahammül sâlih amel olmaktadır. Buna göre "sâlih amel", müminin iyi bir niyetle, samimi olarak Allah’a ve Resulüne itaat olan, İslâm’a ve akl-ı selime uygun olarak yapılan her türlü ameldir. Bu amel, müminin kendisine, ailesine, topluma, diğer canlılara, çevreye ve Allah’a yönelik olabilir. Dolayısıyla namaz, oruç, zekât gibi formel ibadetler, meşru yollardan kendisi ve çoluk çocuğunun nafakasını temin için yapılan işler, çocuklarının eğitim ve öğretimi ile ilgili yapılan çalışmalar, cami, köprü, hastane, darülaceze gibi yapılan sadaka-i cariyeler, ağaç dikmek, yeşil alan ihdas etmek, çeşme yaptırmak ve çev-reyi temiz tutmak gibi her türlü iyi, güzel ve yararlı faaliyetler (fnformel ibadetler) "sâlih amel" kavramına dahildir. Bir amelin "sâlih amel" olabilmesi için imana iktiran etmesi ve şirkten uzak olması gerekir (Kehf, 110).
Kur’an’da 51 ayette "iman" ile "sâlih amel" birlikte geçmektedir (Bakara, 25, 62; Mâide, 69; Nahl, 97; Kehf, 88; Tâhâ, 112; Enbiya, 94; Sebe1, 37; Mümin, 40; Teğâbün, 9; Talak, 11...)
"İman" ile "sâlih amel"in, "ve" atıf harfi ile peş peşe zikredilmesi, "iman" ve "sâlih amelin" farklı şeyler olduğunu ifade eder. Bu, sâlih amelin, imandan bir cüz olmadığının delilidir.
Israrla sâlih amellerin işlenmesini isteyen (Kehf, 110; Müminûn, 51; Sebe’, 11) Yüce Allah, iman edip sâlih ameller işleyenlere cennet ve nimetlerini va’d etmektedir: "İman edip salih ameller işleyenler cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara, 82; bk. Nisa, 57,122, 173; Mâide, 9, 93; Yunus, 4, 9; Ra’d, 29; İbrahim, 23; Tâhâ, 75-76...).
İhsan
Güzel olmak anlamındaki "h-s-n" kökünden mastar olan "İhsan" kelimesinin sözlükte üç farklı anlamı vardır: a) Bir şeyi iyi, güzel, sağlam ve kaliteli yapmak, b) İyi, doğru, güzel ve yararlı bir fiil işlemek, b) "ilâ" ve "be" edatlarıyla kullanıldığında; iyilik etmek, ikram ve in’amda bulunmak (ibn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIII, 115, Beyrut, 1956). İhsan kelimesi, Türkçe’ye üçüncü anlamında girmiştir (Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük).
Hamdi Yazır (Ö.1951), Bakara sûresinin 112. ayetini izah ederken "İhsan kavramını; "güzellemek, güzel yapmak, yani zatında ve indallah (Allah katında) güzel olan bir ameli gereği gibi yapıp o amelini, hüsnü zâtisini, hüsnü vasfîsiyle tezyin eylemek" şeklinde tanımlamıştır (I, 468).
"İhsan" kavramı ayet ve hadislerde sözlük anlamına paralel olarak üç anlamda kullanılmıştır:
a) İyilik etmek, iyi davranmak. "Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap" (Kasas, 77; bk. Isrâ, 23; Bakara, 83; Nisa, 36; En’âm, 151; Yusuf, 100; Ahkâf, 15). "Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin/ İyi davransın..." (İbn Mâce, Edeb, 3, II, 1210).
"Ahsene" fiili, hem ayette hem hadis-i şerifte "ilâ" edatı ile kullanılmıştır.
b) İyi ve güzel amel işlemek. "...Dünyada güzel amel yapanlara güzellik vardır..." (Nahl, 130; bk, Necm, 3i).
"Güzel amel" ile murat; iman edip Allah ve Peygamberine itaat etmek ve Allah’ın rızasına uygun sâlih ameller işlemektir. Ayette güzel ve iyi amel "ahsene" fiili ile ifade edilmiştir.
