Makale

Başucumdaki Cennet

Başucumdaki Cennet

Betül ŞATIR

Kimsesi olmayanları, yalnızları düşünmeden de edemiyorum bunca sevincin arasında; boğazıma takılıyor yine bütün hüzünler. Çorbası tütmeyenleri, annesi öp(e)meyenleri, ütülü önlük giy(e)meyenleri de konuk ediyorum vicdanımın başucunda.

Üzerine susam taneleri serptiğim şu börek ve kendi usulümce baharatladığım bu nefis köfteler birazdan yenecek akşam yemeğimiz değil sadece. En güzel hatıralarını evimde yaşayan çocuklarım için gelecek zamanlardan bu akşama uzanan bir anı, bir mutluluk fotoğrafı aslında. Belki bir okul çıkışında belki bir gurbet sızısının tam ortasında bir an durup da “ah annemin yemekleri” diyebilecekleri tatlı tuzlu birer hatıra. Yalnız kaldıklarını hissettikleri bir vize akşamında belki de finaller için göz nuru döktükleri bir seher vaktinde anımsayacakları bir tebessümlük an. Acıyı az koyduğum çaktırmadan mercimek çorbalarına kabak karıştırdığım, tabaklarındakileri bitirmelerini şart koştuğum huzur dolu koğuşumda basit bir akşam yemeği değil aslında yaşadığımız.
Benim içinse hep özleyeceğim ve dönmeyi isteyeceğim zaman dilimi. Herkesin kanatlarımın altında güven ve sevgi içinde büyümeye çalıştıkları muhteşem bir serüven. Dinlediğim bütün tecrübelerden de duyduğum gibi ah o günler demeden kocaman bir nefesle sık sık içime çekiyorum bulunduğumuz zamanı ve mekânı. Donduruyorum ve bakıyorum dikkatlice. İzliyorum hep beraber sofrada bulunan bizi; oğluma dökmeden, kızıma daha çabuk yemesi gerektiğini söylerken ve en küçüğüme bir lokma daha tıkıştırmış olmanın mutluluğunu yaşarken izliyorum hepimizi. Ve eksilmemesini umuyorum Allah’tan huzurumuzun ve gülen yüzlerimizdeki neşenin. Herkes tabağıyla cedelleşirken oğlum okulda yaşadıklarını anlatırken, kızım yememek için bin türlü bahaneler bulurken, minik bebişim yüzünü gözünü çorba yaparken eşim bütün yorgunluğunu giderek unuturken bir an durduruyorum dünyayı. Satırları dolduran bu anlar, aslında saniyeler içinde vuku buluyor. Ve zamanın mekânın, soframdaki nimetlerin, onlardan istifade edenlerin, içimize dolan neşenin, herkesin ve her şeyin Rabbine hamdediyorum kerelerce. Tüm aile bireylerinin kendilerine ait sandalyelerde oturuyor olmasına, henüz gurbetlerin kekre tadını yaşamamış olmamıza… Şükrediyorum birçok şeye; şenlik içinde yenilen yemeğe, içine konan tuza, yaptığım acemiliklere, dibi tutan tencerelere, dökülen salçalı lekelere, sürekli dağılan mutfağa, birikip dağ olmuş bulaşıklara sonsuzlarca şükrediyorum.
İleriye hatıra kalacak bu akşamın kusurlarını, eksiklerini bulmaya çalışıyorum. Yarın akşam yanlışlar olmasın diye masamızda.
Tavuk suyuna çorba, çamaşır suyuna temizlik yaparken bir yandan zamanın yetişilmez hızında git gide gerilerde, eskilerde kalarak yaşlanıyorum.
Bu koltuklar, takımı çoktan bozulmuş bardaklar, tabaklar, devrilmiş toprak dolu saksı çiçeği ve şu biraz kirlenmiş olan halı hani bu senin öyle gördüğün ev benim cennetim… Bilmeden özleyecekleri günleri şu anda yaşayan çocuklarımın güldükleri, oynadıkları, sevildikleri sevdikleri küçük cennetimiz burası.
Şu anda yaşadıklarımızın telaşı, yorgunluğu, önce ve sonrası çoğu zaman ileride mazi olacağını hissettirmiyor bizlere. Annelerimizin böreğini, çorbasını, sarmasını özleriz ya yerli yersiz. Ben de gidiyorum eski günlerden, sararmış fotoğraf piksellerinden bir sevinci, bir kız kardeş yakınlığını, sıkı saklanan bir sırrın esrarını, evde mayalanmış yoğurdun tazeliğini, mahlep kokusunu, kavrulmuş susam tadını, iyice tutuşmuş bir sobanın sıcaklığını bulup, getiriyorum. Koyuyorum salonumun başköşesine. İçimizi daha da ısıtsın diye. Odalara, her köşeye sevgi bulutu yayılıyor böylece.
Kimsesi olmayanları, yalnızları düşünmeden de edemiyorum bunca sevincin arasında boğazıma takılıyor yine bütün hüzünler. Çorbası tütmeyenleri, annesi öp(e)meyenleri, ütülü önlük giy(e)meyenleri de konuk ediyorum vicdanımın başucunda. Ve mis kokulu bahar çiçeklerinin koynunda uyutmak istiyorum bütün annesiz çocukları. Buruk, kırık, çarpık, soyu tükenmiş bir tebessüm donup kalıyor yüzümde aniden. Yine buluyorum mutsuz olmanın tükenmeyen çarelerinden bir tanesini daha. Ve tekrar şükür yorgunu anlarıma dönüyorum. Utangaç çekingen teşekkürlerimin semaya kanatlanışına bakakalıyorum ve gülümsüyorum.
Evim küçük cennetim; Varlığım, yokluğum Açlığım tokluğum,
Bereketim, saadetim Güvenliğim, şenliğim
Eksilmiş fincanlarım Kirlenmiş duvarlarım,
Parmak izi olmuş aynalarım
Eğilmiş tablolarım Dağılmış bütün oyuncaklarım
Yağ lekesi olmuş elbiselerim Kararmış derzlerim
Olsun!
Derdim, kederim, kaderim Başucumdaki küçük cennetim…