Makale

İlim ve Ahlak Abidesi Bir Şahsiyet: M. Selim Beki Hocaefendi

PORTRE

İlim ve Ahlak Abidesi Bir Şahsiyet: M. Selim Beki Hocaefendi

Sadullah BEKİ
Akyurt Müftüsü

Çift kanatlı eğitim; gönüllere rikkat ve incelik, ruhlara ulviyet ve yücelik, vicdanlara saffet ve duruluk, dünyada mutluluk ve saadet, ahirette vuslat ve merhamet kazandırır.


M. SELİM Beki, 1 Eylül 1932’de medrese diyarı ve şehitler yatağı Bingöl’ün merkez Çukurca köyünde (Körtedev) dünyaya geldi. Babasının yaklaşık otuz yıl fahri olarak imam-hatiplik yaptığı köyde, ilk tahsiline yine onun yanında başladı. Daha küçük yaşta, babasının dizinin dibinde Kur’an’la buluşarak onunla hemhal oldu. Babası, kendisi ve üç erkek kardeşinin yanı sıra binlerce vatan evladına din hizmeti sunmuş ve bir o kadar talebeye hocalık yapmış bir şahsiyetti.
İlim, ahlak ve fazilet timsali M. Selim Beki, ilk medrese tahsilini babası ve amcasından aldı. O, daha genç yaşlarda ilmin kıymetini anlamış ve şu sözlerle dile getirmişti düşüncelerini: “İlim, insanın dünyasını ve ahiretini aydınlatır. Toplumun sosyal ve ahlaki yapısını düzenler. İlim, ufukta ışıldayan bir güneş... Bilgisizlik güneşin sabahsız gecelerini oluşturur.”
İlimin kıymetini anlayanlar doğdukları, büyüdükleri yerlerdeki eğitim müesseseleriyle yetinmeyerek uzaklarda tahsil görmeyi tercih ederler. O da bu gelenekten hareketle, vatani görevini yerine getirdikten sonra doğu ve güneydoğu bölgelerinin bazı illerinde değerli hocaefendilerle tanışma ve ilmini devam ettirme imkânı buldu. Bingöl, Diyarbakır, Mardin ve Batman’ın seçkin medreselerinde okudu. Özellikle Arapça, akait, fıkıh, tefsir, hadis, kelam, maani, belagat, filoloji (sarf-nahiv) ve mantık dersleri aldı.
Hocaefendi, bir taraftan medrese tahsilini ikmal ederken diğer taraftan dışardan aldığı diplomasiyle yaklaşık iki yıl fahri imam-hatiplik görevini ifa etmeye başladı.
Yıl: 30 Temmuz 1967... Kendi ifadesiyle hayatının en verimli dönemi olan resmi imamlık görevi başlıyordu. Bunun yanı sıra halkın desteğiyle kurulan medresede çevre il, ilçe ve köylerden gelen gençlere ders vererek bu onurlu hizmet kervanını yürütmeye devam ediyordu.
Ekonomik sıkıntılara ve kısıtlı imkânlara rağmen yetişen talebelerin büyük bir kısmı Diyanet İşleri Başkanlığının muhtelif kademelerinde sorumluluk üstleniyor, bir bölümü de resmî ve özel sektörlerde vazife alıyordu.
O, âlim kişinin bazı vasıflara haiz olması gerektiğini her zaman dile getirir ve bunu şu sözlerle vurgulamaktan geri durmazdı: “Âlim edepli olmalı, düşüncesini bilgi üzerine inşa etmeli, ilme ibadet nazarıyla bakmalı, takva sahibi olmalı ancak muhatabın haline uygun fetva vermeli.”
Çift kanatlı eğitim; gönüllere rikkat ve incelik, ruhlara ulviyet ve yücelik, vicdanlara saffet ve duruluk, dünyada mutluluk ve saadet, ahirette vuslat ve merhamet kazandırır. Âlim insan, huzur dolu bir dünyanın hülyasını düşleyen fikir işçisidir. İlmin kalktığı, bilimsel çalışmaların ihmal edildiği, insanların adeta magazinleşen bir ortama sürüklendiği bir çevre, ürün vermeyen bir tarla gibidir. Bu gerçeğin farkında olan M. Selim Beki Hoca, fahri hizmetiyle birlikte teşkilatımızda mihrap, minber ve kürsü seviyesinde aynı yerde yirmi yedi yıllık onurlu hizmet maratonunu tamamlayarak geride yüzlerce talebeyi miras bırakarak 15.10.1992’te emekliye ayrıldı.
Din hizmetinde “emekli olmak” gibi bir kavramın yeri olmaması gerektiği düşüncesinde olan hocaefendi, sohbet ve vaazlarıyla bu şerefli mesleği vefatına kadar devam ettirdi. O, sohbetlerinde hadisin ifadesiyle cari yatırımlara dikkat çekiyor ve şöyle diyordu: “Cehalet, terakki ışıklarını söndürür, aileyi temelinden yıkar. Öyle ise sadaka-i cariye dediğimiz kamusal hizmetler, yararlı bilgiler ve hayırlı evlatlar adına iyi bir alt yapı oluşturulmalıdır.”
İlminin yanı sıra ibadet ve takvasıyla da temayüz eden M. Selim Hoca ibadet hususunda şunları söylerdi: “Her geçen gün, ömür duvarından düşen bir tuğla, ibadetsiz ve ilimsiz hayat binasının tavanından yuvarlanan çürük birer tahtadır. Meçhul bir âlemden birer birer gelen ve bir müddet imtihan gölgeleri altında sallandıktan sonra yine teker teker dünya sınırından öteler ötesine akıp giden insanların, bu geliş gidişlerindeki hikmet ve manayı anlamayan insaf sahibi bir insan düşünemiyoruz.”
Geçen sene izin mevsiminde, kendisiyle güncel fıkhi meseleleri müzakere ederken, sohbet esnasında söylediği şu sözler adeta bir vedalaşma esintilerine tercüman oluyordu:
“Ölümün yaşı yoktur, onun için genç-ihtiyar fark etmez. Dünyaya gelince can borcumuz yazılmış demektir. Bunu da taksit taksit ödemenin imkânı yoktur. Akıllı insan, ölmemek için çare arayan değil, ebedî saadet için hazırlanan ve bu fani dünyadan göç ederken insanlığa iyi eserler bırakandır.” Hocaefendi de başta ailemiz olmak üzere kendinden sonra gelenlere, takip edecekleri silinmez bir iz ve örnek alacakları mümtaz bir hayat armağan etmiştir. İnsanın dünyasını ve ötesini aydınlatan, toplumların sosyal ve ahlaki nizamını düzenleyen sermaye; ilim, ahlak ve marifettir. Din ve ilim birlikteliğini bozmanın tedavisi zor olan bir hamakat hastalığıdır. Ulema ordusundan mahrum kalmış bir milletin gelecek güneşi bitmiş, karanlık bir hayatın korkunç gecesine dalmış bir mezarlığa benzer.
İlmi donanımı yanında çevresinde sevilip sayılan, verdiği hizmet ve sahip olduğu güzel ahlakıyla tanınan M. Selim Beki Hocaefendi, 09.01.2015 Cuma gününün sabahında 83 yaşında iken Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Hayatını minber, mihrap ve kürsülere adayan, kişiliğini Kur’an tilaveti ve ilim tahsiliyle güzelleştiren, üstün ahlakıyla etrafına ışık saçan edep abidesi irfan ordusundan vefat edenlere rahmet; hayatta olanlara sağlıklı ömürler ve hayırlı hizmetler dilerim.