"...Sizden biriniz ölümü temenni etmesin. Eğer o kimse, muhsin bir kimse ise umulur ki o, hayrını artırır ve eğer müsi’ (kötü amel işleyen) bir kimse ise umulur ki o, (Allah’ın) razı ve hoşnut olacağı ameller işlemek İster" (Buhârî, Merda, 19. vıı, 10). Hadiste geçen "muhsin", iyilik eden anlamında değil sâlih ameller işleyen kimse anlamındadır.
c) Bir ameli ve görevi en güzel biçimde yapmak. "...Allah, size şekil verdi ve şeklinizi de güzel yaptı..." (Teğâbün, 3; bk. Kehf, 30; Secde, 7; Mümin, 64).
"Yüce Allah, her şeye karşı ihsânı yazmıştır (farz kılmıştır). (Kısas sebebiyle veya savaşta bir insanı veya herhangi bir meşru nedenle başka bir canlıyı) öldürdüğünüz zaman öldürme işini en iyi tarzda (ihsân) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini en iyi şekilde yapın (ihsân). Sizden hayvan kesecek olan kimse bıçağını iyi bilesin, keskinleştirsin ve kurbanını rahatlatsın" (Müslim, Kitâbü’s-Sayd ve’z-Zebâih, 57. II, 1548).
"Allah, yaptığı ameli iyi ve güzel yapan kimseyi sever" (Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemü’l-Evsat, I, 275, No. 897, Kahire, 1915). "Allah’ım, yaratılışımı güzel yaptın (ah- sente), ahlâkımı da güzelleştir, iyi yap (ahsin)" (Ahmed, 1, 402),
"Ihsan, Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir, her ne kadar sen O’nu görmesen de O, seni görür..." (Buhari, İman, 37, I, 18).
Örnek olarak verdiğimiz ayet ve hadislerde "ahsene" fili açık ve net bir şekilde bir ameli ve görevi en güzel biçimde yapmayı ifade temektedir. Dolayısıyla "İhsan" kavramı "be" ve "ilâ" edatlarıyla kullanılmadığı zaman "iyilik etmek, iyi davranmak" anlamını değil "iyi ve sâlih amelleri en güzel biçimde yapmayı" ifade eder.
Tahlil ettiğimiz ayette yüce Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri zikrettikten sonra amelini en güzel biçimde yapan kimsenin ecrini zayi etmeyeceğini bildirmek suretiyle imandan sonra işlenmesi gereken sâlih amellerin en güzel biçimde yapılmasının gerektiğine dikkati çekmiştir. "Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder" anlamındaki Nahl sûresinin 90. ayetinde geçen "İhsan" kavramı da sâlih amelleri en güzel biçimde yapmak anlamındadır. Aynı şekilde Bakara sûresinin 190. ayetinde geçen "ihsan" kavramı da bu anlamdadır: "İyi amelleri en güzel biçimde yapın. Çünkü Allah muhsinleri (iyi amelleri en güzel biçimde yapanları) sever" (İhsan kavramın anlamı ile ilgili olarak bk. İsmail Karagöz, Kur’an’da Dört Kavram: Adalet, ihsan, Birr ve Takva, 2000- Ankara).
"İhsan" kavramı Türkçe’ye Kur’an’da çok az sayıda geçen "iyilik etmek" anlamıyla girmiş, ancak iyi ve sâlih amelleri en güzel biçimde yapmak şeklindeki asıl anlamı ise maalesef girmemiştir. Türkçe Kur’an meallerine de çoğunlukla "iyilik etmek" şeklinde yansımıştır.
Bu kavram, çağımızda daha çok önem kazanan her işte, eserde ve görevde "kalite"yi ifade etmektedir. Yüce Allah, mümin kullarından yaptıkları her işi ve her görevi en iyi ve güzel biçimde yapmalarını istemektedir. Mümin namaz kıldığı zaman farz, vacip, sünnet ve adâplarına riayet ederek ihlâs ve huşu ile kılacaktır. Yaptığı görevi, şartlarına ve usulüne uygun olarak baştan savmadan en güzel biçimde yapacaktır. Üretici malını kaliteli, sağlam ve en güzel biçimde üretecek, hile ve sahtekârlık yapmayacaktır. Bir müteahhit, inşaat yapacağı zaman zemin etüdü yaptıracak, yerine göre uygun bir proje çizdirecek, demiri, çimentosu, kumu, kireci ve diğer malzemelerini yeterince kullanacak, malzemeden çalmayacak, tekniği neyi gerektiriyorsa onu yapacak, binayı; kaliteli, sağlam ve kullanışlı yapacaktır. Böyle yaptığı zaman Allah’ın emrine uymuş olacak, binası çökmeyecek, küçük bir sarsıntıda yıkılmayacaktır. Sanayici, zanaatkâr ve üreticiler ürettikleri malları sağlam ve kaliteli yapacaklardır. Öğretmen, doktor, mühendis, hakim, yönetici... her meslek sahibi mesleğini en güzel biçimde yapacak, işin ehli olacak, görevini savsaklamayacaktır. Bu, Allah’ın kullarına kesin emridir. İhmali isyandır, zulümdür, zarardır, âkıbeti hüsrandır.
Yaptığı her işi ve görevi en güzel biçimde yapanlar, Allah’a itaat etmiş olacaklar, mükâfatını dünya ve ahiret- te göreceklerdir.
d) Allah işini ve görevini en güzel biçimde yapan kimsenin ecrini zâyi etmez.
Allah âdildir, kullarına zerre kadar zulmetmez (Nisa, 40). işini, görevini ve mesleğini en güzel biçimde yapanların emeklerini zayi etmez. Bu husus, Kur’an’da açık seçik beyan edilmektedir: "Şüphesiz biz işi en güzel biçimde yapanın ecrini zayi etmeyiz" (Kehf, 30), Bu kimseye "muhsin" denir, Muhsin, iman edip sâlih amelleri en güzel biçimde yapan kimsedir. "Kim kötülükten sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, muhsinlerin mükâfatını zayi etmez" (Yusuf, 90; Hûd, 115; Tevbe, 120; Yusuf, 56). Bu gerçeği hayatın her alanında görmek mümkündür. iyi bir usta işsiz kalmaz. Kaliteli mal üreten, ürününü satmakta sıkıntı çekmez, işini ve görevini en iyi yapan kimse iş vereni tarafından ödüllendirilir, işten çıkarılmaz. Bağının, bahçesinin, tarlasının bakımını iyi yapan, tohumuna, gübresine ve sulamasına dikkat eden kimse bol ürün alır. Hangi alanı, hangi mesleği ve hangi işi düşünürsek düşünelim, standardına uygun ve kaliteli iş yapan mutlaka karşılığını alır. Bu, günlük işler için söz konusu olduğu gibi Allah’a kulluk için de söz konusudur. Yüce Allah, kullarının imanını (Bakara, 143) ve yaptığı amellerini (A’râf, 170) zayi etmediği gibi sâlih amellerine on katıyla (En’am, 160), malından infak edene yedi yüz katı ve daha fazlasıyla (Bakara, 26i) karşılık verir. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa onu kıyamet günü getirir (Enbiya, 47). Dünyayı isteyene dünyayı ahireti isteyene ahireti verir (isrâ, 18-19), "Kim mümin olarak ahireti ister ve onu elde etmek için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir" (isrâ, 19). "Kim mümin olarak sâlih bir amel işlerse çalışması asla inkâr edilmez, şüphesiz biz onu yazmaktayız" (Enbiya, 94).
Sonuç
Yüce Allah, kâinata eşsiz bir nizam ve yasa koymuştur. Bu nizam ve yasa Kur’an’da "sünnetüllah" olarak ifade edilmektedir. Allah’ın nizamında bir değişiklik olmaz (isrâ, 77). Allah’ın evrendeki bu nizamına göre, insanın dünya nimetlerinden yararlanabilmesi için usul ve esasına uygun olarak çalışması, işini ve görevini en güzel biçimde yapması gerekir, insan tabiat yasaları da denilen "sünnetüllah" ile uyum sağlayabilirse zarar görmez, emeğinin karşılığını eksiksiz alır. Ahiret nimetlerinden yararlanabilmesi içinde şartlarına uygun iman etmesi, salih ameller işlemesi, Kur’an ahlâkına sahip olması, Allah’a, nefsine, diğer insanlara, çevreye ve canlılara karşı görevlerini en iyi bir şekilde yapması, yaratılış gayesi olan ibadetini Allah ve Peygamberin istediği gibi en güzel biçimde yapması gerekir. Böyle yapabilirse âkıbeti hayır olur, ahirette ziyana uğramaz, cennet ve nimetlerine kavuşur. Dolayısıyla dünyayı elde etmek için de ahireti elde etmek için de kurallarına uygun olarak çalışmak, işi, görevi, ibadeti ve itaati en güzel biçimde yapmak gerekmektedir, "insan için ancak çalıştığı vardır" (Necm, 39).